Soros değil, halk arasında Banker Kastelli diye anılan Cevher Özden’den söz ediyorum.
Para sihirbazıydı. Bir sözünü hiç unutmadım:
“Beni çok katlı bir binanın en üstünden atın, üzerimde tek kuruş olmasın. Zemine birkaç kat kala en az 10 milyon dolar derlemiş olurum.
Zeminde ise zaten bir güvenlik ağı benim için kurulmuş olur.”
Böyle bir özgüveni vardı.
Sadece 370 bin YTL’lik bir borç yüzünden intihar etmiş olabileceği inanılır gibi değil.
İlginç yatırımları vardı.
Pazar kahvesi
Televizyonda gösterildiği geceler rating tavanı yapan “Asi” nin “Asi”si Tuba Büyüküstün, “kutudan çıkmayı” öneriyor.
Tuba, oyunculuğunun yanı sıra Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Dekorları ve Kostüm Tasarımı bölümünde lisans eğitimi aldı.
Tezi, tiyatronun geleneksel sahne düzeni anlayışını değiştirmek konusunda...
Oyuncuların sürekli sahnede oluşları, izleyiciyle aralarında bir kopukluk oluşturuyor. Karşılıklı enerjilerin birbirine ulaşması gerek.
Tuba o nedenle oyuncuların gereğinde sahneden inerek izleyici sıraları arasında rolünü sürdürmesini öneriyor.
Ferhat Göçer de, “sahneden inerek seyircilerin arasında söylemeye başladığında çok başka olduğu” görüşünde.
Dünkü yazım CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın telefonunun dinlenmesinde “olasılıklara” ayrılmıştı.
Son olasılık için de aşağıdaki satırları yazmıştım.
Aynen şöyleydi:
Bir de “sakarlık” olasılığı var.
CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın cep telefonu çalar, arayan bir gazetecidir.
Konuşma bittikten sonra Önder Sav, kapatma düğmesine basmayı unutur. Telefonu masanın üzerine bırakır. Konuğu olan valiyle sohbeti sürdürür.
Daha sonra AKP’ye yakın gazetede bu sohbet aynen yayımlanır.
12 Eylül askeri müdahalesinin ayak sesleri duyuluyordu artık.
O zaman bir gazetenin genel yayın yönetmeniydim.
Bir “telefon dinleme” olayını yaşadım.
Telefonun öbür ucundaki kişi fena halde gerilmişti.
Ağzına geleni söylüyordu. Onu “telefonun dinlenmekte olabileceğini” söyleyerek uyarmıştım.
Cevabı; “dinleyenin de dinletenin de” diye başlayan hakaret sözcükleri, hatta küfürler oldu.
Dilimin döndüğünce “Canım dinleyenin ne suçu var? Emir verilmiş, o da görevini yapıyor” dedim.
Önce şunu belirteyim ki, her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ulusal yararlar için dinleme de yapılır, gözleme de...
Bu, yargı yoluyla olabilir ya da tüm yasal engellere karşın -gerçeği kabul edelim- gizli servislerin inisiyatifiyle...
Fakat... Bunun amacı ve çerçevesi kesinlikle bellidir.
İç siyasette kullanılmak amaçlı olamaz.
Üst üste gündeme düşen iki önemli “dinleme” olayı buram buram “iç siyaset” kokuyor.
Kabul edilemez.
Ancak... Bu vahim dinlemelerin, devletin kurumları değil, korsan gruplar tarafından yapılmış olabileceğini de göz önünde bulundurarak birkaç satır...
GAP’ı, Diyarbakır’da Başbakan Erdoğan’dan dinlediniz...
Bir de Süleyman Demirel’den GAP’ı yansıtayım...
Önce “Neden Demirel’den?” sorusunun cevabı... 12 Eylül 1980 İhtilali’nden sonra Demirel yasaklıydı. O günlerdeki bir konuşmamızda şöyle diyordu: “Yasaklıyım. Burada dört duvar arasında oturacağıma, Türkiye’me faydalı olayım. GAP’ı hayata geçirmenin sorumluluğunu ve yetkisini bana versinler... Koloniyel şapkayı koyarım başıma, çekerim çizmeleri, bir çadır yeter... Parasını da zaten bulmuştum. 13 baraj, 13 küpeli gelindir benim için... Hepsini yaparım. Sonra da sulama kanalları... Dağları delip bu suları gürül gürül Harran’a akıtmak hayalimdir.”
13 küpeden biri
Para bastı
Bugün 27 Mayıs İhtilali’nin 48. yıldönümü...
27 Mayıs sadece “askerin sivil iktidarı devirmesi” olarak tanımlanır.
Oysa...
27 Mayıs’ın bir diğer tanımı da “askerin askere karşı ihtilalidir.”
Teşhis ise “Erdelhun sendromudur.”
Genç subaylar, başta Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun olmak üzere o gün, komutanların büyük kısmını etkisiz hale getirmiş, görevden almış, bazılarını da ihtilalin özel mahkemelerinde yargılatmıştır.
İhtilali yapan albaylar, yarbaylar, binbaşılar, yüzbaşılar, üsteğmenler, Milli Birlik Komitesi adını alarak sadece Türkiye’nin değil, Silahlı Kuvvetler’in de yönetimine el koymuşlardı.
Bosphorus Cup bu yıl daha da keyifliydi. Boğaz ayağında yarışan yelkenlilere doğrudan internet bağlantılı vericiler konulmuştu.
Formula 1’deki bu sistemle nasıl otomobiller parkurun her santiminde izlenebiliyorsa, denizde de aynı olanak sağlanmış.
Yarış sonuçları anında belirlendi ve ilan edildi. Katılım daha fazlaydı.
Örneğin... Yarışı İzmir’den gelen bir tekne aldı. Startın verildiği Reina, bu kez gündüz partisi görünümündeydi.
Deniz tutkunları oradaydı.
Deniz, pırıl pırıl güneş, bol bira ve mohito... Ardından Tülin Şahin’in de katıldığı bir defile...
Bu kez Shop and Miles’ın sponsor olduğu Bosphorus Cup’a yabancı sermayeden de ilgi vardı.