TSK’nın tasfiyesi

31 Ekim 2009

Adli Tıp karar verdi: Islak imza Albay Dursun Çiçek’e ait...
Bu kadarcık haber yandaş medyanın Genelkurmay’ın darbe hazırladığına kanaat getirmesi ve hücuma geçmesine yetti... Daha önce sadece Albay Çiçek’in istifası isteniyordu.. Bu defa hedef yükseltildi... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un istifası istenmeye başladı... Yetmedi, bütün komuta kademesi isitfaya davet edildi... O da yetmedi... Varılan son noktada artık Silahlı Kuvvetler’in tümden tasfiyesi talep ediliyor. İşte Profesör Mümtaz’er Türköne’nin kaleminden veciz ifadeler:
“Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye’nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu ‘kurumsal yapı’ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.
Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var.”
Ne ıslak imza üreten makinenin ortaya çıkması, ne Adli Tıp kararındaki karanlık noktalar yandaşları durduramıyor.
Bu süreçte tek olumlu ve önemli gelişme Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un görüşmesinden çıkan karar:
“Gerçeğin ortaya çıkması için yargı süreci beklenmeli...”

Yazının Devamı

Adli Tıp oyunu

30 Ekim 2009

Son olarak Hüseyin Üzmez ve Münevver Karabulut hakkındaki kararlarıyla şaibeli bir görünüm kazanan Adli Tıp, acaba Albay Dursun Çiçek’in imzasını olağan ve bilimsel yollardan inceledi mi?
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp öğretim üyesi ve Adli Tıp Uzmanı Doç. Dr. Nevzat Alkan önceki akşam TV 8’de ve dün Vatan gazetesinde çarpıcı açıklamalar yaptı. Karanlığa ışık tuttu. Doçent Alkan dedi ki:
“Dosya savcılıktan kurye ile Fizik İncelemeler İhtisas Dairesi’nin Belge İnceleme Birimi’ne geldi. Ancak buradaki görevlilerin, bu dosyanın birime geldiğinden haberi olmadı. Oysa ki normal prosedürde birime gelen dosya kurayla bir ekibe dağıtılır. Hangi ekibe gideceği önceden bilinmez. Eğer ülke gündemini etkileyecek önemli bir belge geldiyse, kura çekilmez, birimin uzmanlardan oluşan genel kurulu toplanır ve bu gelen yüksek önemdeki belgeyi inceler. Kurul tarafından incelenen belge, tüm uzmanların imzası alınıp oybirliğiyle karara bağlanır. Çiçek dosyasının incelemesinde bu prosedürler işlememiş, ‘özel uzmanlar’ devreye girip belgeyi incelemişlerdir. Bu bir ilk. Neden normal prosedür işletilmedi? Bu özel uzmanlar kim tarafından görevlendirildi, hangi kriterlere göre seçildiler? Bu soruların

Yazının Devamı

Dünkü Türkiye...

29 Ekim 2009

Londra’da çıkan The Observer gazetesinin yazısı (22 Ekim 1933):
“Türkiye’nin Onuncu Yaşgünü
Bir On Yıla Yüzyıllar Sığdırıldı.
Kemalizm on yılını doldurdu. Gazi Mustafa Kemal, savaş sonrasının büyük simaları arasında yerini aldı. Değişiklik birkaç görüntüyle gözler önüne serilebilir. Örneğin Galata Köprüsü’nden geçenlerin on yıl önceki kozmopolit halini artık çağdaş bir görünüm almıştır. Bugün köprüden geçenlerin yüzde 99’u Türk’tür ama giyim kuşamlarıyla herhangi bir İngiliz şehrinin halkından farksızdırlar. Türk kadınları Beyoğlu’nda serbestçe dolaşıyor, onların çocukları futbol oynuyor, kızları üniversiteye gidiyor.
Çok eşlilik, fes , Arap alfabesi kalmadı. Bayındırlık işlerinde büyük gelişme sağlandı ve geniş bir demiryolu şebekesi kuruldu. Yeni alfabenin kabulüyle eğitimde büyük bir atılım gerçekleştirildi. Gazi, geleceğe güvenle bakabilir.” ( Bilal N. Şimşir, Ankara... Ankara Bir Başkentin Doğuşu, Bilgi Yayınevi, s.441)
* * *
Şu satırlar da İngilizlerin ünlü The Times gazetesinin 1938 yılındaki “Yeni Türkiye” başlıklı yazısından:

Yazının Devamı

Islak imza...

28 Ekim 2009

Buyurun size ıslak imza makinesi... Amerika’da üretiliyor... Fiyatı bin dolar civarında... Makine ve işleviyle ilgili ayrıntılar “http://www.signaturemachine.com”da...
Malum, bir mektubu mürekkepli kalemle imzalı göndermek değerini artırır. Ancak yüksek yöneticilerin yüzlerce mektubu imzalayacak zamanı yok. Makine işte bu ihtiyaçtan doğmuş. Herhangi bir imzayı tarayıcıdan geçirip makineye veriyorsunuz. Otomatik olarak o imzanın aynısını mürekkepli kalemle önüne koyulan kâğıtlara seri halinde atıyor...
* * *
Albay Çiçek’in imzası böyle bir makineden çıkmış olabilir. Olmayabilir. Hukuki süreç tamamlanmadan hiçbir şey söyleyemeyiz. Ama kesin olan bir şey var ki: Islak imza üretmek kolay...
Öte yandan... Islak imzayı savcılara gönderen ve subay olduğu bildirilen kişi ortada yok. Başbakan “İfade verirse her şey net olarak ortaya çıkar” dediğine göre bu kişi henüz bulunmuş ve ifadesi alınmış değil. Islak imzalı mektubu neden 5 ay sakladığı meçhul. Bekir?Coşkun’un dediği gibi “Elinde ıslak imzalısı varken neden kurusunu servise koydu?” Bu kadar çok bilinmeyene ve karanlık noktaya rağmen ihbarcının gönderdiği 5 sayfalık mektup her satırı doğruymuş gibi değerlendiriliyor. Bir

Yazının Devamı

Uslu çocuklar...

