<#comment>#comment>Piyasayı iyi bilen bir büyüğüm, "Evladım" demişti, "Mısır Çarşısı’nın arkasına dolanacaksın. Kurukahveci Mehmet Efendi’nin önündeki kahve kuyruğuna, Hasırcılar Sokağı’ndaki Namlı Bakkaliye’deki pastırma ve turşu kuyruğuna bakacaksın. Dükkanlar kalabalık ise, kuyrukta müşteri var ise, halkın durumu iyidir. Müşteri yok ise, halkın durumu kötü demektir."
Büyük sözü dinlerim. Hafta sonu Kapalıçarşı turuna, Kurukahveci Mehmet Efendi’nin dükkanının önünden başladım. Hafta sonu olmasına rağmen dükkanın önünde bırakınız kuyruk, müşteri bile yoktu. Namlı Bakkaliye’ye girdim. Turşular, sucuklar, pastırmalar dizi dizilmiş müşteri bekleniyor. Kasadaki iki bayandan biri gitmiş. Normalde kalabalıktan yaklaşılamayan pastırma tezgahında tek müşteri yok. Pastırmalar ağzının suyunu akıtıyor. Kuşgömü’nün kilosu 17 milyon 800 bin lira.
Fincancılar Caddesi’nin iki yanına sıralanan manifaturacılar toptan mal satıyor. Anadolu’ya mal yolluyor. Sırt hamalları yere çökmüş iş bekliyor. Fincancılar’daki hamal bölüğünün yüz tayfası var. Tayfaların hepsi Malatya’nın Pötürge’sinden. Bölükbaşı Şükrü Öztürk "çay ısmarlamakta ısrarcı oldu". "Abi" diyor, "Günde üç - dört kamyon yüklüyoruz.
<#comment>#comment>Halkımızın durumu acep nicedir, acep Tahtakale'de neler olmaktadır diyerek etrafı kolaçan eylemek için, dün öğle saatlerine yakın kürkçü Mustafa ile Mısırçarşısı'nın önünde buluştuk. Arka yoldan Tahtakele yokuşuna daldık. Yokuş kalabalık ama, kuru kalabalık. Dükkanlara giren çıkan yok. Yol üzerinde "prezervatifçi Mehmet", "Abicim alan yok. Elli miligramlık Viagra'yı 5 milyona, yüz miligramlığını 7 milyona indirdim. En iyisi Gent prezervatif. On ikilik kutu 3 milyon lira gene kimse alamıyor" diyerek ağlaşıyor.
Tomruk Sokağı'na girdik. PTT binası önündeki yolun iki yanındaki işportacılar tezgahları toparlamış. Emniyet müdürü sokağa iki polis göndermiş. Üç aydır polisler işportacıların tezgah açmasına izin vermiyor. Tezgah sahipleri "Abi, bu güç günlerde perişanık!.." diye inliyor. Polis de üzgün. "Abi benim de içim sızlıyor ama emir emirdir" diyor.
Beş katlı Şark Han, Asya kökenli ithal malların toptancı çarşısı. Hiçbir dükkanda müşteri yok. Bir dükkandan iki torba ile çıkan genç delikanlının peşine takıldık. "Abi ben ayakçıyım. Buradan mal alıp, işportacılara satarım. Cep telefonu kılıfı aldım... Ama işler kesat" diyor.
Mercan Yokuşu'ndan Polonya
<#comment>#comment>Hükümet teknisyenlerden oluşmaz. Politikacılardan oluşur. Politikacı her sorunun nedenini ve çözümünü bilemez. Teknisyenlerin hükümete ve politikacılara yol göstermesi, sorunların nedenini anlatması, çözüm önerileri getirmesi gerekir.
Devlet Planlama Teşkilatı, Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı teşkilatlarında bu görev ve sorumluluğu taşıyan uzmanlar vardır. Bu uzmanlar çözüm için alternatif tedbirler önerir. Hükümet bu tedbirler içinden seçim yapar. Siyasi sorumluluğunu ve riski üzerine alarak uygular.
