<#comment>#comment>Ayşe Hanım Teyzemin 2000 yılı enflasyonu IMF Komiseri Bay Cottarelli'ye göre yüzde 39.0'dur. Halbuki TC devletinin İstatistik Enstitüsü'nün hesaplarına göre yüzde 54.9'dur.
Ayşe Hanım Teyzemin evinde sakladığı dolarların Türk lirası karşılığı IMF Komiseri Bay Cottarelli'nin hesabı ile 2000 yılında yüzde 28.7 oranında arttı. Halbuki, TC Merkez Bankası'nın yıllık ortalama döviz fiyatı hesabına göre doların yıllık devalüasyon oranı yüzde 49.3'tür.
Kim kimi kandırıyor? Bu rakamların ve oranların hangisi doğru? Kimse kimseyi kandırmıyor... Bu rakamların ve oranların hepsi doğru!
Herkes işine gelen oranı, rakamı kullanıyor. Olan Ayşe Hanım Teyzem gibilere oluyor.
İşveren, mallarına zam yaparken, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 2000 yılında 12 aylık ortalama toptan eşya fiyatları artış oranı olan yüzde 51.4 oranını esas alıyor.
Aynı işveren, işçisine zam yaparken, devlet baba memuruna zam yaparken IMF Komiseri Bay Cottarelli'nin enflasyonu olan 1999 Aralık / 2000 Aralık ayları arasındaki toptan eşya fiyatları artış oranı olan yüzde 32.7'yi, yıllık enflasyon olarak kabul ediyor. Ücret ve maaş zammı bu orana göre yapılıyor.
<#comment>#comment>Sayın okuyucularıma bazı günler "bakla çorbası" bazı günler "banka batırma" tarifnamesi veriyorum. Bugün de bedava "ev sahibi olma tarifnamesi"ni vereceğim.
Efendim bu işin püf noktası, Ankara'ya gitmeyi göze almaktır. Ankara'da bir "yatırımcı devlet dairesi" arayıp, oraya girmenin yolunu bulacaksınız. Kadro ve maaş önemli değil... Yani nasıl anlatayım, geçim için önemli de... Ev veya evler sahibi olmak için önemli değil.
Ankara'yı bilmeyen "yatırımcı devlet dairesi"nin ne olduğunu da bilmez. Ama bedavadan ev veya evler sahibi olmak isteyen bilmek zorundadır. Efendim "yatırımcı devlet dairesi", devlet baba adına "onu bunu dağıtan, para harcayan" kamu kuruluşudur. Uçak alır, "muçak" alır... Yol yaptırır, liman yaptırır, havaalanı yaptırır. Bina yaptırır... Özelleştirme yaptırır... Santralları satar, kiralar. İşte böyle bir devlet dairesine gireceksiniz.
Bu işin yenisi iseniz, önce hiçbir şey yapmadan "ama gözünüzü ve kulağınızı açıp" beklemeye başlayacaksınız. Mutlaka ve mutlaka her yatırımcı devlet dairesinde yılda en az bir veya iki "sınırlı sorumlu işçi ve memur yapı kooperatifi" kurulur. Ne yapınız ediniz, ilk kurulan ve daha sonra da her kurulan
<#comment>#comment>Batan bankalar nedeniyle zarara uğrayanlar, ellerinde batan bankaların hisse senedi kalanlar için "Kapı gibi kanun var..." zararlarını bu bankaları denetleyen "anlı şanlı ve yabancı" denetim kuruluşları ödemek zorunda.
Bankalar Kanunu'nun 13'üncü maddesinin ikinci fıkrasında şunlar yazıyor: "Bankaların genel kurullarına sunacağı yıllık bilançoları ile kar ve zarar cetvellerinin bağımsız denetim kuruluşlarınca onaylanması şarttır... Bağımsız denetim kuruluşları, bu kanun uyarınca yaptıkları faaliyetler dolayısıyla üçüncü kişilere verecekleri zararlardan sorumludur."
Sayın okuyucularım "bağımsız denetim kuruluşları" denilen, özel şirketler.
Her banka, Hazine ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından "yeterliliği kabul edilip listeye adı yazılı" denetim kuruluşlarından birini seçip ona para öder. Bu paraya karşılık denetim kuruluşu "bağımsız" olarak bankanın hesaplarını kontrol eder.
