Memleketin ‘âli menfaatini’ düşünen yok

3 Nisan 2001


<#comment>Ankara iki şey yapabilirdi:
(1) Ya hiçbir şey yapmazdı... Bırakırdı "ipin ucunu"... Piyasa güçleri bozulan dengeleri kendi kendine yerine getirirdi. Hiçbir şeyden anlamayanların, bir şey yapabilecek gücü olmayanların yapması gereken bu idi...
(2) Ya da memleketin "âli menfaatlerini" göz önünde tutarak şeffaf, uzun vadeli, ödünsüz bir kalkınma stratejisine dayalı, istikrar paketi hazırlayıp uygulardı. Bunun anlamı çıkar çevrelerinin veya değişik sosyal grupların yarar ve zararına bakmadan ülkenin bütünlüğü ve halkın genel yararı doğrultusunda karar almak demek idi. Bunu yapmak için ise bilgi gerekirdi, yürek gerekirdi, bilek gerekirdi.
Ankara bunların ikisini de yapamadığı için şaşkın ve perişan... Durumu daha da "rezil etmek" için çırpınıp duruyor.
Kriz 19 Şubat’ta çıktı. Altı hafta geçti. "Geldi Bay Derviş... ABD’ye gitti Bay Derviş. Para getiriyor Bay Derviş. Tenis oynadı Bay Derviş. Sabah kalktı Bay Derviş" gündemi ile halk uyutuluyor.
Bu arada şaşkın Ankara, değişik çıkar gruplarını dinlemekten pusulayı daha da şaşırmış durumda. Anadolu deyimi ile "langurt - lungurt" kararlar alınıyor. Sorunlar çözülemez hale getirilyor. Merkez

Yazının Devamı

Biz ‘şap’a şerbetliyiz

2 Nisan 2001


<#comment>Deli dana hastalığı unutuldu. Şimdi Avrupa’da "şap" paniği var. Şap nedir? Bizim için de tehlike var mı? Biz neden Avrupalılar kadar telaşlanmıyoruz?
Sayın okuyucularımı aydınlatacağım.
1- Şap, virüsün sebep olduğu bir tür hayvan hastalığıdır. Sadece sığır, manda, koyun, keçi, deve, domuz gibi çift tırnaklı hayvanlarda etkili olur. Kuş, tavuk, kedi, köpek gibi tek tırnaklı hayvanlar ile insanlarda bu virüs etkili olmaz.
2- Şap virüsü hayvanın ayağında ve ağız bölgesinde yaralar oluşmasına yol açar. Bu yaralar ve hastalık nöbeti 7 - 8 gün sürer. Hastalık döneminde hayvan hiçbir şey yiyemez, içemez. Bu nedenle et varlığı yüzde 40 eksilir. Sütü tamamen kesilir. Hastalık nöbeti 7 - 8 günde kendiliğinden geçer. Bir yıl süre ile hayvan bağışıklık kazanır. Virüs etkili olur ise bir yıl sonra gene aynı hastalık belirtileri ortaya çıkar.
3- Sadece 6 aylıktan küçük hayvanlarda ölümcül etkisi vardır. Daha yaşlı hayvanlarda ölüm etkisi yüzde 1’in altındadır.
4- Şap hastalığına neden olan virüs çok kolay yayılan bir virüstür. Hayvanların birbiriyle teması, hastalıklı bölgeye gidenler, hatta kuşlar ve rüzgar virüsü taşır, yayar.

Yazının Devamı

Erciyes Palas’tan Hiltonsa’ya

1 Nisan 2001


<#comment>Yatak çarşafı, yorgan kılıfı, yastık örtüsü yüzde yüz pamuk olacak. Bezi, keten gibi tok dokunmuş olacak... Mis gibi tertemiz, kar gibi bembeyaz olacak... Bir de güzel ütülenecek. Böyle bir yatakta uyumanın zevkine doyulmaz... Böyle bir yatağı insan kendi evinden başka yerde kolay kolay bulamaz. Hele otellerde...
Eskiden seyahate çıkarken annem bavuluma bir havlu, bir yastık kılıfı iki de çarşaf koyardı... Çünkü geçmiş yıllarda bizim otellerde yatak takımları her müşteri değiştiğinde değiştirilmezdi. Bir otel odasına girdiğimde hemen yatağı açar, "az mı kullanılmış, çok mu kullanılmış" diyerek bakardım... Ben ve benim kuşağım bu deneyimlerden geçtiği için olsa gerek otellerin temizliğinden fazlaca etkileniyor.

