2 gece üst üste jetlerin vurduğu PKK kamplarından Hakurk‘a gitmiştim.
Gene jetlerle hava harekâtı sonrası, Genelkurmay’ın düzenlediği seyahate katılan bir grup gazeteci arasındaydım.
Bize o zaman Tuğgeneral olan basınla ilişkilerden sorumlu Hurşit Tolon (Balyoz davası sanığı olarak Silivri’de) bilgi veriyordu.
Önce Türkiye-İran-Irak sınırlarının kesiştiği köşeye indi helikopter...
Doğal bir kale gibi yükselen muazzam kayalık üzerinde binlerce mermi deliği vardı.
Çarpışmanın şiddetini sadece bu mermi izleri bile beyinlerimize nakşetmişti.
Buzul, kar, yağmur zamanla o doğal kale gibi kayalığı oyarak yılan gibi kıvrılan doğal yollar açmış. Korunaklı bir mevzi oluşmuş.
EVE her sabah bütün gazeteler gelir. TARAF’ta Emre Uslu’nun o gün yazısı varsa mutlaka okurum.
Satırları “bla bla” değildir. İçinde doğruluğu -zamanla- çıkan henüz gün yüzü görmemiş “istihbarat” vardır.
Yıllarca Amerika’da kalmış, akademik kariyer yapmış bir emniyet mensubu... Derin haber kaynaklarına eli uzanabiliyor.
Son yazıları daha da ilginçti.
.............................
Hakkâri kırsalında “ikna kampları” var.
Halkı grup grup o kamplara götürüyorlar. “Bilinçlendirme konuşmaları” yapıyorlar. Karşı tavır koyanları siliyorlar.
DOKTORLAR yazara “beyninde ur var. Kanserli dokulara artık cerrahi müdahale için çok geç. En fazla 1 yıl yaşarsın” diyorlar.
Adam ünsüz, sıradan bir yazardır.
Doktorların 1 yıl ömür biçmeleri üzerine ne yapmıştır dersiniz?
Geçer çalışma masasına, kitaplar yazmaya başlar.
Yazar, yazar, yazar...
Amacı ailesine biraz olsun para bırakabilmektir.
O hızla yazdığı kitaplar müthiş ilgi görür.
ESKİ ama “eskimeyen” dostu dinlemeye gittim. Bodrum/Bianca hınca hınç dolu.
Binlerce izleyici Bianca’nın miting alanı gibi geniş konser mekânında iğne atsan yere düşmez.
Bar masaları, localar, koltuklarla konser için şık bir düzenleme.
Kapılar 22.30’da açıldı.
Konserin başlama saati 23.30... Fakat Ajda yok.
00.00 oldu.
AŞAĞIDAKİ yazıya son noktayı koymuştum ki Ankara’da -gazetecilik değimiyle- bomba patladı:
“Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları istifalarını vererek emekliliklerini istediler!..”
Bu yaz anlaşılan daha da sıcak geçecek.
İktidar -asker ilişkilerinde gerilimin yükseldiği ve kopma noktasına çok yaklaşıldığında hep dile getirilen bir olasılıktı “Genelkurmay Başkanı ve komutanların istifa ederek topluca tavır koymaları...”
Ama...
Bir Ankara efsanesi olarak kaldı, gerçekleşmedi.
Bu ortak tavır Cumhuriyet tarihinde bir ilk.
Roma’nın simge imparatoru Julius Sezar, arabasıyla Senato’ya giderken önüne bir grup çıkar.
Atların önüne bir kadın dikilerek “Dinle Büyük Sezar” diye haykırır.
Sezar bu saygısızlığa öfkelenir ve “Çekil yolumdan be kadın, seni dinleyecek zamanım yok” diye onu azarlar.
Kadının cevabı şöyledir:
“Beni dinleyeceksin, gerektiğinde her vatandaşı dinlemek senin görevin. Madem dinlemeyecektin, sen de Sezar olmasaydın.”
Kalabalıktan “Kadın haklı” diye homurdanmalar olur.
Sezar çaresiz kalır ve grup adına konuşan kadının şikâyetlerini dinler.
SHOW TV’nin kuruluşu ve ilk yıllardaki genel müdürüydüm.
Televizyonun Yönetim Kurulu Başkanı Erol Aksoy, İktisat Bankası’nın da sahibiydi.
Bankanın yönetim kurulu ve üst düzey yöneticilerine sık sık “ekonomide ufuk turu” toplantıları düzenletirdi.
Ben de konuk olurdum.
Prof. Deniz Gökçe, iyi hazırlanmış, sağlam verilere dayalı sunumlar yapardı.
Yararlı toplantılardı.
Öngörüleri, genellikle doğru çıkardı.
Kıbrıs Türkü’nün Müslümanlığı, kimliği ve Türklüğü sorgulanıyor mu?
KKTC toplumunda böyle bir algılamayı yazmıştım.
Eko-politik tarafından düzenlenen toplantıda diğer katılımcıların yanı sıra KKTC Milletvekili Dr. Sibel Siber’in de konuşmasının bazı bölümlerine yer vermiştim.
Yanlış anlamalara neden olabileceğini düşünerek, konuşmasının bütününü göndermiş.
Yayımlıyorum.
Böylece konunun sıradan olmadığının ve öneminin de daha iyi anlaşılacağı görüşündeyim.
Sibel Siber’in kendi özel durumuyla ilgili satırların dışında, genel yaklaşımını ortaya koyan konuşmasının tamamı şöyle: