<#comment>#comment>TSKB (Türkiye Sınai Kalkınma Bankası) ile Sınai Yatırım Bankası (SYB) birleşti. Daha doğrusu TSKB'nin içine giren SYB yok oldu. Ama yok olurken TSKB'yi de eritti.
Bu iki banka mevduat kabul etmedikleri için kamuoyunda tanınmaz. Bunlar yatırım bankalarıdır. Özel sektörde büyük kuruluşların ortaya çıkmasına imkan veren kredi müesseseleridir.
1950 yılı sonrasında özel sektörde gerçekleştirilen hemen her büyük yatırımın temelinde TSKB'nin harcı vardır. Bossa, Arçelik, Profilo, Eczacıbaşı İlaç, Çanakkale Seramik, Demir Döküm, Vatan Konserve, Sungurlar, Sunta, Durmuş Yaşar ve Oğulları (DYO) Boya, Şişe Cam, Elginkan, Hektaş, Akın Tekstil, General Electrik Ampul, Çavuşoğlu Boya, Mutlu Akü, Koruma Tarım, Metaş, Otosan, Eti Bisküvi, Borusan, Erel Çelik (Arçelik) gibi fabrikalar TSKB'nin proje yardımı ve döviz kredisi ile kurulmuş fabrikalardır.
1950'li yıllarda Türkiye'de döviz ve de müteşebbisin büyük projeler gerçekleştirme deneyimi ile yeteneği yoktu.
Dünya Bankası'nın teknik ve parasal yardımı ile TSKB kuruldu. TSKB bir yatırım bankası olarak güçlü profesyonel kadrolar yetiştirdi. Bu kadrolar müteşebbis için yabancı olan proje hazırlama, fizibilite
Stok affı demek, "tüccarın, sanayicinin deposuna, rafına, tezgahına konulan, kayıt dışı malların, nereden nasıl geldiğinin, vergisinin ödenip ödenmediğinin sorulmaması" demektir. Servet affı demek, Anadolu anlatımı ile "bulanın ve vuranın yanında kalması" demektir. Açık anlatım ile, devletin kanun dışı servet edinenlere "Ey vatandaş, sen bunu nereden buldun, nasıl edindin, aldın mı, çaldın mı, vergisini verdin mi?" şeklinde soru sual eyleme hakkından vazgeçmesidir. Af meraklısı hükümet Servet, stok ve sicil affı demek, kanuna uyan, vergisini veren, işini doğru dürüst yapan vatandaşın devlet tarafından "enayi yerine konulması" demektir.Anlaşıldığı kadarı ile "af meraklısı" hükümetimiz, yakında servet, stok ve sicil affı çıkaracak.Zaten bu konuda geç bile kalındı (!). Çünkü 1980 yılından bu yana adet oldu. Beş yılda bir "mali af" çıkarılıyor. Sadece servet, stok ve sicil affı çıkmıyor.Vergi affı da çıkıyor. Vergi affında vergisini ödemeyenlerin borcu silinmiyor ama, vergi borcu düşük oranlı faiz ile 18 ay takside bağlanıyor. Vergisini gününde ödeyenler enayi oluyor. Devlet de onlara teselli mükafatı olarak "vergi şampiyonu madalyası" takıyor.29 Temmuz 1998 tarihinde ANAP - DSP - DYP
<#comment>#comment>Servet affı demek, Anadolu anlatımı ile "bulanın ve vuranın yanında kalması" demektir. Açık anlatım ile, devletin kanun dışı servet edinenlere "Ey vatandaş, sen bunu nereden buldun, nasıl edindin, aldın mı, çaldın mı, vergisini verdin mi?" şeklinde soru sual eyleme hakkından vazgeçmesidir.
Stok affı demek, "tüccarın, sanayicinin deposuna, rafına, tezgahına konulan, kayıt dışı malların, nereden nasıl geldiğinin, vergisinin ödenip ödenmediğinin sorulmaması" demektir.
