Dış borç faiz ödemeleri, ithalat için döviz ödemeleri gibi döviz ödemeleri bizim olağan döviz giderimizdir. Buna karşılık ihracat dövizi geliri, işçi dövizi geliri, turizm dövizi geliri gibi döviz gelirleri de "olağan döviz gelirlerimizi" oluşturur. Olağan döviz giderleri ile gelirleri arasındaki fark ise döviz açığını veya fazlasını gösterir.
Buna "cari işlemler açığı" veya "fazlası" denilir. 1998 yılında Türkiye'nin olağan döviz geliri 63.5 milyar dolar, gideri 60.9 milyar dolar, cari işlemler fazlası 2.6 milyar dolardır.
Bir yıl önce 1997 yılında ise olağan döviz gelirleri 58.8 milyar dolar, giderleri 61.4 milyar dolar olduğundan cari işlemler hesabı 2.6 milyar dolar açık vermişti.
Bir yıl önce açık veren hesabın 1998 yılında fazlalık vermesi önemli bir gelişmedir.
İthalat - ihracat gibi olağan döviz hareketi dışında bir de "sermaye hareketi" vardır. "Sermaye hareketi" denilen şey, yabancıların ülkeye yatırım yapmak için getirdikleri / götürdükleri dövizin yarattığı harekettir. Dışarıdan bono ve hisse senedi satın almak için gelip - giden dövizdir. Dışarıdan kısa ve uzun vadeli kredi olarak gelen - giden dövizdir.
Turizm Bakanı Ahmet Tan diyor ki, "- Dikkat ettiniz mi? Abdullah Öcalan yakalandığında PKK terörü tüm Avrupa ülkelerini allak bullak etti. Avrupa ülkeleri ne yapacaklarını şaşırdı. Sonra, Avrupa'daki PKK terörü şıppp diye durdu. Sanki Avrupa'da böyle bir şey olmamış, Avrupa bu terörü yaşamamış gibi olanları unuttu.
Derken, paattt diye Avrupa ülkelerinin hükümetlerinin Türkiye'deki terörü ileri sürerek Türkiye'ye gitmemeleri için vatandaşlarını uyarma kampanyaları başlatıldı. Avrupa ülkelerinin hükümetleri Türkiye'de henüz patlamamış fakat yakında patlatılacağı varsayılan bombaları ileri sürerek Türkiye'yi tehlikeli bölge ilan etmede birbiriyle yarışır oldu. Bu davranış, Türk turizmini baltalayarak Türkiye'yi zor duruma düşürmeyi amaçlayan PKK terörünün yapamadığını yapma ve başarma amacına dönük...
İnsanın burada aklına bir soru geliyor. Acaba PKK'nın Avrupa ülkeleri hükümetleriyle gizli bir anlaşması mı var? Acaba PKK terörü Avrupa ülkelerini, bu ülkelerin Türkiye'ye karşı harekete geçmeleri şartı ile mi terketti? Acaba Avrupa ülkeleri PKK'ya 'diyet' ödemek için mi, bu konuyu abartarak gündemde tutuyor?"
Turizm, "Türkiye'nin
"Ben, Atatürkçüyüm. Ben, cumhuriyetçiyim. Ben, laikim. Ben, antiemperyalistim. Ben, tam bağımsız Türkiye'den yanayım". Uğur Mumcu'nun kaleminden çıkan bu cümleler siyah bir mermere kocaman harflerle kazınmış. Siyah mermer, 5 ton ağırlığında koskocaman bir granit kütle üzerine oturtulmuş. Bir anıt haline getirilmiş.
Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer Atay'ın teşebbüsüyle Beşiktaş Meydanı'nın Barbaros Bulvarı başlangıcına 17 Ağustos 1993 tarihinde dikilen bu anıtın önünden her sabah işe giderken, her akşam eve dönerken geçerim. Anıtın güzelliğinden, Uğur Mumcu'nun sözlerinden etkilenirim...
