Başbakanlık bu paraları nereye harcıyor? 2005 yılında sadece 35 milyon YTL olan Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü harcaması 2006’da 250, 2007’de 290 milyon YTL’ye fırlıyor...
Güne bölerseniz, 800 milyar lira çıkıyor. 2006 ve 2007 yıllarında önceki yıla göre artış yaklaşık 8 kat...
CHP Milletvekili Ahmet Ersin durumu farkederek bir soru önergesi vermiş. Önergeye cevap veren Başbakanlık Müsteşarı Efgan Ala demiş ki:
“Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü 2007 bütçesi gider tertipleri... 2007 Yılı Kesin Hesap Kanununda detaylandırılacaktır.”
Konuyu Vatan gazetesi büyütüyor. Devreye Başbakan Erdoğan giriyor...
Batman’da toplu konut töreninde hırçınlaşarak diyor ki:
“Başbakanlık bütçesinde örtülü ödenek denilen bir kalem vardır. Bu örtülü ödenekten nerelere para harcanacağı yasayla belirlenmiştir. Bunun hesabını biz bu gazetenin patronlarına vermeye mecbur değiliz...”
Yılların gazetecisi Yalçın Pekşen dostumuzun son kitabı “Ko Medya” adını taşıyor... Bizim mesleğin bizdeki uygulanışını, ıcığını cıcığını, o her zamanki mizah ustalığıyla anlatıyor Yalçın... Her kesimin aynı ölçüde kulağını çınlatıyor:
“Elinde kâğıt kalem, ses kayıt cihazı, fotoğraf makinesi, kamera veya içki kadehi olan kişilerden sonuncusuna gizlemek istediğiniz şeyleri anlatmayın. Büyük olasılıkla içlerindeki tek gazeteci odur.”
Uzaktan bakınca gazeteci ve yazarlar aşağı yukarı birbirine benzer koşullarda yaşıyor sanılır... Öyle olmadığını anlatıyor:
“...Hiçbir gazeteci diğerine benzemez., bu benzemezliğin en önemli kalemlerinden biri de kazançlarıdır... Para parayı çeker lafı gazetecilikte geçerlidir... Altınızda son model araba, Boğaziçi’nde yalınız veya Beykoz konaklarından villanız varsa daha çok kazanırsınız.”
İyi gazeteciyle kötü gazeteci farkı nedir?
“İyi (olumlu) haberler yaparsanız kötü gazeteci olursunuz ama iyi yaşarsınız.
Kötü (olumsuz ) haberler yaparsanız iyi
21 - 22 Haziran günleri Amasya Genelgesi’nin açıklandığı tarihtir.
Aradan 89 yıl geçti...
Mustafa Kemal’in; 21 - 22 Haziran 1919 gecesi emir subayı Cevat Abbas Bey’e Saraydüzü kışlasında yazdırdığı bu genelgenin ilk üç maddesi şöyledir:
1. Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir.
2. İstanbul Hükümeti, üzerindeki sorumluluğun gereklerini yerine getirmemektedir.
3. Milletin istiklalini yine milletin kendi azim ve kararı kurtaracaktır.
Görüldüğü gibi... 89 yıl öncesiyle bugün arasında fazlaca fark yoktur...
TBMM Dışişleri Komisyonu’ndan bağımsız ve haysiyetli bir ülkenin kendine yediremeyeceği bir yasa tasarısı yağ gibi geçti... Konu; İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) İstanbul’da kurulması kararlaştırılan Gençlik Forumu... Gençlik Forumu’na öyle ayrıcalıklar tanınıyor ki... Akıl mantık alır gibi değil...
Mesela... Bu örgütün Başkanı yargı dokunulmazlığına sahip olacak.. Verdiği demeçlerden dolayı yargılanamayacak... Hiçbir sözü hakkında soruşturma açılamayacak...
İki... Yurtdışından bu örgüte gelecek paralar üzerinde Türk devletinin kontrolü olmayacak...
Türk hükümeti bu örgüte yalnızca tavsiyede bulunabilecek...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen toplantıda:
- Bu kurulmasını istediğiniz resmen devlet içinde devlet, diyor...
Tasarı “Medeniyetler ittifakı”na dayandırılıyor bu arada... Onur Öymen, Atatürk’ün şu sözünü anımsatıyor:
TRT’nin yeni yasası TBMM’de kabul edilerek Cumhurbaşkanı’na gönderildi...
