FERHAT Göçer’in son albümü “BİZ AŞKIMIZA BAKALIM...” Bu albüm için “devlerin buluşması” denebilir.
Sezen Aksu, Nazan Öncel, Sinan Akçıl...
Ferhat Göçer, albümdeki “YANINDAYIM” şarkısını söylerken Elif Dağdeviren ağladı...
“Çok güzel söylüyorsun. Teşekkürler duyguları böylesine harekete geçirdiğin için” dedi.
Deniz Baykal iyi bir rüzgâr yakaladı... Önce, “Anayasa’da değişiklik paketini bölün, 3 konu dışında kalan hepsine EVET oyu kullanalım, referanduma gerek kalmadan bunları Meclis’te kabul edelim” çağrısıyla siyaset gündemini ele geçirdi.
Hâlâ bastırıyor...
AKP sıkıştığı köşeden henüz kurtulabilmiş değil.
AKP’ye yakın köşe yazarlarından bazıları bile “Çağrıyı reddetme topluma izah edilemez” yorumu yaptılar.
Baykal hem “Uzlaşmaz, katkıda bulunmaz, pozitif muhalefet yapamaz, Meclis’e değil Anayasa Mahkemesi’ne yakın durur” etiketlerinin bir kısmından sıyrıldı hem de o etiketlerin üzerinde “uzlaşmaz” yazılı olanını AKP’ye yapıştırdı.
Baykal çağrısını sürdürüyor.
Bu yeni fotoğrafın daha koyu çizgilerle iz bırakmasını hedefliyor.
Bir “isim” bu kadar mı bir “misyon” olur? Doğumunda aldığı isim misyonla bu kadar mı örtüşür?
“Ahmet Türk” adı bende bu düşünceleri çağrıştırır.
“Kürt” kültürü, “Kürt” kimliği için siyaset yapan akımın yıllardır lideri.
Ve soyadı “Türk...”
Oksimoron bir durum.
Ama misyonunu kucaklıyor.
Bu ülkede hepimizin kardeşçe bir arada yaşama kültürünü simgeliyor.
Anayasa paketi için AKP ve CHP arasında bahar havası ile uç veren “umut tomurcuklarına” don vurdu.
Başbakan Erdoğan ABD dönüşü yaptığı açıklamada Baykal’ın önerisini “sulandırma” olarak yorumladı.
Baykal’ın “AKP Genel Merkezi’ne giderek Sayın Erdoğan’a önerimizi anlatabilirim” söylemi cevapsız kaldı.
CHP’nin “uzattığımız eli hava da bırakmayın” çağrısı da boşlukta...
Olumsuzluk hattına “makas değiştirme” durumu ile karşı karşıyayız.
Laf kalabalığıyla kalkan toz duman arasında “çözüm olasılığı” görünmez oluyor.
CHP ve AKP oyunu birbirlerini “ofsayta düşürmek” için kurarlarsa yazık ederler. Anayasa değişikliği paketinin büyük bölümünde “uzlaşma” şansı ıskalanmış olur.
CHP’nin de “EVET” oylarıyla TBMM’de kabul edilmeleri ve sonucu belirsiz referandum macerasına bırakılmaksızın yürürlüğe girmeleri elbette aklın yoludur.
Siyasette kutuplaşmanın ve sertleşmenin dalgakıranı olabilir.
Önümüzdeki seçim sürecinde dalgaların “tsunami” boyutlarına yükselmesini önleyebilir.
Ama sadece “ofsayt” taktiği için oynamak, sürekli top çevirmek yanlış olur.
Baykal’ın açılımı
CHP uzun süredir ilk kez gündem oluşturuyor. İktidar ve medya CHP’nin gündemini izliyor.
CHP uzun süredir ilk kez “HAYIR” ekseninde değil, iktidarı “HAYIR” veya “EVET” konumuna sıkıştıran “yapıcı” eksende politika yapıyor.
“Anayasa değişiklik paketinden HSYK, Anayasa Mahkemesi ve parti kapatma konularındaki maddeleri ayırın, geri kalan tüm maddelere oy verelim. Bunlar TBMM’de kabul edilsin. Diğer maddeler ise referanduma gider.”
İşte katılımcı, demokratik bir tavır...
AKP buna “HAYIR... Biz hepsini bir arada referanduma götüreceğim” diye olumsuz cevap verirse izahı yok...
Mantığı da yok...
Birbiriyle hiç alakası olmayan 25 dolaylarında anayasa değişiklik maddesini illa şu 3 konudaki maddelerle aynı torbaya sokacağım diye tutturmak, bunların “ilacın” etrafına şeker kaplayarak topluma yutturulması olarak algılanacaktır.
KKTC’DE önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı seçimi var. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Derviş Eroğlu ile söyleştik.
Eroğlu, “Toplumsal hafıza kine odaklı olmasın ama unutkan da olmasın.
Geçmişte yaşadıklarımız acı fakat büyük derslerdir” mesajını veriyor.
Örneğin eşinin abisi Rumlar tarafından kaçırılmış. 4 kişiymişler.
Daha birkaç yıl önce Rumlardan kemiklerini almışlar.
Eroğlu, “Aramızda enişte/kayınbirader lafları yoktu. Birbirimize yeğen derdik. En iyi arkadaşımdı. Kıbrıs’ın çok iyi futbolcularından biriydi. Koca adamın kemikleri kutuya konulmuştu. Ensesinden tek kurşunla vurmuşlar.”
Yani...
Eski Genelkurmay Başkanı Em. Orgeneral Hilmi Özkök ile eski 1. Ordu Komutanı Em. Orgeneral Çetin Doğan arasındaki polemik “Askerde de fay kırığı mı?” kuşkusunu üretiyor.
Türkiye “haritada” bölünmüyor ama kurumlarda ve etkin kesimlerde “karşıt” kamplar oluşmakta.
Birkaç örnek yansıtayım:
İşadamları kesiminde 36 yıldır var olan TÜSİAD’ın yanı sıra MUSİAD...
Yargıçlar ve savcıları temsil eden YARSAV’a karşı Demokrat Hukukçular Derneği...
İnsan Haklarını savunan İHD gibi, Mazlum Der ve Özgür Der...
Hatta...