Daha önce Barış Ödülü'nü alanlar Dalai Lama, Gorbaçov, Martin Luther King, Hemşire Teresa, İzak Rabin gibi isimlerdir.Volkan'a 27 ülkeden böyle bir güçlü destek gurur vericidir.Vamık Volkan'ın bir talihsizliği, aynı yıl iki Türk'ün Nobel Ödülü almasının -teoride değil ama pratikte- mümkün olmayışıdır.Nobel Edebiyat Ödülü Orhan Pamuk'a ve Nobel Barış Ödülü de Prof. Vamık Volkan'a çok güzel olurdu ama ne yazık ki hayatın gerçekleriyle örtüşmüyor........................Vamık Volkan, Filistin ile İsrail arasında, Kuzey fiyordlarındaki bir balıkçı köyünde 3 yıl süren gizli görüşmelere katılmıştı. Beyaz Saray'ın önerisiyle iki taraf arasındaki psikolojik ortamı oluşturuyordu.Başarılı oldu. Bu süreç sonrası Filistin lideri Arafat ile el sıkışan İsrail Başbakanı İzak Rabin, Nobel Barış Ödülü'nü almıştı. ......................Sonra çeşitli ülkelerde iç çatışmaları önleyecek ya da giderecek psikolojik çözümler üretmek üzere bir dizi ülkede görev yaptı.Özellikle Makedonya ve Gürcistan'da ciddi katkıları oldu. Keşke Kürt boyutunun psikolojik sorunları için de Türkiye ondan yararlansa...Princeton Üniversitesi öğretim üyelerinden olan Vamık Volkan bir Atatürk tutkunudur. Atatürk'ün
Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar hakkında Almanya-Mannheim Savcılığı'nın "dolandırıcılık" suçlamasıyla yakalama istemi var. 8 Şubat 2005 tarihinde çıkardığı "difüzyon" ile bu istem, Türkiye makamlarına ulaştırılmış.Daha hangi "kanıt" aranacak?Difüzyon, "Bu adamı yakalayın, bize teslim edin" yazısıdır.........................Değil yakalamak... Adam 4 bakanın yanında yer alıyor.Dahası... 1 gün sonra "difüzyonla aranan adam" Vali ve Emniyet Müdürü ile bayramlaşma törenine katılıyor.Televizyonlarda ve gazetelerin birinci sayfalarında bu "muhabbet" görüntüleri yayımlanıyor.Dünyanın hangi uygar ülkesinde böyle bir şey yaşanabilir?..Almanya'dan "difüzyonu" destekleyen dosyanın gönderilmesi istenmiş.Dosya bir formalite ama o formalite sürecinde nasıl olur da 4 bakan, "dolandırıcılıktan aranan kişiyle" aynı fotoğraf karesinde yan yana yer alabilir?..Nasıl Emniyet Müdürü ve Vali, o adamın elini sıkarak bayramını tebrik eder?..Gösterilecek tek ilgi, dosya gelinceye kadar kaçmasını önlemek için onu yakın gözetimde tutmaktır. Nefes aldığını bile dinlemektir.Bir hukukçu olarak belirteyim ki... Suç, yargıda kesinleşinceye kadar kimse suçlu değildir ama suça karine oluşturabilecek
Olacak şey mi? Hyde Park, Londra'nın akciğeri olmanın ötesinde, siyasetin "serbest kürsüsü"dür."Yanınızda nikâhlı eşiniz varsa girebilirsiniz" bariyeri, o serinkanlı İngilizi bile çıldırtabilir.Paris'te Bois de Bologne ya da Jardin du Luxembourg parklarının kapılarında polis memurları, nikâh cüzdanı görerek çiftleri içeri alıyor, "tek erkekleri" geri çeviriyor.Paris'te isyan çıkar, barikatlar kurulur.Berlin'in, içinde aynı zamanda başbakan konutu da olan Tiergarten Parkı veya Kopenhag'ın çiçek cümbüşü Tivoli bahçeleri diye anılan park girişlerinde, nikâh cüzdanı bariyeri kurmaya kalkmak, cinnet geçirmek anlamına gelir. Bu uygulamayı yapan belediye başkanını koltuğundan alır, akıl hastanesine koyarlar.Hiçbir AB ülkesinde böyle bir rezalet olmaz.Peki... AB eşiğindeki Türkiye'de olur mu?Hiç kuşku yok, AB ülkelerinin gazete ve televizyonlarına Bağcılar'ın "tecrit" parkı, gene malzeme olacak.Bu ne zihniyettir?...........................Türkiye'de, "dini, politika için kullanan sarıklı erkân-ı harpler" Avrupa'nın laiklik anlayışına karşıdır. ABD'nin "seküler" uygulaması işlerine daha çok gelir.O halde bir örnek de ABD'den vereyim...New York'un ünlü Central Park'ına böyle "tek erkek"
