CHP-MHP hükümeti mi?

21 Kasım 2006

Seçim coğrafyasına göre belki bu oran, Anayasa değiştirecek meclis çoğunluğu bile oluşturabilir. "Erdoğan'ı eğer çıkarsa, Çankaya'dan indiririz" söyleminde böyle hesaplar da mı var?O kadar ileri gitmeyelim de ortak hükümet olasılığını konuşalım.Büyük kongrede Devlet Bahçeli'nin söylemindeki "Milliyetçilik" kavramı, eski MHP "dar" tanımından kopmuştu."Tanrı Türk'ü korusun" ya da "Türk, titre, kendine dön" gibi geleneksel sloganları yerine, Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene!.." söylemi pankartlara yansımıştı.Türkiye sınırları içinde yaşayan her yurttaşın, hangi anadil, hangi din, hangi etnisiteden olursa olsun "Türk" oldukları yolundaki Atatürk ilkesi, bu MHP kongresinde de vurgulandı.Bahçeli'nin "Sokağa inmeyeceğiz" ve "Sola ve sağa açılalım, tabanımızı genişletelim" mesajları, bu parti için önyargı köşelerini törpülüyor.CHP de, ulusalcılık çizgisinde ve PKK'yla mücadelede, devlet politikalarına daha yakın duruyor.Yani... Her iki parti arasındaki mesafe, özellikle laiklik, ülkenin bütünlüğü, bağımsızlık gibi konularda kapanmakta.Deniz Baykal'ın, bugün gazetemizde yayımlanan, Fikret Bila'ya, Bahçeli ve MHP için olumlu değerlendirmeleri yukarıdaki gözlemin ışığında

Yazının Devamı

Pulur'un nehri

19 Kasım 2006

Ben de sucuğa bayılırım.O yıllarda Avrupa'da sucuk, pastırma, beyaz peynir, rakı bulmak mümkün değil.Şimdi hepsi var, üstelik Avrupa'da üretiliyor. Ama bizim zamanımızda ancak Türkiye'den gelen arkadaşlar hediye getirdikçe bu yurt lezzetlerini tadabiliyoruz.O geceler de bayram gibi oluyor.........................Fakat... Sucuğu balkonda mangala koyunca koku karşı dairede. Az sonra kapı komşusu genç doktor Robert ve eşi bizim eve damlıyorlar.Onlar da sucuğa baygın.Bizde tatmışlardı, kokuyu alınca kasap kedileri gibi gelmedikleri gece yok.Zaten gümrükten zor geçirilen o bir kangal sucuk, dörde paylaşılınca hatta aslan payı konuklara bırakılınca, dişimizin kovuğuna gitmiyor. Bazen paylaşmak iyi de, bunların yaptığı, sucuk istimlakı..........................Bu işe bir çare bulmalıydım.Birden kafamda ışık yandı.Türkiye'deyken Hasan Pulur'un "Olaylar ve İnsanlar" köşesinde okumuştum.Milliyet'in Almanya muhabiri, ona yazmış, Hasan Pulur da köşesinde tatlı tatlı anlatmış.Almanya'daki bu meslektaşımız da sucuğuna dadanan komşulardan çok çekmiş.O da çare aramış ve bulmuş.Sucuğuna ortak olan Almanlara "Sucuklarımızın lezzeti, içindeki yılan eti nedeniyledir. Bizimkiler en iyi cins yılanları

Yazının Devamı

Kesişen öyküler

18 Kasım 2006

Anlatayım...Profesör Dr. Ziya Sezgin Amerika'ya gider. New York'ta bir hastanede çalışmaya başlar.Aynı hastanede bir Porto Rico göçmeni genç kadın hizmetliyle tanışır.Kadın kocasından ayrılmıştır. Yahudi mahallesinde küçük bir evde yaşamaktadır.Adı... Ester Maria Santez...Bir de küçük kızı vardır. Adı Estelle Susan Rodriguez'dir.Genç kadın ile Türk profesör birbirlerine yaklaşırlar, sevişirler, evlenirler.İstanbul'a gelirler.Küçük Estelle Susan Rodriguez de onlarla beraberdir.Ve artık büyümüş, koca kız olmuştur.Onu Amerikan Kız Koleji'ne verirler.Orada okurken, Robert Koleji'nde okuyan Ahmet Kutman adlı bir gençle tanışır.Onlar da yakınlaşır, sevişirler, evlenirler.Ahmet Kutman'ın babası Nihat Kutman, Doluca şaraplarının kurucusudur.Oğul Kutman da şarapçılık eğitimi alır. Ailenin şarap işinin başına geçer. Büyütür........................Ahmet Kutman ile Estelle'nin bir erkek ve bir kız çocukları olur; Ali ve Sibel.Sibel, New York'ta ve Londra'da dans eğitimi alır.Porto Rico gençleri gibi "dans" onun da kanını fıkır fıkır kaynatmaktadır.Hayatını dans ekseninde döndürmeye kararlıdır.Ama İstanbul'a döndüğünde her şey değişir.Kendini sahnede değil, şarap kadehinde dans ederken

