<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Afyon'da 15 kesimhane var. Bu kesimhanelerde kesilen etler kamyonlarla İstanbul'a ve Anadolu'ya gidiyor. Bana anlatıldığına göre her hafta, her biri yedişer tonluk 40 kamyon İstanbul'a ve Anadolu'ya et taşıyor.
Bunların yanında Afyon'da işlenen sucuk ve pastırma olan büyükbaş hayvan etinin bonfile gibi lüks kısımları da büyük şehirlere gönderiliyor. Afyon dışına gönderilen bu tür etin miktarının da 10 - 11 ton olduğu söyleniyor.
Afyon çevresinde her köyün merası var. Meralar tam olarak kullanılamıyor. Hayvan sayısı düşük ama gene de köylerde 45 bin dolayında büyükbaş hayvan olduğu tahmin ediliyor. Bunlar köylünün birer - beşer sahip olduğu hayvanlar. Bunlar yavrudan ete giden, köylünün en az iki yaşına kadar baktığı hayvanlar.
Bunlar yanında modern besi çiftlikleri var. Bu çiftliklerde besiciler danayı alıyor, 600 kiloluk danayı 2 - 4 ay besliyor. Bin kiloya çıkararak kesime gönderiyor.
Besi çiftliklerinde 15 bin dolayında büyükbaş hayvan var. Hamburgerci McDonald's'ın et ihtiyacını karşılamak için 3 bin dönüm arazide bin 500 büyükbaşlık yeni bir besi çiftliği kurulmuş. Yılmaz Oruç, Oruçoğlu çiftliğinde 800 büyükbaşla besicilik yaptıklarını,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Tazlar köyünde sadece bakkal Mahmut Seven'in 25 yaşındaki oğlu Mahmut ile 23 yaşındaki oğlu Erol köyde kalmış. Babalarının tarlasını işliyorlar. Köyde delikanlı olarak bir de Mehmet Koca var. O askerden yeni dönmüş. İstanbul'da fabrikaya işçilik için dilekçe vermiş. Cevap bekliyor.
Tazlar, Afyon'a 43 kilometre uzaklıkta bir yayla köyü. Borusan Grubu'nun kurucusu Asım Kocabıyık'ın köyü. Asım Kocabıyık, "eskiden köye Afyon'dan yaylı at arabasıyla 12 saatte gidilirdi" diyor. Biz, kaymak gibi İzmir asfaltından 40 kilometre gittikten sonra, daha dar bir asfalttan yarım saatte köye ulaştık. Köyde halen iki yüz ev var. Ama kış aylarında sekseninde yaşam sürüyor. Diğerlerinin sahipleri büyük şehirlerde yaşıyor. Yazlığa geliyor. Köyün nüfusu şimdilerde üç yüz dolayında. Yazları bin beş yüz oluyor.
İşgalde Yunanlıların karargah olarak kullandıkları ev şimdilerde köy odası. Alt kat yüksek tavanlı ahır ve samanlık. Üst kattaki iki odanın birinde sobanın çevresindeki sedirlere bağdaş kurduk.
Mehmet Seven TEMA'dan üç yıl önce alınan ceviz fidelerinin bu yıl verdiği ceviz ürünlerinden örnekler getirdi. Kırıp yedik. Sobanın üzerinde su ısıtıp çay yaptı. İçtik.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
İstanbul'da satılan yumurtanın yüzde 65'inin, Türkiye genelinde satılan yumurtanın yüzde 25'inin Afyon'dan geldiğini bilmiyordum.
Dün Afyon'da idim. Yılmaz Oruçoğlu bana şehrin çevresindeki yumurta çiftliklerini gösterdi. Oruçoğlu Grubu'nun üç çiftliğinin yumurta üretim kapasitesi günde 450 bin yumurta.
Eskiden Afyon'da yumurta üreten 120 dolayında çiftlik varmış. Bunların sayısı şimdilerde 30 dolayına düşmüş. Çünkü ekonomik krizden bu yana yumurta talebi küçülmüş.
Afyonlular "Yumurtayı fakir tüketir. İki yumurta kırar. Menemen yapar. Karın doyurur. Zengin yumurtayı sadece pastanın içinde yer. Fakirin satın alma gücü azalınca yumurta talebi de küçülür" diyor.
Türkiye'nin yumurta fiyatı Afyon Ticaret Borsası'nda oluşuyor. Borsa Başkanı Recai Yumuturuğ dün borsada oluşan fiyatın 65 bin lira olduğunu söyledi. Yumurta fiyatı bir zamanlar 140 bin liraya kadar çıkmış. Bugünlerde çiftliklerde bir yumurtanın maliyetinin 85 - 95 bin lira dolayında olduğu, bu nedenle çiftliklerin üretimi kıstıkları ve zararına satış yaparak yaşamlarını sürdürmeye çalıştıkları, bana anlatıldı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Denktaş'a "Türkiye'den gelen paranın, adadaki Türk askerinin ekonomiye katkısının ve Türkiye'ye faturasının ne olduğunu" sordum. Denktaş, "Siz Konya'ya gidip, devlet Konya'ya ne kadar para gönderdi, Konya'daki asker Konya'da ne kadar para harcıyor diye sual ediyor musunuz ki, adaya gelerek bunları bana soruyorsunuz. KKTC'nin Konya'dan farkı ne" dedi.
