Ayıyla yatakta

15 Şubat 2006

Onların "tarih hafızaları" çok güçlüdür.Her yeni nesil, daha bebeklik çağlarından itibaren başlayarak Türklerle aralarında yaşanan dramı dinleyerek büyür.Yetişkin olduğunda sanki tüm o acılı yılları kendisi yaşamışçasına koşullanmıştır.O da kendi çocuklarına aynı duyguları kökleştirecek tohumları serper.Elif Şafak'ın -bildiğim kadarıyla- yayımlayacağı romanda bu "hafıza gerçeği" işleniyor..........................Musevi diasporasında da aynı "hafıza gerçeği" vardır.Onlarda nefret, Nazi Almanya'sına odaklanmıştır.Buna karşılık, Türklere olan sempati, 500 yılı aşkın köklere uzanır.Hıristiyanların Engizisyon işkencelerinden ve kıyımlarından kurtulan Musevilerin, yüzyıllarca Osmanlı topraklarında güven içinde yaşamış olmaları hiç unutulmamıştır.Her yeni nesil, bu nehir roman gibi akan hafızayı devralır.Ayrıca...II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya'sı ve faşist İtalya ile onların işbirlikçisi Avrupalı çok sayıda hainin Türkiye'de görülmemesi de, her yeni nesil Musevi'nin hafızasına bütün canlılığıyla devredilir...........................Sıraladığım 3 lobiden en etkin olanı Musevi diasporasıdır.Türkiye'nin özellikle ABD ile olan sorunlarında onların çok önemli katkıları

Yazının Devamı

Su yolunda

14 Şubat 2006

Öcalan'la görüşmek için Ramazan Öztürk'le birlikte Beyrut'taki otelimizden alındık. Yol boyu bilmediğimiz birkaç yere uğradık.Her gittiğimiz yerde otomobil değiştiriliyordu.Bardaktan boşanırcasına yağmur altında Bekaa Vadisi'ne yol alıyorduk. Dünyadaki bütün terör örgütlerinin kamplarının bulunduğu bir vadi.3-5 kilometrede bir sağda ya da solda bildik örgütlerin adları, amblemleri görünüyordu.Misal... PKK kampına giderken Dev Sol kampı sol taraftaydı........................Bekaa'ya yaklaştığımızda köy ile kasaba arası bir meskûn yerde durduk.Tam önümüzde bir kahveyi anımsıyorum.Adı, "Gurbet Kıraathanesi" idi.Yöredeki diğer örgütlerden Türkler ve PKK'lılar anlaşılan zaman zaman oraya geliyorlardı.Kod adı Oktay olan ve Almanya'daki haber ajansında çalışan biri Abdullah Öcalan'la randevumuzu sağlamıştı. O gün bizi götüren ekibin şefiydi.Oktay, "Burada bir evde bekleyeceğiz. Kampa gitmek için işaret gelecek" dedi.Dar sokaklardan yürüyerek, pencereleri demir parmaklıklı, kapısı demir, tek katlı bir eve vardık. Bizi içeri buyur eden kişi, gazetelerde uzaktan kumandalı bombayla uçurulduğunu okuduğum ve fotoğrafını gördüğüm Kani Yılmaz'dı.Hayli uzun boylu ve ince yapılıydı. Kalın

Yazının Devamı

İki cümle

12 Şubat 2006

İlginçti...Bu iki cümleyi, oltanın ucundaki yemi kapan sazan gibi yuttum ve sayfalara daldım gittim.Yılmaz Çetiner'in usta kaleminden Abdi İpekçi ile "son röportaj" lezzetinin ardından bir de bu kitap, çifte kaymaklı ekmekkadayıfı...Evet... Kitaba dönelim..........................Bu çarpıcı sözler, Osmanlı'nın son dönem pozitivist aydınlarından Abdullah Cevdet'e aitmiş."Osmanlı'yı nasıl Avrupalı yapacağız? Müslüman halkın ilerleyebilmesi için ne yapılmalı?" sorularına Avrupalı fikir adamlarından cevaplar aramaktaymış.Ve bir Fransız edebiyatçı da Cevdet'e, yazının başında yansıttığım "Kuran'ı kapayın, kadınları açın" tavsiyesinde bulunmuş.Abdullah Cevdet ise şöyle demiş:"Hem Kuran'ı hem kadınları açmak lazım.".......................Danıştay'ın "başörtülü anaokulu müdiresi" için verdiği kararla yeniden alevlenen "türban" tartışmaları bağlamında da önemli bir söylem.Ancak Abdullah Cevdet'in dileği olmadı. Geleneksel İslam anlayışında Kuran'ı kapamadan kadının başı açılamadı. Kuran açıldığında ise başlar örtüldü.Çünkü... İslamın kutsal kitabı Kuran'da "kadının başını örtmesi" yer almakta.........................Ama Abdullah Cevdet "Kuran'ı da, kadını da açmaktan" söz ederken ya daha

