Deprem müzayedesine yabancılar katıldı, Türkler kaçtı

20 Eylül 1999


       Bizim zenginlerimiz müzayededen resim almaya bayılır. Her müzayedede ön sıralarda görüntü vermekten ve de resimlere önemli paralar ödemekten pek hoşlanır. Bunu gören yabancılar depremden zarar görenler için bir müzayede düzenledi.
       Bizim müzayede sever zenginlerimizin hiçbiri buna katılmadı. Resimleri yabancılar aldı. İşte sizlere cumartesi günü olan bitenin "hazin" hikayesi.
       Bienal, iki yılda bir yapılan bir sanat şöleni. Başında Şakir Eczacıbaşı'nın bulunduğu İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği 6'ncı İstanbul Bienali'nin açılış töreni cuma akşamı Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde yapıldı. Açılışa 3 bin dolayında davetli katıldı. Doğan Hızlan ustamız Hürriyet'teki köşesinde "kalabalıktan bahçede kımıldayamıyordum" diye yazıyor. Bienal için dünyanın dört köşesinden sanatseverler, koleksiyonerler, galeri sahipleri ve otuza yakın basın mensubu geldi.
       Bu bienal önemli bir sanat olayı. Paulo Colomba isimli İtalyan bir "fikir babası"nın yönetiminde düzenlendi. Dünyanın her köşesinden sanatçılar katıldı.

Yazının Devamı

Polonya'dan gelen 3 çadırı pazartesi geri yolluyoruz

18 Eylül 1999


       Polonyalılar bize 3 çadır gönderdi. Maalesef bizler bu 3 çadıra gereken önemi veremedik. Pazartesi sabahı da çadırları söküp geri yollayacağız.
       Polonya'dan gelen çadırlar deprem çadırı değil, Viyana'yı kuşatan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın çadırları. Bu çadırlar 29 Haziran'dan bu yana İstanbul'da Sultanahmet'te İbrahim Paşa Sarayı'nda sergileniyor. Sergi 20 Eylül Pazartesi günü kapanıyor.
       İbrahim Paşa Sarayı'ndaki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sadece 3 çadır sergilenmiyor. Müze Müdürü Dr. Nazan Ölçer Hanım'ın Polonya'da 26 müze, arşiv, kütüphane ve kilise hazinesinden toplayıp getirdiği 400 parça eser var.
       Bunlar, 50 bini süvari, 350 bin kişilik ordusu ile Viyana'yı kuşatmaya giden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Viyana önlerinde bıraktığı eşyalar. Paşa, Viyana'yı ele geçireceğinden o kadar emin ki, şehre girdikten sonra düzenlenecek zafer şenliklerini düşünerek en süslü, en görkemli eşya ve silahları, ordunun peşinden gelen ve ağırlıkları taşıyan 50 bin arabaya yükleyip oralara götürmüş. Sonra da

Yazının Devamı

Yılbaşında 17 bin lira olan POAŞ hissesi şimdi 170 bin lira

17 Eylül 1999


       Petrol Ofisi'nin (POAŞ) hissesi yılbaşında 17 bin liraya satılıyordu. Dokuz ayda fiyatı tam on katı arttı. Şimdi borsada 170 bin liradan alınıp satılıyor. Bu 9 ayda yüzde 1000 kazanç demektir.
       Bir ara 192.500 liradan da alınıp satıldı... O gün satanlar borsadan yüzde 1.132 kazançlı çıktı.
       Olacak şey mi? Olur... Olur... Burası Türkiye abicim!.. Petrol Ofisi aynı şirket. Aynı işi yapıyor. Türkiye aynı Türkiye... Hatta daha kötüye gitti... Nasıl oluyor da durduğu yerde Petrol Ofisi'nin (POAŞ) hisse senetleri değer kazandı?
       Bir şirketin hisse senetlerinin tamamı (borsada satılan, satılmayan, hisselerin hepsi) ne kadar ise, bunlar, borsada bir hissenin işlem fiyatı ile çarpılıyor. Böylece o şirketin kaç lira edeceği (nazari - teorik olarak mesela dedik) hesaplanıyor. Buna şirketin piyasa değeri deniliyor.
       POAŞ'ın bir hissesi 170 bin liraya satılınca piyasa değeri 8 milyar dolara ulaştı. Nerede ise Türkiye'nin en "pahalı" şirketi oldu.
      