Bağımsız denetim kuruluşları, bankaların üçer aylık, yıllık bilançolarında yer alan rakamların, gerçeği yansıtıp yansıtmadığını belirler. Buna göre bir rapor düzenler. Bağımsız denetim kuruluşunun sorumluluğu kanuna aykırı işlemlerin, gerçeğe uymayan bilgilerin bu raporda
<#comment>#comment>Çok çalışıyoruz... Çooook... Yılda ortalama 2.250 saat çalışıyoruz... Yazık bize... Almanlar yılda 1.559 saat çalışıyor. Fransızlar 1.631 saat çalışıyor... Biz hem çok çalışıyoruz, hem de çok çok az para alıyoruz. Bizde 200 dolar aylık asgari ücretle bir işçi 30 gün çalışıyor... Onlar daha az çalışıyor. Onlarda aylık asgari ücret 1.400 dolardan başlıyor!..
Sayın okuyucularım, çalışmanın ölçüsü "saat değil", üretimdir. Ücretin ölçüsünü, "ücret tespit komisyonu" değil, üretimin miktarı belirler.
Anlatayım: Çok çalışıyorum diyene sorarlar, "Çok çalışıyorsun da ne üretiyorsun?" Az ücret alana sorarlar, "Ne kadar değer yarattın da, onun ne kadarını sana veriyorlar?"
Bir ülkede üretimin ölçüsü milli gelirdir. Milli gelir "bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerini gösterir". Türkiye'nin milli geliri 200 milyar dolardır. Bunu 65 milyon nüfusa bölerseniz, kişi başına ortalama 3 bin dolar dolayında gelir rakamı elde edilir. Bu rakam, bu ülkede kişi başına ortalama üretimin değerini (katma değeri) ortaya koyar.
Belli yaşın altındakilerle, belli yaşın üzerindekiler üretime katılamıyor. Bu sadece Türkiye'de değil başka ülkelerde de böyledir.
<#comment>#comment>Çok kimse "Aldım bir cep telefonu ama konuşmuyorum... Yükü ne olacak ki?" diyor... Çok kimse de "Ben hazır kartla konuşuyorum... Sabit masraf, vergi falan ödemiyorum" diyor... Böyle söyleyenlerin haberi yok... Cep telefonu ceplerini yakıyor.
Pazar yerinde "pazarcı Müslim", "- Hocam şu faturayı ben anlamadım... Bir baksana" diyerek cep telefonu faturasını uzattı. Bu arada anlattı "- Kullandığım kadar öderim diyerek satın aldım. Geçen ay hiç kullanmadım... 3 milyon 600 bin lira fatura geldi..." Faturaya baktım. Konuşma ücreti 282 bin lira. Gerçekten az konuşmuş. Ama, şirket 2 milyon 173 bin lira sabit ücret, 94 bin lira fatura baskı ücretini konuşma ücretine eklemiş. Devlet baba da 1 milyon 71 bin lira "KDV" ve "İletişim Vergisi" almış. Bizim pazarcı Müslim'in 282 bin liralık cep konuşmasının faturası olmuş 3 milyon 600 bin lira...
Pazarcı Müslim hesabını, kitabını kontrol ediyor da durumun farkına varıyor... Ya durumun farkına varmayanlar!
Pazarcı Müslim'in uyarısı üzerine telefon şirketini aradım. Müşteri hizmetleri sorumlusu bayandan öğrendiğime göre, müşterinin arzusuna göre farklı tarifeler uygulanıyormuş. Sesini çıkarmayan müşterilere uygulanan
<#comment>#comment>Rosie istediğinde Amerikalı zenginler "hayır" diyemezmiş. Rosie, hayır işleri için bağış toplamada çok başarılı bir işadamı. İsmi tam olarak "John Rosenwald Jr." Geçtiğimiz günlerde New York Times gazetesinde hayat hikayesi yayımlandı. Rosie, son 15 yılda 8 hayır projesi için 2.3 milyar dolar bağış toplamış. New York Üniversitesi sağlık merkezi ve hastanesi için 830 milyon dolar, Metropolitan Müzesi için 514 milyon dolar, Dartmouth Üniversitesi için 772 milyon dolar para bulmuş.
