Acil ihtiyacımız "para" değil, "akıl"

1 Eylül 1999


       Depremin şiddetini Amerika bildiriyor. Depremin faturasını Almanlar tahmin ediyor. Yıkılan ev sayısını İngiliz gazetelerinden öğreniyoruz. Ölü sayısını Fransızlar veriyor.
       Böyle bir tabloda, hükümetin ve TBMM'nin öncelik verdiği konu mafyaya ve çetecilere af çıkarmak. TBMM'nin saygın milletvekilleri gece gündüz uyumadan affı çıkarıyor. Sonra yorgunluktan kendi kendilerine bir ay tatil verip Ankara'dan kaçıyor. Deprem yörelerinde zarara uğrayanların yanına değil, deniz kıyısına tatile koşuyor.
       Af çıkaranlar aftan kimin, kimlerin ve kaç kişinin yararlanacağını bilemiyor. Kimin ve kimlerin yararlanacağını yerli gazetelerden okuyor. Kaç kişinin yararlanacağını İngiliz "Independent" gazetesi yazıyor.
       Hüümet çetecilere, mafyaya, banka soyanlara, halkı sövüşleyenlere af çıkarma telaşı arasında para bulmak için de yanlışlar yapıp duruyor...
       Deprem vergisi getirmeye kalkıyor... Yanlışı fark edip geri dönüyor. İçeriden ümidi kesince dışarıya saldırıyor. ABD garantisi ile tahvil

Yazının Devamı

Vergi yüzünden benzin yerine tüpgaz kullanılıyor

31 Ağustos 1999


       Otomobillerin her biri birer bomba haline geldi. Her birinin poposunda 60 litrelik tüpgaz. Yollarda dolanıp duruyorlar. Popodan darbeyi yiyen patlayacak. İçindeki ile birlikte havaya uçacak... Suçlu da hükümet olacak.
       TÜPRAŞ yangınından sonra benzin istasyonlarının bitişiğindeki "tüpgaz" (LPG) dolum istasyonlarının önünde taksilerin ve özel otomobillerin oluşturduğu kuyruk insanı dehşete düşürüyor. Bu gidişle taksilerin tamamı, otomobillerin büyük kısmı tüpgaz ile işleyecek. Her araç yürüyen bir bomba olacak.
       Fakir fukara halk tüpgaza fazla para ödemesin diyerek, hükümet tüpgazı vergisiz satıyor. Litresi 128 bin lira. Halbuki benzin üzerinde vergi var. Normal benzinin litresi 431 bin liraya satılıyor.
       İşte bunu gören "açıkgözler", otomobillerini benzin yerine tüpgaz ile yürütüyor. Benzin ile 100 liraya gideceği yere 30 liralık tüpgaz harcayarak gidiyor. 60 litrelik depo benzin ile 25 milyon liraya dolduruluyor. Tüpgaz ile 7 milyon 700 bin liraya doluyor.
       Türkiye'deki

Yazının Devamı

"Nur - ı Osmani" Caddesi'nde "işler kesat"

30 Ağustos 1999


       Yabancı misafiri Kapalıçarşı'ya götürmek istedim. Önce Nuruosmaniye'ye uğradık. Nuruosmaniye Caddesi Kapalıçarşı'nın giriş kapılarından birine bağlanıyor. Cadde ve çevredeki sokaklar, Kapalıçarşı'ya girecek turistlerin yolunu kesen halı, turistik eşya ve kuyumcu dükkanlarıyla dolu. Daha doğrusu dolu idi... Ana caddedeki ve çevre sokaklardaki dükkanların çoğu kapanmış. Boşalmış. Küçük dükkanlar yok olmuş. Turların toplu olarak getirdiği yabancılar için açılmış dev mağazalar ve onların yanında yaşam savaşı veren irice mağazalar müşteri bekliyor.
       Müşterisizlik satıcılara bıkkınlık getirmiş olmalı ki, eski heyecan kalmamış. Dükkana buyur eden, içeri girildiğinde ilgilenen yok. Kaşif'in dükkanına girdik. Satıcı hanım telefonda sohbet ediyor. Satıcı bey masanın başına çökmüş mektup yazıyor. İlgisizlikten rahatsız olduk... "Kaşif Bey yok mu?" sorusu ile dükkan sahibini tanıdığımı belli ederek ilgi çekmeye çalıştım... "- Yoookkk..." cevabını aldım. O kadar!..
       Yabancı misafiri kuyumcu dostum Hilat'a götürdüm. Hilat, Bülent, Ferhat ilgi gösterdi. Nefis altın

Yazının Devamı

İstanbul Valisi "Norveç somonu" yemeden yaşayamaz!

28 Ağustos 1999


       İstanbul, bu ülkenin vitrini... İstanbul Valisi, bu vitrinde oturan, vitrini seyredenlere görüntü veren kişi...
       İşte bu kişi, 20 bin binanın yıkıldığı, 200 bin kişinin evsiz kaldığı, 13 bin kişinin öldüğü, 27 bin kişinin yaralandığı deprem sonu İstanbul'da şehrin en lüks otellerinden biri olan olan Conrad International Hotel'de "öğle yemeği ziyafeti" veriyor.
       Dikkat buyurunuz ziyafet "İstanbul Valiliği"nin resmi ziyafeti. Ve de şimdi bu ziyafette İstanbul Valiliği'nin misafirlere neler ikram ettiğini hep birlikte masaların üzerine konulan "öğle yemeği mönüsü"nden okuyalım:
       Sayın okuyucularım bu depremin yarası bizi öldürmez ama, İstanbul Valisi gibi kamu görevlilerinin deprem sonunda yaptıkları bizi yıkar, öldürür...
       İstanbul Valisi gibi kamu görevlilerinin deprem sonu yaptıkları yanlışlar hem içeride insanları kırıyor, üzüyor, isyan ettiriyor, hem de yurt dışında Türkiye aleyhine çok kötü bir oluşumu ortaya çıkarıyor.
      

