Mustafa Balbay günlüklerinin ya da günlük oldukları iddia edilen satırların gazetelerde yayımlanması tartışılıyor.
Gazetecilik ölçütleri için farklı yorumlar yapılmakta.
Bu konunun “T” cetveli yoktur. “Düz” sınırlar çekilemez.
Gazeteciliğin önlenemez tutkusu, etik ilkeler, töreler, deneyimler, örnekler, hukuk harmanlanır ve her olayın kendi özelliğine ve zamanına göre gazeteci milletinin vicdanında değerlenir.
“Zamanın ruhu” da bu değerlendirmelerde önemli etkendir. Dünyanın en saygın gazetelerinden biri hatta eşitler arasında birinci Washington Post’tan 2 örnek...
(1) GÜZEL BİR HAYAT
BONOZEDE... “Off-shorezede...” Şimdi de “kredi kartızede...”
1 milyon 600 bin yurttaş kredi kartı borçları nedeniyle takipte.
Bunların borç miktarı 2 milyar 700 milyon...
Kredi kartı takibe düşenler her dönemde olmuştu ama genel ekonomi içinde sadece bir kartopuydu.
2009 Türkiye’sinde kartopu yuvarlanarak, irileşerek “çığ” oldu. İnsanlarımızın üzerine düştü.
Ekonomik krizin “teğet mi geçtiği”, yoksa “yürekten mi vurduğu” sorusuna acı yüklü cevaplardan biri de bu.
Türkiye’de cumhuriyet tarihinin işsiz sayısı rekorunu yaşıyoruz.
MUSTAFA Balbay’a ait olduğu iddia edilen bilgisayar kayıtları için -yargıyı etkileyecek ifadelerden kaçınmaya özen göstererek- “genel” izlenimlerimi yansıtayım.
Önce gazeteci sonra da hukukçu şapkalarım altında şöyle düşünüyorum.
Gazeteci bakış açısıyla
1- BÖYLE bir internet kaydı bana gelseydi ve ben de gazetenin sorumlusu olsaydım, yayımlar mıydım?
Sanıyorum “EVET.”
2- Tempo 24, gazeteciliğin misyonu, kuralları ve meslek heyecanı gereği bunu yapmış. Peki sadece yayımlamakla yetinir miydim?
YEREL seçimde oy kullanmak için “TC kimlik numarası” zorunluluğu “sorun” oldu.
Nüfus müdürlüklerinde her gün kıyamet kopuyor.
TV ekranlarında binlerce kişinin birbirini ite kaka numara almaya çalıştığını izledim.
Belki garip gelecek ama “sevindim” diyebilirim.
Çünkü... Demek millet “oyunu kullanmakta kararlı.” Sandığa gitmeyenler genellikle AKP’ye oy vermeyen kesim.
O nedenle demokraside denge ve seçenek oluşturmak bakımından katılımın yüksek olması önemli.
Öte yandan... Görüntülerin üzücü olan yönü ise madalyonun öbür tarafı...
DENİZ Kuvvetleri -eski- Komutanı, emekli Oramiral Özden Örnek’in, Ergenekon davasında “tanık” olarak dinleneceği medyaya yansıdı.
Örnek’e ait olduğu iddiasıyla yayımlanan günce sayfalarının NOKTA dergisinde yayımlanan bölümlerini dikkatle okudum.
Davayı etkileyecek ifadelerden kaçınmaya özen göstererek izlenimlerimi yansıtayım:
1- Daha teğmenlik döneminden başlayarak, Örnek Amiral’in tuttuğu iddia edilen günce sayfaları için, NOKTA, gerekli duyarlığı göstermiş, özel yaşamla ilgili hiçbir satıra yer vermemiş.
Tiraj hedefi olan bir medya organında olsaydı bunlar döne döne anlatılabilirdi. Örneklerini çok gördük...
NOKTA’nın kurucusu Ercan Arıklı bir yerlerden görebiliyorsa, memnundur sanıyorum...
Bu olumlu saptamanın ötesinde NOKTA’nın kapağına basılan o bir çift yıpranmış postal fotoğrafı, -bana göre- iticiydi. TSK üzerine yapıştırılmak istenen yıpratıcı etiket “postal kokusu” söylemine çağrışım yapıyordu.
NİL Karaibrahimgil konserlerinde sahnenin hemen önündeki seyircilerinin üzerine atacak kendini...
“Evet... Kesinlikle yapacağım bunu” diyor.
Ancak...
O kişiler kendisinin seçtiği gruptan oluşacak.
Yani bir tür güvenlik ağı...
Gene de ikinci, üçüncü konserlerinde hayranlarının bu keyifli anı seçilmiş gruba bırakacaklarını hiç sanmıyorum.
Son albümünün klibinde bu sahneden seyircilerin üzerine atlama görüntüsü var.
DARWIN’e sansür tartışmaları sürüyor. TÜBİTAK’ın bilim ve teknik dergisinde “Darwin kapağı” nedeniyle derginin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Çiğdem Atakuman -sözel- bildirimle görevden alındı.
Atakuman, Başkan Yardımcısı Ömer Cebeci’yi suçlayarak olayı şöyle anlatıyor:
Bana Ömer Cebeci tarafından söylenen, “bu derece büyük bir hata yapma yanlışlığına düşen biriyle daha fazla çalışamayacağı” oldu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu hassas durum ve politik ortam içinde bunun “provokatif bir eylem olarak algılanabileceği” bana söylenmiştir.
Olaya, dışarıdan ve içeriden dalga dalga tepkiler geliyor.
Galileo’nun ve Kopernik’in karanlık çağda başlarına gelenleri düşündürten bir psikoloji oluştu.
DARWIN’in 200. yıldönümü... Ve TÜBİTAK dergisinde “Darwin sansürü...”
21. yüzyılda olacak şey mi?
TARAF’ta Ahmet Altan’dan şu satırlar altı çizilerek okunmalı.
Eğer inançlı biriyseniz “inandığınızın” yarattığı bu evrenin sırlarını bilim aracılığıyla öğrenmek de bir tür “ibadet” sayılır.
Hıristiyanlık, Ortaçağ boyunca sürdürdüğü dövüşten artık vazgeçti.
Vatikan şimdi “Darwin ve evrim” teorisi konusunda konferans düzenleyerek bunu tartışıyor. Müslümanlık ise en son ve “en genç” büyük din.