Af meraklısı hükümet
Sicil affı demek, kanuna karşı gelenlerin, vergisini kaçıranların, kaçakçılık ve usulsüzlük yapanların geçmişleriyle ilgili defterlerin yakılması, yok edilmesi, onlar için bembeyaz sayfa açılması demektir.
Servet, stok ve sicil affı demek, kanuna uyan, vergisini veren, işini doğru dürüst yapan vatandaşın devlet tarafından "enayi yerine konulması" demektir.
Sonunda, İngiliz hükümeti IMF ile bir stand - by anlaşması yapmaya razı olmuştur. Yapılacak reformlar konusunda IMF, Maliye Bakanı tarafından imzalanmış bir niyet mektubu talep eder. Bakan itiraz eder. "İngiltere hükümetinin vereceği niyet mektubu kendi parlamentosunadır" der ve ekler "yarın bütçe kanununu parlamentoya sunarken yapacağımız reformların ayrıntılarını ve takvimini açıklayacağım. Bu konuşmanın tutanakları İngiliz hükümetinin niyet mektubudur."Böylesine demokratik bir yaklaşımı IMFnin kabul etmekten başka bir seçeneği yoktur. Maliye Bakanının parlamentoda yaptığı konuşma niyet mektubu yerine geçmiştir. Stand - by düzenlemesi yapılır ve IMF İngiltereye birkaç milyar dolar vermeyi taahhüt eder.Hükümet bu parayı IMFden çekmez. İngiliz Maliye Bakanı, paranın IMFden neden çekilmediği sorulduğunda İngiltere ekonomisinin bu paraya ihtiyacı olmadığını, söz verilen reformların ekonomi için gerekli olduğu için yapılacağını anlatır.Sonra Dr. Mahfi Eğilmezden bir "Karagöz hikayesi.""Vay Karagözüm nasılsın?""Hasta sensin.""Ne hastası Karagözüm?""Ay Karagözüm hasta mısın demedin mi?""Yok canım nasılsın dedim.""İyiyim iyiyim.""Yapısal reformları yapıyor musun?""Yapıyorum tabii. Önce
<#comment>#comment>Önce Dr. Ercan Kumcu’dan bir "IMF hikayesi". IMF ile ilişkiler konusunda ders çıkarılabilecek hikayelerden biri 1970’li yıllarda İngiltere hükümetinin IMF ile yaptığı stand - by düzenlemesidir. Dünyada altına dayalı para sistemi terk edilmiştir. İngiltere ekonomisi petrol fiyatlarının da artmasıyla zor duruma düşmüştür. Bir dizi reform yapma zorunluluğu doğmuştur. Hükümet yapacağı reformlar konusunda piyasaları ikna edememekte ve İngiliz parası sürekli değer kaybetmektedir.
Sonunda, İngiliz hükümeti IMF ile bir stand - by anlaşması yapmaya razı olmuştur. Yapılacak reformlar konusunda IMF, Maliye Bakanı tarafından imzalanmış bir niyet mektubu talep eder. Bakan itiraz eder. "İngiltere hükümetinin vereceği niyet mektubu kendi parlamentosunadır" der ve ekler "yarın bütçe kanununu parlamentoya sunarken yapacağımız reformların ayrıntılarını ve takvimini açıklayacağım. Bu konuşmanın tutanakları İngiliz hükümetinin niyet mektubudur."