Devlet Planlama Teşkilatı, Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı bugünlerde hükümete hangi alternatif politika önerileri sunuyor, bilemiyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışsa idim, hükümete alternatif politika tedbiri olarak acaba ben neler önerirdim diyerek düşündüm. Şöyle bir liste yaptım:
1- 20 Mart 2001 tarihinde halka satılmak üzere piyasaya yıllık yüzde 300 faizli, üç ay vadeli bono çıkarınız. Halka her 100 lirasına karşılık 3 ay sonra 175 lira ödemek vaadi ile bono satınız. Halkın cebindeki Türk lirasını toplayınız derdim.
<#comment>#comment>Krizin tokadını yiyenler dün TV ekranının başında Kemal Derviş'in piyasayı rahatlatacak, piyasanın tekrar çalışmasını sağlayacak açıklamalarını bekliyordu.
Kemal Derviş, acil önlemleri yazılı olarak dağıttı. TV ekranında kendini anlattı. Görünümü ile, konuşması ile medeni, konusuna hakimdi. Güven verici idi. Turgut Özal'dan buyana halkın karşısına konusuna bu kadar hakim, konusunu bu kadar açıklıkla ve inandırıcı biçimde anlatabilen hiç bir kamu görvlisi çıkmamıştı. TV ekranları "Yeni Turgut Özal"ı kamuoyuna tanıtıyordu...
Acil önlemlerin ne olduğunu Kemal Derviş'in ağzından duymayanlar dağıtılan metindeki açıklamaları merakla bekledi...
Hayrettir ki, dağıtılan metinde yer alan hiç bir acil önlem yoktu. Metin, bir icraat programı gibi ilkeleri, hedefleri açıklıyordu.
Türkiye yeni bir istikrar uygulamasına geçmeden önce, acil olarak krizden çıkışı sağlayacak acil önlem bekliyor. Ekonomide mucize olmaz. Mucize bekleyen yok. Ama duran piyasaların çalıştırılması gerekiyor. Duran piyasaları çalıştıracak önlemler var.
<#comment>#comment>Türkiye’nin sorunu çok. Ekonomik, sosyal, politik sorunlar çözüm bekliyor. Ama çok özel bir durum ortaya çıktı. Ekonomi kilitlendi. Bu kilidi açmak için diğer bütün sorunları bir yana bırakıp, kilidi açacak sorunların üzerine gitmek zorunluğu ortaya çıktı.
Sayın okuyucularıma ekonomiyi kilitleyen altı sorunu özetleyeceğim:
1- İç borç çarkı dönemez oldu
İç borç çarkı sıcak döviz ile dönüyordu. Bankalar yurtdışından döviz bulup, dövizi Merkez Bankası’na satıyor, aldıkları Türk lirasını da Hazine bonosuna yatırıyordu. Böylece çark dönüyordu.
Kriz, dönen çarka çomak soktu. Bu sistem işleyemez hale geldi. Hazine, bankalara da halka da bono satamaz durumda.
<#comment>#comment>ABD ve İngiltere'nin başını çektiği 44 ülke daha savaş sona ermeden 1944 yılında ABD'nin Bretton Woods şehrinde toplandı. Bu ülkeler arasında Türkiye ile Sovyet Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri de vardı.
Toplantının amacı savaşta yıkılan ekonomilerin ayağa kalkmasına yardımcı olacak biçimde uluslararası ticaret ve ödemeler sistemini yeniden kurmaktı.
1 Temmuz 1944'te Bretton Woods konferansı sona erdi. İmzalanan anlaşma ile (1) Uluslararası para sisteminin işlemesini sağlamak amacıyla "Uluslararası Para Fonu" (IMF) ve de (2) Ülkelerin imar ve kalkınma çabalarını desteklemek için "Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası "Dünya Bankası" (IBRD) kuruldu.
