Abartmak

12 Kasım 2004

Mermer masadaki küllükte "K.A." markalı ucu yaldızlı sigara...Atatürk, işte bu ortamda ve o tarihte vasiyetnamesini yazdı.Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyaka, şöyle dedi: "Vasiyetname meselesi... O işi bitirmeliyiz. Karnımdan su alınacaktır, ne olur ne olmaz. Bağırsaklardan biri delinebilir, başka bir arıza olabilir, ihtiyatlı olalım."Vasiyetini el yazısıyla yazdı. Başucundaki komodinin çekmecesine yerleştirdi. 5 Eylül 1938 Dolmabahçe Sarayının 71 sayılı odası... Odanın ortasında, duvara dayalı ceviz oymalı bir karyola. Daha 1933 yılında bir özel yasayla mirasta "mahfuz hisse" kuralının dışına çıkarılmıştı. Vasiyetnamesi şöyleydi:Orman, Tekir, Şövalye, Filoğlu, Karabasamak, Baltacı ve Millet çiftliklerini ve portakal bahçesini Hazineye bağışladı.Ayrıca kurucusu olduğu CHPye de, bütün nakit varlığı ve hisse senetleriyle, Çankayadaki taşınmazını şartlı olarak bırakıyordu.1- Nakit ve hisse senetlerini İş Bankası yönetecekti.2- Bu nemadan yaşadıkları müddetçe her ay kızları Makbuleye 1000, Afete 800, Sabiha Gökçene 600, Ülküye 200, Rukiye ve Nebileye 100er lira verilecekti.3- Sabiha Gökçene ev alabileceği makul para da ayrılacaktı.4- Makbule, Çankayada oturduğu evde -

Yazının Devamı

Atatürk bile...

10 Kasım 2004

Cevap:"İşi bu hale getirmezdi ki..."Gerçekten Türkiye çok zorlu iki sorunla burun buruna.Önce birincisi... Atatürkün ölüm yıldönümünde iki soru: "Atatürk sağ olsaydı, 17 Aralık öncesi Kıbrıs Rum Kesiminin VETO tehditleri... Ve sonuna yaklaşılmakta olan KERKÜKÜN KÜRTLEŞTİRİLME SÜRECİ karşısında ne yapardı?" Rum Yönetimi Başkanı Papadopulos, gittikçe daha yüksek perdeden, "Türkiyenin Kıbrıs Rum devletini - resmen - tanıması gerektiğini, aksi halde, ABnin Türkiyeye tarih vermesi kararını - veto - oyuyla engelleyebileceğini" söylüyor.Brüksel doruklarında genel kanı, "Fransanın 17 Aralıkta bir şekilde - EVET - için ikna edileceği ama Türkiyenin ciddi bir bedel ödemedikçe, Kıbrıs Rum devleti engelini aşamayacağı" yolunda...Bu ne demek?Türkiyenin Kıbrıs Rum Yönetimini, tıpkı, BMnin ve ABnin olduğu gibi adanın tek meşru devleti olarak tanıması...Bunun bir adım ötesi ise "KKTCnin, onu tanıyan tek devlet Türkiye ile ilişkilerinde de meşruiyetini yitirmesi ve adanın kuzeyinde bir toplum statüsüne dönüştürülmesi... Kuzeydeki Türk Silahlı Güçlerinin ise AB üyesi devlet topraklarında işgal kuvvetleri haline gelmesi..."Böyle bir isteği, AKP dahil, Türkiyede hiçbir hükümet yerine getiremez.Peki

Yazının Devamı

Rio - İstanbul

9 Kasım 2004

Rioda tek bir yabancının canlı girip canlı çıkamadığı, "favela" denilen yoksul gettolarına mafya "grup turları" düzenler.Her türlü uyuşturucu trafiğinin merkezi, çocuk/genç junior çetelerinden yan örgütleri dahil, tüm kriminal grupların yuvalandığı, kadın/çocuk seks satışlarının yapıldığı, kentin diğer kesimlerinde işlenen kapkaç, hırsızlık, uyuşturucu satışı, haraç gelirlerinin toplandığı "favelalarda" yabancı sinek dahi uçamaz."Favela Suç Cumhuriyetleri(!)" mafya tarafından yönetilir.Rionun tüm dokularını saran bu kriminal ağın gelirleri ötesinde, "Favelaların, turistlere, güvenle gezdirilmesi" gibi ilginç bir gelir yolu yaratmıştır mafya...Onların koruması altında 100lerce kişilik kafileler, bu hukuk geçirgenliği olmayan teneke mahallelerine akar.Orada oturanlar için bile zırdelilik olan batakhanelere bile girerler. İstanbul giderek Rio mu oluyor?.. Dünyanın belki de en ilginç turizm tur operatörlük hizmeti, "Brezilya mafyası" tarafından sunulur. Rioda "suç" bir bakıma, "devlet" ve "özel sektörün" yanı sıra "üçüncü" sektördür.En fazla çalıştırana sahip kriminal alt kimliğini "kapkaççılar" ve "ayaküstü" soyguncular oluşturuyor.Çünkü...Hiç sermaye ve nitelikli kriminal olmayı