Derken efendime söyleyeyim, bir sabah bir de baktım, meydanın ve de anıtın çevresine bir tahta perde çevriliyor. "Dur bakalım n'olacak?" diye her gün gelişmeleri izlemeye başladım. Önce iki cephesi yol olan meydanın arkadaki iki cephesine beton perde duvar döküldü. Sonra iki perde beton duvarın önüne boylu boyunca ahşap dükkanlar dizildi. Ve de sonunda meydanın tam orta yerinden göğe doğru kırmızı metal bir boru yükselmeye başladı. Yükseldi... Yükseldi...
Gelen geçene "Acep bu ne ola ki?" diye sual eylediğimde, "- Abicim, bu olsa olsa Irak
Merkez Bankası 1998 yılı "Ödemeler Bilançosu"nu yayımladı. Bilançoya göre 1998 yılında döviz işimiz çok çok iyi gitmiş. Bu sevinilecek bir şey... Biz 1998 yılında her türlü olumsuzluğa rağmen döviz işini bu kadar iyi götürdü isek, bu yıl da bize "evvel Allah karada ölüm yok" demektir. Bu işi sessiz sedasız bu kadar iyi götüren Merkez Bankası, Hazine yöneticelerinden de Allah razı olsun.
Şimdi gelelim rakamlara... Ödemeler Bilançosu bir ülkenin "döviz karnesidir". Ödemeler Bilançosu denilen döviz karnesinin iki yaprağı vardır. Birinci yaprakta ülkenin (olağan döviz gelir gideri) görülür. Buna "Cari İşlemler Hesabı" denilir. Cari İşlemler Hesabı'nın bir sütununa ihracat, turizm, işçi dövizi gibi döviz gelirleri yazılır. Öbür sütununa, ithalat, faiz ödemeleri gibi döviz giderleri yazılır. Bu olağan gelir giderler arasındaki fark "Cari İşlemler Açığı" veya "Fazlası" diye adlandırılır.
Cari İşlemler Fazlası, ülkenin olağan döviz gelir giderlerinde dengenin iyi olduğunu, ülkenin olağan döviz işlemlerinden açık vermediğini gösterir. Cari İşlemler Açığı ise, olağan döviz işlemlerindeki gider fazlasını ortaya koyar.
1997 yılında Cari
Alman - Amerikan ortaklığı haline gelen Daimler - Chrysler otomobil firması yüz bin işçisiyle Almanya'nın en büyük sanayi kuruluşlarından biri. Daimler - Chrysler'in, 5 Mart 1999 tarihinde Almanya'nın sosyalist Başbakanı Schröder'i mektupla tehdit ettiğine ilişkin haberler gazetelere yansıdı. Tehdit şöyle: "Vergi yasasını düzeltip vergi yükünü azaltmazsanız, firmanın yatırımlarını ve üretimini başka ülkelere kaydıracağız..."
Alman Başbakanı, istediği kadar güçlü olsun, istediği kadar sosyalist olsun bir firmanın kafa tutmasına direnemiyor: "- Siz kim oluyorsunuz da bana kafa tutuyorsunuz... Çekiniz gidiniz..." diyemiyor. Çünkü Almanya'nın en büyük derdi işsizlik oranının yüzde 11'e yükselmesi.
Sosyalist olsun, olmasın hükümetlerin bugün birinci hedefi ise iş isteyene iş imkanı yaratmak, işsiz sayısını düşürmek. Bunu başaramayan hükümetin işbaşında kalması imkansız.
Sosyalistlerin hayali, her isteyene iş sağlamak, işçinin çalışma saatini sınırlamak, en düşük ücreti belirlemek, iş güvencesi sağlamak, sendikaları güçlendirmek, sosyal güvenlik şemsiyesini genişletmek.
Sosyalistlerin bunu yapabilmeleri için, sermayeye,
Türkiye'de tatil geçirmek için Almanya'daki seyahat acentelerine her gün 3 bin 500 kişi başvuruyor, rezervasyon yaptırıp, para yatırıyordu. Terörist başı ile ilgili gelişmeler sonucu önce günlük satışlar 150'ye kadar düştü. Sonra durdu. Derkan iptal istekleri başladı.
