Baskın seçim ekonomiyi sallayacak

8 Temmuz 2002


<#comment>Dün sabah Ecevit CNN Türk’teki konuşmasında Hüsamettin Özkan’ı "defterden sildiğini" açıkladı.
Öğle vakti Devlet Bahçeli 1 Eylül’de toplanacak TBMM’nin alacağı karar ile 3 Kasım’da erken seçime gidilebileceğini söyledi.
Demek ki, bu sabahtan itibaren ekonomi tamamen unutuluyor, "iç politika" öne çıkıyor... 3 Kasım’da olmasa bile bir erken seçim ufukta görüldüğü için politikacı işi gücü bırakarak seçim telaşına düşecek.
Ayşe Hanım Teyzem için bu gelişmelerin anlamı şudur: "Güzel günler ümidi gene kaldı bir başka bahara... Bugüne kadar ödenen pahalı faturalar için... Geçmiş ola!.."
Siz Kemal Derviş’in ve IMF görevlilerinin "Erken seçim istikkar programı uygulamasını aksatmaz... Programın içinde gerekli emniyet marjı dikkate alındı..." söylemlerine bakmayınız... Erken seçim havası ile politikacıların ülkeyi sahipsiz bırakmaları, (1) İstikrar tedbirlerinin başarıya ulaşmasını engeller. (2) Avrupa Birliği konusundaki gelişmelere set çeker. (3) Türkiye’de tarımda, sanayide, bankacılıkta, bürokraside yürütülen yeniden yapılanma çalışmalarının aksamasına neden olur. (4) Ülkeye döviz girişini durdurur. (5) Borçların çevrilmesini güçleştirir.

Yazının Devamı

Hanım Ağa

7 Temmuz 2002


<#comment>Kırkpınar Ağalığı, ağalık için artırmaya çıkarılan koça 85 milyar lira veren Zübeyde Kavraz Hanım'da "kaldı"...
Zübeyde Kavraz, "gönüllü olarak değil de zorunlu olarak katıldığı artırma sonucuna göre" bir yıl Kırkpınar Ağası unvanını taşıyacak.
Medyaya yansıtan görüntülerine, söyleşilerine göre Zübeyda Kavraz, "Ağalığa yakışır" bir Türk hanımı.
Bu olay çok önemli bir olay. Türkiye'de köy ekonomisinin çöküşünü gösteriyor. Geleneklerin unutulduğunu ortaya koyuyor.
Ben bu yazıda bir hanımın Kırkpınar Ağası seçilip seçilememesini tartışacak değilim. Olayın farklı yanlarına sayın okuyucularımın dikkatini çekmek istiyorum.
- Güreş bizim ata sporumuz. Ama "köy sporu, fakir fukara sporu" olarak kabul edilmeye başlandı. Giderek unutuluyor. Yok oluyor. Nüfusumuzun büyük bölümü hala köyde, kırda yaşıyor. Nüfusumuzun büyük bölümünün geliri hala düşük... Nüfusumuzun büyük bölümü hala geleneklere göreneklere bağlı. Onlar için güreş çok önemli. Ama geliniz görünüz ki, yabancı futbolcuya milyon dolar ödeme yapan şehir ağaları bu ata sporunu, çok sayıda insanı ilgilendiren bu sporu küçümsüyor.

Yazının Devamı

Kelle isteriz

6 Temmuz 2002


<#comment>Özel sektör örgütlerinin tepe yöneticileri "illa da Ecevit’in kellesini isteriz" diyerek kıyameti koparıyor. Şimdilerde Ankara’da kapı kapı dolanıp, muratlarına erme çabası içindeler. Bizim özel sektör şu Ecevit’i hayat boyu sevemedi! Kelle isteme operasyonu yirmi yıl önce gazete ilanlarıyla başladı. Ecevit gitti. Son gelişinde korkusundan ‘Halkçı Ecevit - Umudumuz Ecevit - Karaoğlan’ efsanelerinin yok olması pahasına ne isterler ise verdi verdi... Vere vere kalmayınca, elden ayaktan düşer gibi olunca, özel sektör örgütleri gene ortalığa döküldü.
Ecevit’in kellesini isteyenlerin bekleyişinin ne olduğu da belli değil... Daha sonra ne olmasını beklediklerini kendileri de bilmiyor... Tek sorun Ecevit mi ki? Ecevit gidince bütün sorunlar çözülecek mi?
Halkın uyutulduğu, üretim sorumluluğunu unuttuğu, özel sektör örgütlerinin tepe yöneticilerinin kendi kabahatlerini, kendi sorumluluklarını hatırlarına bile getirmedikleri bir dönemde, Ecevit’in kellesinin gitmesi, kelle avcılarını mutlu etmekten başka ne işe yarayacak? Ama biz kelle istemekten pek hoşlanırız... Osmanlı’da Yeniçeriler kelle isterdi, ikide bir ‘kazan kaldırır’ sadrazamın kellesini isterdi.

