Şu günlerde ilginç bir yazı okumuştum. Bir dizi soru alt alta sıralanmıştı.
“Kim istemez” diye başlayan yazıdan aklımda kalanları sıralayayım:
- Kadınlara pozitif ayrıcalığı...
- Çocukların korunmasını...
- Memurlara toplu sözleşme hakkı verilmesini...
- Hâkim kararı olmaksızın yurtdışı çıkma yasağı konulmaması...
- Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın AKP’ye çağrısı önemlidir.
Anayasa’da değişiklik için “uzlaşma” arayışlarına cevaptır.
Baykal, “3 madde hariç, diğer bütün değişiklik önerilerine destek verelim. Referanduma gitmeye gerek kalmaksızın bu işi Meclis’te bitirelim” diyor.
HSYK’nın, Anayasa Mahkemesi’nin yeniden düzenlenmesi ve parti kapatmayı Meclis’e bırakan maddeleri geri çekin, 30 maddeden 27’si uzlaşmayla kabul edilsin.
Böylece milleti temsil eden oran çok daha yüksek olur.
Değişiklikler sadece AKP’nin dar tabanıyla sınırlı kalmaz.
AKP’den bu çağrıya hiçbir cevap gelmedi.
CHP, “gol” atmadı ama “fair play” ödülü alacak. Açayım:
Anayasa değişiklik önerisinde TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in ıslak imzası AKP’de “blok oy” göstergesiydi.
Oysa anayasa değişikliği önerilerinde grup kararı alınamaz.
Bu durum, konu Anayasa Mahkemesi’ne gittiğinde şekil açısından “kesin iptal” nedeni olurdu.
CHP topu ayağında tutsa ve değişiklik önergesinin TBMM’de kabulü ve Çankaya’da onaylanarak Resmi Gazete’de ilanından sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitse “iptal kararı” cebinde gibiydi.
AKP’nin bu asistini sayıya çeviremedi ya da çevirmedi.
184 imzadan 50’sini geri çekerek AKP önergeyi düşürdü.
Anayasa değişikliği için “CHP topu bir süre ayağında tutsaydı, Anayasa Mahkemesi’ne açacağı dava açmak için önemli bir şekil hatası asistine sahip olacaktı.”
Top kaybı nedeniyle mutlak bir golü kaçırdı.
Kimse “Gördünüz mü, nasıl da hayıflanıyor” diye yorum yapmasın.
Gördüğümü/herkesin gördüğünü yazıyorum.
Anayasa değişikliği önerisinde, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in ıslak imzası “şekil hatası” olarak kesin iptal nedeniydi.
CHP bekleyebilirdi.
Değişiklik TBMM’de kabul edilip, Çankaya’da onaylandıktan ve Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne bu ıslak imza nedeniyle iptal davasını açabilirdi.
MÜZİK ve ortak insanlık değerleri arasında Çaykovski üzerinden bir anlatım:
"Her çalgıyla her birimiz en güzelini yapmaya çalışıyoruz.
Hepimizin ortak sesleri müziği, konçertoyu oluşturuyor.
Hepimiz bu güzelliği paylaşıyoruz.
İşte komünizm budur..."
Ergenekon davası sanığı 19 muvazzaf ve emekli general ve rütbeli subayın tahliye edilmeleri ile gazeteci Tuncay Özkan’ın hapishaneden gönderdiği mektup aynı takvim yaprağında örtüştü.
Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay 1 yılı aşkın süredir hapishanede tutuklular.
Tuncay Özkan’ın mektubu da bunu vurgulayan satırlarla başlıyor:
“Tutukluluğum ikinci yılında.
Suçumun bana söylenmediği, delillerin gösterilmediği Ergenekon bataklığında......”
19 tahliye için hâkim, “suçun işlendiğine dair kuvvetli kanıt olmadığı” gerekçesini gösteriyor.
Tutukluluğun, cezaya dönüştüğü bir süreç için kaygılar ve uyarılar yoğunlaşırken meslektaşımız Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın hâlâ “ne ile suçlandıkları” ve “kanıtlar” bildirilmediği halde 1 yılı aşkın süredir içerde tutulmaları düşündürücü.
Muhalefet değil, iktidar aşınması denen süreç referandumun ve seçimlerin kaderini belirleyecektir.
Yani “Muhalefet yeterince etkili değil” söylemi bir ölçüde gerçeği yansıtsa da oyların sonucu için tekkat sayı olamaz.
Şu aşamada özellikle CHP’nin en fazla yoğunlaşması gereken şey “sandık güvenliği” olmalıdır.
Her sandıkta bilinçli ve inançlı gözlemcilerinin bulunması çok önemli.
Hele bilgisayar ortamında seçim sonuçları tasnifi pek çok oyuna imkân veriyor.
Daha önceki seçimlerde çöplüklerden tomar tomar kullanılmış oy pusulalarının bulunduğunu hatırlayalım.
Şimdi...
Patronlar patronları diye anılan TÜSİAD, cesur ve gerçekçi bir dergiyle siyasetin en duyarlı sorununa damardan girdi.
Prof. Duverger’nin “Seçilmiş Krallar” söylemi dergi kapağına yansıtıldı.
Meclis’te sıralar sadece liderlerin klonlanmış görüntüleriyle dolu.
Anayasa paketinde elbette bu soruna merhem yok...
Muhalefet partileri liderlerinden de ne bir ses, ne bir nefes...
Bundan bir ay kadar önce yazdığım satırları kısaca tekrarlamakta yarar var.