Can Gox’la tanışın. Gerçi onu “Kaybedenler Kulübü” soundtrack albümü ve “Kuzey Güney”de yer alan “Haydar Haydar” yorumuyla tanıyanlar var ama ilk albümü hakkındaki bu bilgiler başka yerde yok
Can Gox’un, “Kaybedenler Kulübü”nde Kaan Çaydamlı ile birlikte pazar akşamları standart.fm’de yaptığı “Pazar Ayini” diye canlı bir program vardı. Orada elinde gitar doğaçlamalar yapıyordu Can ve birlikte ortalığı kırıp geçiriyorlardı. O programda yer alan Halil Sezai taklitleri kült oldu. Ve yine bu program için bir “Haydar Haydar” söyledi Can. Şarkı Kuzey Güney’in bir bölümünde kullanılınca hit oldu, milyonlarca kere dinlendi. Can Gox adı duyuldu, ardından albüm yapacağı haberi geldi. İşte o albüm tamamlanmış.
Eğer müzikle ilgili yazıp çiziyorsanız albümleri bazen herkesten önce ve yine “bazen” o albümün sahibiyle dinleme şansınız oluyor. Aslında bu bir şans mı bilemiyorum. Çünkü albümün sahibi yanınızdayken şarkıları dinlemek ve onlar üzerine konuşmak sıkıntılı bir iş. Ne bileyim, günlük siyasi köşe yazınızı yazarken Tayyip Erdoğan’ın başınızda durması gibi bir şey.
O yüzden Can Gox (Can Göksun), albümünü birlikte dinlemeyi teklif ettiğinde çok merak etmeme rağmen çekindim. Sonra
Müslüm Gürses, Sting’den iki yaş genç. Sting sahnede zıp zıp, yoga ve spor yapıyor, yeme içmesine, yaşantısına dikkat ediyor, Müslüm Baba doktorunun deyimiyle “bedenini hor kullanmanın” sonuçlarını yaşıyor. Neden?
Müslüm Gürses kalp ameliyatı geçirdi, böbrekleri ve karaciğeri sorunlu, yoğun bakımdaydı yeni çıktı, sahnelere döner mi belli değil. İnşallah yakın zamanda.
Ferdi Tayfur kısmi yüz felci atlattı, doktorları bir yıl sahne yasağı getirdi.
O da beklemede.
Sporla ilgisi en fazla olan, kendine bakmasıyla tanınan Orhan Gencebay dahi iki kez kalp ameliyatı oldu.
Buna karşılık hepsinden büyük, belki zamanında vücudunu hepsinden hor kullanmış Mick Jagger (Müslüm Baba 53’lü, Jagger 43’lü) hâlâ sapasağlam. Keith Richards keza. Ne badireler atlattı, neler geçirdi, hâlâ sırım gibi ve ayakta. Hakkında “Marlboro Lights neden Avrupa’da sarı, Amerika’da beyaz filtreli biliyor musunuz? Keith Richards hangi kıtada olduğunu anlasın diye” şeklinde espri yapılan biri bu.
Aerosmith’in solisti Steven Tyler, Müslüm Baba’dan beş yaş büyük. Kitabında bugüne kadar kokaine 20 küsur milyon dolar harcadığını yazmıştı. Bugün gayet fit, sörf yapıyor.
The Police grubunun ardından 1985 yılında başlayan solo kariyerini “Back to Bass” isimli turneyle kutlayan Sting sorduğum soruya yanıt verirken aslında başarısının sırrını da açıklamış oldu
Sting denince aklıma hala The Police grubunun inanılmaz yetenekli basçısı ve solisti geliyor. Gri tulumu giymiş, ayakta Converse’ler, saçlar platin, boynuna asılı Fender Precision marka basıyla 70’li yılların Londra’sında genç bir punk. Basık, ter ve bira kokulu kulüplerde sahnede
“I Can’t Stand Losing You” diye haykırıyor.
