'İkona / kokona' değil

10 Aralık 2006

Onlardan bir çiftle Cakarta'da yıllardır iş yapan ve sanatçılar, aydınlarla örülmüş bir sosyal çevreye sahip olan dostum Çetin Candan'ın davetlisi olarak cuma gecesi yemekteydim.Kadın Malezyalı... İnce kemik yapısını sarmış, yuvarlak fakat zarif hatları olan bir Asya güzelliğini yansıtıyordu. Şıktı. Kuala Lumpur'da lüks dünya markalarının satıldığı bir dizi işyerinin sahibiydi.Ama... Daha ötesinde, konuştukça fark edilen derinlikleri vardı. Örneğin... Osho disiplinini öğrenmişti. Çocukluğundan itibaren yoga yaparmış.Budist rahiplerin eğitiminden geçmiş.Evinde daha önceki lamaların ruhunu taşıdığı varsayılan çocuk lamayı konuk etme şerefi ona verilmiş.İş yönetimi için, "Tüm çalışanların iş güvenliği, işyerini sevmesi ve mutlulukları odaklı bir ilke sürdürüyorum. Daha az kazanıyoruz ama mutluluk en büyük kazanç" dedi.Birkaç yıl önce mide kanseri geçirmiş. Ölümden dönmüş.İyileşmesinde çağdaş tıbbın yanı sıra alternatif tıbbın, Budizm ve osho disiplininin, hayat sevgisiyle yaşama sıkı tutunmanın katkısını anlattı.Ama... Asıl ilginci... "İyi bir Müslümanım" demesiydi.Derin dekoltesi göğüslerini gizlemiyordu. Eteği yırtmaçlıydı."Bu nasıl iyi Müslüman görüntüsü" diye düşündüğümü

Yazının Devamı

Zor karar

9 Aralık 2006

Bir diğer önemli ayrıntı... "Simgesel olarak ve belirli süre için birkaç limanı ve havaalanını açmak" formülü, bazı diplomatlar tarafından daha önceleri de zaman zaman dile getirilmişti. Kısık ateşte uzunca süredir pişiyordu.Yani...Güvenilir bir kaynağa dayanarak yansıttığım ayrıntılardan da anlaşılıyor ki, "bu formül ya da benzeri formüller, sumen altında" bekletiliyordu.Olli Rehn'in "Türkiye'den altın gol bekliyoruz" söylemi, havaya öylesine uçurulmuş bir temenni balonu değildi..........................Gene aynı kaynağa dayanarak, pazartesi toplanacak olan AB dışişleri bakanlarının, bu öneriyi görüşerek bir sonuca vardırmaları en iyi temenni...Sorun, aralık ortasındaki AB liderler toplantısına kalırsa, büyük patırtı çıkabilir.Özellikle Fransa-Almanya eksenli büyük devletler, kendi tribünlerine oynuyorlar.Zaten Türkiye'ye de "Bir jest yapacaksanız, zamanıdır. Gecikirseniz bir yararı olmayabilir" mesajı bu nedenle verilmişti...........................Peki ne olur?..Dün basın toplantısında AB Dönem Başkanı ve Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen "Atılan adım olumlu fakat yeterli değil. Komisyon'un önerisi, daha ağır bir karardan yana olanlarla daha hafif bir kararı savunanlar

Yazının Devamı

Ankara sürprizi

8 Aralık 2006

Görünüş öyle.Herkes, 2007 cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimler nedeniyle Erdoğan'ın AB yolculuğunda boş vitese geçtiği kanısındayken bu öneri, gerçekten sürpriz oldu..........................Gerçi ayrıntılar henüz tam aydınlanmış değil.Karşılıklı ve eşzamanlı adımlar mı... Yoksa Güney Kıbrıs'a ve ambargonun kalkması için AB'ye bir süre tanıyarak koşulsuz adım atmak mı?Bunlar ayrıca tartışılır.Ama...Önemli olan "Türkiye'nin AB üyeliği karşıtlarına, 'işte nihayet aradığımız fırsat' diyebilmek sevincini ve malzemesini" vermemektir. "Türkiye 2006 sonuna kadar limanlarını ve havaalanlarını açacaktı, tam üyelik görüşmeleri bu koşulla başlamıştı. Fakat Türkiye, imzasının arkasında durmuyor" ezberini bozmaktır.Gerçekten...Türkiye Başbakanı'nın "Türkiye değil, AB kaybeder" söylemi, katı tavrı sürdüreceği izlenimleri, AB'deki -adeta yeminli- Türkiye karşıtlarının ekmeklerine yağ sürmüştü.Her şey onların etki alanına kayıyordu.İşte böyle bir olumsuz süreçte karşıdan esmeye başlayan rüzgârlar Ankara'nın bu yeni önerisiyle yön değiştirebilir.Haberin sızmasından sonra AB'den, Finlandiya'dan, İsveç'ten olumlu yankılar gelmeye başlaması bir işarettir.............................Atalette denge,

