Diyebilirsiniz ki, "Onlar gider... Yerlerini gençler doldurur..." Sorun da burada... (1) Müzecilik kısa sürede öğrenilemeyen, bilgi ve deneyime dayalı bir meslek. (2) Türkiyede müzelerde çalışmak üzere eğitim gören çok sayıda genç var ama, bunlara imkan tanınamadığından, bunların bilgi ve deneyimleri sınırlı kalıyor... Müzelerimizde eğitim görmüş gençlere büyük ihtiyaç olmasına rağmen kadro sorunu nedeniyle gençler müzelerde çalışma, yetişme imkanı bulamıyor. (3) Müzecilik artık, "tarihi eserlerin bekçiliği"nden ibaret değil. Küresel ilişkiler yumağı. Sınır ötesi araştırma, ilişki, yayın ile bilgi ve eser değişimi gerektiriyor. Bu ilişkileri kurmak, geliştirmekte insan faktörü önemli. Geçen yıl Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Nazan Ölçer 61 yaşına girdiği için emekliye ayrılmıştı. Geçen hafta da Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Filiz Çağman 61 yaşını doldurduğu için emekli oldu. Bu iki hanım müzeci, başka ülkelerde de mesleki bilgi ve birikmeleri önemsenen başarılı müzecilerimizdir. Bir müzeci için 61 yaş sınırlaması getirmek, "Deneyimi birikimi hiçe saymaktır". Müzeci koluyla çalışmıyor. Kafasıyla çalışıyor.Moskovada Truva hazinelerinin sergilendiği Puşkin Müzesini gezerken, bu
Bizim 2002 - 2004 dönemini kapsayan IMF anlaşmamızın süresi 4 Şubatta doldu. IMFye verdiğimiz sözleri yerine getirmekte zorlandığımızdan ve geciktiğimizden, üzerinde anlaşmaya varılan ve bizim imzaladığımız 3 yıllık bu yeni anlaşma IMF yetkili kurullarınca onaylanmıyor.İşte bu tabloda ciddi bir tartışma başlayabilir. Brezilyayı örnek gösterenler, Brezilya gibi IMF ile ilişkiyi kesmeyi savunabilir.Acaba bu tartışma Türkiye için yarar mı getirir? Zarar mı getirir? Dün geç saatlerde Reutersin bülteninde yayımlanan bir habere göre, Brezilyanın IMFyi eleştirmekle ünlü Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, mart ayında sona erecek olan 5 yıllık stand - by anlaşmasını yenilemeyi düşünmüyor. Maliye Bakanı Antonio Palocia, IMF ile yeni bir stand - by anlaşması yapmadan Brezilyaya borç veren çokuluslu finans kuruluşlarıyla anlaşma sağlanabileceğine işaret ediyor. Önce Türkiye IMFye neden teslim oldu? Onu hatırlamakta yarar var. 1999 krizinden sonra IMF ile 2000 - 2002 dönemini kapsayan bir stand - by anlaşması imzaladık. Ama anlaşmayı uygularken bir kriz daha yaşadık. Bu defa da 2002 - 2004 yıllarını kapsayan bir anlaşma yaptık. Bu anlaşma kazasız belasız uygulandı. 4 Şubat 2004
İyi de acaba bu böyle devam eder mi? Kazandığımızdan çok harcamamız için birileri bize devamlı para verir mi? Bu paraları bizden geri istemez mi? Bırakınız geri istemeyi, bu paraların faizini nasıl öderiz?Sayın okuyucularıma olan biteni basitleştirerek anlatayım.Bankalarımızda zenginlerin paraları birikiyor. Bankalar bu paraları faizle birilerine kullandırmak zorunda. Halkın bir bölümü ise yaşam sıkıntısı çekiyor. Ayın sonunu zor getiriyor. Bu fakir insanlar kredi bulsa daha harcayacak... Bankalar bu insanlara tüketici kredisi veriyor... Ama nasıl veriyor? Yüksek aylık faiz ve yüksek gecikme faiziyle veriyor... Halkımız bu tüketici kredisiyle domates, patates alıyor. Otomobil, ev alıyor. Günü kurtarıyor... Tüketici kredisi sayesinde bir süre için de olsa rahat ediyor. Sağ olsun "ucuz döviz"... 