Yazının Devamı

Masum tuzaklar

7 Kasım 2004

Yangında, pencereden atladığımı bir genç, görmüş. İtfaiyeye ve ambulansa telefon etmişti.O genç, hastanede ziyaretime geldi ve yurdun yanması yüzünden kalacak yerim olmadığı için dairesini benimle paylaşmayı teklif edecek kadar ince davrandı. Daire dediği gerçekte bir bodrum katı, yine de şirin sayılır.Çok hoş bir çocuk. Birbirimize aşık olduk. Kısa bir süre sonra evlenmeyi planlıyoruz. Anneciğim ve babacığım, ben hamileyim. Büyükanne ve büyükbaba olmayı nasıl dört gözle beklediğinizi biliyorum. Evliliğimizdeki gecikmenin nedeni, erkek arkadaşımın bir ateşli hastalık geçiriyor olmasıdır. Bu durum evlilik için gerekli kan testini geçmemizi engelliyor. Dikkatsizlik sonucu, erkek arkadaşımın hastalığı bana da bulaştı. Onu evimizde görmekten mutluluk duyacağınızı biliyorum. Eğitim düzeyinin düşük olmasına karşın iyi ve hırslı bir insan.Şimdiye kadar olup bitenleri böylece anlattıktan sonra, size yurtta bir yangının olmadığını, kafatası kemiğimin çatlamadığını, beynimin örselenmediğini söylemek istiyorum. Hastanede yatmadım. Bir erkek arkadaşım yok. Nişanlanmadım. Hamile falan da değilim. Kuşkusuz hastalık kaptığım da doğru değil.Fakat anneciğim ve babacığım, kimya dersinden "F" (çok

Yazının Devamı

Alev aydınlatır da...

6 Kasım 2004

Bu bağlamda kişisel tanıklığımı yansıtayım.Tuncelinin "yakılmış/yıkılmış" köylerinin temsilcisi muhtarlar, jandarma komutanı, polis örgütünün kodamanları, idari erkan, savcı hep birlikteyiz.TV kameraları, fotoğraf makinelerinin flaşları üstümüzde, televizyon pogramım ve gazetem için bu "köyleri boşaltmak" sürecindeki gerçekleri araştırıyorum. Söz alan muhtarlar, "polis - idareci - komutan sıcak üçgeni" içinde olsalar da çevredeki gazeteciler, fotoğraf makineleri ve kameralarla kendilerini daha güvende hissediyorlar."Devletin birimlerini" ve köylerini yakmak/yıkmakla suçlayabiliyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin köy yakma/köy boşaltma davaları için ilk kez Türkiye devletini mahkum etmeyen farklı sayılabilecek bir tavrı oldu... Aralarından biri farklı konuşuyor."Bizim köyü, TC değil, PKK yaktı" diyor. Mekanda, buz gibi bir sessizlik oluşuyor. "Aykırı sesin" sahibi, diğer muhtarlara çıkışıyor:"Niye öyle sert sert bakıyorsunuz?Yalan mı? Benim muhtar olduğum köyü, PKK yakmadı mı?"Diğer köylerin muhtarları arasında bir rahatsızlık ve tedirginlik görüntüsü oluşuyor, aykırı ses gene yükleniyor: "Sanki sizin hepinizin köyünü TC mi yıktı?TCnin yıktığı/yaktığı çok... Ama PKKnınkiler