Oysa Sting 1985’teki “The Dream of the Blue Turtles” albümünden bu yana artık çok farklı biri. Zaman içinde tulumu çıkardı, yogaya merak sardı, spor yaptı, caza döndü, ruhsal yolculuklar yaşadı, müzikal açıdan kendini yeniden keşfetti ve neticede dünyanın en büyük pop yıldızlarından, müzik dünyasının en büyük isimlerinden biri oldu. 2011’de başlayan
“Back to Bass” turnesi onun solo kariyerinin 25’inci yılına vurgu yapıyor. Adı üzerinde basa geri dönüş yapıyor Sting, onu tekrar boynuna asıp sahneye çıkıyor. Pazartesi günü (26 Kasım) İstanbul’da, Ataköy Atletizm Arena’da olacak. Sting’e merak ettiklerimi sordum.
Efes Pilsen Blues Festivali’nin Girne konserini izlemek için Kıbrıs’taydık. Hem konser izledik hem de çevreyi dolaştık. Kıbrıs’ı sadece kumarhanelerden ibaret sananlar fena halde yanılıyor
Dünyada bu kadar uzun zamandır devam eden ve dere tepe bu kadar fazla şehir dolaşan başka gezici blues festivali var mı bilmiyorum. Bu yıl
22 şehir, 24 konser. 23 yıldır her yıl neredeyse aynı tempo. ABD’nin muhtelif şehirlerinden blues üstadları Doğu Anadolu’dan Trakya’ya, Kıbrıs’tan Karadeniz’e blues çalıyor ve kelimenin tam anlamıyla yediden yetmişe herkesi eğlendiriyor. Gerçi bu yıl 7’den 24’e kadar olanları eğlendiremiyor ama ne gam, Anadolu insanı bir şekilde blues’u seviyor hiçbir şehirde salonu boş bırakmıyor. Önceki yıllarda da başka başka şehirlerde izlediğimden gözlemlerimi aktarıyorum, benimkisi tahmin veya temenni değil. Kıbrıs’ta da durum benzerdi.
* Önce Cedric Burnside çıkıyor, gitarıyla ortamı ısıtıyor. Ardından Smoking Joe Kubek (isimlerine hastayım bu blues’cuların) ve B’Nois King geliyor. Sağlam gitar çalan bir ikili. Rock ve blues ekolleri sahnede çarpışıyor. Son olarak harmonika üstadı Billy Branch (yemek yediğimiz kebapçıda bile öttürüyordu baba harmonikayı) ve
Yılın ve gelecek yılın en önemli konserleri açıklanmaya başladı. Pek yakında bilet almak için hesaplar başlayacak. Peki hangi konsere nasıl hazırlanmalı. Bir iki öneri...
F*cked Up, 22 Kasım, Babylon
Punk sevenleri hayli hareketli itiş kakışlı bir gece bekliyor. Şu ara memlekette gidip görebileceğiniz en çılgın gecelerden biri olabilir. Kanadalı grubun ilk albümü “Hidden World”ü öneririm. F*cked Up’ın solisti kendine has bir adam. Şişmanlığı ve sahnede çıplaklığıyla da meşhur. Kendine güven diyelim ya da anti-kahraman diyelim, heyecanla bekleyelim.
Sting, 26 Kasım, Ataköy Atletizm Arena
Bu konsere hazırlanmak için aslında yapılabilecek şey çok basit. Sting’in “The Best of 25 Years” isimli derleme albümünü alın ve baştan sona dinlemeye başlayın. Yaşınız tutuyorsa evdeki eski The Police plaklarını piyasaya çıkarın ya da önünüze çıkan ilk plakçıya girip ikinci elini satın alın. En fazla bulunan plaklar The Police plaklarıdır. “Aman çok seyrettik” diye düşünüyordum ama galiba Sting iyi bir performans sergileyecek. Her zaman seyredilir.