2004 yılında 15.5 milyar dolarlık döviz açığına rağmen, piyasaya döviz aktı. Döviz fiyatları bir milim kıpırdamadı. 2004 yılını "ucuz döviz"le mutlu bitirdik... Eğer 2005 yılında da 15 milyar dolardan az olmaması beklenen döviz açığını kapatacak kadar döviz ülkeye girer ve de bu döviz bolluğu devam ederse, 2005 yılını da atlarız... Ama kısa sürede kredi olarak cebe giren para bitiyor. Aynı
Bu satışın 2 özelliği var: (1) Yabancılar Türk ekonomisinin geleceğine güven duyuyor. Türkiyeye para yatırmaktan çekinmiyor. (2) Sabancı Grubunun hisse senetleri yabancıların tanıdığı, güvendiği Türk kağıtlarının başında geliyor.Bu satış 2 konudaki soruları cevaplıyor: (1) Piyasadaki döviz bolluğunda yabancıların Türkiyeye hisse senedi, tahvil satın almak için getirdikleri paranın payı var. (2) Yabancıların ilgisi bu çizgide devam ettikçe yabancılar hisse senedi ve tahvil satın almak için Türkiyeye para getirmeye devam edecek.Sabancı kardeşlerin en küçüğü rahmetli Özdemir Sabancının Sabancı Grubu şirketlerindeki hisseleri eşi Sevda, kızı Serra ve oğlu Demir arasında paylaştırılmıştı. Demir Sabancının İMKBde satışa çıkardığı hisse senetlerini Avrupa yatırım fonları kapıştı. 250 milyon dolarlık hisse senedi hemen satıldı. Üstelik satın alanlar günü 9.2 milyon dolar kazançla kapattı. Demir Sabancı, Sabancı Holdingin yüzde 6.20, Akbankın yüzde 2.4 hissesine sahipti. Holding hisselerinin tamamını satışa çıkardı. Yüzde 1.25inin satışı için bir yabancı bankaya 18 aylık "opsiyon hakkı" verdi. Bu yabancı banka hisseleri yavaş yavaş satıyor. Kalan yüzde 4.95 hisseyi İMKBde satışa
Alptekin Aydın, İzmirden Pekine gelmiş. Bir ofis açmış. "Hipokrat" firmasının sağlık gereçlerini Çinlilere satmaya çalışıyor. Ege Serbest Bölgesini Çin firmalarına tanıtıyor.Cem Aygün, Ege Üniversitesinin Radyo Televizyon bölümünü bitirmiş. Beijing Üniversitesinde Türkçe öğretiyor.Pekinde çok sayıda Türk genci Çince öğrenme çabasında.Arzu Durdular, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden lisansüstü (M.A) derecesi aldıktan sonra MEB bursu ile 3 yıl önce Pekin Üniversitesine gelmiş. Babası emekli astsubay. Ayda 120 dolar burs parasıyla geçiniyor. Türkiyeye dönünce ne yapacağını bilmiyor.Osman Erolun hayat hikayesi ilginç. Erzurumlu. Babası inşaat işçisi. İstanbulda liseye devam ederken "Kung - Fu"ya (Çin dövüşü) merak etmiş. Pendikteki Kung - Fu kurslarına yazılmış. "Çin dövüşü"nü yaparken Çine merakı artmış. Kendi çabasıyla imkan yaratarak Çine gelmiş. Çinde üniversite eğitimini tamamlamış. Bir süre Çin radyosunun Türkçe servisinde çalışmış. Şimdi bir haber ajansına Çinden haber geçiyor.Levent Uluçer de Marmara Üniversitesinde görsel sanatlar eğitimi gördükten sonra Çin radyosunda Türkçe servisinde çalışmaya gelmiş. Evli. Eşi hekim. Ağrıda devlet hastanesinde çalışıyor.