Yazının Devamı

Temizel "böyle" yapmazdı

27 Ağustos 1999


       Bizim Zekeriya Temizel isminde bir vergicimiz vardı... Ne çabuk unuttuk!.. Veya biz unutmadık da, patronu Bülent Ecevit ile Rahşan Hanım, onu ne kadar da çabuk unuttular... Bir zamanlar içtikleri su ayrı gitmiyordu... Temizel, yara bere almaktan korkmayarak, her şeyi göze alarak Ecevit için ön sırada savaşıyordu. Ecevit aldı onu. Ön sıradan arkalara çekti. Sonra unuttu...
       Temizel'in vergi reformunu kaldırma reformu yapılırken "va mı bi diyeceğin?" diye soran olmadı.
       Şimdi "deprem vergisi" geliyor... Acaba Temizel ne diyor? Temizel, şimdilerde Dünya gazetesinde haftanın gündemini yazıyor. Deprem vergisi konusunda bakınız Zekeriya Temizel neler zöylüyor:
       - Dış kaynaklardan gelecek yardımlar var. Yeniden yapılaşma harcamaları hemen başlamayacak. Yıl sonuna kadar yapılacak harcamalar dış kaynaklardan gelecek imkanlarla karşılanabilir. Depremin getireceği ek harcamalar nedeniyle "bu yıl için" ek finansman bulunmasına gerek olmayabilir.
       - Depremin giderleri artırıcı,

Yazının Devamı

Vergi veren daha çok verecek, vermeyene selam (pardon helal) olsun

26 Ağustos 1999


       Deprem vergisi ile toplanacak paranın tamamı deprem yaralarının sarılmasında kullanılacak ise, "helal olsun!..."
       Herkes kendi imkanları çerçevesinde yardım için çırpınıyor. Deprem vergisinin bu "gönüllü" yardımlardan bir farkı var.
       Vergide devlet bazı kimselerden "zorunlu" olarak parayı topluyor. Kimin ne vereceği kanun ile belirleniyor.
       Ama geliniz görünüz ki, vergi sistemi esastan çarpık olduğu için çok kimse ve kuruluş bu sistemin dışında kaldığı için, deprem vergisi sadece ve sadece, vergisini zaten ödeyen sınırlı kesimin üzerinde kalıyor. Bunlar bordro mahkumları ile gönüllü olarak vergi beyannamesi doldurup, vergisini ödeyenler.

      (1) Yanlış olduğunu bile bile biz bu vergiyi ödeyeceğiz.

Yazının Devamı

Dayanışma vergisi yarardan çok zarar getirebilir

25 Ağustos 1999


       Haberlere bakılır ise, "dayanışma vergisi" yola çıkmış, geliyor!..
       Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi ödeyenler eski vergilerine ek olarak yüzde 10 ile yüzde 15 daha fazla vergi ödeyecek. Emlak Vergisi ödeyenlere ek yük gelecek. Otomobili olanlar, ikinci kez Motorlu Taşıtlar Vergisi ödeyecek. Yıllık geliri 15 milyar lirayı aşan ücretliler ek vergi ödeyecek...
       Görülüyor ki, "dayanışma vergisi" diye tartışılan vergi, vergisini ödeyenlere ek yük getiriyor. Vergi denilen şey ile tanışmayanlar, vergi dairesinin kapısının önünden geçmeyenler hiçbir şey ödemiyor. Onların durumu değişmiyor.
       Sayın okuyucularım... Bu işin "tabiatı icabıdır"... Normal vergiler "sadece kümese girmiş kazların tüyü biraz daha yolunarak" artırılabilir.
       Bunun alternatifi "normal olmayan" biçimde vergi toplamaktır. Bunun yolu da "varlık vergisi"dir.
       Türkiye İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir defa varlık vergisi toplamaya kalktı, yıllardır bunun acısı sürüp

Yazının Devamı

Deprem hattına, sanayi kurmanın faturasını ödüyoruz

24 Ağustos 1999


       Düzce, Gerede, Adapazarı, İzmit, Kuzey Anadolu Fayı'nın (deprek hattının) batı ucu. Bu hatta bin yıldır devamlı deprem oluyor. Bundan sonra da olacak.
       Deprem hattı üzerine değerli sanayi yatırımları yapılamaz. Fabrika kurulamaz. İki kattan, üç kattan yüksek bina dikilemez.
       Yumuşak zeminler sadece tarım amacı ile kullanılabilir. Bataklıklara kazık çakılarak inşaat yapılamaz. Kıyılar doldurularak üzerine fabrika binası, konut kondurulamaz.
       Türkiye'nin en büyük sanayi tesislerinin bu bölgede kurulmasına devlet izin verdi. Veriyor. (Cumhurbaşkanımızın özel ilgisi sayesinde İzmit'te denizden dolma araziye çakılan kazıkların üzerine Türkiye'nin en büyük otomotiv yatırımı olduğu söylenen Ford tesislerinin yapımı sürüyor.)
       Zayıf zemin üzerindeki patates tarlalarının yerine ve de bataklıklar üzerine sanayi tesisleri kurulduğunda, devlet büyükleri nutuk atıyordu: "Bataklıklarda, patates tarlalarında sanayi yükseliyor... İşte büyük Türkiye!.."
     &nbs

Yazının Devamı