Yazının Devamı

Muhasebe hilesi Ayşe Hanım Teyzemi de etkiliyor

5 Temmuz 2002


<#comment>Ayşe Hanım Teyzem "merhaba" demeden konuya girdi. "Benim bildiğim muhasebe hilesi, kar eden şirketlerin, bankaların, karlarını küçük göstererek devlete daha az vergi vermeleri, vergi kaçırmalarıdır. Şimdi dünya mı değişti, muhasebe mi değişti anlayamıyorum... Öğreniyoruz ki, Türkiye’de bankalar muhasebe hilesi ile kar etmedikleri halde kar etmiş gibi bizi kandırmışlar... Ama hepsi zarar ediyormuş. Amerika’da anlı şanlı dev şirketler kar etmedikleri halde muhasebe hilesi ile kar etmiş gibi göründüklerinden batıyor... Dünya borsaları sarsılıyor... Anlat bana bakayım... Zarar eden şirket neden muhasebe hilesi ile kar etmiş görünümü verir? Üstelik vergi öder? Bizim bankaların ceremesi bize... Ama, Amerika’da kar etmedikleri halde kar etmiş görüntüsü veren şirketlerin sapır supur dökülmelerinden bana ne? Hikaye olarak mı dinleyeyim, yoksa benim cebimi de etkileyecek mi?"
"Teyzeciğim" dedim, "Ege Cansen muhasebe uzmanıdır. Eskiden beri uyarır. Türkiye’de bankalar ve şirketler kar etmiyor. Halbuki kar sağlık göstergesidir. Kar etmeyen sağlıksız şirketler karlı gibi görüntü vererek halkı aldatıyor. Halkın pahalı faturalar ödemesine yol açıyor."
Ayşe Hanım Teyzem

Yazının Devamı

Halk kazanmayı unuttu

4 Temmuz 2002


<#comment>Haziran ayında tüketici fiyatları endeksi artışının yüzde 1.2, toptan eşya fiyatları endeksi artışının binde 6 olarak gerçekleşmesi "şaka - maka" / "ister inan - ister inanma" / "durgunluk pahasına - fakirleşme pahasına" enflasyonun kontrol altına alındığının, yıl sonunda yüzde 35 enflasyon hedefinin gerçekleşme ihtimalinin arttığının göstergesidir.
Enflasyon inerken faiz de iner. Döviz fiyatındaki artış da durur... Geliniz görünüz ki, dün dolar 1.667.000 liraya kadar tırmandıktan sonra 1.625.000 liraya oturdu. Cumhuriyet altını 111 milyon liraya satıldı. Devletin borç kağıtlarının ikinci el birikimli faizi yüzde 76.36 gibi inanılmaz rakamlarda dolandı.
Doların fiyatı, talep arttığı için yükselir. Devlet kağıtlarının faizi, daha önce bono alanlar bonoyu ucuzuna satıp kağıttan kaçmak istedikleri için artar.
N’oluyor? İnsanlar daha çok ithalat yapacaklar da, onun için mi piyasadan dolar topluyor? İnsanlar ellerindeki Hazine bonolarını satarak onun parası ile ev ve arsa almak istedikleri için, makine satın alıp üretim yapacakları için mi vadesi gelmemiş bonoları ucuzuna satıyor?
Doların, euronun en bol olduğu günlerdeyiz. İhracat artıyor. İthalat

Yazının Devamı

Bankaların bonfilesi satılıyor derisi kalıyor!