Yazının Devamı

Bush'u doğa da çarpacak

17 Kasım 2006

"6 yaşındaki oğlum bir an elimden kurtuldu...Az sonra hastaneye vardığımızda artık onun yerine, bağlandığı makine nefes oluyordu...Bir ay hastanede oğlumun yanında kaldım.Neyse ki oğlum gözünü açabildi. Nefesini kendi alıp vermeye başladı.Yaşama döndü.Bir şeyi iyi anladım.En kıymetli varlığım ellerimden kayıp yok olabilirdi.Peki...Ya onun en kıymetli varlığı olan dünya?Onun ve onun kuşağı için çocuklarımız, torunlarımız için ne yapabilirdim?"Bu sorulara cevap arayışı, Al Gore'u "çevre dostları liderliğine" taşımış...........................Onun bir sunumunu "Doğal Hayatı Koruma Vakfı" gecesinde dinledim.Böylesine duyarlı bir "insan gibi insanın" yerine Bush'un ABD Başkanı seçilmesi ne şanssızlık!..Al Gore'un "görüntülü" sunumunda "doğa cinnet getiriyor" dedirten felaketlerde "insanlık suçu parmak izlerini" buldum.Doğayı insanlar çıldırttı.Bir dedenin yüzü gibi çatlak çatlak ve susuz Harran topraklarına bile su baskını oluyorsa, hortumlar, Antalya ve Ege kıyılarımıza da vurmaya başlamışsa, tüm yeryüzü coğrafyalarında bu "olmaz sanılanlar oluyorsa" nedeni insanoğlu...Al Gore anlatıyor...Büyük bir topunuz var... Onun üzerindeki cila tabakası nasıl çok çok çok ince bir zarsa, dünyayı

Yazının Devamı

Tarihin gözü

16 Kasım 2006

Ermenilere ve onların mallarına karşı işlenen suçlar için adli işlemleri yansıtıyor.İşte birkaçı..........................- Develi Kaymakamı Zeki, Jandarma Muharrem Çavuş ve 8 jandarma eri hakkında, adları sıralanan bazı Ermenilere işkence ve bedene zarar vermek iddialarıyla dava açılmış.- Kaymakam Zeki ayrıca para almak ve bir kadının zorla ırzına geçmek suçlamasıyla da yargılanmış.- Mutasarrıf Zekai, Develi Kadısı Sezai, Kaymakam Halil, Nahiye Müdürü Kevkep ile 2 polis memuru, Ermenileri katletmek ve ettirmek iddiası ve cinayet suçlamasıyla mahkemeye verilmişler.-Tahrirat Müdürü Sabri, İl Encümeni Başkâtibi Nurullah ile eşraftan 8 kişi, Ermenilerin terk edilmiş mallarını, serbest alışverişin belirleyeceği fiyatı düşürmek için işbirliği yapmak ve düşük fiyatla almak üzere hileli yollara başvurmak nedeniyle mahkemeye sevk edilmişler ancak suçları zaman aşımına girmiş.- Savcı Ziya, Harp Divanı Başkanı Tevfik, Ermenilerin terk edilmiş malları komisyonunun Başkanı Halil hakkında kendilerine emanet olarak bırakılan Ermeni eşyalarını, görevi kötüye kullanarak satın almak suçlamasıyla dava açılmış........................Görülüyor ki...Kayseri'den Ermeni yurttaşlar sürülürken onlara