Berlin’deki Radialsystem V ve Santralistanbul arasında benzerlikler var. Ama asıl mesele farklar. Konu 24 Kasım’da Borusan Müzik Evi’nde gerçekleşecek bir konser aslında
Berlin’de Spree nehrinin kıyısında şimdiki adı ‘Radialsystem V Space for Arts and Ideas’ olan bir yer var. 1881’de inşa edilmiş bir bina. Berlin’in eski atık su pompalama merkezlerinden en büyüğü. Geniş pencereleri, bacaları ve bir istasyon için hayli özenilmiş detaylarıyla mimari açıdan ilgi çekici bir tuğla yapı.
İkinci dünya savaşında Berlin’de bulunan neredeyse her bina gibi yıkılmış, zarar görmüş, sonra restore edilmiş. 1999’da hemen yanı başında yeni istasyon hizmete girdikten sonra devre dışı kalmış ve korunması gereken mimari yapılar listesine eklenmiş. O zamana kadar Mitte, Prenzlauer Berg ve Friedrichshain bölgelerine hizmet vermiş. Şimdiki Berlin’in en gözde, duvarın yıkılmasının ardından en fazla gelişen, canlanan, zihni açık yeni neslin akınına uğrayan bölgeleri.
Bu dediklerim bir yere gelince kültür-sanat da geliyor oraya tabii peşinden. Şimdilerde pahalılanmaya başladı diye şikayet ediyor bu muhitlerin sakinleri. Klasik...
Neyse, 2004’te mimar Gerhard Spangenberg burası için bir
Adı “Güneşi Beklerken”. 19 Kasım’da piyasaya çıkması planlanıyor. İçinde 12 yeni şarkı var. Hem plak hem CD olarak basılacak albümden şarkıların çalınacağı ilk konser 16 Kasım’da Beyoğlu’ndaki Ghetto’da
Kerem Özyeğen, Harun Tekin, Burak Güven, Kerem Kabadayı (soldan sağa) “güneşi beklerken”.
"Güneşi Beklerken” hüzünlü bir albüm. İlk söyleyeceğim bu. Sonbahar albümü. Biz grubun şirketi Rakun Müzik’in Esentepe’deki ofisinde albümü dinlerken açık camdan gelen yağmur sesi doğal bir efekt gibi bağlıyordu şarkı aralarını ve kimse bunu yadırgamadı.
Mor ve Ötesi’nin artık markalaştırdığı estetik anlayış bu albümde de hakim. Sapına kadar yerli ve sapına kadar İngiliz. Yani Brit. Mor ve ötesi benim için alaturkalaşmadan yerlileşebilen grupların en iyisi. Hadi zorlayalım, en iyi Brit-Türk grubu onlar. Bunu yapmaya uğraşmıyorlar, zaten öyleler, onları gerçek yapan da bu zaten.
12 şarkının 10’unun söz ve müziği Harun Tekin’e ait. İki şarkı Burak Güven’in. Geçen yılı, grup bu albümde yer alan yeni besteleri hazırlamakla, prova etmekle geçirdi. Ama kayıt dönemi hızlı bitmiş. Babajim’de 15 günde tamamlamışlar her şeyi. Menajerleri Can Sertoğlu günde 14-16 saatlik kayıt
İstanbul’da 15 bin kişilik salon üç kez dolacak. İlk konserin biletleri tükenince ikinci derken üçüncü kondu ve Lopez’in dünya turnesinde üç kez üst üste çaldığı başka ülke yok. Bakın bu duruma ne diyor Lopez
Jennifer Lopez’i ilk kez sahnede görünce insan şöyle düşünüyor: “Evet Jennifer Lopez gerçekten çok güzel bir kadınmış.”
Bir süre geçtikten sonra şöyle oluyor: “Jennifer Lopez çok güzel, fotoğraf çekmeliyim.”
Daha da sonra şöyle oluyor: “Tutmayın beni, öne gidiyorum belki eline falan dokunurum...”
Açıkçası Jennifer Lopez dinlemem. Hit’lerini bilirim çünkü bir yerlerde çalmıştır
ve duymuşumdur illa ki. Ama şunu söylemeliyim, dinlemesem bile Jennifer Lopez konserine gidermişim (giderli konser). Bunu konsere gidince anladım.