Tesettürlü Shakespeare

20 Ocak 2005

Ama oyundaki kadın sanatçılar örtülüdür. Bu örnek, İrandaki kültür düzeyini ve yaşam tarzını yansıtmak için simgesel olarak anlamlıdır........Evlerde yapılan şarap, likör gibi alkollü içkilerden, kaçak whisky kavlarından, danslı toplantılardan, yaşanan flörtlerden ayrı ayrı söz etmek gereksiz... Bütün İslam toplumlarında bunlar var.Ama...Shakespeare oynamak... Hele seçkinlere perde açan tiyatrolarda değil, devlet televizyonunda -tesettürlü sanatçılarla- oynamak, İran farkıdır.İran, yöredeki çoğu Osmanlı kalıntısı gibi İngiltere tarafından harita üzerinde cetvelle çizilerek "üretilmiş" bir yapay ülke değildir.Kökü binlerce yıl geriye uzanan kültürü, tarihi, ulusal onuru olan devlettir.Mollaların diktası altına girse bile, dünya klasiklerini ekrandan izleyen toplumun "gen kodları" elbette diğerlerinden farklı. İran televizyonunda, İranlı sanatçılar Shakespeare oynuyorlar... İrandaki aydın gözlemcilere göre, bir süre öncesine kadar toplumda, ABDnin olası müdahalesi, "kötünün iyisi" olarak görülüyormuş.Yani...Elbette ülkesine bir askeri müdahaleyi, hele işgalini ve yönetimin yabancı güçler tarafından devrilmesini kimse istemez.Ama...Mollaların diktası, ilkelliği, baskısı, yaşamın tüm

Yazının Devamı

Nükleer İran

19 Ocak 2005

Bu sorunun cevabı elbette önemli ama... Şu soru "önemli" olmaktan da öte "yaşamsal" denebilir. "İran, gerçekten nükleer silah aşamasında mı?"Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh, THE NEW YORKERdaki makalesinde, bu soruyu irdeliyor ve "ABDnin özel birimlerini gizlice İran topraklarına soktuğunu, yeraltında olan sayıları 30u aşkın tesisin yerlerini saptamaya çalıştığını... ABDnin İranı vurmaya hazırlandığını" yazıyor."Bunun da Iraka müdahale senaryosu gibi fantezi olduğu" düşünülebilir.Yani, "ABDye müdahale için bahane üretiliyor. İddiaların gerçekdışı olduğu nasıl olsa anlaşılacak" denebilir.Ancak... Hadise o denli basit ve yüzeysel değil. Iraktan sonra sıra İranda mı? Önce, nükleer harita iyi bilinmeli...Hindistandaki sosyal katmanları belirleyen "kast" sistemi gibi, nükleer güce sahip olmak da "hiyerarşik katmanlara" bağlanmıştır.Hiyerarşik piramidin tepesinde, kendilerini nükleer silah imal ve bulundurma hakkına ve yetkisine sahip gören, BM Güvenlik Konseyi üyesi 5 ülke bulunmakta: ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin...Bunlar, nükleer güç "racaları!..Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme (NSYÖ) Anlaşmasını dayatıyorlar.Anlaşmanın mesajı, "Biz bir kere yapmış bulunduk, siz

Yazının Devamı

Hangisi yanlış?

18 Ocak 2005

"Bugün Türkiyede muhalefet işlevini üstlenen ve sosyal demokrat kimlik iddiasını taşıyan CHP, en azından ATO ve İTO (Ankara-İstanbul ticaret odaları) ziraat odaları ve öteki özel sektör kurumları kadar dinamik ve eleştirel bir tutumu ortaya koyabilmeliydi..........Ülkede laikliğin kalesi sayılan CHPnin sessiz, durağan ve halktan kopuk hali, bu partiyi bir iç hesaplaşmaya sürüklemiştir. Bu konuda sorumluluk parti liderinde ve merkez yönetimindedir...........CHPyi destekleyen halk tabanın da parti yönetimine tepki duyduğu açıktır. Yoksa parti merkez yönetiminin toplayamayacağı halk kitlelerinin meydanları doldurması mümkün olamazdı...........Bu durumda CHPnin yaşanan olaya doğru bir teşhis koyması gerekiyor.Bu teşhisi koyabilmesi için her şeyden önce parti içi demokrasiyi yeniden canlandırmak gerekiyordu; ama anlaşılıyor ki bu iş kolay olmayacaktır...........CHPnin değişikliğe, silkinmeye ve tarihine yakışır bir sorumluluk bilincine ihtiyacı var. Halkla yeniden ilişki kurabilmesi, bu bilincin oluşturacağı bir heyecana bağlı." Cumhuriyetin dünkü başyazısından birkaç paragraf yansıtıyorum: Dostlar için "acı da olsa gerçekleri" yazmak zordur. Deniz Baykalın başında bulunduğu CHP