Bretton Woods ile getirilen "ayarlanabilir sabit kur sistemi" 1973 yılında çökünce 1976 yılında, yasasında yapılan değişiklik ile IMF'ye uluslararası para sisteminin işleyişini sağlamak için üye ülkelerin kur politikalarını "gözetleme" görevi verildi.
Fon "gözetim görevi"ni üye ülkelerle gerçekleştirilen "danışma" toplantılarında yerine getirir. Bu toplantılarda Fon görevlileri ülkelerin ekonomik programlarını, milli para ve döviz gelir giderlerini gözden geçirir.
Üyeler arasındaki ticaretin
<#comment>#comment>Diyelim ki, IMF ve de ABD hükümeti "Bu Kemal Derviş yiğit bir derviş... Kıymayalım bu dervişe... İstediğini verelim" dedi. Kemal Derviş paraları aldı geldi. N’olacak bu paralar?
Bir ülke, başka ülkeden, finans kurumundan, bankadan değişik nedenlerle para ister.
- Döviz trafiğinde bir tıkanma oldu. Bulunacak döviz kredisi bu tıkanmayı açar. Trafik normale döner. Döviz borcu ödenir.
- Ülke daha hızlı kalkınmak istemektedir. Daha fazla yatırım yapmak, daha çok insana iş kapısı açmak, üretim gerçekleştirmek istemektedir. Kendi kaynakları buna yetersizdir. Döviz kredisi kullanır. Artan üretim ve artan gelir ile de döviz borcunu geri öder.
Halbuki biz şu günlerde ne için el kapısında para dileniyoruz?
- Enflasyon patladı. Faizler tırmandı. Kamu açığı büyüdü. Hazine’nin iç borçlanmayı sürdürme gücü kalmadı. Türk parasına ihtiyaç var. Döviz gelir ise Türk parasına çevireceğiz. Mart sonundaki tahvil - bono borçlarının ana paralarını ve faizlerini ödeyeceğiz. Maaşları ödeyeceğiz. Ankara’daki Büyük Türk Büyükleri’nin yepyeni kocaman Mercedes’lerinin benzin faturasını ödeyeceğiz. Lojmanlarının kiralarını ödeyeceğiz.
<#comment>#comment>Brandenburg kapısından eski Doğu Berlin'e doğru uzanan caddenin ismi "Unter den Linden". Bu cadde üzerinde eski Berlin'in görkemli yapıları sıralanıyor. 1753 yılında yapılan binada açılan Berlin Üniversitesi'nin adı daha sonra kurucusunun ismini yaşatmak için "Humboldt" Üniversitesi'ne dönüştürülmüş. Bu üniversitede Hegel, Koch, Einstein ders vermiş. Karl Marx ve Engels okumuş. Üniversite binasının öte yanında görkemli Eski Kütüphane binası, karşısında Hedwig's Katedrali var. Ortadaki meydan "Babelplatz" olarak anılıyor. Bu meydanın bir özelliği var. 10 Mayıs 1933 tarihinde Naziler, Üçüncü Reich karşıtı yazarların 25 bin kitabını meydanın ortasına yığıp, yakmışlar. Bu olayı hatırlatmak için 1995 yılında Micha Ulmann, meydanın tam ortasına yere gömülü bir anıt yapmış. Meydanın tam ortasında zemin seviyesinde bir metreye bir metre kare bir cam duruyor. Camdan içeri bakıldığında kuyu gibi, fakat on metreye on metre kitap rafları bomboş, bembeyaz bir kitaplık tepeden seyrediliyor. Camın yanındaki bir plakete şair Heinrich Heine'nin dizeleri kazınmış: "Kitaplar yakılırsa daha sonra insanlar da yakılır".
Üniversitenin ilerisindeki "Kronprinzenpalais" binasında 1908