14 Eylül Stevie Wonder günü. Funk ve soul’un büyük ismi İstanbul’da ilk kez çalacak. Wonder’la müzikteki değişim, 80’ler, bir görme engellinin Iphone deneyimi ve Obama hakkında lafladık
İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Garanti Caz Yeşili’nin 15’inci yılı etkinlikleri kapsamında, 14 Eylül’de Stevie Wonder’ı Küçükçiftlik Park’ta ağırlayacak.
Kendisinde Stevie Wonder’ın ev telefonu bulunan bir arkadaşım, onu aradığınızda telesekreter çıktığını ve fonda “I Just Called To Say I Love You” çaldığını söylemişti. Wonder mesajı dinliyor, ilginç bir şeyse açıyormuş telefonu. “Bu bir şehir efsanesi” dedim ama arkadaşım yemin etti. Elbette “Stevie Wonder’ı bi’ çaldıralım” demedik. Zaten söyleyecek ilginç bir şeyimiz de yoktu. Stevie Wonder’ı aradığımda basın ofisi çıktı.
Evi değilmiş. İlk soruda kendisine bu konuyu bir Borat kayıtsızlığıyla sorsam yüzüme kapatacağını düşündüğümden daha normal şeylerden bahsetmeye karar verdim. Cızırtılı telefonun diğer yanında Los Angeles’ta saat 22.00 civarıydı. Bizdeyse sabah köprü trafiği vakti.
Gününüz nasıl geçiyor, neler yaptınız?
Leonard Cohen 19 Eylül’de İstanbul’a gelecek. Ama geçen hafta Berlin’deydi. Yaklaşık 20 bin kişiye çalan üstad performansını doruğa çıkarmış, dört saate yakın sahnede kalıyor ve bir konserden ziyade adeta festival tadı veriyor
Şu ana kadar izlediğim en uzun konser hangisiydi hatırlamıyorum. Yakın zamanı dikkate alırsak iki buçuk saatlik The Cure konseri olabilir. İnanılmaz gelmiş, grubun bütün şarkıları çalmasını muhabbetle izlemiştik.
Cohen geçen hafta Berlin’in bizim Açıkhava’yı andıran ama yaklaşık üç katı büyüklüğündeki konser mekanı Waldbühne’de bunun çok ötesine geçti. Son albümü “Old Ideas”ın dünya turnesinde dört saate yakın sahnede kaldı ve bu, bu turne için standart bir uygulama.
19.30’da başlayan konser 23.15’te hâlâ devam ediyordu. Cohen son anda set listindeki üç şarkıyı pas geçip “Save the Last Dance”e geçti de konser bitti.
Bu bir konser değil festival. Cohen festivali. Gece 19.30’da başlıyor.
Ön grup olarak Cohen var. İki saate yakın çalıyor. Daha sonra yarım saatlik bir ara var. Ve ardından headliner olarak gene Cohen geliyor ve hit şarkılarını söylemeye devam ediyor. Ardından “Manhattan”la beraber ritim yükseliyor ve bir anda konserin ardından
Maliye çocuk olma yaşını 18’den 25’e çıkardı. Çocuk okutan aileler evlatlarının sağlık giderlerini gelirlerinden düşsün diye. Tamam iyi de, aldı beni bir telaş
Çocuk olma yaşı yedi yıl uzatılıp 25’e çıkarılıyormuş. Bunu çocuk okutan ailelere bir vergi avantajı sağlaması bakımından yapıyorlarmış. Bu sayede vergi mükellefi olan anne babalar üniversitede okuyan çocuklarının sağlık giderlerini gelirlerinden düşebileceklermiş (Şükrü Kızılot, Hürriyet. 29 Ağustos).
Bu uygulamayı Maliye Bakanlığı getiriyor. “85 No.’lu Gelir Vergisi Sirküleri” ile ‘çocuk’ deyiminin tanımı şöyle değişiyor: “Çocuk deyimi; mükellefle birlikte oturan veya mükellef tarafından bakılan (nafaka verilenler, evlat edinenler ile ana veya babasını kaybetmiş torunlardan mükellefle birlikte oturanlar dahil) 18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocukları ifade eder”.