Aynı soruyu KKTC Ekonomi Bakanı Salih Coşar'a yönelttim. Salih Coşar anlattı: "TC Hükümeti, KKTC'nin savunma bütçesinin ve yatırım bütçesinin (yol - enerji - su gibi) tamamı için para gönderir. Cari bütçe açığını kapatmak için de kredi verir. Bu kredi genelde bir süre sonra silinir. Bağış olur. 2002 yılında 79.6 milyon dolar savunma ve yatırım bütçesi yardımı, 190.4 milyon dolar cari bütçe açığını kapatma kredisi olarak toplam 270 milyon dolar fiili giriş oldu. KKTC'nin 2003 yılı bütçesinin cari açığı 146 milyon dolardır."
Salih Coşar'a "KKTC'de devletten, emekli sisteminden para alanların sayısını" sordum. Bana şu bilgiyi verdi: "12.662 devlet memuru maaş alıyor. 11.030 devlet memuru emeklisi, 3.188 devlet işçisi emeklisi var. Emekli Sandığı da 10.500 kişiye aylık ödüyor." Devletten ve emekli sisteminden
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Milli gelir belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerini (yaratılan katma değeri) gösterir. Önce üretimin, sonra bu üretim karşılığı yaratılan gelirin göstergesidir.
Yılın üçüncü çeyreğine (temmuz - ağustos - eylül aylarına) ait milli gelir rakamları ile yılın ilk dokuz ayına ait toplam rakamlar, işlerin hiç de düşünülen ölçüde iyi gitmediğini, ekonominin tahmin edilen ölçüde büyümediğini gösterdi.
Bizler "pembe gözlüklerimizi takmış", "Bu yıl ekonomi yüzde 5'in çok üstünde büyür... Hatta yüzde 10 büyür... Bizi kimseler tutamaz..." diyorduk.
Temmuz - ağustos - eylül aylarına ait imalat sanayii üretim endeksindeki yüzde 11 dolayındaki artış oranları, sanayiin hızlı büyümekte olduğu, bunun da ekonominin büyümesini sağlayacağı şeklinde yorumlanıyordu. "Kazın ayağının öyle olmadığı" anlaşıldı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Kıbrıs'ta, Annan planını iktidar partileri "tuzak" olarak, muhalefet partileri ise "çözüm" olarak değerlendiriyor.
KKTC Ekonomi Bakanı Salih Coşar, Annan planının Kıbrıs'a neler getireceğini şöyle özetliyor:
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
1974 Barış Harekatı sonrası, Türkler Kuzey'de, Rumlar Güney'de toplandı. Türklerin Güney'de bıraktıkları mülklerin tapuları kimseye verilmedi. Mülkler bir vakıfa emanet edildi. Bu vakıf mülkleri Kuzey'den göç edenlere kiraladı.
Güney'e kaçan Rumların Kuzey'de bıraktıkları mülkler ise, Güney'den gelen Türklere "koçan" denilen "tapu hükmündeki" belgelerle dağıtıldı. Arta kalanların "koçan"ları Türkiye'den adaya göç edenlere verildi. Geçen süre içinde "koçan"lar alınır satılır oldu... Tapu oldu...
Kuzey'deki Türkler ellerinde koçanı / tapusu olan binaları, arsaları, kendi mülkleri olarak kabul ediyor. Bunların bir gün eski Rum sahiplerine iade edilebileceğini düşünmüyor. Denktaş, "Türkleri otuz yıldır sahip olduğu mülkten kimse çıkaramaz" diyor.
İşte bu da "çözümü güçleştiriyor"... Hatta "imkansız" kılıyor.
Annan planını "kabul edilemez" görenlerin en fazla "korktukları" planın mülkiyet sorununun çözümüne ilişkin hükümleri.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Melda ve Meral Tuncoğlu, "Kıbrıs"lı ikizler. Marmara Üniversitesi iletişim Fakültesi'nde öğrencilerim. Kıbrıs'a gitmeden önceki son dersde "Hem bana hem sınıf arkadaşlarınıza anlatın bakalım...Bu seçimlerde ne olmasını istiyorsunuz ?" diye sordum. "Çözüm istiyoruz" dediler. "Çözüm ne ?" diye sordum. "Çözüm" dediler, "Temel hak ve hürriyetlere sahip olarak insanca yaşamaktır." Ve anlattılar, "Tapu niyetine elimize verilen koçan'ların ne işe yaradığı, evimizin tarlamızın bize ait olup olmadığı belli değil. Yirmidokuz yıldır ambargo devam ediyor. Bizi kimse tanımıyor. Pasaportumuz yok. Türkiye üzerinden Kıbrıs'a girip çıkabiliriz...Sadece biz değil yabancılar da öyle...Hiçbir ülke Kıbris'dan mal alamaz. Patates de alamaz, portakal da alamaz. Türkiye bile Kıbrıs malını ülkesine sokmaz...Kıbrıs'da gençlara iş yok. Genç isen ya Türkiye'de ya başka ülkede iş arayacaksın...Kıbrıs yaşlılar ülkesi oldu. Yaşlılar ile birlikte her yıl çöküyor...Çözüm demek, Kıbrıs'ın normal hale gelmesi demek...Kıbrıs'lıların en az Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayanların sahip olduğu hak ve hürriyetlere sahip olması demek..."
Önceki gün Kıbrıs'da Lefkoşa'da Kalifornia Kebapçısı'nda