<#comment>#comment>Tek başına ayakta duracak hali kalmamış bankayı (1) ya tamamen tasfiye edersiniz, (2) ya bir başka bankaya ekleyerek onun içinde eritirsiniz, (3) ya da benzeri bankalarla birleştirip yavaş yavaş tasfiyeye karar verirsiniz. Bu sonuncu tasfiye şekline, "tedrici tasfiye" denilir. Ayakta duracak hali kalmamış bankalardan kurtulmanın en pahalı yolu budur. Bir başka banka içinde eritmenin yükü, cenaze kaldırmakla görevlendirilen bankada kalır. En ucuz yol ise, ayakta duracak hali kalmamış bankayı, ayakta tutmak için çabalamadan, içine daha fazla para akıtmadan, "hemen tasfiye etmek"tir.
Politikacılar ve de tepe bürokratlar kendi dönemlerinde bankaların batmasından, tasfiye edilmesinden korkarlar, utanırlar... Bu nedenle "kol kırılır yen içinde, baş yarılır fes içinde" diyerek bir süre batışı geciktirirler, sonra bankayı ayakta tutabilmek için, içine para pompalarlar... Bütün bunlardan sonra çare kalmayınca "tasfiye, ekleme veya birleştirme" formüllerine başvururlar.
Bankalar sadece Türkiye'de batmaz. ABD ve Japonya gibi güçlü ekonomilerde de bankalar batar. Hele hele enflasyonu düşürmeye kalkan, istikrar programı uygulayan ülkelerde bol bol banka batar. Bir defalık
<#comment>#comment>ABD'nin yeni Başkanı Bush'un yemin töreninde, Başkan yemin etmeden kürsüye bir rahip çıktı. Yaklaşık beş dakika süren bir konuşma yaptı. Televizyondan töreni izlerken rahip ve konuşması dikkatimi çekti. İsmini ve yaptığı konuşmanın metnini internette de, ABD gazetelerinde de bulamadım. Yazılarımı internetten izlediğini belirten, ABD'nin Houston şehrinde yaşayan bir okuyucum, rahibin kim olduğunu, Başkan'ın ailesi ile ilişkisini ve de törende yaptığı konuşmanın önemini bana anlattı. Öğrendiklerimi sayın okuyucularıma aktaracağım.
Bilindiği gibi Başkan Bush ve eşi Teksaslı. Teksas, "Methodist"lerin en güçlü olduğu eyalet. Methodistler, Hıristiyanlığı farklı biçimde yorumlayan bir dini akım. Bir Hıristiyan tarikatı. Onsekizinci yüzyılda İngiltere'de kilise reformu tartışılırken, John Wesley ve kardeşi Charles ile arkadaşları George Whitefield tarafından kurulmuş. John Wesley, Oxford öğrencilerini kendi anlayışı doğrultusunda Hıristiyan dinine uygun yaşam biçimine yönlendirmiş. Sonra bu tarikat İngilizler tarafından Amerika kıtasına taşınmış.
Tarikat üyeleri İncil'i ana kitap olarak benimsiyor. Tanrıya İsa'nın aracılığı olmadan ulaşılamayacağına inanıyor. Bu
<#comment>#comment>Esra Karça isminde zarif bir bayan tanıdım. "Ne iş yaparsanız?" diyerek sual edecek oldum. "Biz üç kardeş ot yetiştirir, genelde büyük otellere satarız" dedi. Şaşırdım. "Otellerin ot ile ilgisi ne?" Gülerek açıkladı... "Bunlar insanların yediği tür otlar. Bazıları salatada kullanılıyor, bazıları yemek yapılırken kullanılıyor. Sadece ot değil insanın yiyebileceği çiçekler de yetiştiriyoruz.
Esra Karça'nın anlattıkları ilginç mi ilginç... Üç kardeşler. Prof. Derviş Manizade'nin torunları. Üçü de ABD'de üniversite bitirmiş. Esra Karça edebiyatçı. Kız kardeşi Dünya Manizade turizmci. Erkek kardeşi Derviş Manizade iş idaresi eğitimi görmüş. "ABD'de kalmayalım. Türkiye'ye dönüp bir şeyler yapalım" demişler. Babaları tarım ile uğraştığından, tarım konusunda ne yapabiliriz diye araştırmışlar. Sonra görmüşler ki, eskiden fakir mutfaklarında kullanılan sonra unutulan bazı otlar, şimdilerde zengin mutfaklarının aranan ve de bulunamayan girdisi olmuş. Zengin mutfaklarında şimdi bolca ot yeniyor. Sadece ot değil taze çiçek yeniyor.