Yazının Devamı

Öteki Arafat

5 Kasım 2004

Tam tersine...Kahirenin genellikle varlıklı Hıristiyan ve Musevilerinin oturdukları bir semtte büyüdü.İyi okullarda okudu. Babası servet sahibi bir adamdı. İlginçtir ki, - yaygın inanışa göre - bu serveti, Filistindeki arazilerini ve evlerini, o topraklarda İsrail devletini genişletmek amacındaki Musevilere satmıştı. Filistin bağımsızlık savaşı simgesi Yaser Arafat, çocukluk ve gençliğini, sanıldığı gibi Filistin kamplarında, sefaleti paylaşarak geçirmiş değildir. Aynı şeyi yapan çok sayıda diğer mal mülk sahibi gibi, o da bu sırrı saklıyordu. Onların hiçbiri, arazilerini Musevilere sattıklarını söylemezlerdi. Edindikleri servetin kaynağını birbirleriyle de konuşmazlardı.Bu çok utanılacak şeydi çünkü.Genellikle, kendilerini gerçekten itilmiş kakılmış Filistinlilerle örtüştürürlerdi: "Yahudiler geldiler, topraklarımızı, evlerimizi zorla aldılar. Kimimiz işte böyle Mısırda ve diğer Arap ülkelerinde sürgünde, kimilerimiz de Filistinde insanlık dışı koşullarla kamplarda yaşıyoruz..."Böylece "ayıplı tapu işlemleri" üzerine hafıza kefeni giydirmişlerdi.Gömmüşlerdi. Hafıza kefeni İşte bu nedenle, Yaser Arafat, "babasına öfke duyduğunu" birkaç kez yakın çevresine söylemiştir."Babama çok

Yazının Devamı

Yatak cefası

4 Kasım 2004

ABD başkanlık seçimi de bu söylemi hatırlattı.Bush ya da Kerry ne fark edecekti ki...Türkiye, ABD ile yakın ilişkide.Ayıyla yatak paylaşıyor.Yıllardır pençe atsa da atmasa da "ayıya dayı" diyoruz.Yatak sefası değil, cefasıyla durumu idare ediyoruz.Kerry seçilseydi de aynı politika sürecekti. Merhum İsmet İnönü "Süper büyük devletle yakın ilişki, ayıyla yatağa girmeye benzer" demişti. Şöyle de gerisini getirmişti sözün: "Ayı, severken bile pençesiyle canını acıtır, yaralar..." Bu yazıyı yazarken, geride kalan yazın eğlenceli "Çeksene elini... Kırcan mı belimi" şarkısını anımsatmak çıtayı düşürür mü?Cumhuriyetin kurucularından, eski Cumhurbaşkanı, Milli Şef, Lozan Barış Antlaşmasının mimarı İnönü bile "ABD - Türkiye politikaları, buram buram terbiyesizlik ve saygısızlık kokan ünlü Johnson mektubuyla gerildiği günlerde" ayı metaforunu kullanmıştı...O zaman yatakta Başkan Johnson vardı...4 yıldır Bush var. Irak için TBMMde kırmızı ışık yakıldığında neler söylediğini hatırlayın...Şu seçimde yatağa Kerry girseydi bir şey mi değişecekti? Kırcan mı belimi? Yani Kerry, Türkiye için Bushtan daha kötü olamazdı.Birkaç "sözel" fantezi de önemli değil... Örneğin "Ermeni lobisini okşayan"

Yazının Devamı

Avrupa Çankayası

3 Kasım 2004

İkinci Başkan Orgeneral İlker Başbuğ da aylık bilgilendirme toplantısında, ortamı germemeye özen gösterdi. "Egede ek uçuşların yapılmadığı, askerin, Kerkük için bir müdahale planı olmadığı" yolundaki söylemi, buna kanıt.Duyarlı görülen kırmızı çizgileri vurgularken bile "tehdit gibi algılanmayacak" söylemler kullanmış. Askerden gelen sesler sağduyuyu yansıtıyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök, "17 Aralıka kadar hiç hata yapılmamalı" dedi. Bu sütunun okuyucuları anımsarlar...Kısa süre önceki bir yazım "sıfır hata" başlığıyla yayımlanmıştı.17 Aralıka kadar Türkiyenin "sıfır hata takvimi uygulaması gereğine" işaret etmiştim. Bu deyim, yaşamsal anlam taşıyan süreçler için kullanılır. Örneğin...Türkiyede üretilen F - 16ların deneme uçuşları ve diğer testleri için aranan kalite "sıfır hatadır."10 binlerce feet yükseklerde uçarken ya da hedefe dalış yapıp "U" çizerek dar açıyla havalanırken ve "G" çekişlerinde vücut kanının baş ve baş yöresinden karına çökmesini, böylece bayılmayı önlemek için ciğerler tüm gücüyle ıkınırken "yapım hatası" toleransı yoktur. Olamaz da. Ölümle yaşam arasındaki kıldan ince, kılıçtan keskin çizgide görev yapan asker, duyarlı süreçlerde "sıfır hata"

Yazının Devamı