Yazının Devamı

Bugün de futbol

16 Ocak 2005

Tam ortasında, tepeden avize gibi sarkan "dikdörtgen prizma" şeklinde dört ekranlı gösteri düzeni.Hem "scoreboard" hem video gösterimleri için kullanılıyor.Yemyeşil, etrafındaki koltuklar pırıl pırıl.Özel bilet sahipleri için 3 bin kişilik salonda boydan boya restoranlar, açık büfeler ve barlar... Oturma salonları. Yukarılarda en üstte localar.Salonlarda yüzlerce televizyon ekranından sahadaki ve tribünlerdeki etkinlikler izleniyor.Ve çok önemli...Tuvaletler pırıl pırıl. İçeride sigara ve sidik kokusu yok. Tuvalet kapılarındaki kuyruklar uzamıyor. Yerler tertemiz.Oysa... Burada Türkiyedekilerden çok daha fazla içecek tüketilmekte, 100 dolaylarında restoran... Ama yeterince tuvalet ve bakım var.Ve kültür... Düsseldorfun AufSchalke Arena Stadı. 60 bin kişilik camdan bir saray... Üstü "kötü hava koşullarında" tamamen kapanıyor. Statın ortasında avize gibi aşağıya uzanan görüntü düzenindeki ekranlarda Galatasarayın son reklamı.Sinan Çetin yapmış.Gerçekten güzel.Önce...Fonda gümbür gümbür gelen bir ses. "Cim... Bom...""Cim... Bom..." Bu sesi derinlerden bir anons açıklıyor:"Cim Bom geliyor" Ve bir çocuk stata yürümekte...Alman güvenlik güçleri önünü kesiyor, engelliyor.Çocuk, cebinden

Yazının Devamı

Bir fincan kahve

15 Ocak 2005

İsmet İnönü, 20 Kasım 1923te Müdafaa-i Hukuk örgütüne yayımladığı genelgede şöyle sesleniyordu: (*)"Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Halk Fırkası adı altında, gelecekteki büyük zaferlerini aynı azim ve kahramanlıkla kazanmaya muktedirdir. Bunu, yapacağı işler ve eserleriyle ispat edecektir. Bu samimi ve kati savaş kahramanlığıyla dünkü Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, bugünkü Halk Fırkası idare kurullarıyla vazifeye başlıyorum."Böyle bir Cumhuriyet öncesinden başlayan misyona sahip CHP, Atatürkün emaneti olarak büyük özene layıktır.Kimin ellerinde olacağı çok önemlidir. Çoğunluğa sahip olmasa da, ulusun sahiplenmesi gereken saygınlıkta bir siyaset anıtı gibidir. CHPnin Türkiye için misyonu farklıdır. CHP, Cumhuriyetin partisi olarak 9 Eylül 1923te kurulmuştur, ama kuruluşunda "Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Cumhuriyetle devamı olduğu" vurgulanmıştır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Atatürke bağımsızlık savaşı için halktan kaynaklanan gücü veren örgüttü. İşgal altındaki bu toprakları bağımsızlık savaşına ve Cumhuriyete taşıdı. CHP ise onun devrimler, demokrasi ve çağdaş uygarlık için Türkiyeyi taşıyacak devamıydı. Milliyetin CHP anketi, bu partiye hâlâ bağlı olanları, bu partiyle anı bağları olanları,

Yazının Devamı

Ne ayrılık...