Bu kez "Koydu mu oturtan komutanlar savaş meydanında olmalıdır" demiş. PKK için "Dağda silah sıkmak yerine hepsi düzde siyaset yapmayı tercih ederler" mesajını da yineliyor. Konuyu, "askerin demokrasideki yeri" merceğinden farklı bir bakış açısına kaydıralım.Önümüzde genel seçimler var, bu duruşun "oy getirisi" denklemini çözmeye çalışalım......................................DYP gövdesinin kökleri Adalet Partisi'dir. Onun da daha derinlerden beslendiği kaynak Bayar ve Menderes'in Demokrat Parti'sidir.Demokrat Parti, Milli Şef İsmet Paşa'lı CHP'nin tek parti yönetimine ve jandarma egemenliğine tepkiyle kurulmuştu.Otoriteye başkaldırıydı."Beyaz Anadolu İhtilali" etiketliydi.Bu sivil başkaldırı ile Demokrat Parti, Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren aralıksız iktidar olan CHP'yi 1950'de devirmişti. Dahası, seçim sandıklarında silip süpürmüştü.10 yıllık Demokrat Parti iktidarı "Çarıklı ve sarıklı bizdendir" sloganına dayalıydı. Kendi burjuvasını yaratmıştı.Yani "militarist" eğilimli bir taban olduğu söylenemez.....................................Demokrat Parti, 27 Mayıs 1960'ta üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbay ve albaylardan oluşan ve ancak birkaç generali son anda aralarına
Bayramda okumak için ayırdığım kitaplardan biri Elia Kazan'ın UZLAŞMA'sı* idi. Nazar Büyüm'ün güzel Türkçesiyle akıp gidiyor. 40 yaşını aşmış ve kalplerinde -macera ateşi- alevlenen tüm erkeklerin ve de o heyecanların akıntılarına daha önceden hazırlıklı olmak isteyen tüm genç erkeklerin okumaları gereken bir kitap.Ege'nin pastırma yazında saatleri unutturdu. Bitirince "erkek milletine dersler ve önerileri" ayrıca yansıtacağım. Aslında kadınların da zirvelerdeki erkeklerin gen haritalarını çıkarmaları için tatlı bir öğreti. New York Times'a göre "seks lezzeti" de yerinde. .....................................Diğer kitap ise Salim Kadıbeşegil'in İTİBAR YÖNETİMİ.**Üst üste vuran iki depremden sonra kitapta anlatılanları bir de o gözle düşünüyorum.Önce "İtibar" nedir:Türkiye'nin köklü, büyük ve güçlü kurumlarından biri olan Ziraat Bankası dramatik bir olayla sarsıldı. 2001 krizi sonrası yenilenmekte olan bilgisayar sistemi ansızın arızalanmış, 48 saat durmuştu. Kaos yaşanıyordu.Bankanın tüm şubelerinde uzun kuyruklar oluşmuştu. Bankanın Genel Müdürü Can Çağlar'ın kamuoyuna yansıyan şu sözleri "İtibar" olabilir:"Para ile alınamayacak bir şeyimizi
"Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secdeye kapanın!Bütün melekler toptan secde ettiler.Yalnız İblis (şeytan) secde etmedi.O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.Allah... Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin dedi.İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın dedi."(*)...........................Bu sureyi "ırkçılığın, bütün kötülüklerin simgesi şeytanla örtüşmesi" gibi algılamak önemlidir. Kitlelere ırkçılık karşıtı düşüncenin ulaşmasında ve algılanmasında inanç yoluyla iletişim elbette etkili olur.Bir başka mesaj, "renk, dil, din, statü, coğrafya, kültür farklarımız olsa da hepimizin aynı çamurdan yaratıldığımız..."Birinin diğerine üstünlüğü yoktur.Öte yandan... "Ate"ler (Allah'ı tanımayanlar) ve "agnostik"lerin de (bir büyük gücün var olduğuna inanmakla beraber din, peygamber, kutsal kitap tanımayanlar) çoğunlukla "ırkçı sapmalara" girmedikleri ve insani değerlere saygıları bir gerçektir.O boyut, bir bayram sohbeti olan satırlarımın bugünlük
'İnsani görevle' şimdi Lübnan'da BM Barış Gücü'nde yer alıyor. Lübnan ulusunun yeni bir savaşla "kırılmasını" önlemek, bu barış gücünün misyonu...Keşke... Yasama Meclisi de yanlışlığını düzeltecek bir karar alabilse...Ancak... Bu olasılık "yok" denebilecek kadar zayıf. Çağımızda "dış politika", genellikle iç politikanın oy hesapları ekseninde dönüyor.Lübnan nüfusunun yüzde 3'ü Ermeni kökenli...Lübnan'ın ekonomik ve entelektüel yaşamında da Ermeniler etkin..........................Bu nedenlerle "Sen benim atalarımı soykırımla suçlayan bir haksız kararı meclisine aldırtan ulussun. Senin yardımına gelmem için önce bu kararını düzelt" mesajı, bir tavır olabilirdi ama oyun, bunun çok daha ötesinde............................Şöyle ki...- AB, özellikle Ortadoğu ve Kafkaslar'da daha etkin bir aktör olmanın çabasındadır.Bunu, yöredeki "eli" konumundaki Türkiye ile yapabilir.Halk çoğunluğu Müslüman Türkiye'nin köprü konumu, AB'nin varlığını bu coğrafyaya taşımaktadır.- Barış gücünde, halkının çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'nin bulunması, Arap ülkelerinin "barış gücü algılamasını" daha olumlu hale getirir.- Barış gücünde Türkiye'nin varlığı, Güney Lübnan'da çok etkin olan İran ve Suriye
Gerekçe de fiyakalı; "cezalandırıcı adaletin" yanı sıra "onarıcı adalet" gibi çağdaş bir anlayışın getirilmesi...Teoride doğrudur...Çok hafif ve eski hale dönüş olabilen suçlarda uygulanmaktadır.Ama...Bu yasa teklifinin kapsamına alınan 87 suç türünden bazıları nasıl, suç işlenmeden önceki hale dönüşebilecek eylemlerdir?Örneğin..."Cinsel taciz, çocuğun kaçırılması ve alıkonması, kasten yaralama, organ ve doku ticareti, resmi nikâh olmaksızın dini nikâhla evlilik, çokeşli evlilikler(!)" ........................Cinsel tacizi elle yaptı, elini geri çekti... Daha ileri gitti, geri çekti... Durum görünüşte eski haline dönüşmüş oluyor öyle mi?..Bu yasa teklifine imza koyanlar kendi eşleri, kızları, kız kardeşlerinin böyle bir çirkinliği yaşadıklarını ve savcının "Eylem geri çekilmiştir, kamu davası açılmasına gerek yoktur. 5 yıl sonra bakarız" dediğini düşünsünler.Gene o imzayı atanlar, kendi çocuklarının kaçırıldıklarını ve alıkonduklarını, onların kasıt unsuruyla yaralandıklarını, organlarının ve dokularının çıkarılarak satıldığını hayal etsinler... Ve de savcının "kamu davası açmaya gerek olmadığı" hükmünü duyar gibi olsunlar.Bu suçların tamamı değil, sadece biri bile insanlık