Yazının Devamı

Altına hücum

11 Şubat 2006

ABD toplumunda başlayan son eğilim, "altına yatırım.""Ekonominin zora girme olasılığı dikkate alınarak, tasarruflarının bir kısmıyla nakde kolay çevrilebilecek bir değer olarak altın alıyorlar."Öyle altın borsasında oynayıp elektronik ortamda sanal altın değil.Fiili ve maddi olarak elinde bulundurulmak üzere ailenin güvencesi için birkaç ay yetecek değerler...Bu eğilimin Washington'dan üflendiği bile söylenebilir.........................Bu eğilimin arkasında İran sorunu var.İran'ın nükleer silahlanma süreci ve ABD tarafından bir müdahale ufukta kara bulutları topluyor.Nasıl bir müdahale?Kimse, Irak'a olduğu gibi bir işgali elbette aklından bile geçirmiyor.Böyle bir girişimin sonu tam hüsran olur.ABD zaten Irak'ta boğazına kadar batakta.Bir de İran gibi toprakları çok geniş, coğrafyası çok zorlu bir ülkeyi işgal etmesi mümkün değil."İmkânsızlık" gerekçelerini daha fazla sıralamaksızın geçiyorum........................... Peki ne yapabilir?Kuvvete başvurulduğunda ikinci olasılık, İran'daki nükleer tesislerin bombalanması... İran'ın füzelerle yanıt vermesini önlemek üzere elektronik sisteminin köreltilmesi... Stratejik noktalarının vurulması...Çok riskli bir operasyon.İran'ın -eğer

Yazının Devamı

Hukukun özsuyu

10 Şubat 2006

Yani 2008 Avrupa ve 2010 Dünya kupalarında oynayamayacakmış."Olur mu hiç" denilmesin. İngiltere'ye 5 yıl ihraç cezası verilmişti. Liverpool-Juventus maçında, Liverpool'lu holiganların 39 Juventus seyircisinin ölümüne neden olan saldırısı sonrası bu ceza İngiltere'ye yumruk gibi inmişti.Aradan 3 yıl geçtikten sonra "af" geldi...Ama 3 yıl uluslararası karşılaşmaların dışında bırakılmak, 3 yıl hücre hapis cezası gibidir.......................Türkiye-İsviçre maçında tribünlerde adam öldürmek bir yana tek kişinin burnu bile kanamadı...Sahaya atılan birkaç plastik ayran kutusu nedeniyle seyircisiz ve Türkiye'den en az 500 kilometre uzakta 6 maç oynamak gibi bir cezanın seyirciye verilmiş olmasına hukukta izah yoktur.Çünkü Ceza Hukuku'nun temel kuralı "cezaların şahsiliğidir." Bu, "hukukun özsuyudur."Ahmet'in işlediği bir suçun cezasını hâkim, Mehmet'e çektiremez.Türkiye-İsviçre Milli Maçı'nda cereyan eden üzücü olayların sorumluları belli, faili meçhullerin cezası, neden -masum- seyirciye çektirilsin!..Seyirciye kendi milli takımlarının karşılaşmaları için evde hapis cezasıdır bu.Tahkim kurulundan, orada sonuç alınamazsa, CAS'tan (Court of Arbitration for Sports: Uluslararası Spor