Adana’daki Hiltonsa Oteli’nin yatak çarşafları, yastık kılıfları özlediğim türdendi... Otel Müdürü Demir Gürel’i kutladım. "Çarşaf takımlarınız, havlularınız çok güzel. Kaliteli, tertemiz. Ne güzel de yıkatıp, ütületmişsiniz, inşallah eskimez, özeniniz eksilmez... Böyle gider" dedim.
Gürel, "O çarşaflar bizim değil, biz yıkatıp ütülemiyoruz. Ama hep yepyeni, tertemiz olacak" cevabını verdi. Hayret ettiğimi görünce de açıkladı. "Türkiye’de

Yazının Devamı

Bu işin sonunda "ölüm yok" (Sadece "fakirlik" var...)

31 Mart 2001


<#comment>Kamu ve özel sektördeki ve hatta sendikaların başındaki Büyük Türk Büyükleri "sabahtan akşama kadar konuşarak" milletin içini karartıyor. Milleti "felaket" bekleyişine soktu. Yeter artık!.. Dünyada ekonomik kriz ile karşılaşan tek ülke Türkiye değil. Başka ülkeler de krize giriyor, çıkıyor... Bazıları çıkamayıp gene krizin içinde yüzüyor... Türkiye bundan önce kaç kere krize girdi. Girdi, çıktı... Kriz içinde yüzdü durdu... Bu işin sonunda "ölüm" yok... Sadece "fakirlik" var...
Halk minibüslerinin arkasında yazılar vardır "Ömür biter, yol bitmez" diye... İşte o biçim... Türkiye'de "ömür biter, kriz bitmez"... Türk insanı bugüne kadar bir ömür döneminde çok sayıda kriz göre göre yaşadı. Krize "şerbetlendi"... Türk insanına "kurşun işler, kriz işlemez"...
Türk insanı zaten fakir... Kişi başı milli geliri 3 bin doların üzerine çıkamamış... Kriz bu fakir halkı biraz daha fakirleştirir, biraz daha süründürür... Sonra halk tekrar 3 bin dolarlık gelir çizgisine zar zor ulaşınca, sevinir... Aynen eşeğini kaybeden Nasrettin Hoca'nın eşeğini tekrar bulunca sevindiği gibi!..
Sayın okuyucularım, hesabınızı Kemal Derviş'in döviz getiremeyeceğine, 15 kanunu TBMM'nin

Yazının Devamı

Merkez, doları karaborsaya düşürüyor

30 Mart 2001


<#comment>Merkez Bankası dün çok hatalı bir iş yaptı. Doların fiyatını "karaborsa" fiyatına oturttu. Bu uygulamanın ilk günde piyasada yarattığı tahribat görülüp de uygulama durdurulmaz ise dövizin fiyatı başını alıp gider.
Merkez Bankası ne yanlış yaptı? Anlatayım: Merkez Bankası dün ihale ile döviz satışını başlattı. her gün 50 milyon ile 300 milyon dolar döviz satacağını, isteyen bankanın açıklanacak en düşük ve en yüksek fiyatlar arasında ihaleye girebileceğini ilan etti.
Dünkü ihalede 200 milyon doları, 1 milyon 5 bin ile 1 milyon 35 bin liradan satışa çıkardı. İhaleye giren bankalar ortalama 1 milyon 13 bin liradan dövizi anında kapıştı.
Fakat piyasa doymadı. Çünkü talep 200 milyon doların üzerinde idi. Doymayınca sinirlendi. İhalenin hemen sonunda dolar fiyatı 1 milyon 100 bin liraya fırladı. Merkez Bankası’nın ihale fiyatı doların gerçek arz ve talep fiyatı değildir, "karaborsa" fiyatıdır. Ne yazık ki, bundan sonra bu "karaborsa fiyatı" alım satımda esas olacaktır.
Eğer Merkez Bankası bu yanlış uygulamayı sürdürür ise ihale fiyatı her gün yükselecek, dolar fiyatı her gün tırmanacaktır.

