Fransız Devrimi sırasında "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" saray aymazlığını Fransız hatip ve yazar Nicholas de Comfort halk adına, şöyle bir ironi ile göğüslemişti:
"Toplum iki büyük sınıftan oluşmuştur; iştahından çok yemeği olanlar... Ve yemeğinden çok iştahı olanlar."
Son günlerin gazete sayfaları ve televizyon ekranlarına yansıyan gelir bölüşümü rakamları, bu söylemin yüzyıllar sonrasına uzanışıdır.
Gerçekten...
Bir yanda hazine kağıtlarına yüzde 110 faiz... Yani servetin katlanışı.
Öte yandan...
Balkanlar'ın "büyük ağabeyi" gerçekten Türkiye mi?
Kosova'dan manzaralar, hiç de öyle bir iddiayı doğrulamıyor.
Rusya, Priştine Havaalanı'nı ele geçirdi ve kontrol altına aldı.
İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen haftalarda da, Rusya (o zamanki adıyla S.S.C.B.) Berlin'e gene müttefiklerden önce girmiş ve havaalanına el koymuştu.
Kosova'da pastanın en iri ve ballı dilimini İngiltere kaptı.
Başkent Priştine, İngilizler'in bölgesi.
Fransa'da ve - Türkiye dahilinde - dünyanın pek çok ülkesinde yerel dillerde de yayınlanan ELLE Dergisi'nin son sayısı... Sayfa 210.Başlığı, Turizm.Altında, "Şu ülkelerde seyahat yeterince güvenli mi?" sorusu yer almakta.
Ve tehlikeli 7 ülke sıralanmakta.
"Kamboçya, Endonezya, Kolombiya, Guatemala, Peru, Güney Afrika, Türkiye."
Tango için birkaç satır:
"Tango yaparken kişinin uykusu gelmez, enerji depolar. Bütün duygular uç noktalarda yaşanır, sevgi, aşk, nefret, kızgınlık, hırs... Tango hayatın bir simülasyonu olarak algılanabilir.
Dansettiğiniz sürede, hayatınız boyunca hissettiğiniz duyguları, sıkıştırılmış, konsantre edilmiş, yoğunlaşmış bir şekilde yeniden yaşarsınız. Eğer partneriniz hoşlandığınız, daha da öte aşık olduğunuz biriyse, vücutlar birbirini çeker. Daha yakın, daha sıcak dansedersiniz.
Tangoda ruh, figürler aracılığında, geçmişin izleri, anın zevki ve geleceğin umutları ile buluşur.
Bağdaşır." (1)
Son haftalarda filmler ve gösterilerle tangolu bir dönem geçirdik.
"MABET" ABD eski Merkez Bankası'nın başkanlarından birinin yazdığı kitabın adıdır.
Orada şöyle der:
"Eğer hükümet 6 istiyorsa, 3 ver.
3 istiyorsa, 2 ver.
2 istiyorsa, 1 ver.
1 istiyorsa, sakın hiç vermemezlik etme.
Susurluk komisyonunda, dönemin Emniyet Genel Müdürü ve şimdiki Balıkesir Valisi Alaattin Yüksel'in o gün söyledikleri, bugün de konuşulmakta.
Alaattin Yüksel'in komisyonda söyledikleri, altı çizilerek okunmalıdır.
Şöyle ki...
"Eğer şu üç maddede özetleyeceğim yapılanma gerçekleşmezse, bugün Susurluk... Yarın da polislerimizin adlarının gene karışacağı başka skandallar beklemeliyiz."
Tele kulak olayı ya da oluşacak başka skandallar, Yüksel'in daha o zamanlardan yaptığı uyarı ışığında değerlendirilmeli.
1980 öncesiydi.
Bir politikacı dostumla konuşuyorduk.
Duyarlı bir konu anlatıyordu.
"Şimdi bir şey söyleyeceğim ama konuştuğumuz telefon mutlaka dinleniyordur.
Yüz yüze geldiğimizde anlatırım" dedi ve dinleyenler için pek de hoş olmayan birkaç kelime söyledi.
İşte o anda hiç unutamayacağım bir şey oldu.
Bir TV programı için Antalya'daydım.
"İnsanoğlunun dünyası, yaşadığı coğrafyadır" sözünün kanıtlarıyla karşılaştım.
Antalya'da 20 yıldan bu yana ilk kez "satılık sera" levhaları asılmış.
Türkiye, 1979'da 70 sente muhtaçken, akaryakıt bile bulunamazken, kamyonlar takoza alınmıştı. Sebzeler, meyveler tarlada, bahçede çürümeye bırakılmıştı.
Türkiye'yi besleyen seralar o zaman da satışa çıkarılmıştı.
Turizmin çökmesi, gene aynı görüntüleri oluşturmuş.