Yazının Devamı

O iki kelime

15 Kasım 2006

Gerçekten, küresel ya da yerel, ince hesapların ve tartışmaların sonunda saptanan politikalar, çizilen yol haritaları, öyle çıkmaz sokaklarda tükeniyor, öyle bataklara saplanıyor ki... Ağızlardan hep bu iki sözcük dökülüyor:"Şimdi s..tık".......................Misal...ABD'nin Irak Savaşı ve politikalarının sorumluları, son seçimlerden sonra "İşte şimdi s..tık" diyor olmalılar.Irak'ta artık ABD askerlerini tutmaları çok zor... Neredeyse imkânsız.Ama...Askerleri Irak'tan çekme kararı almaları da öyle...Washington, bağırsak boşaltma işlemini yansıtan o iki kelimelik eylemin altında kalmış durumda.......................Bob Garfield, bu konuşmayı reklam verenler ve medya için yapmıştı. Bilgi Üniversitesi'yle Reklamcılar Derneği ve Reklamcılar Vakfı'nın ortak projesi olan "AdScholl Enstitü"nün açılış konuşmacısıydı. Bu enstitüde sektöre reklamcı yetiştirilecek. Ancak...Reklamcı yetişecek de, reklamı hangi mecraya yapacak ve verecek?Bob Garfield işte bu sorunun artık çok karışık cevabı için o iki kelimeyi kullanmıştı.........................Gazeteler tiraj almıyor hatta kaybediyor. Ama gazetelerin internet siteleri şimdiden -neredeyse- gazetelerin tirajları kadar tıklanmakta. ABD'nin

Yazının Devamı

İstanbul'da bir Barcelonalı

14 Kasım 2006

Bir gece önce Ronaldinho'nun 2 muhteşem golü ve 1 asistiyle yeşil sahaya yansıttığı futbol balesinden başladık."Tanrı onu ayaklarını öperek göndermiş dünyaya" dedi.Ben "Ama ilk golünü kafayla attı" diye itiraz ettim. Sonunda "hem ayaklarını hem başını öperek dünyaya gönderdiğinde" uzlaştık.Gerçekten pazar gecesi televizyonda onu izlerken büyülendiğimi hissettim.18 dışından serbest vuruşta, öyle bir çaktı ki, ayağı trigonometrik kavis çizen bir füze ateşlemişti sanki... Şimşek hızıyla sol çataldan ağalara vurdu. 3. golde de duran topa vuran ayağı füze rampası gibiydi. Topu gene aynı köşeye çaktı. Birkaç santimetre nedeniyle iç çataldan döndü.Ama... Takım arkadaşına gol için bu harika bir asistti......................Katalonyalı dostum, "her Barcelonalı gibi Barcelonalı olmaktan gurur duyduğunu" söyledi.Sadece futbol değil, resim ve mimaride de küresel iddiayı vurguladı.Gerçekten resimde Katalonyalı Picasso ve Salvador Dali... Mimaride ise Gaudi için ayrıca bir anlatıma gerek yok.Ve... Buradan siyasete geçtik."Katalonya'da 27 yıldır sürekli seçim kazanan Sosyalist Parti'nin Barcelona'yı en başarılı sosyal devlete dönüştürdüğünü" anlattı."İspanya'nın Katalonya Federe Devleti en

Yazının Devamı

Korkmuyor... Cesur

11 Kasım 2006

10 Kasım'da Yüce Atatürk gene görkemli ve içten gösterilerle anıldı. O'nun yaşamı, dehası, devrimleri bir kez daha TV ekranlarına, gazete sayfalarına yansıdı.O'nun yaptıkları, ancak "korkmuyor... cesur" söylemiyle izah buluyor.Yerkürenin dev güçlerine karşı savaşmak... 500 yıllık zihniyet kalıplarını kırmak... İslam coğrafyasında tek "laik" devleti kurmak... Hukuku, ekonomisi, zihniyeti ile bir çağdaş devleti alfabe temelinden başlayarak yapılandırmak...Göze alınacak şeyler mi?Yarın yayınlanacak "Şeffaf Oda" programı için bir konuğum da Gülsün Bilgehan'dı.Ondan dinlediğim bu anı, Atatürk şifrelerinden belki de en önemlisi........................Gülsün Bilgehan'dan "Pembe Köşk'teki Atatürk" izlenimlerine devam..."Atatürk, Pembe Köşk'te bir aile mensubu gibiydi. Köşkün ve sofranın çok sık konuğu olurdu."Gülsün Bilgehan, "Paşa Dedeme, Atatürk hep yardım etmiştir. Öyle ki, Pembe Köşk'ün alınışında bile Atatürk'ün maddi katkısı vardır.Eşyalarını da Atatürk almıştır.Yemek masası, Çankaya Köşkü'nden gönderilmiştir."Bilgehan devam ediyor:"Atatürk kendi kaynaklarıyla Paşa Dedeme o zamanın parasıyla ayda 1000 TL verdirtirmiş.Çünkü... Bu en yakın arkadaşının maddi sıkıntı çekmesini

Yazının Devamı