Konuya eğilince öğrenmişler ki, Amerikalılar dünyanın dört köşesinden insanların yiyeceği yeşilliklerin, sebzelerin örneklerini toplayıp
<#comment>#comment>Temizlik malzemesi üreten sanayi kuruluşları ile "Rize" çayını üreten Çaykur, "Rami" esnafına mal satmıyor. Ürünlerinin dolaylı olarak da olsa Rami piyasasına ulaşmasını yasaklıyor. Sebep: Rami esnafının bu malları bakkallara "ucuz fiyat" ile satması.
Rami esnafı yakınıyor: "Bu ne biçim iştir ki, kendi ülkemizde, paramızla mal satın alamıyoruz!.."
Üçüncü Mustafa'nın "veziriazam"ı Rami Mehmed Paşa, Eyüp semtinin ötesinde 1703 yılında bir çiftlik kurmuş. Üçüncü Mustafa döneminde buraya bir askeri konaklama ve eğitim tesisi yaptırılmış (1757 - 1774). Ve bu tesise "Rami Çiftliği Kışlası" adı verilmiş. Rami Kışlası içindeki binalar değişik dönemlerde yenilenmiş. 1800'lü yılların sonunda kışlanın etrafındaki tepelerde saray erkanı ve devlet ricali evler yaptırmış. Bulgaristan'dan gelen göçmenler eski çiftlik arazisinin üzerinde "Rami Cuma Mahallesi"ni kurmuş. 1950'li yıllarda Taşlıtarla olarak bilinen yerlere ikinci göçmen kafilesi yerleştirilmiş. Buraya "Rami Yeni Mahalle" adı verilmiş.
Askerlerimiz, Rami Kışlası'nı 1960'lı yılların başında Hazine'ye terk etmiş. 1965 yılında Haliç projesi çerçevesinde Unkapanı'ndaki toptancı dükkanlarının temizlenmesine karar
<#comment>#comment>Süt işleyen büyük sanayi kuruluşları birlikte hareket ederek sütün fiyatını belirliyor. Sanayicinin belirlediği fiyat, Türkiye genelinde alıcıların fiyatını oluşturuyor. Üreticiye göre, alıcıların belirlediği fiyat, maliyeti karşılamıyor. Bu yüzden süt üretimi düşüyor. Süt hayvancılığı ölüyor. Türkiye'de süt tüketimi zaten düşük ama, yakında üretim talebi karşılamayacak. Süt işleyen kuruluşlar dışarıdan süt ve süt ürünleri ithaline başlayacak.
Türkiye'de bir yılda ne kadar süt üretildiği hakkında kesin bilgi yok. Yılda 10 milyon ton süt üretiminden söz ediliyor. 10 milyon tonu 65 milyon nüfusa bölersek, kişi başına yılda ortalama 15 kilo süt düşer. Kişi başı süt tüketimi İngiltere ve İspanya'da 100 kilonun üzerinde, ABD'de 86 kilo, Fransa'da 75 kilo, Almanya'da 64 kilo, Yunanistan'da 47 kilo.
Sütün kayıt altına alınmasını sağlamak için devlet, fatura ile satılan sütün kilosuna 5 bin lira teşvik primi ödüyor. Bu şekilde satılan sütün yıllık miktarı 2 milyon ton dolayında.
Türkiye'de süt işlemek üzere kurulmuş tesislerin sayısının 1.200 dolayında olduğu, bunların süt işleme kapasitelerinin 6 milyon tonu bulduğu tahmin edilir. Bunların sadece 200'ü "gıda
<#comment>#comment>"Enflasyonun aşağıya çekilmesi için para stokunun kontrol altına alınması, parasal büyümenin durdurulması gerekir.