Yazının Devamı

Ulaştırma Bakanlığı "yönetmelik ile" rant dağıtıyor

16 Eylül 1999


       Havaalanlarına konup kalkan yabancı uçaklara Çelebiler ismini taşıyan bir özel şirket, yerli uçaklara da Havaş adını taşıyan bir kamu kuruluşu hizmet verirdi. Bunların hizmetteki payları "yarıyarıya" gibi idi.
       Özelleştirme programı çerçevesinde Havaş satışa çıkarıldı. Bu ihale şartları ile birlikte havaalanlarında yer hizmetlerinin veriliş şeklinin şartları belirlendi. Bu şartlara uygun şekilde fiyat istendi.
       Bir özel sektör grubunun verdiği fiyat uygun görüldü. Havaş satıldı. Satış öncesi belirlenen şartlara uygun biçimde Çelebiler ve Havaş firmaları yatırım yaptı. Yapıyor. Havaalanlarında hizmetler eskiye göre daha iyi yürüyor. Pırıl pırıl otobüsler işliyor.
       Şimdi duyulduğuna göre, Ulaştırma Bakanı bir yönetmelik ile havaalanlarındaki yer hizmetini bu iki kuruluş dışındaki taliplere "parasız ve ihalesiz" olarak açmak üzere imiş.
       Bu, özelleştirmenin "raconu"na ters düşen, bundan sonraki özelleştirme hareketlerini frenleyen bir karardır.
     

Yazının Devamı

Tansaş hisselerini Garanti neden topluyor?

15 Eylül 1999


       Tansaş, Ege Bölgesi'nde 96 mağazada yılda yaklaşık 400 milyon dolarlık satış yapan bir mağazalar zinciri. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan Tansaş bölge dışına çıkmamasına rağmen Migros'un ardından Türkiye'nin ikinci büyük mağazalar zinciri oldu.
       Toplam satış gelirinin yüzde 68'i gıdadan, yüzde 13'ü temizlik malzemelerinden, yüzde 3'ü giyim eşyalarından geliyor. Satılan gıda maddelerinin yüzde 29'u kendi markasını taşıyor.
       Tansaş'ın hisselerinin yüzde 32'si halkın elinde. Borsada işlem görüyor. Dün bu hisseler borsada tanesi 35 bin liradan alınıp satılıyordu. Kalan yüzde 68'lik hissenin yüzde 58'ini Doğuş Grubu ile Garanti Bankası tanesi yaklaşık 7 centten (bugünkü fiyatı ile 32 bin liradan) İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden satın aldı. Belediyenin Tansaş'ta yüzde 10 hissesi kaldı.
       Bugünlerde gazetelerde "Garanti Yatırım"ın, çarşaf çarşaf ilanları çıkıyor. Bu ilanlarda deniliyor ki: "- Ey elinde Tansaş hissesi bulunanlar... Satmak isteyen var ise, A grubu hisse senetlerini tanesi 32.920 liradan, B grubu