2 Temmuz 2002


<#comment>Batan bankalar "kemiksiz bonfile" olarak satışa sunuluyor. Devlet ölmek üzere olan, can çekişen bankaları alıyor, ölüp de "murdar" olmamaları için, başlıyor "yemlemeye", banka ayakları üzerinde durur hale gelince "satışa çıkarıyor". Ama alıcı "nazlı"!.. Ben "sadece kemiksiz bonfilesini" isterim diyor. Devlet de bankayı "mezbaha"ya sokuyor. "Bonfilesi"ni ayırıyor. Bankanın kellesi, derisi, cümle "sakatat"ı, ayağı, tırnağı devlette kalıyor.
Demirbank satışına bakınız... Çok kimse "Demirbank" satıldı sanıyor. Hayır Demirbank satılmadı. Demirbank’ın "bonfilesi" satıldı. Alıcı "ne kellesini, ne derisini, ne de gerisini..." istedi. Banka mezbahada kesildi, biçildi... Batmış ve batmamış kredilerinin, istenmeyen hesaplarının tamamı devletin (yani halkımızın) kucağında kaldı... Bonfilesi gitti... Burada "bonfileyi" alanı suçlayamazsınız. Onun davranışı doğaldır. Akılcıdır. Burada bir yanlış var ise, o yanlış bankayı bu şekilde satmaktır. Bir günah var ise o günahkar bu yanlış satışı, başarı olarak göstermekte.

Pamukbank’a bir hafta önce el konuldu. Daha devir bilançosu açıklanmadı. 2002 Haziran ayı sonunda durumu nedir, devlet halkın kesesinden içine ne kadar

Yazının Devamı

Üretim yukarı tüketim aşağı gidiyor

1 Temmuz 2002


<#comment>Ekonomi geçen yılın üç aylık dönemine göre yüzde 2.3 oranında büyüdü. Yılın ilk üç aylık döneminde "gayri safi yurtiçi hasıla"daki (GSYİH) bu artış herkese moral verecek. Ancak bir noktayı dikkatten kaçırmamak gerekir. Bizim ekonomimiz ve üretimimiz "Mehter Marşı" adımı ile bir ileri iki geri gittiği için, ilk üç aylık üretim bu büyümeye rağmen beş yıl öncenin gerisinde. Bakınız, son beş yılın ilk üçer aylık döneminde (1987 yılı sabit fiyatlarıyla, trilyon TL olarak) GSYİH ne olmuş ve ne oranda değişti?



Yılın ilk üç aylık döneminde GSYİH büyümesi, sanayi, ticaret, ulaştırma, konut sahipliği kesimlerinden kaynaklandı. Tarım üretiminde ise küçülme görüldü. Yaz aylarında tarımsal üretimdeki bereketi, sanayideki hareket eklenir ise büyüme devam eder.
Ekonomi büyüyor da, acaba geçen yıla göre artan milli gelirden kim yararlanıyor?

Yazının Devamı

Zeki Müren’in 1955 - 1963 kayıtları yayımlandı

30 Haziran 2002


<#comment>"Radyo sınavlarına 186 kişi başvurmuş... Harbiye’deki radyo binasına gittik. Camın arkasında, stüdyonun ikinci bölmesinde jüri heyeti oturuyor. Veli Kanık Bey, Orhan Veli’nin babası jürideydi. Refik Fersan üstadım, eşi Fahire Fersan jürideydi. Yorgo Bacanos da, o mükemmel uduyla ses veriyor, öğrencilere aynı sesi verip veremeyeceklerini soruyordu. Baki Suha Edipoğlu jürideydi. Eşi Afife Hanım sanırım jüride değildi. Konuk olarak bulunuyordu. O hiçbir sanatçıya benzemeyen üstat Münir Nurettin Bey vardı. Safiye Ayla vardı. Ahmet Üstün vardı... Kaç şarkı bildiğimi sordular. Dört bine yakın şarkı bildiğimi söyledim. Hayret ettiler. Birbirlerine bakıp şaşırdılar. Bu bakışlarda bir inanmama sezdim. Dosyalarımı açtım. Şarkıların başları daktilo ile, düzenli, makam makam ayrılmış olarak yazılmıştı. Parmaklarını gelişigüzel bir şarkıya koyup ‘Bunun birinci mısraını okur musunuz?’ dediler. Okudum. Sayfayı çevirdiler. Bir başka şarkının meyanını okur musunuz dediler. ‘Okurum’ dedim. ‘Bir başka şarkının son mısraını, öbürünün ara nağmesini mırıldanır mısınız?’ Baktılar ki, söylediğim doğru. Biliyorum ki yazmışım. Aksi olabilir miydi zaten?"

Zeki Müren İstanbul Radyosu’na

Yazının Devamı