Para stoku kontrol altına alındığında, parasal büyüme durdurulduğunda ise kamu kesiminin, özel kesimin, halkın harcama gücü azalır. Harcama gücünün azalması demek iç talebin azalması, iç piyasanın daralması hatta çökmesi demektir.
İç piyasa daralınca, çökünce yatırımlar, üretim durur. İşsizlik artar. Fakirlik yayılır. Yatırım, üretim ve işsizlik "reel ekonomidir." Parasal istikrar olmadan reel ekonomi olmaz. Ama reel ekonomi olmadan da ülke kalkınamaz. İnsanlar iş bulamaz. Yatırımlar, üretim durur.
Enflasyonu aşağıya çekmek için para stokunu kontrol altına alarak istikrarı sağlamaya dönük programlar uygularken buna dikkat etmek gerekir.
Bunun yolu, bunun formülü vardır. Formül, ihracatı artırarak, içeride piyasanın daralması nedeniyle satılamayan malı dışarıya satmaktır. Ancak bu yapılır ise, yatırımlar durmaz, üretim gerilemez, insanlar işsiz kalmaz.
İç pazar daralınca ülkenin ihracatı kendiliğinden artmaz, artamaz. İhracatta kısa sürede önemli artış sağlamanın aracı devalüasyondur. Devalüasyon yaparak ihraç malları fiyatını
<#comment>#comment>Operasyon sayısı 15'i buldu. Gözaltındakilerin sayısı 490, tutuklananların sayısı 216 oldu. "Operasyon yorgunluğu" başladı... Operasyonları başlatanların da, yürütenlerin de "hızı kesildi" veya "kestirildi"!..
Yakında "Susurluk" benzeri, "Paraşüt / Kartal / Matador / Balina / Hayal / Kasırga 1 / Kasırga 2 / Kasırga 3 / Fırtına / Serhat / Sis / Buffalo / Beyaz Enerji / Perde 1 / Hasat" davaları da kapanacaktır. Operasyonlar yavaşlayacaktır. Bankalarla ilgili soruşturmalar durdurulacaktır.
Unutmayınız, burası Türkiye'dir. Burada "Soruşturma vardır / Hüküm yoktur / Sanık vardır / Suçlu yoktur / Zarar vardır, tazminat yoktur / Soygun vardır, adalet yoktur."
Dahası var: "Figüran vardır, aktör yoktur / Eşelemek vardır, dibe inmek yoktur / Başlamak vardır, bitirmek yoktur."
Sonra efendim, bu ülkede "her pis işin altından Çapanoğlu çıkar..." Çapanoğlu, bazı dönemler bu politikacı, bazı dönemler öbür politikacıdır. Ama Çapanoğlu "güçlü ve yiğit bir politikacıdır". Susurluk olayının altında da bir Çapanoğlu vardır. Diğer operasyonların da... Devletin kucağına düşen bankaların da altında Çapanoğlu vardır. El konulacak halde olup da, el konulamayan bankaların
<#comment>#comment>Bush, başkanlık yeminini ettikten sonra Amerikan halkına seslenirken ilginç mesajlar verdi, "Koyun gibi güdülmeyi kabullenmeyin, vatandaş olarak sorumluluklarınızın bilincinde olun. Sorumluluklarınızı yerine getirdikten sonra da hakkınızı aramayı bilin" dedi.
Kim ne der ise desin, ABD büyük bir ülke. Kişilerin ötesinde bir sistem var. Kişiler değişiyor, sistem çalışıyor. Yeni Başkan Bush'un konuşması, onun kişisel mesajının ötesinde, sistemin mesajı olarak önem taşıyor.
Bakınız ABD'yi dünya liderliğine oturtan sistemin yeni Başkanı, "sistem adına" daha başka ne mesajlar veriyor:
- Adalet ve fırsat eşitliği olan tek bir millet için çalışacağım.
- ABD, aynı topraklarda yaşayan ve de din, dil, ırk bağı olan insanlar ülkesi değildir. ABD farklı dine, dile, ırka sahip olsalar da aynı ideallere inandıkları için bir araya gelen bir arada yaşayan insanların ülkesidir.
- Uygar, cesur, müşfik ve namuslu bir yönetim sözü veriyorum.