Ne yapalım, ülkeyi Belçika’ya mı taşıyalım?

6 Eylül 2014

Yabancı gruplar Türkiye’ye gelmek için çok yüksek ücretler talep ediyor. Ulaşımın zorluğu, klasik tur rotaları üzerinde olmamamız gibi nedenlerden bilet fiyatları yükseliyor

Küçükçiftlik Park gibi küçük bir yerde dört farklı alan olmasını ne yapacağız?

Gezi’ye eyleme mi geldik, konsere mi? Bir konser salonunda bu kadar bariyer olur mu?” Geçen gün BirGün gazetesinde Alper Bahçekapılı yazdı konserlerdeki farklı bilet kategorileri ve fiyatlarının yarattığı tartışmayı.
İtiraz çok. Bilet fiyatlarının farklı olması, farklı kategoriler demek, kategorileri birbirinden ayıran ne? Bariyerler.
Stat konserinde anlaşılabilecek bir durum, zira statta yapısal olarak bir sürü farklı alan var, biletleri, giriş çıkışları da farklı. Tribünler birbirinden ayrı, saha içi ve önünü birbirinden ayırmak makul.
Ama Küçükçiftlik Park gibi küçük bir yerde dört farklı alan olmasını ne yapacağız? Silver, golden, diamond, vip... Bir defa alanda bütünlük yok, konser alanı, bir bariyerler bütünü olmuş. Mesela bir alanda bilet daha fazla satılmış, orası dolu, bir diğer alan boş kalmış. Sanatçı sahneye çıkıyor önü bomboş, sağ arka dolu, onun yanı boş. Böyle mantıksız bir görüntü. Seyircinin itirazı

Yazının Devamı

Uçakta cep telefonunun özgürlükle ne ilgisi var?

2 Eylül 2014

Biz özgürlüğü bayağı yanlış anlıyoruz. Saç, sakal, kılık kıyafete indirgemişiz özgürlüğü.
Geçenlerde Ahmet Hakan “Memurlara saç sakal serbest olsun” dedi. Hürriyet anket açtı. Saç sakal serbest olsun diyenler önde gidiyormuş.
İyi güzel, bence de serbest olsun, ben de milletimizin bu teveccühüne çok sevindim de bizde özgürlükler sanki daha çok şekilde. Saç, sakal, giyim kuşam, başörtüsü...
Sanki milletler için bir özgürleşme skalası var ve sıra daha diğer özgürleşmelere gelememiş gibi bir durum. Özgürleşme piramidinin hep en altındayız.
İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, anadilde eğitim, eğitimde öğrencinin doğru dürüst bir sınavla üniversiteye kayıt yaptırma özgürlüğü, üniversitede düşünce ve hareket özgürlüğü, Alevilerin ibadethanelerine ibadethane deme özgürlüğü, gençlerin kendi hayatına karar verme özgürlüğü, sevişme özgürlüğü...
Şehirde nefis parklarda yürüme, zaman geçirme özgürlüğü, TOKİ’siz yapılaşma özgürlüğü...
“Kapalı” başörtülü bir kadına da; mini etek giyen, “kapalı” olmayan bir kadına da yaşam özgürlüğü...

Yazının Devamı

Sadece bizde “lüks” olan şeyler

31 Ağustos 2014

Spor araba, havuzlu villa, şaşaalı gece hayatı, pahalı giyim kuşam... Bu klişeleri bir an için unutun. Onların yerine günlük hayata bakın. Bizde lüks detaylarda saklı

Çift kaşarlı tost: Tarihte ilk kaşarlı tostu kim istedi, ilk hangi büfe bu ihtiyacı fark etti ve ürün skalasına az kaşarlı ve çok kaşarlı olmak üzere iki tür kaşarlı tost yerleştirdi bilemiyorum. Bildiğim şu; dünyada başka bir ülkede çift kaşarlı tost yok. Neden dünya ulusları içinde sadece ama sadece
biz Türkler daha fazla kaşara ihtiyaç duyuyoruz hiç düşündünüz mü? Metabolizmamız mı farklı?
Hayır. Çünkü, medeni dünyada normal bir tosta, o tosta “peynirli” denebilecek miktarda peynir konuluyor. Kimse “Bu peynir az, biraz daha koyar mısın?” demediğinden de çift kaşarlı ihtiyacı doğmuyor. Vapurda kaşarlı tost istiyorsun,
“Çift kaşarlı olsun mu abi?” geliyor karşıdan, “diğeri kötü, bu lüks, sana da bu yakışır” alt metniyle... Bu bir itiraf değilse nedir? Gerçek olan şudur, çift kaşarlı tost yoktur,
normal ve az kaşarlı tost vardır.