Yazının Devamı

Bu ‘tüzük’ ve bu ‘liderler’ ile 15 kanun ‘zor’ çıkar

29 Mart 2001


<#comment>TBMM’nin kısa sürede 15 kanun tasarısını görüşüp kanunlaştırması gerekiyor. Bu konudaki gecikme krizi derinleştirecek, halkı daha fazla üzecek. Ama Meclis’te "tıkkk" yok!
"TBMM çalışmıyor" diyerek yazınca ilk tepki İstanbul milletvekili Yılmaz Karakoyunlu’dan geldi. "Bu içtüzük ile milletvekili sesini çıkaramıyor, kanun teklif edemiyor, Meclis kanun yapamıyor. İçtüzük değişmeden Meclis çalışamaz" dedi.
Sonra da "içtüzük" denilen şeyin ne olduğunu, vekillerin elini, ağzını nasıl bağladığını, liderlerin davranışının kanun yapmayı nasıl güçleştirdiğini anlattı.
(1) Osmanlı’da 1876’da Birinci Meşrutiyet ilan edilince Meclis - i Mebusan’ın işleyişini düzenlemek için bir tüzük hazırlanmış.
(2) Sultan Hamid döneminde İkinci Meşrutiyet ilan edilip yeni Meclis kurulunca "Bu Meclis, Hürriyet Meclisi’dir. Yeni bir içtüzük yapalım" diyerek Tanin’i çıkaran Hüseyin Cahit’i çağırıp ona görev verilmiş. Hüseyin Cahit de ilk tüzüğü allayıp, pullayıp, yeni tüzük haline getirmiş.
(3) 23 Nisan 1920 tarihinde ilk TBMM toplanırken de 1876 tüzüğüne dayalı bir tüzük hazırlanmış.

Yazının Devamı

İç borcu taşımak için 15 milyar dolar gerekiyor

28 Mart 2001


<#comment>Hazine’nin (devletin) iç borç yükü (anapara ve faiz olarak) 45 milyar dolara (veya katrilyon Türk lirasına) ulaştı. Bu kadar büyük borcun faizini devlet bütçesi taşıyamıyor. (Türkçesi ödeyemiyor. Açık veriyor). Bu yeni bir şey değil. 1999 yılı sonunda bıçak kemiğe dayandı. Onun için hükümet, IMF mektubuna (mecburiyetten) imzayı bastı. Beklenen, enflasyondaki gerilemeye paralel olarak faizin de düşmesi idi. On dört ay boyunca beklenti doğrultusunda iyi şeyler oldu. 17’nci mektuptan önce, 1999 yılında ortalama 109.5 faiz ile borçlanan Hazine, 2000 yılında ortalama yüzde 38.1 faiz ile para buldu. İç borç yükü tam taşınabilir hale gelirken, kriz çıktı. Kriz ile birlikte iç borçlanma faizi de yüzde 193.7’ye tırmandı.

Krizden sonra görülüyor ki, enflasyon yüzde 60’lara ulaşacak. Görülüyor ki, yılın kalan aylarında Hazine iç borcu çevirmek için ancak kısa vadelerle borçlanacak. En az yüzde 80’ler dolayında faiz ödeyecek.
Kriz, kamu bankalarındaki açığı da kısa sürede kapatma zorunluluğunu ortaya çıkardı. Kamu bankalarının açığını kapatmak için acil olarak en az 20 milyar dolara (20 katrilyon Türk lirasına) ihtiyaç var. Hazine’nin mevcut 45 milyar dolarlık iç

Yazının Devamı

31 Mart "iki yanı keskin bıçak"

27 Mart 2001


<#comment>Sanayici, tüccar ve esnaf faiz derdine düştü.Sanayici, tüccar ve esnaf bankalardan kredi kullanırken iki türlü sözleşme yapabilir. (1) Belli bir faiz oranı üzerinden anlaşır. Piyasada faiz inse de, çıksa da kredinin faizi değişmez. (2) Mukavele ile faiz serbestliği kabul edilir. Piyasa faizi iner ise banka kredinin faizini düşürür, artarsa yükseltir.
Sanayici, tüccar ve esnaf bankalardan genelde iki farklı şekilde kredi kullanır. (1) Belli bir miktar kredi üzerinde anlaşılır. Kredi kullanan belli faiz ile, bunu belli sürede öder. Örneğin işadamı yüzde 80 faiz ile 100 lira borçlanır. Faiz ve anaparayı 1 yıl içinde iki taksitte ödemeyi kabul eder. Altıncı ay ilk taksit olarak 90 lirayı, yıl sonunda da kalan taksit 90 lirayı öder. Hesabını kapatır. Bu tür kredilerde faiz değişmez ama bu tür krediler toplam kredi işlemlerinin çok azını teşkil eder. (2) Belli bir kredi miktarı üzerinde anlaşılır. Banka işadamına anlaşılan miktar üzerinden "kredi hesabı" açar. İşadamı anlaşılan limit içinde kalarak, krediyi, alır, öder, alır, öder... Üç ay süresince kullanılan kredinin faizi, değişebilir. Faiz o dönemde piyasada oluşan faiz oranları esas alınarak bankaca hesaplanır.

Yazının Devamı