Ekonomik açıdan aileleri ferahlatacak mutlu edecek bir haber bu değil mi? İnsan sevinir. Ama öyle bir hale getirdiler ki bizi, ben kıllanıyorum. Acaba bunu altından ne çıkacak diye düşünüyorum. Daha geçen yaz Dünya Sağlık Teşkilatı 25 yaşındakileri çocuk tanımına dahil etti diye kazık kadar yetişkinlere alkollü içki satışı
Amerika’da yayımlanan bir makaleye göre pop müzik zaman içinde giderek daha depresif olmuş. 60’larda, 70’lerde, 80’lerde hatta 90’larda bile şimdikinden daha neşeli şarkılar dinliyormuşuz
Psychology of Aesthetics, Creativity, and the Arts” dergisinin son sayısında yayımlanan bu araştırma ABD’de geçen on yıllarda hit olan şarkılar baz alınarak yapılmış. Buraya iki önemli not düşmek lazım. Birincisi Amerika’da yapılan müzik genel olarak bütün dünyada tüketilen, dinlenen ve popüler müzik dinleyen herkesi etkileyen bir müzik. Yani “Amerika’da öyle ama dünyanın kalan kısmında farklı” diye bir durum pek yok.
İkincisi, şu bir gerçektir ki Amerikan pop müziği her zaman İngiliz ve Avrupa pop müziğine göre daha eğlenceli olmuştur. “Entertainment” temel alınarak yürür işler. İnsanlar eğlensin, iyi vakit geçirsin yani amaç.
Pop müzikte dünyayı etkileyen ikinci önemli merkez Ada’dır. Yani Britanya adası. Ve biliyoruz ki Ada’dan çıkan müzikler ABD’den çıkan müziklere göre her zaman depresif ve üzgün olagelmiştir.
İşte bu denge değişmiş. Benim için bu araştırmada en çarpıcı olan şey, artık ABD’nin de üzgün şarkı üretmesi. Pop müzikte zamanın ruhu bu.
Son 10 yılda üçüncü dünya
Pazarları aşk meşk yazmak adet ya. Modaya uyalım, bu pazar öykünüz de benden olsun. Gerçek bir hikaye. Hepimizin başından geçebilir, geçmiştir de... Önce okuyun sonra neden bahsettiğimi söyleyeyim
Olayın kahramanı anlatsın: “Ağustos ayında bizim de çaldığımız bir festivalde gördüm onu. Hiçbir şeyi umursamıyor gibiydi. Harika bir sesi, gülüşü, şahane şarkı sözleri ve büyülü bir hali vardı.
Biz çıkıp şarkılarımızı çaldık. Bittiğinde bizi izleyip izlemediğine baktım. Oradaydı. Sıra ona gelince sahneye çıktı. Üzerinde uzun bir elbise ayağında asker botları vardı. Şarkılarını söylerken ben aşağıda onun için deliriyordum. İçim içimi yiyordu. Şovdan sonra yanına gittik. Müziğini çok beğendiğimizi söyledik. Bize kuru kuru teşekkür etmek yerine onunla takılmamız için davet etti. Ama muhabbetin en güzel yerinde tur menajeri içeri girdi ve bir sonraki konser için hareket etmeleri gerektiğini söyledi. Gidiyordu ve muhtemelen bir daha asla göremeyecektim onu. Bir şey yapmam gerekiyordu. Hemen soyunma odasına koştum, ona bir mektup yazdım. Onun için bir şeyler hissettiğimi bilmesini istedim. Tam otobüse binecekken yakaladım ve eline tutuşturdum. Şaşırdı, gülümsedi. Mektubu alıp bir
Serdar Ortaç’ın sevgilisi şaşkınmış. Soruyormuş: “Dünyada popçular 20 yaşında, sizde hep 40 yaş ve üstü. Neden?”
Son dönemde Türk popuyla ilgili herhangi birinin sorduğu en doğru soru bu herhalde.
Hayır popun yaşı yok da, neden hiç genç popçu yok acaba?