Yazının Devamı

Konfor alanı dışında müzik

30 Ağustos 2014

Sevilen bir grubu al, çıkar sokağa, bindir otobüse, başlasınlar çalmaya ve ne olacağını gör. Bu fikirle başlayan “live session” videoları bugün artık her yerde

Fransız fotoğrafçı ve yönetmen Vincent Moon 2006’da “Ben enteresan mekanlarda canlı kayda alınmış müzik videoları yapmak istiyorum” deyip sokakta, bakkalda, trende, otobüste sevdiğimiz muhtelif grupların ve sanatçıların (veya hiç tanımadığımız isimlerin) video kliplerini çekmeye başlamasaydı, herhalde bugün Youtube’da yer alan binlerce “live session” videosu ve bunları çeken onlarca, yüzlerce, binlerce ekip, firma, oluşum, sanat platformu olmayacaktı.
İşin temeli şuydu: Sevilen, tanınan bir grubu al, çıkar sokağa, bindir otobüse, başlasınlar çalmaya ve ne olacağını gör bakalım. Konfor alanı dışında müzik.
Vıcık vıcık klişelerden
uzak, doğal, samimi...
Bu aslında müzisyenlerin en sinir olduğu şeydir. Kimi gitar tonum çıkmadı diye yakınır, kimi vokal az geliyor der. Ama iş bu videolara gelince durum değişti. İmkanları daraltınca iş de daha kaliteli ve özel oldu.
Bu videoların bir kısmı hakikaten muhteşemdi. Vıcık vıcık MTV klibi klişelerinden uzak, doğal, samimiydi. Elbette mekan sokak ya da dış mekanlar olunca

Yazının Devamı

İngiliz rapçinin kafa kesen bir cihatçıya dönüşmesi sürpriz değil

26 Ağustos 2014

Adı Jihadi John ya da L Jinny. IŞİD’e katıldıktan sonra Twitter’daki ismini Abu Kalashnikof olarak değiştirmiş. Gerçek adı Abdel-Majed Abdel Bary.
Kendisi doğma büyüme Londralı bir rapçi. ABD’nin Irak’ı işgaliyle başlayan dönemin ardından yükselen “Jihadi rap” türünde şarkıları var. Kendi deyimiyle, şeytana karşı Allah adına yürütülen savaşta bir nefer. ABD Dışişleri Bakanlığı ve İngiliz gizli servisi MI6, Amerikalı gazeteci James Foley’yi infaz eden kişinin o olduğuna inanıyor.
Bunu zaten biliyoruz da acaba bu İngiliz rapçinin kafa kesen bir infazcıya dönüşmesi bir tesadüf mü? Son yıllardaki gelişmeleri şöyle bir tararsak değil aslında.
Bir kere “Jihadi Rap” adında bir “janr” var. Bunu icra eden kişilerin de örgütle yakın ilişkileri mevcut. Az buz bir camia da değil. El Kaide çizgisinde, şimdi de IŞİD’e yakın ve destekleyici nitelikte içerik üretiyorlar. Temel düşman Batı. Çoğunlukla İngiliz ve Alman çıkışlı bu isimlerin şarkıları internetteki muhtelif platformlarda olduğu gibi iTunes’da da satışta. Sözler cihat ve Allah adına savaşmakla ilgili. Kahramanlıklar, şehit olmak, konular bunlar.
Bu alanda bir seçkiyi 2013’te Foreign Policy dergisi yapmıştı. “Jihadi Rap’in en

Yazının Devamı

Asabi bir tatil yazısı

24 Ağustos 2014

Konumuz Yunanistan. Evet biz de bir kısım tatil Türkleri gibi fırsatını bulduk, bir Yunan adasına gittik. Gitmez olaydık. Sakın gitmeyin, görmeyin!