Yazının Devamı

Oyun sürüyor

7 Aralık 2006

AB'nin Ankara temsilcisinin Türkiye'den ayrılırken yaptığı konuşmaların odaklandığı sorun buydu.Genelkurmay'dan 2 yıl randevu beklediği ve alamadığı yolunda yayınlar yapılan bu zat, benim de bulunduğum bir yemekte, söylemlerini, masadaki emekli orgeneralin gözlerinin içine baka baka vurgulamıştı.Türkiye'de de demokrasi, "asker-sivil ilişkileri" ve "atanmışların seçilmişlere bağlılığı" gibi temel ilkelerle elbette AB standartlarına uyum sağlamalıdır.Ama...Bunun da "AB siyaset literatüründe" sık kullanılan deyimiyle "hazmetme takvimi" vardır.Bir yandan asker hazmedecek... Öte yandan da bazı siyaset odakları, Atatürk cumhuriyetinin başta "laiklik" olmak üzere temel değerlerini hazmedecek.Her ikisi birbiri içinde oluşan ve yükselen bir süreçtir bu.Türkiye'nin tam üyeliği için sözü edilen "AB'nin Türkiye'yi hazmedebilmek yetisi"ni madalyonun diğer yüzündeki gerçekle de görmek gerekir.Aynı şey Türkiye için de geçerli.Madem "AB treni" benzetmesi yapılıyor, yazıyı öyle sürdürelim."Tren sürekli aynı hızda gidemez. Bazı virajlarda, tırmanışlarda süratini düşürür. Daha uygun coğrafyalarda süratini artırır."Ne birincisi trenin duracağı ne de ikincisi öngörülen tarihten evvel son durağa

Yazının Devamı

AB'ye nadas

6 Aralık 2006

Büyükelçi Sungar sıra dışı diplomattır. Daha Ankara Koleji yıllarında "Süveterliler" grubunun kurucusu ve piyanistiydi. Sungar ayrıca motosiklet tutkunudur. Motosikletle Avrupa turu yapmıştır. İyi bir fotoğraf sanatçısıdır. O "Süveterliler"de çalarken ve Durul Gence ile müzik yaparken, Ajda da henüz 15-16 yaşlarındaydı. İlham Gencer'in "Çatı" adlı kulübünde hafta sonları mikrofon verilen amatör bir sesti. O tarihlerden başlayarak zaman zaman yolları kesişen bir dostluğu sürdürdüler. Pazar günü yayımlanacak olan müzikli söyleşimizin ekseni de buydu.......................................Çekim sürerken Türkiye'yi hayli örseleyen Chirac, Merkel ve Kaczynski açıklaması geldi. Bir nefes alma molasında AB ile ilişkilerde en önemli gelişmelerin mimarı olan Sungar, şöyle bir değerlendirme yaptı:"Durum çok parlak değil. Ancak, serinkanlı ve sağduyulu olmak gerek. Önümüzde bir İngiltere örneği var. İngiltere'nin AB'ye tam üyeliği de Fransa tarafından iki kez veto edilmişti."Sungar'a, İngiltere'ye karşı oluşun gerekçesini sordum. Türkiye'yle ilginç bir paralel çizen cevabı dikkatimi çekti:"Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle, İngiltere'nin bir Avrupa devleti olmadığını, hiçbir zaman