Yazının Devamı

Türkçe Fatiha ile

9 Şubat 2006

"Söyle ki gündüze geceTanrı tek, Tanrı yüceO doğmaz ve doğurmazKimse O'na denk olamaz."........................Türkçe kutsal kitap dizelerini, Cemal Kutay'ın yapıtları içinde en sevdiğim "Atatürk ve Türkçe İbadet"ten sürdürelim...ALAK suresi:"Candan seslen, Rabbin yanında hazırTemiz tut gönlünü, koy secdeye baş." En zor anlarımızda "Allahım sen yardım et" çağrımıza inanç kapıları ancak bu kadar güzel açılabilir..........................FATİHA suresi:"Hamd, evrenler sahibi yüce Allah içindir.Allah ki acıyandır, koruyandır, sevendir;Günü gelince ancak O'dur hesap soracak.Tek sana tapar, senden medet umarız biz."..........................Kutay, kitabında Atatürk'ün yaptırttığı -ne yazık ki- tamamlanamamış Türkçe ibadet çalışmalarını anlatır. Bugünlere kadar uzanan yanlışı Atatürk daha o zamanlar hissetmiş.Atatürk'ün dinde aydınlanma düşüncesinin ilk aşaması "Kuran'ın Türkçe tefsiri" olmuş. Çünkü inananların anlamını bilerek dua etmeleri ve İslamı yaşamaları gereğini görmüş. Ancak Kuran'ın tefsiri beyni aydınlatmış ama yürekleri ısıtamamış.Arapça duadaki ilahi musiki lezzeti yok.Bunun üzerine Londra'ya edebiyat eğitimi alması için gönderdiği şair Behçet Kemal Çağlar'dan bu tefsirleri

Yazının Devamı

Anatomi

7 Şubat 2006

Kitabı, Hz. Muhammed'i temsil eden bir resim olmaksızın yayımlar.Bu kadarla kalsa, kapanacakken olay, Danimarka'nın en yüksek tirajlı gazetesi JYLLANDS-POSTEN gazetesine bir şekilde ulaşır.Danimarka'nın başkenti Kopenhag'ın değil, ülkenin ikinci büyük kenti Aarhus iline bağlı Viby kasabasının bir gazetesidir bu. "Taşra gazetesi" de denebilir.Farklı gazetecilik yapmak iddiasındaki çıkışlarla son zamanlarda tiraj almış.Gazete, Hz. Muhammed resmini çizmekten çekinen ressam olayını tartışmaya açmaya karar veriyor.Bir ifade özgürlüğü sorunu olarak ortaya koyuyor ve Danimarka'nın 40 iyi ressamına "Sizin kafanızda nasıl bir Hz. Muhammed imajı var? Onu çizin" çağrısında bulunuyor.Böylece olay, çocuk kitabına temsili Hz. Muhammed resminden, izlenime dayalı empresyonist resme ve bunun bir türevi olan karikatüre kayıyor.Bir amaç da, bu resimlerle "Danimarka'da ifade özgürlüğü vardır" zemininde editoryal promosyonla kamuoyu ilgisinin odağına oturmak... Ve "tiraj yapmak" olabilir............................40 Danimarkalı ressamdan 12'si kendi izlenimlerine göre çizdikleri Hz. Muhammed resimlerini göndermişler. Hepsini gördüm. Gerçekten tahrik edici ve saygısız çizgiler...Jyllands-Posten

Yazının Devamı

Münih / Kurtlar Vadisi

5 Şubat 2006

Milliyetçi damarı güçlü bir film.Aynı hafta sinemalarda gene milliyetçi damarı güçlü "Münih" filmi de gösterilmekte.Birincisi... "Türk subayların başlarına çuval geçiren Amerikalılara aynı eylemle cevap vermek" ekseni etrafında örülmüş.İkincisi... "1972 Münih Olimpiyatları'nda 11 İsrailli sporcuyu rehin alan ve sonra öldüren gerilla ve beyin takımından 11 Filistinliyi öldürerek cevap vermeyi" eksen alan bir film. Birincisinde, "Karşı çuval hareketi derin devletle ilişkili başka âlemin ağır ağabeyleri..."İkincisinde, "Münih katliamı faillerini ve planlayıcılarını öldürmekle görevlendirilen kişi ve emrindekiler gizli servis MOSSAD elemanı ama MOSSAD'la tüm ilişkileri kesiliyor. Ekip, meçhul ve kendi başlarına hareket eden sorumsuz ölüm makinesi haline getiriliyor." Her iki filmde de devletlerin "kanıtlanamaz" destekleri var. Her iki filmde de, ulusların en büyük tepkisini alan birer olay işlenmiş. Örneğin... Türkiye'de "subaylarımızın başlarına çuval geçirilmiş olması..." Türkiye toplum psikolojisinde bir travma yaratmıştır. Bunun karşılığının verilememiş olması nedeniyle duyulan öfke, ulusal onur sorunu haline gelmiştir.İsrail'de ise her biri ulusal kahraman sayılan gençlerin idolü

Yazının Devamı