Yunanistan’a gidelim dedik. Görgüsüzlükten uzak, sade ve hesaplı bir tatil geçirmenin keyfiyle coşacağımıza sinir hastası olduk. Ülkemizin tatil anlayışından, sahil yöresi uygulamalarından, eğlence ve yeme içme dayatmalarından biraz daha soğuduk. Kaçınılmaz olarak karşılaştırıyor insan, elde değil.

Seni rahat bırakıyorlar

Yoğurt: Yoğurt mu? Evet yoğurt. “Yunanistan’da yoğurt çok iyi” dedi bir arkadaş. “Yahu siz de amma Yunan hayranısınız, yoğurt bizden sorulur” dedik. Gittik gördük. Evet yoğurt bin kere daha güzel. Hatta bizim burada yediğimiz yoğurtsa oradaki ne?

Yazının Devamı

Veda turnesi ekonomisi

23 Ağustos 2014

2010’da müziği bırakacaklarını açıklayan ve hayranlarını “bu son” diye konserlerine çağıran Scorpions geçen hafta 2015’te turneye çıkacaklarını duyurdu. E bu nasıl veda?

Bu son diyorsun, insanları konser salonlarına inanılmaz bilet fiyatlarıyla çağırıyorsun. Geliyorlar, o anı yaşıyorlar, tarihi bir konsere tanık olduk, sevdiğimiz grubu son kez izledik diyorlar. Sonra pat, ertesi sene bir turne daha. Sonra bir turne daha. E hani vedaydı? Hani bu sondu? Scorpions üç yıl süren veda turnesi biteli bir yıl bile olmadan seneye gene turneye çıkacaklarını açıkladı. Yahu biraz dinlenin, torunla torbayla oynayın, bahçede domates biber yetiştirin.

Konseri doldurmak için her şey meşru mu?

Bu defa grubun 50’nci yılı şerefine bir turne düzenleniyor. Bu sefer vallahi billahi son derler mi bilemiyorum. Ama bunu yapan sadece onlar değil ki. Konserleri doldurmak için ne yapsak meşru diye düşünüyor olmalı menajerler. Bizden beklenen de bu durumu yani kandırılmayı hoş görmemiz. Bakın The Who da 2015’te turneye çıkacağını ve bunun son turneleri olduğunu açıkladı kısa zaman önce. İnanalım mı? Ben şüpheliyim. Çünkü The Who ilk vedasını 1982’de yapmıştı. O yıl solist Roger Daltry “Artık

Yazının Devamı

İstanbul lağım kokuyor

19 Ağustos 2014

Tekneyle Marmara Denizi ile buraya akan Çırpıcı ve Ayamama Dereleri’ndeki ıslah çalışmalarını yerinde inceleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, ‘İstanbul’da deniz kirliliğini 3 yılda bitireceğiz. Bütün denizler ve dereler temizlenecek, plajlar açılacak’ dedi.

Kadir Topbaş bu açıklamayı 22 Mayıs 2006’da yaptı. İBB web sitesinde yer alan haberin devamında İstanbul’un 234 kilometre olan sahil şeridinin 140 kilometresinin temizlenerek denize girilebilir hale getirildiği ve 3 yıl içerisinde bütün denizlerin temiz hale geleceğini söyleniyor.

26 Haziran 2011’de Sabah gazetesinde yer alan haberin başlığı “İstanbul’un temiz plajları”. “İstanbul Büyükşehir Belediyesi, halkın kullanımına açılan 5 plajdaki (Florya’da ve Caddebostan’da) deniz suyu temizlik oranının her hafta ölçüldüğünü, gerekli ilaçlamaların yapıldığını ve halkın gönül rahatlığıyla denize girebileceğini bildirdi.” Temizlik öve öve bitirilememiş.

Hatırlarsanız İstanbul sahillerini halkımıza açtık hayırlı olsun denmişti. Hepimizin zihninde yerleşen bu İstanbul’da artık denize giriliyor algısı vardı. Hakikaten de giriliyordu. Deniz temizlenmişti.

Yazının Devamı