Eylül ayında önemli şeyler olacağa benziyor.. Kılıçdaroğlu bunun işaretlerini verdi..
Son grup konuşmasında milletvekillerine; ‘1 Eylül’e kadar tatil yapabilirsiniz 1 Eylül’den itibaren yeni bir süreç başlayacak’ dedi..
Nasıl bir süreç?
Geriye dönelim..
20-25 gün oluyor.. CHP lideri, yemin meselesi sürürken Fatih Altaylı’nın programına çıkmıştı..
Seçim sonuçlarını değerlendirirken kinayeli bir dille mealen şöyle konuşmuştu:
Gördük ki çiftçi parasız değilmiş, mazot alamama gibi bir derdi yokmuş..
Bu konuyu yıllardır tartışırız.. Özel televizyonların devreye girmesinden beri..
Türkiye sık sık şehit verdiği için gündemden hiç düşmez..
13 şehidimizden sonra da böyle oldu..
Kenan Doğulu konserini iptal etti..
Tarkan iki şarkı söyleyip sahneden indi..
Ajda Pekkan konserimi iptal etmem deyince twitter bombardımanına uğradı..
Televizyonlarda da benzer bir durum yaşandı..
Kimse sürpriz istemiyor, kimse ne çıkarsa bahtıma demiyor..
Niye desin ki, para veriyor..
Bu sebepledir ki, herkes birbirine mekân soruyor.. Oraya gidilir mi? Burası nasıl?
Daha önce giden beğenmişse..
Cevap belli; İyi güzel, git..
İyi de nesi iyi?
Kendine özgü yemeği var mı, yok mu, başat yemeği..
Akşamüstüydü.. O kahrolası son dakika haberi ajanslara düştü..
13 şehit..
Pusu mu?
Pusudur..
Demek ki; Türkiye’nin normalleşmesini, Kürt meselesinin çözülmesini, Güneydoğu’da hayatın normale dönmesini istemeyen başka güçler var..
Seçim yaptık..
İktidarı seçtik, muhalefeti seçtik, bölge halkı temsilcilerini seçti..
Federasyon’un, ‘lig zamanında başlayacak’ kararından beri her ortamda bu tartışılıyor..
Tahmin ettiğim gibi tarafgirlik duygusu ağır basarak..
Gelin biz de tartışalım..
‘Lig başlarsa ne olur’dan başlayalım..
Diyelim ki, iki, üç, dört ay sonra iddianame çıktı.. Diyelim ki, kanıtlar, belgeler Federasyon’u tatmin etti.. Kanaat oluştu, ne olacak?
Üç şık var?
Ya Federasyon o kuruldan görüş, bu kuruldan görüş diye işi oyalayacak, sezon sonuna sarkıtacak..
Türkiye hararetli tartışmanın içine girecek.. Anafora düşen kayık gibi çalkalanacak.. Çünkü tartışma hukukçularla sınırlı kalmayacak, televizyon ekranlarından taşıp, kahvelere, işyerlerine, ev sohbetlerine, statlara kadar uzanacak..
İşin kötüsü mü diyeyim..
Doğası gereği mi diyeyim bu tartışma ‘tarafgirlik’ duygusuyla yapılacak.. Tartışmalarda tarafgirlik hukukun önüne geçecek..
Ne zaman derseniz..
Şike iddianamesi çıktığı zaman derim..
Federasyon, lig aynen başlar iddianame mahkeme tarafından kabul edildiğinde delillere bakarız, kararını aldı..
Yani, en erken üç dört ay sonra..
Geçen hafta tatildeydim.. Nereye uğrasam aynı tepkilerle karşılaştım..
Memlekette kriz varken senin burada ne işin var?
Valla kriz mriz yok dedim, yemin işi uzun sürmez dedim anlatamadım..
Var var dediler..
Taktik değiştirdim, varsa bile krizi ben çıkarmadım ki ben çözeyim, diye işi espriye vurmaya çalıştım..
Olmadı.. Yutmadı..
Baktım olacak gibi değil.. Okur her gördüğü yerde fırçayı basıyor..
Sahile indim.. Aklıma merhum Bülent Ecevit geldi.. Yıllar önce bir röportajında mealen şöyle demişti:
Akdeniz’i çok severim, denize girmeyi çok severim ama 17 yıldır giremedim.. O fırsatı yakalayamadım..
Ömrünün geri kalan yıllarında da o fırsatı yakalayamadı..
Peki ama neden?
Siyaset bu kadar mı sert, bu kadar mı kapalı, bu kadar mı engellerle dolu?
Siyasetçiye en sevdiği şeyleri yaptırmayacak kadar acımasız mı, tavizsiz mi?
Yoksa bu bize özgü bi durum mu?