Yazının Devamı

Kemençe ve AB

5 Aralık 2006

Ona göre kemençe, bir Rum çalgısı... 2 türlü kemençe varmış... Biri, "Pontus" kemençesi, diğeri "klasik" kemençe.Az önce onu, Lütfi Kırdar Salonu'nda zaman zaman "solo kemençe" çalarken gerçekten hayranlıkla izlemiştik.İnce uzun fiziği, kabarık saçları, iri siyah gözlüğüyle ilginç bir görüntüsü vardı.Kemençeyi de Theo Angelopulos'un filmlerinin fon müziklerinden seçmelerde çalmıştı.Bir yaklaşımda bulundum.Rum Pontus devleti Karadeniz'deydi."Pontus kemençesi" de oradan gelmiş olmalıydı.Yani... Bir Karadeniz enstrümanı olarak o coğrafya insanları olan Rumlar, Türkler, Lazlar ve yörenin diğer etnik gruplarının ortak sesi olabilir.Bu görüş, genelde paylaşıldı.Çünkü... Ortak özellikler harmanının başka örnekleri de vardı masada... Anlatayım....................Fenerbahçe-Galatasaray maçının ilk yarısını seyretmiş, 2 golden sonra Lütfi Kırdar'ın yolunu tutmuştum.En beğendiğim film müziklerinin ve özellikle Angelopulos'un "The Day And Ithernety (Sonsuzluk ve Bir Gün)" adlı filminin fon müziğini de yapan Eleni Karaindru konserine gittim.O filmin konusu, geç orta yaştan bir gazetecinin, yakalandığı kanser hastalığını ve çok kısa sürede öleceğini öğrendiği gün ve sonrası, en önemli anlarının

Yazının Devamı

Arızanın teşhisi

2 Aralık 2006

Dahası...Güney Kıbrıs için en önemli sorun, Kuzey Kıbrıs'taki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geri çektirilmesini sağlamaktır.Oysa...Hem bu durum sürüyor... Hem de Türkiye-AB ilişkileri çok daha dar bir hedefe, yani, sadece Türkiye limanları ve havaalanlarının "AB ile Gümrük Birliği gereği Güney Kıbrıs gemilerine ve uçaklarına açılmasına" odaklanıyor. Hedef küçülüyor.Rumlar, "Ya Türkiye şimdi limanlarını açarsa ne yaparız? Her şeyi buna kilitledik. Artık, devlet olarak tanınmayı ve Türkiye askerinin Ada'dan çekilmesini bir süre isteyemeyiz" korkusundalar.Devam edelim...Türkiye, görüşmeler başlarken Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın imzasıyla "2006 sonuna kadar Gümrük Birliği sözleşmesinin tam olarak uygulanacağı" taahhüdünde bulunmuştu. Bunun anlamı, o sözleşme gereği, limanlarını ve havaalanlarını Güney Kıbrıs gemilerine ve uçaklarına açmasıydı.Türkiye, o imzaya rağmen "açmam" diye direniyor.Bunun nedeni olarak, "Kuzey Kıbrıs'a uygulanan ambargonun sona erdirilmesi ve AB'nin Kuzey Kıbrıs ekonomisine katkı taahhütlerini yerine getirmesi de gerekirdi" diyor.Bu iki durum arasında bağlantı kurularak yeni durum oluşturuluyor..........................Burada Ankara'nın hatası şudur:"Resmen

Yazının Devamı

İzler...

1 Aralık 2006

Güvenlik güçleri, aradıkları kişiyi bulmak için, onun ilişkide olduğu kadını takibe alırlar. Telefonlarını, mektuplarını, elektronik posta yazışmalarını izlerler.Sonunda ensesine binerler.2000'li yıllar Türkiye'sinde ise, bütün yamuk işlerin, rant vurgunlarının ortaya çıkarılmasında "memuru" yakın markaja almak gerek.Poliste, belediyede, tapuda, orman ya da çevre bürokrasisinde, gümrükte, devletin memurlarını bir şekilde elde eden, köşeyi dönüyor.........................Yeraltı dünyasının artık hayatta olmayan ünlü isimlerinden Dündar Kılıç, sık sık Divan Otel'in barına gelirdi.Hapisten tanıdığı eski solcu yazar-çizerlerle birkaç kadeh içip dobra dobra konuşurdu.İlginç görünebilir ama Dündar Kılıç, sol kanada daha yakındı.Nasıl ki son 15-20 yılda bazı eski ülkücüler "baba" oldularsa, Kılıç da solun "baba" ismiydi.Sol entelektüel kesimin duayeni olanlarla bile eski "dam altı" dostluğunu saygı düzeyinde sürdürürdü.Zaten Kılıç'ı, Divan Bar muhabbetlerinin o ortamında tanımıştım.Şöyle derdi:"Memurdan destek yoksa, kimse yanlış iş çeviremez."Gerçekten polisin ve yargının içinde adamı yoksa, politikacı tarafından destek bulmuyorsa, yeraltı dünyasında babalanmaya kim

Yazının Devamı