Turizm araştırmacısı Fehmi Köfteoğlu'nun anlattığına göre, Alman hükümetinin politikası 1999 turizm mevsiminin kaderini belirliyor ve belirleyecek.
Alman hükümeti yetkilileri mevcut gelişmelerin Türkiye'yi "riskli ülke" olarak ilan etmeyi gerektirmeyecek boyutta olduğunu, "Türkiye'nin kritik şartlar taşıdığını", bu durumda "turistin karar hakkına sahip olduğunu" söylüyor.
Bu Türkiye için çok önemli bir gelişme. Türk hükümeti yetkililerinin Almanya'nın bakış açısını ve kararını sürdürmesini sağlamadaki başarıları 1999 yılı turizm mevsiminin geleceğini belirleyecek.
Fehmi Köfteoğlu'nun Almanya'daki "Turizm Fuarı" izlenimlerine göre, Almanya ve İtalya pazarı dışındaki pazarlardaki gelişmeler umut verici. Türkiye'ye turist taşımak için özel tarife uygulayacağını açıklayan özel havayolları şirketi Martin Air'in de etkisinde Hollandalıların rezervasyonunda
Almanya'da Sosyal Demokrat Partisi Başkanı Lafontaine, Schröder hükümetinde Maliye Bakanlığı yapıyordu. Hem bakanlıktan, hem parti başkanlığından istifa etti.
Bu istifa çok çok önemli bir istifadır. Bu istifa serbest piyasa ekonomisi düzeninde güçlenen ve de küreselleşme (globalizasyon) sonucu güçleri sınırları aşan iş çevrelerinin "komünizm"den sonra, şimdi de "sosyalizm"in köküne kibrit suyu dökmeyi başardıklarının göstergesidir.
Sosyalist hareketin son kalesi Avrupa'da, "sosyal demokrasi bayrağı"nı dalgalandırma şansının bile kalmadığı, hükümetlerin bundan sonra iş çevrelerinin her isteğine boyun eğmeye mahkum olacakları bu istifa ile acıkça ortaya çıkmıştır.
Başka ülkelerde olduğu gibi Almanya'da da iş çevreleri diyor ki:
- Hükümet vergileri artırmamalıdır. İş çevrelerinden daha az vergi alınmalıdır.
- Hükümet istihdam konusunda işvereni bağlamamalıdır. Asgari ücret zorunluğu kalkmalıdır. Azami çalışma süresi sınırı kalkmalıdır. İşverenin sosyal güvenlik katkı payı azaltılmalıdır. İşten çıkarma kolaylaştırılmalıdır.
GEÇEN yıl Türkiye turizmden 8.1 milyar dolar gelir elde etti. Bu rakam önemli bir rakam.
Turizm geliri, toplam ihracat gelirinin yüzde 30'u büyüklüğünde. 1998 yılında ülkeye giren tüm dövizin yüzde 15'ini turizm sektörü sağladı.
Türkiye'de uluslararası standartta 355 bin yatak var. Bu yataklar 2 bin 300 işletmeye dağılmış durumda. Uluslararası standartta olmayan bir o kadar yatak ve bu yatakların sahibi işletmecileri de dikkate alırsanız, sektörün büyüklüğü ortaya çıkar.
Bu sektör büyüyen bir sektör. Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği yöneticilerinden Yılmaz Türkeri'nin açıklamalarına göre Türkiye'de turizm sektörü son on yılda her yıl yüzde 12 büyüdü. Her yıl turizm yatırımcıları 1 milyar dolar dolayında yatırım yaptı.
Dünya Turizm Örgütü, Türkiye'nin herhangi bir aksama olmadan büyümeyi sürdürmesi halinde 2010 yılında yılda 25 milyon turisti ağırlayacak bir ülke olacağını, turizmden yılda 20 milyar dolar sağlayacağını söylüyor.
Turizm Yatırımcıları Derneği Genel Sekreteri Sunuk Pasiner, Türkiye'de turistin harcadığı her 1 doların, ekonomide 33 farklı kesime gelir olarak dağıldığını, 33 ayrı işyerinde