Acaba Türkiye'nin "Mr. Rosie"si kim? TEMA için bağış toplayan Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit mi? Kalp Vakfı için bağış toplayan Çetin Yıldırımakın mı? Yoksa Lösemili Çocuklar için bağış toplayan Dr. Gündüz Gedikoğlu mu? Bizde toplanan bağışların miktarı da açıklanmaz, nerede harcandığı da açıklanmaz. Onun için biz veririz de nereye gittiğini bilemeyiz. Halbuki Amerika'da verileni devlet de biliyor, kul da biliyor, alan da hesabını açık açık veriyor.
ABD'de vergi sistemi bağış yapmayı teşvik ediyor. Sistem zengini, daha çok kazananı, daha çok bağış yapmaya zorluyor. Vermenin zevki ile verginin avantajı birleşince bağışlarla, üniversiteler kuruluyor, gelişiyor, hastaneler yapılıyor,
<#comment>#comment>Dün Hazine, bono ve tahvil satarak bankalardan para topladı. Hazine tahvil ve bonoyu "ihale" usulü ile satıyor. Bu ihalede Hazine hangi vade ile ne kadar paraya ihtiyacı olduğunu ilan ediyor. Parası olan bankalar ise açıklanan vade ile ne kadar bono ve tahvil satın alabileceklerini, bu vadeli borç için Hazine'den ne kadar faiz istediklerini bildiriyor.
Hazine, bankaların istedikleri faize göre borçlanma miktarını azaltıp çoğaltıyor. Bankaların istedikleri faizi uygun görür ise, bono ve tahvil satıp borçlanıyor.
Hazine dün 2001 yılının ilk ihalesini yaptı. En az 1.5 katrilyon liralık bono ve tahvil satmayı planlamıştı. Yuvarlatılmış rakamlarla bankalardan 3.0 katrilyon liralık talep geldi. Hazine gene yuvarlatılmış rakamlarla 2.0 katrilyon liralık (faizi içinde) bono ve tahvil sattı. Hazine kasasına net 1.4 katrilyon lira girdi.
Geçen yılın ocak ayında Hazine benzer şekillerdeki borçlanmalarda ortalama yüzde 38.1 faiz ile ortalama 411 gün vadeli kağıt satabilmişti. Dün yapılan borçlanmada Hazine 6 ay vadeli kağıtları ortalama yüzde 67.5 (birikimli) faizle, 14 ay vadeli kağıtları ortalama yüzde 64.99 (birikimli) faizle satabildi.
2001 yılı için
<#comment>#comment>Prof.Dr. Oktay Yenal, Türkiye'nin en deneyimli iktisatçılarından biridir. İstanbul ve Boğaziçi üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. 1970'li yılların öncesinde Devlet Planlama Teşkilatı'nda çılıştı. Sonra Dünya Bankası'nda Asya Bölgesi Baş İktisatçısı oldu. Türk ekonomisini, yapısını ve özelliklerini bilir. Ankara'da DPT'deki deneyimi nedeniyle Ankara'yı, Türkiye'nin temel ekonomik dengelerini bilir. Türkiye'de bozulan dengeleri düzeltmede kullanılabilecek araçları bilir. Washington'da çalıştığı için IMF'yi, Dünya Bankası'nı bilir. Hindistan'da Dünya Bankası temsilciliğini yaptığı için, başka ülkelerin deneyimlerini bilir. Prof. Dr. Oktay Yenal şimdilerde İstanbul'da... Bundan 7 yıl önce 3 Aralık 1993 tarihinde, zamanın Merkez Bankası Başkanı'nın talebi üzerine Türkiye'ye gelmiş ve bir rapor yazmıştı. Prof. Dr. Oktay Yenal’ın 1993 yılı sonunda hazırladığı raporda ekonominin duvara çarpmak üzere olduğu konusunda uyarısı vardı. Uyarısı dikkate alınmadı. İki ay sonra 1994 krizi patladı. Eşi Aysel Batı Yenal'de İktisat Fakültesi eski öğretim üyelerindendir. Milli Gelir çalışmalarıyla bilinir.
Sayın Oktay Yenal, sizin akademisyen olarak ekonomi bilginiz