Zafer Karadağa İstanbuldan Beijinge (Pekine) uçarken THY uçağında rastladım. Koskoca Airbus tipi uçağın yarısını ülkelerine dönen turistler, yarısını Çine iş yapmaya giden Türkler doldurmuştu. THYnin Çin hattındaki uçuşlarında yer bulmak çok zormuş. Her seferde uçaklar dolu gidip dolu geliyormuş. Zafer Karadağ, "Hocam" diyor, "Bizim halkımıza Çin bir tehlike olarak tanıtılıyor. Korku veriliyor. Halbuki Çin bizim için bir fırsat. 1.3 milyar Çinlinin bizim işimizi elimizden alacağı söyleniyor. Tersine bizim 1.3 milyar Çinliye çok şey satma şansımız var. Gide gele ben bunları gördüm. Karar verdim. Şanghayda bir ofis, bir ev tutacağım. Çine Türk malları satacağım. Ofise ayda bin dolar, eve bin dolar veririm. Bir süre sonra karımı da getiririm. Hemen bir üniversitenin lisansüstü bölümüne kayıt olacağım. Hem mastır derecesi alırım, hem Çince öğrenirim."Zafer Karadağın ne kadar haklı olduğunu Beijingde mağazaların durumunu görünce anladım.Çin, bizim gözümüzde canlandırdığımız, tek renk asker üniforması benzeri giysilerle ortalıkta dolanan, bir çanak pirinç için yaşayan çekik gözlü insanlar ülkesi değil artık. Ayda 100 dolar ücretle çalışanlar da var ama, çok büyük bir zengin nüfus da
İhale sonuçlarına Maliye Bakanlığının vize vermesinin ardından, ihale paketlerini kazanan firmalarla yaklaşık 150 milyon euroluk mukaveleler imzalanarak bu yılın ilk yarısında inşaat işlerine başlanması planlanıyor.Karayolları Genel Müdürlüğünce geçen yıl içinde yapılan ihale paketi içinde yer alan Kırıkkale - Delice ayrımı 1. kısım inşaat için 10.6 milyon euro, Kırıkkale - Delice ayrımı 2. kısım için 8 milyon 847 bin euro, Merzifon - Çorum 1. kısım çalışmaları için 14 milyon 290 bin euro, Merzifon - Çorum 2. kısım için de 14 milyon 490 bin euroluk kredi tutarında teklif önerileri bulunuyor.Yine Karayolları Genel Müdürlüğünün aynı ihale paketi içinde yer alan Kavak - Merzifon 1. ve 2. kısım işleri için toplam 65.4 milyon euro, Mekece - Adapazarı 1. ve 2. kısım işleri için de toplam 34 milyon euro tutarında mukavele yapması bekleniyor.Tayyip Erdoğan seçim öncesi "bölünmüş yol - duble yol" diye bir şeylerden söz etti. Başbakan olunca da "bölünmüş yol - duble yol" yapımına öncelik verdi. Bu yıl 3 bin kilometre daha bölünmüş yol yapımını planlayan Karayolları Genel Müdürlüğü, finansmanını Avrupa Yatırım Bankasından (AYB) karşılayacağı kesimlere ilişkin yolların ihale çalışmalarını
Kemal Dervişin tanımına göre "radikal bir sol iktisatçı" mıyım, değil miyim bilemiyorum ama, bildiğim bir şey var: "Biz iç borçlarımızı yapılandırmak zorundayız."Tekrarda yarar var. Borç yapılandırması, iflas bayrağı çekmek demek değildir. Borç yapılandırması, para birimi değişimi, vade ve faiz düzenlemeleri gibi imkânları zorlayarak, borcu taşınabilir hale getirme operasyonudur. Kemal Derviş, Milliyet Ekonomide yayımlanan yazısında diyor ki, "Borç/milli gelir oranı ve yurtiçi reel faizler çok yüksek oldukça, bir ülkenin istikrarlı biçimde, uzun süre, hızlı büyümesi ve sosyal sorunlarını çözümlemesi çok zordur. Radikal sol iktisatçıların önemli bir bölümü bu engeli aşmak için genelde kamu borçlarının devletin tek taraflı kararıyla yapılandırılmasına ve azaltılmasına taraftardır." Kemal Derviş, yazının ileri bölümünde de, böyle tek taraflı bir yapılandırmanın kabul edilemez bir çözüm olduğunu anlatıyor. Bizim iç borcumuz nasıl oluştu? Politikacı, kamu kaynaklarını cömertçe ona buna peşkeş çekti. Olmayan paraları harcadı. Bütçe açık verdi. Bütçe açığını kapatmak için vergiyi artırmak yerine borçlanmayı tercih edenlere Merkez Bankası destek verdi. Merkez Bankası (enflasyonu kontrol