Sevgili “Serdar Ortaç’ın sevgilisi hanım”, bir kere bizde popçular sadece 40 yaş ve üzeri değil. 50, 60 ve 70 yaş üzeri olanları da var.
Çünkü bizde firmalar yeni müzikleri anlamaz ve yatırım yapmazlar. O an ne satarsa, aynısından 10 tane daha yapıp piyasaya sürerler. Böylece ortalık kötü kopya dolar. Dinleyici haklı olarak eskisi ve alıştığı varken kopyasını dinlemez. “Kopya yeni nesil” tarihe karışır, biz de 2012’de Ajda, Kenan Doğulu, Mustafa Sandal ve çağdaşlarını dinlemeye devam ederiz. Onları bu yaşta itfaiye merdivenine çıkıp şarkı söylemek zorunda bırakırız. Biz genç popçu değil, yaşlanmayan popçu severiz.
Gençleri daha ziyade dandik pop yarışmalarına katılmaya teşvik ederiz ki kendilerini oralarda göstersinler, televizyonlarda saat doldursunlar. O yüzden son 20 yılda dünyada 10 nesil müzisyen, çeşit çeşit müzik ve grup yetişir, bizde Mustafa Sandal, İzel albüm yapar ve 55 milyonuncu kez albümlerine nasıl
Hiç bilmiyorsanız bile hit single’ları “Shuffle”ı muhtemelen bir radyoda, bir kulüpte ya da bir kafede duymuşsunuzdur illa ki. Üçüncü albümleri “A Different Kind of Fix” onlara büyük başarı getirdi. ABD’deki Lollapalooza’dan Avrupa’daki Rock Werchter’e, oradan Japonya ve Hong Kong’a çalmadıkları yer, gezmedikleri ülke yok. 20’li yaşlardaki dört okul arkadaşından oluşan grubu İstanbul’da görmek için ben sabırsızlanıyorum açıkçası.
Şu an Britanya’nın en parlak gruplarından Bombay Bicycle Club 15 Eylül’de İstanbul’a geliyor. Eksen On Fair Festivali’nde çalacak ekibin solisti Jack Steadman’la muhabbetteydik
Son albümünüz “A Different Kind Of Fix”in başarısı hayatınızı nasıl etkiledi?
Çok değil. En iyi yanı dünyayı dolaşmak ve bir sürü insanla tanışmak oldu. Bu sizin ufkunuzu değiştiren, zihninizi açan bir şey. Daha öncesinde çok yolculuk eden biri olduğumu söyleyemem. Albümden önce sadece İngiltere’de ve Batı Avrupa’da bazı şehirlerde çalmıştık. Yeni albümle birlikte dünyaya açıldık.
Pavement, Sonic Youth ve Yo La Tengo’dan etkilendiğinizi söylemişsiniz? Nedir sizi çeken bu gruplarda?
“İstifaya gerek olmaması”, “özre gerek olmaması”, “kusurların istifa edilecek boyutta olmaması” gibi kavramlar çok popüler. Bir gün her devlet adamı ya da yönetici 15 dakikalığına “istifaya gerek yok” açıklaması yapacak bu gidişle
ÖSYM başkanı Ali Demir ‘Bütün bu süreçte istifamızı gerektiren en küçük bir şey olsaydı istifa ederdik. İstifamızı gerektirecek hiç bir olay söz konusu değil. Türkiye’de hak edenin, hak ettiği şekilde değerlendirileceği bir ÖSYM oluşturma yönündeki çalışmalarımıza devam ediyoruz’ diye konuştu.” (Çalışmalara devam...)
“YÖK başkanı Yuzuf Ziya Özcan, ÖSYM Başkanı Ali Demir’in hataları olduğunu ancak bu durumun istifa etmesini gerektirecek boyutta olmadığını söyledi.”
(Hangi boyutta olursa istifa gerektiriyor biri anlatsa da öğrensek.)
“Adı Deniz Feneri davasında geçen RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkındaki iddialar ve istifa çağrılarıyla ilgili olarak, ‘İstifa edecek bir durum yok. İstifamı gerektirecek bir durum olursa ben de izzetli her bürokrat gibi istifamı verirdim. Sonuna kadar direneceğim’ dedi.”