Yazının Devamı

Millet can derdinde bazıları mal derdinde

14 Eylül 1999


       Yurtdışındaki dostlarım, "geçmiş olsun" mektuplarının içine "çek" koymuşlar. "Biz Türkiye'de yardımı kimin topladığını anlayamadık. Gerçek ihtiyaç sahiplerine nasıl ulaştırılacak ise, siz ulaştırın" diyorlar.
       Bir işadamı anlatıyordu: "- Yabancı ortağımızın tepe yöneticisi aradı. Depremden zarar görenlere 100 bin dolar göndermeye karar vermişler. Kime göndereceğiz diye soruyorlar."
       Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın çadırlarının başına geleni dün öğrendik. Türkiye'de 48 ayrı noktada on binlerle gönüllü bağışçının desteği ile 50 binden fazla çocuğa hizmet veren vakıf, depremden zarar gören çocuklara yardım için Adapazarı, İzmit, Gölcük ve Yalova'da 5 eğitim köyü kuruyor.
       Vakıf yöneticileri kişisel çabalarıyla Çin'den 23 çadırı uçakla getirmiş. Havaalanında bu çadırlara el konulmuş. Kızılay kamyonlarına yüklenerek götürülmüş. Vakıf Başkanı İbrahim Betil'in, havaalanında kapının önüne bir sandelye koyarak 24 saatlik "pasif direniş oturuşu"na başlaması sonucu çadırlar vakfa lütfen iade edildi.
   

Yazının Devamı

Bankacılık Kurulu'na "isim" değil, "vasıf" gerek

13 Eylül 1999


       Hükümetin iki ayağı bir papuca girdi... 18 Eylül 1999 tarihine kadar Bankacılık Düzenleme ve Denetim Kurumu"na 7 isim belirleyecek... Alınız başınıza belayı!.. Bu üç partili hükümet dengesi içinde bu 7 isim nasıl belirlenecek? Hangi partinin adamı, daha da doğrusu kimin adamı kuruma girecek?
       Olur mu böyle şey demeyiniz... Olacak ve de göreceksiniz...
       Ankara'da şu anda "vasıf" (nitelik) değil, "isim" aranıyor. İsim pazarlığı yapılıyor.
       Daha önce bu sütunda neyin ne olduğunu yazmıştım. Ama konu gene güncelleşiyor. Sayın okuyucularıma hatırlatayım.
       Yani Bankalar Kanunu ile bankaların denetimi "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu"na verildi. Şimdiye kadar böyle bir kurum yoktu. Bankaların denetimini Hazine Müsteşarlığı şemsiyesi altındaki birimler yapıyor, denetim sonuçlarını Hazine Müsteşarı'na ulaştırıyor, denetim sonuçlarına göre bankaların uyarılması veya cezalandırılması için Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Devlet Bakanı'nın onayı gerekiyordu.
  

Yazının Devamı

IMF piyasayı açmayacak, kapayacak

11 Eylül 1999


       Bizim bildiğimiz, IMF ile anlaşma imzalandığında (bizim eski anlatımımız ile IMF "yeşil ışık" yaktığında) çarşıda, pazarda "güller açılır"dı. Etrafa neşe saçılırdı. Benzin kuyrukları sona ererdi. Piyasaya margarin yağı gelirdi. Şeker ithal edilirdi.
       Geliniz, görünüz ki, şimdiki durum, eski durum değil. Eski durumda bizim "dövizimiz bittiği için", IMF'nin "yeşil ışığını gözlerdik". Şimdi dövizimiz var. Merkez Bankası'nda 23 milyar dolar, ticari bankalarda 10 milyar dolar döviz var. Benzin kuyruğu denilen şeyi unuttuk. Margarin, şeker kıtlığı nedir hatırlamıyoruz. Piyasada dünya kadar yerli ve yabancı eşya, deste deste döviz alıcı bekliyor.
       Şimdi bizim derdimiz döviz değil.
       Bizim derdimiz "durgunluk"... Bizim derdimiz "insanların şu veya bu nedenle para harcamaması"... Yüksek enflasyon, yüksek faiz, kamu gelirlerinin azlığı, giderlerinin fazlalığı, bütçe açığı...
       Biz şimdi IMF'den petrol almak için, margarin yağı ve şeker ithal etmek için döviz beklemiyoruz... Piyasayı

Yazının Devamı