Bundan sonra bu kuruluşları blok olarak alacak güçte yerli sermaye grubu yok. Yabancılara satarsak, (1) Çok ucuza satabileceğiz. (2) Satın alanlar coşturmak, koşturmak için almayacak. Pazarı kontrol için alacak.Bu durumda mecburen, bu iki kuruluşun hisse senetlerini halka arz edeceğiz. Bu iki kuruluşu, KİT statüsünden, halka arz yoluyla çıkarabileceğiz. İşte bunun içindir ki, bu noktadan sonra bu iki kuruluşu halka arz yoluyla özelleştirmek "uzmanlara göre", ülke ekonomisi için daha da isabetli bir karar olacak. Sektörü tanıyanlar diyor ki, "Biz ham petrolü dışarıdan taşıdığımız için rafineri ve petrokimya birlikteliği (entegrasyonu) kaçınılmaz bir zorunluluktur. Petrokimya tesisinin kullandığı tüm girdiler rafineri çıkışlıdır. İşte bunun içindir ki, Tüpraş ve Petkim yan yana kuruldu. Birbirine borularla bağlandı. Ama zamanla bu iki kurum arasındaki bağlar kesilmeye başlandı. Bundan ülke zarar gördü. Görüyor."Bu işi bilenlerin anlattığına göre yeni rafineri ve petrokimya yatırımları artık enerji kaynağının bulunduğu ve işçiliğin ucuz olduğu Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerine kayıyor. Ciddi firmalar, petrol bulunmayan Türkiyede Petkim ve Tüpraş gibi küçük kapasiteli ve hantal
Kısa sürede çok şey değişti. Şimdilerde hanımlarımız, erkeklerimiz, kürkü, markalı giysileri Türkiyede her mağazadan satın alma imkanına sahip. Çocuklarımız ABDdeki okulları tercih ediyor. Hükümet tiyatrolara yardımı kestiği için müzikallerin eski parlak dönemi sona erdi.Çok önemli bir değişim daha var. Yakın zamana kadar hastalarımız şifa aramak için Londraya koşar, hanımlarımız yüzlerinin kırışıklıklarını gidermek, genç görünmek için İngiliz hekimlerinin kapısında bekleşirdi. Şimdilerde İngiliz sağlık sisteminin çökmesinden yakınan İngilizler Türkiyeye tedaviye geliyor. Hanımlarımız genç görünmek için Türk uzmanlardan yardım alıyor.İngilterenin cazibesini yok eden iki gelişme daha var. (1) İngiliz malı imajının yok olması. (2) İngiliz lirasının aşırı değer kazanması. Eskiden biz Türkler için İngiliz malı "kalite simgesi"ydi. "Asılacaksan İngiliz ipiyle asılacaksın" diyerek İngiliz mallarına hayranlığımızı ifade ederdik. Eski yıllarda hanımlarımız Londraya kürk almaya, markalı giysi almaya giderdi. Erkekler elbise diktirmek için "İngiliz kumaşı" alırdı. Çocuklarımız İngiliz okullarında okurdu. Entelektüellerimiz İngiliz müzikallerini izlerdi... Günümüzde "İngiliz malı" diye bir