Böylesine demokratik bir yaklaşımı IMF’nin kabul etmekten başka bir seçeneği yoktur. Maliye Bakanı’nın parlamentoda yaptığı konuşma niyet mektubu yerine geçmiştir. Stand - by düzenlemesi yapılır ve IMF İngiltere’ye birkaç milyar dolar
Annem elbise ihtiyacı olduğunda karımdan "Kızım birlikte Faik Sönmeze gidebilir miyiz? Etek alacağım, tayyör alacağım..." diyerek yardım isterdi. Bir alışverişinde anneme ben refakat ettim. Böylece Faik Sönmezi tanıdım.Nişantaşında bir mağazada karısı ile birlikte diktikleri hanım elbiselerini satıyordu. Başkalarından farklı bir çizgi tutturmuştu. Her yaşta, orta ve büyük bedene de uyacak, klasik giysilere ağırlık veriyordu.Yakışıklı, efendi, kibar, düzgün konuşan, müşteriye saygılı biri idi. İlgimi çekti. Dostluğu ilerlettim. İşindeki gelişmelerden, oğlunun yetişmesinden söz ederdi. Bugün Anneler Günü. Bugün sayın okuyucularıma hem bir gencin başarı öyküsünü anlatmak, hem de bu vesile ile rahmetli annemi anmak için bu yazıyı yazdım. Baba adıyla marka Boğaziçi Üniversitesinde işletme eğitimi gördü. Arthur Andersen danışmanlık şirketinde çalıştı. Sonra ABDye gitti. Ünlü North Western Üniversitesinin Kellog Okuluna (MBA) iş idaresi yüksek derecesini aldı. ABDde finans sektöründe çalışacaktı. Ama babasının sağlığı bozulmaya başlamıştı. Türkiyeye döndü. Terzilikten, giyim işinden anlamamasına, tamamen farklı bir alanda tahsil etmesine rağmen babasının yanında, babasına yardımcı olmak
<#comment>#comment>Bugün Anneler Günü. Bugün sayın okuyucularıma hem bir gencin başarı öyküsünü anlatmak, hem de bu vesile ile rahmetli annemi anmak için bu yazıyı yazdım.
Annem elbise ihtiyacı olduğunda karımdan "Kızım birlikte Faik Sönmez’e gidebilir miyiz? Etek alacağım, tayyör alacağım..." diyerek yardım isterdi. Bir alışverişinde anneme ben refakat ettim. Böylece Faik Sönmez’i tanıdım.
Nişantaşı’nda bir mağazada karısı ile birlikte diktikleri hanım elbiselerini satıyordu. Başkalarından farklı bir çizgi tutturmuştu. Her yaşta, orta ve büyük bedene de uyacak, klasik giysilere ağırlık veriyordu.
Yakışıklı, efendi, kibar, düzgün konuşan, müşteriye saygılı biri idi. İlgimi çekti. Dostluğu ilerlettim. İşindeki gelişmelerden, oğlunun yetişmesinden söz ederdi.
Hanımı erken yaşta öldü. O oğlunun yetişmesine daha fazla zaman ayırdı. Oğlunu Amerikan Koleji’nde daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde okuttu. Oğlu Boğaziçi’nde ekonomi okudu.
Olay böyle başladı ama, gelişmeler Hazineyi paniğe uğrattı. Görüldü ki, "Batı standartlarında bir sermaye yeterlilik hesabı yapılır, Batı standardında sermaye yeterliliği rakamına ulaşılır ise, 4 milyar dolar yetmeyecek. Hazinenin 10 milyar - 15 milyar dolar para bularak bankalara sermaye olarak koyması gerekecek.İşte o durumda BDDK, "oyunun kuralını değiştirdi". BDDK "Bankacılar futbolu 11 kişi ile değil, 33 kişi ile oynayacak. Bankacıların kalesi küçültülecek, rakibin kalesi büyütülecek" denildi.Daha doğrusu böyle denilmedi de şöyle denildi: "Bankalar bugüne kadar yeniden değerlemeye tabi olmayan arsaları, ormanları, koruları, iştirakleri ve iştirak binalarını bugünün parası ile değerleyecek, öz kaynaklarını yeniden hesaplayacaklardır." Hazine "mangalda kül bırakmadı". İçeride halkı, dışarıda dünyaya ilan etti: "Türk bankalarında sermaye yeterlilik oranı çok düşük. Durum tespiti yapılacak. Bankalar üç aşamalı denetimden geçecek. Belirlenecek açığı banka ortakları kapatamaz ise, Hazine sermayeye iştirak edecek. Bunun için IMF bize 4 milyar dolar borç verecek. Bu para bankaların sermaye yeterlilik rasyosu için kullanılacak." Oyunun kuralına göre sermaye Çıkacak dediğime