Şanghayda yol üzerindeki bir işportacıdan tek bir portakal almak istedim. İşportacı tek bir portakalı tarttı. Bizin paramız ile 16 milyon TL istedi. Bu para Çin için çok önemli bir para. Şaşırdım. Birlikte olduğumuz Çinli açıkladı. "Bu ithal portakal. Fiyatı pahalı. "O halde yerlisinden alayım dedim. Yarım kilo mandalina aldım. Yarım kilo yerli mandalina 1 milyon TL. idi. "Limon kaça?" diye sordum."Limon çok pahalıdır. Kolay bulunmaz" dediler. Gene sağlık sertifikası sorunu nedeniyle biz bugüne kadar limonu Hong Kong üzerinden satabilmişiz. Narenciye ihracatında başarılı olamamışız. Çine tavuk ayağı satıyoruz... Daha doğrusu satıyorduk da... Şimdilerde satamaz olduk. Çin, hayvansal ve tarımsal gıda ürünleri ithal ederken sağlık sertifikası istiyor. Biz sağlık güvencesi veremediğimiz içindir ki, bizim ürünler aracı firmalardan geçerek Hong Kong üzerinden Çine girebiliyordu. Çin, "üçüncü ülkelerden ithalatı durdurunca", biz de tavuk ayağı satamaz olduk. Çin "Türkiyeden tavuk ayağı ve diğer hayvansal ve tarımsal ürünler ithalatına yeşil ışık yakacak ama, bunun için hayvan sağlığı ve hayvan hastalıkları konusunda ve sağlık şartlarıyla ilgili diğer konularda bizim hükümetin aldığı
Çin bildiğimiz gibi değil...Her ne kadar Çini "Komünist Parti" yönetiyor ise de, 1978 yılında Deng Xiaopingin başlattığı yeniden yapılanmada, sanayiin öne çıkarılması ülkede büyük değişime yol açmış. Komünist Parti, Çinde "devlet yönlendirilmesinde" özel sektöre ve yabancı sanayie geniş imkanlar tanımış. Kamunun toplam üretimdeki payı yüzde 100lerden yüzde 30lara düşmüş.2004 yılı ortalarında özel sektöre ait şirketlerin sayısı 3.4 milyona ulaşmış. Bu 3.4 milyon özel şirket, 47 milyon Çinliye iş imkanı sağlıyor. Çinde özel sektöre ait şirketlerin ekonomiye katkısı 1989 yılında 5.1 milyar dolar iken, 2004 yılında 241 milyar dolara yükselmiş.Özel sektör işletmelerinin yüzde 63ü 8 bölge ve 6 şehirde yoğunlaşmış. Bunlar Tiangsu, Guangdon, Zhejiang, Şanghay, Shendong ve Beijing (Pekin).Bir araştırmaya göre, Çindeki özel sektör işletmelerinin yüzde 34ü devlet işletmelerinde çalışan, daha sonra devletten ayrılarak kendi işlerini kuran Komünist Partisi üyeleri. Aynı araştırmaya göre Çinin bu yeni müteşebbisleri, günde ortalama 11.4 saat işlerinin başında oluyor. Bazıları günde 18 saat çalışıyor. İşçiler genelde haftada yarım gün izin yapıyor. Aylık gelirleri 90 - 100 dolar dolayında.
Çine resmi gezi yapan Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül, bir "Dışişleri" bakanından çok "dış ilişkiler" bakanı gibi çalışıyor. Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine politik ilişkilerden çok ağırlık veriyor.Purdongda bataklığın 14 yılda nasıl Türkiyenin onda biri büyüklüğünde katma değer yaratabilir hale geldiğini görünce, "Biz aynı dönemi gereksiz gündem, gereksiz tartışmalarla nasıl harcadık? Nasıl yazık ettik?" diyerek üzüntüsünü dile getirdi.Abdullah Gül, Şanghaydaki işadamlarıyla bir toplantı yaptı. Bu toplantıya katılan bazı işadamlarımızın neler yaptıklarını nakletmek istiyorum.İmam Saruhan, Denizliden gelmiş. Denizlideki Furnika Tekstil firmasının ev tekstili ürünlerini pazarlıyor. Firmanın ihracata dönük üretimi için belli hammadde ve ara mallarını tedarik ediyor. "Çinlileri rakip olarak değil de işbirliği yapabileceğimiz ortaklar olarak görmeliyiz. Ticareti engellemek yerine dengelemeliyiz" diyor. Türkiyenin sınırlarını her türlü harekete kapayarak, dünyadan kopuk bir halde yaşayamayacağını söylüyor.Selin Yıldırım, Tema Tekstilin, LCW, LCwaikiki grubunun temsilcisi. Gruplarının 130 milyon dolarlık ihracat yaptığını, ürünlerinde yüzde 75 yerli, yüzde