"The British Museum" dünyanın en büyük müzelerinden biri. İngilizler dünyanın her köşesinden ne kadar değerli eser var ise müzeye taşımışlar. Kat kat bina. Salon salon bölümler. Bizim Anadoludaki kazılardan götürülen eserler, üst kattaki 53 ve 54üncü salonlarda sergileniyor. O bölümde Bodrum ile ilgili bir şey yok. Sordum. Soruşturdum. "Bodrum, birinci katta, 19, 20 ve 21 numaralı salonlarda" dediler. Bu bölümü hiç görmemiştim. 19 numaralı salonda, 1856 yılında Charles Newtonun, Bodrum yöresinde yaptığı kazılardan İngiltereye taşınan koskocaman bir anıt mezar "Payava Anıtı" (Likya) ile bir tapınak "Nereid Tapınağı" (Ksanthos - Lykya) sergileniyor. O koskoca mezar anıtı ve tapınağı nasıl taşımışlar? İnsan inanamıyor. Ben "Bodrum"un peşindeyim. Ünlü müzecimiz Nazan Ölçer Hanım, "The British Museumda Bodrumu gördükçe içim cız ediyor" deyince, ne dediğini önce anlayamadım. Daha önce Londradaki bu ünlü müzeye birkaç defa gitmişliğim var. "Bodrum ile bu müzenin ilgisi nedir ki?" diye düşündüm. Nazan Ölçer sayesinde Londradaki Bodrumu ben de gördüm. "Bodrum" 20 ve 21 numaralı salonlarda imiş ama bu salonlar kapalı imiş (!). Neden kapalı anlayamadım. "Özel izin gerekli" dediler. Neden
Bu sergi, Türkiyenin tanıtımı için büyük bir fırsat. Türkiyenin tanıtımı denilince tanıtımı çok yönlü düşünmek gerek. (1) Türkler kim? Savaş dışında ne yapmışlar? Medeniyete, sanata, bilime, edebiyata ne katkıları olmuş? (2) Bugünün Türkiyesinde Türkler ne yapıyor? Bugünün Türkiyesinde sanat, bilim, edebiyat konularında neler oluyor? (3) Ne üretiyorlar? Nasıl yaşıyorlar?Bunları sınırlarımız dışındaki her ülkede anlatmaya mecburuz. Bunları anlatmak için fırsat yaratmaya mecburuz.Londrada açılan "Türkler" sergisinin bunlara ek özellikleri var. (1) AB üyelik müzakerelerinin başlamasından önce Türkiyeyi tanıtmakta yarar var. (2) İngilizleri tatil için Türkiyeye çekmek istiyoruz. Bu tür sergiler turist çekmekte etkili oluyor. (3) İngiltere bizim için önemli bir pazar. Bu pazara daha çok mal satabiliriz."Türkler" sergisi, Londrada Türkiyeye ve Türklere ilgiyi artırdı. Sokaklar "Turks" afişleriyle donanmış durumda. Afişler 3 ay sokakları süsleyecek. Bu tür sergiler, gündemi etkiliyor. Londrada Royal Academy of Arts (Kraliyet Sanat Akademisi) binasında açılan "Turks" (Türkler - 600 - 1600 Yılları Arasında Bin Yıllık Bir Yolculuk) adını taşıyan sergi, 12 Nisana kadar devam edecek. Medya
Ülkemizde 2 ayrı kuruluş 4 ayrı endeksle fiyatlardaki değişimi izler. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), ülkenin tamamını kapsayan bir araştırmayla, her ay (1) Tüketici fiyatlarındaki değişimi (TÜFE) "Tüketici Fiyatları Endeksi" ile, (2) Toptan eşya fiyatlarındaki değişimi (TEFE) "Toptan Eşya Fiyatları Endeksi" ile belirler ve açıklar. DİEnin uzmanları, ay içinde birkaç defa ülkenin değişik yerleşim bölgelerindeki, değişik işyerlerinden 598 çeşit mal ve hizmet fiyatını toplardı. 1994 yılından bu yana DİE tarafından aynı maddelerin, aynı mal çeşitlerinin fiyatındaki değişim izleniyordu. Halbuki zaman içinde belli maddeler kullanılmaz oldu. Yeni mal ve hizmet çeşitleri ortaya çıktı.İşte bunun içindir ki, bu yıl başından itibaren fiyatı izlenen maddelerde ve madde sayısında değişim yapıldı. Madde çeşidi 710a çıkarıldı. İzlenen bazı maddeler izlenmeyecek. 96 yeni mal ve hizmetin fiyat değişimi hesaba girecek.Endekse giren mal ve hizmetin cinsine göre her ay değişik zamanlarda 81 il ve 72 ilçedeki 20 bin işyerinden fiyatlar, 3 bin konuttan kiralar izlenecek. Sonra bu fiyat değişimleri tüketicinin toplam harcamalarındaki ağırlığa göre değerlendirilecek. TÜFEdeki mal sayısı arttı DİE