27 Ekim 2009

“Avrupa’dan PKK’lı grubun gelişi ertelendi” haberini ilk önce Başbakan Erdoğan’dan duyduk. Bir dostumuz not göndermiş:
- Bunlar ne biçim terörist?.. Öcalan “Gel” deyince geliyor, Erdoğan “Dur” deyince duruyorlar...
Bu işin esprisi... Ancak şu ciddi durum da var ortada...
PKK’lılar ile Ankara arasında ciddi bir diyalog kurulmuş...
Nitekim Habur’dan giriş tarihi günler öncesinden verilmiş, devlet erkânı da o gün sınırda hazır bulunmuştu.
Ayrıca, PKK’lı grubun daha önce suç işlemeyen militanlardan oluştuğu bildirilmiş, bizim devlet de buna inanmıştı...
Demek garanti sağlam yerden...

Yazının Devamı

Ayıkla taşını...

25 Ekim 2009

Başbakan Erdoğan 20 Ekim günü, yani Habur’da sergilenen rezaletin ertesi günü, AKP grubunda yaptığı konuşmada şöyle diyor:
‘’Dün Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Türkiye’de bir şeyler oluyor, iyi, güzel şeyler oluyor.”
Başbakan ortada dramatik bir durum olduğunu yazıp çizenleri “Terörden nemalananlar” diye nitelemiş, Apo’nun yol haritası uygulanıyor diyenleri eleştirmiş ve aynen şöyle demişti:
“Bu bir milli birlik sürecinin, bir demokratik açılım sürecinin, bir kardeşlik projesinin gereği olarak atılmış bir adımdır.”
Başbakan bu konuşmadan üç gün sonra ise, yani önceki gün şöyle dedi:
- İlk kafiledeki görüntüleri tekrar görmek istemiyoruz. Gerekirse sil baştan yaparız...
Neyse ki 28 Ekim’de gelecek ikinci kafilenin yaratacağı tatsızlıktan şimdilik kurtulduk.

Yazının Devamı

İyimser rüyalar!

24 Ekim 2009

Olup bitenler hakkında iki ayrı yorum var.. Birincisi iktidar yanlısı yazarların paylaştığı iyimser yorum. Bir meslektaşımız yazıyor:
“Bazı çevreler, son günlerde yaşananları büyük bir felaket, PKK’nın ülkeyi teslim alması gibi görüyor. Ben ise, aynı sahneleri PKK’nın kendi toplumu karşısında prestijini fazla kaybetmeden teslim olma sürecini başlattığı şeklinde yorumluyorum...”
Bir yandaş yazar onu destekliyor:
“Terör örgütü militanlarını dağıtıyor, silahlarını bırakıyor... Ama onurunu kurtarmak için de yenilgiyi zafer gibi gösteriyor...”
İyimserler böyle bakıyor.. Ama herkes o kadar iyimser değil! Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşürken açıkladığı üç aşamalı yol haritası dün basına yansıdı... Apo diyor ki:
“Birinci aşama, devlet Kürtlerin tüm haklarını güvence altına alacak... İkinci aşamada çatışmasızlık ortamı oluşturulacak. Devlet de demokratik çözümü kabul edecek, Kürtlerin kendi kendini yönetmesine imkân tanıyacak. Ancak bunların olabilmesi için benim önümün de açılması lazım.
Üçüncü aşama olarak da devlet verdiği güvenceyi hukuki mevzuata yansıtacak, bunun anayasasını, kanunlarını, yönetmeliklerini yapacak...”

Yazının Devamı

Daum’un kızı...

23 Ekim 2009

Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum’un kızı Janine babasını ziyaret için Almanya’dan İstanbul’a geliyor... Atatürk Havalimanı’ndan taksiye biniyor. Şoföre Samandıra Can Bartu tesislerine gideceğini söylüyor. Yaklaşık 60 kilometre mesafenin 90 TL tutması gerekirken taksici Janine’i bir hayli dolaştırıyor, taksimetre 250 TL yazınca Samandıra’yı ancak buluyor.
Taksici savunma olarak “Otoyolda kimseye yol soramadık, yanlış girince yol uzadı” demiş...
Yol uzar da üç kat uzamaz...
Acaba konu trafik memurlarına yansıtıldı mı? Hürriyet’te Süleyman Arat’ın haberinde bu konuda ayrıntı yok.
Milliyet geçenlerde taksicilerin marifetlerini sorguladı...
İstanbul’da taksicilik bir yara halini aldı.
Taksi müşterisi olduğumuz için biliyoruz, görüyoruz... Adam dün Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş... Bugün bizim gibi yarım asırlık İstanbullulara kazık atmaya çalışıyor.

Yazının Devamı