Yeni yasa, gerek TRT içinde, gerekse kamuoyunda hiç tartışılmadan geçti Meclis’ten...
Yasa ile sözde TRT’nin yeniden yapılandırılması ve Anaya’sada tanımlanan özerkliğe kavuşması öngörülüyor...
Ne var ki, maddeler okununca esas amacın TRT’yi iktidara bağlamak ve iktidarın istediği biçimde kadrolaştırmak olduğu açıkça görülüyor...
Misal... Yasanın 1’inci maddesinde TRT’nin özerk ve tarafsız olduğu belirtilirken, 3’üncü maddesinde yapılan düzenleme ile kurum adeta hükümete bağlanıyor. Bu düzenlemeyle kurumun en yüksek karar organı olan yönetim kuruluna iki genel müdür yardımcısı üye olarak giriyor... Her iki genel müdür yardımcısı Bakanlar Kurulu tarafından belirleniyor. Gerektiğinde Bakanlar Kurulu tarafından değiştirilebiliyor.
Siyasetin etkisinden uzak olması gereken TRT, bu düzenlemeyle aksine, biraz daha hükümetin kontrolüne girecektir.
Halkın vergileriyle
İşçi Partisi’nin her gün bir başka yetkilisi basın toplantısı düzenleyerek Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın yalan söylediğini o yüzden istifa etmesi gerektiğini bildiriyor...
Nedir mesele derseniz.. Efendim Aydınlık dergisi bir süre önce Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın 1975-76 yıllarında yayımlanan İBDA-C’nin yayın organı “Gölge” dergisinin “Ankara temsilcisi” olarak görev yaptığını yazdı. Haşim Kılıç yaptığı açıklamada bu iddiayı yalanladı ve orada geçen H. Kılıç adlı kişinin kendisi değil, Hüsnü Kılıç adlı biri olduğunu söyledi.
İşçi Partisi dergi künyelerinin fotokopilerini yayımladı. Künyede açıkça “Haşim Kılıç” yazıyordu...
İstanbul’da yayımlanmakta olan İBDA-C’ye yakın Baran dergisinin 1 Mayıs 2008 tarihli sayısında da, Av. Ahmet Arslan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “12 Eylül öncesinde Salih Mirzabeyoğlu’nun başında bulunduğu hareketin yayın organı Gölge dergisinin Ankara
Murat Sakmak, Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi’nde yatıyor... Sebebini kendisi şöyle anlatıyor:
- Yaklaşık 4 yıl önce işsizlik ve cehalet sonucu bir hata ettim... 3 cep telefonu gasp ettim... Tarsus mahkemesi bu sebeple ömrümün geri kalan kısmını dört duvar arasında geçirecek bir ceza verdi: Beni toplam 62 yıl 4 ay, 40 gün hapse mahkûm etti... 2005 yılında ceza yasası değiştiği için yeniden yargılandım. Bu defa 32 yıl ceza aldım. 4 yıldır dört duvar arasındayım. Gasp ettiğim telefonlardan doğan zararı telafi ettim. Ama benim harcanan hayatım telafi edilmeyecek. Avukatım olmadığı için kendimi savunamıyorum. Kanunlar karşısında boynumuz kıldan incedir. Ama 3 telefon karşılığı 32 yıl hapiste yatmak adalet kavramına uygun mudur?”
* * *
Ülkede yolsuzluğun bini bir paraya giderken, götürülen trilyonların hesabı verilmezken, Murat Sakmak’ın üç cep telefonu yüzünden 32 yıl yatmasına kim adalet diyebilir?
Acaba Adana, Ceyhan taraflarında konuyla ilgilenecek bir avukat okurumuz var mıdır?
Bu insanlık görevi için bizimle temasa geçerse dosya
Fenerbahçe Alman Milli Takım Teknik Direktörü Joahim Löw’e teklif götürecekmiş...
Eski antrenör Löw Fenerbahçe’ye bir kez daha gelir mi?
Sanmayız... Burada görev yaparken adam için laf çıkarmışlardı, “Köylü” diye...
Kabahati mi? Takım elbisenin altına açık sandalet ayakkabı giymek...
Bir köylü toplumu tarafından köylü diye adlandırılmak adamın ağrına gitmişti.
Avrupa Şampiyonası’nda tanıdık bir isim daha var: Guus Hiddink...
Bu defa Rus Milli Takımı’nın başında geldi şampiyonaya...