14 Ocak 2005

Futbol maçlarında, hatta milli maçlarda, bizim bazı futbolcular da İstiklal Marşı söylenirken susuyorlar. Dudakları bile kıpırdamıyor.TVlerin spor servisi arşivleri araştırılsın, milli marşa suskun kalan nice ünlü futbolcu görülebilir.Kimse de bu görüntüyü eleştirmiyor.Ben, İstiklal Marşımızı, göğsümü kabartarak, sesimin yettiğince yüksek sesle, boyun damarlarımı şişire şişire söylerim. Bundan çok da keyif alırım. Gurur duyarım.Ama söylemeyene hiçbir sözüm yoktur.Kimsenin de olmaması gerekir. DEHAP kongresinde İstiklal Marşı söylenmemiş... Bir soru: AB eşiğini aşmış bulunan Türkiye, artık, bazı kavramlarla tanışmalıdır.Ulusal marş söylenmemesi nedeniyle kimsenin yadırganmaması, bu çerçevededir.İleride Türkiyenin önüne -doldurması için- başka boş çerçeveler de konacaktır.Örneğin, Fransada uzun süre önce başlatılan ve giderek diğer ülkelere yayılan, "askerlik hizmetine inanmamak hakkı..."Bu hakkı kullanmak isteyen gençler, zorunlu askerlik hizmeti yerine, aynı süre ya da daha uzun süre, ağır bir kamu hizmetinde, zorlu coğrafyalarda -ücretsiz- çalıştırılıyorlar.Yarınlarda Türkiyenin gündemine böyle uyum yasası önerileri de konabilir. Askerliğe inanmayanlar Her ne kadar Rahşan

Yazının Devamı

Dükalık değil

13 Ocak 2005

Her delege için en az 30 saniyeden, bu süreç en az 135 dakika... 2 saat 15 dakika...İtirazlar, sataşmalar, itiş kakışlarla geçecek zaman, çıkacak kargaşa bir yana, iki aday için 4 buçuk saat... 3 aday için 6 saat 45 saniye, sadece adaylık süreci...Tüzükteki son değişiklik böyle...Yani...Noter onaylı bile olsa, 267 delege imzasını taşıyan bir önerge başkanlığa sunulamıyor.İlla, kürsü önünde... Genel başkanın ve adamlarının "mim koyan" bakışları altında imzalar atılacak.Saatler geçecek...Böyle kurultay olur mu?Ne gerek var bunlara?Kendine güvenen herkes adaylığını koyar, oylamada boyunun ölçüsünü alır.Sadece bu tüzük maddesi bile, toplanacak CHP kurultayını "demokrasi dersinden" sınıfta çaktırır.Böyle bir tüzükle, Baykal yeniden seçilirse, CHPde çalkantılar sürecek, sular durulmayacaktır.Baykal yitirirse, CHP yeni bir "seçilmiş kral" üretmiş olacaktır. Bu tüzüğün olanaklarına sahip olarak "Gelen", belki de "Gideni" aratacaktır. Bir kurultay düşünün... Tek bir kişinin genel başkan adayı olabilmesi için en az 267 delege, başkanlık kürsüsü önünde, tek tek kimlik kartı gösterip imza atacak. CHPnin önce, demokrasi standartlarına getirilmesi gerekir.Çağdaş, demokratik bir Avrupa partisi

Yazının Devamı

Ortak akıl

12 Ocak 2005

İlginç bir hikâyesi vardır.Bugünlere de mesajı olabilir.Anlatayım... Çok partili dönemde, CHPnin genel başkana ilk başkaldırısı, Kasım Gülek imzalıdır. CHPnin kurucularından, Kurtuluş Savaşı komutanı, Lozan kahramanı İsmet Paşaya karşı genel başkan seçilmek iddiasıyla ortaya çıkmak zorlu işti. O tarihlerde, kurultay öncesi, Kasım Güleke akın akın delegeler ziyarete gelirler.Gülek, İsmet Paşadan "bir" şikâyet ederse, delegeler 10 misli şikâyet ederler.Gülek, İsmet Paşayı "bir" eleştirirse, onlar 100 misli eleştirirler.Gülek memnundur.Kurultayı alacağı yolundaki inancı kuvvetlenir.Ancak bir ayrıntı midesini bulandırmaktadır.Onu ziyarete gelen ve kendisiyle birlikte Paşaya eleştirilerde bulunan delegeler, bir süre sonra çaktırmadan saatlerine bakıp "Ehh, bize artık müsaade" diyorlarmış.Gülekin, "Daha otobüsünüzün kalkmasına çok var. Aceleniz ne?" sorusuna ise, "Ankaraya gelmişken bir de Paşaya gidip elini öpelim" cevabını veriyorlarmış..........Sonuç...Kurultayda Gülek, epeyce oy aldı ama kazanan İsmet Paşaydı.Siyaset böyledir.Manzara ile sandık, çoğu kez örtüşmez. El öpmede keramet Osman Bölükbaşı, siyasetin en renkli kişiliklerinden biriydi.Bayrağı açmıştı.İl il

Yazının Devamı