Galatasaray Yönetimi, Türk Telekom Arena Stadı’nı Beşiktaş’la ne kadar bölüşmeyeceğiz dese de, bu düşünceleri gerçekleşmeyecek gibi görünüyor. Kulağıma gelen bilgilere göre Beşiktaş, İnönü Stadı bitene kadar Arena Stadı’nda oynayacağı her maç için Galatasaray’a 125 bin dolar ödeyecek, Galatasaray ile Beşiktaş, Arena’yı beraber kullanacaklar. Ama bu sene, ama gelecek sene... Bu böyle olacak. Galatasaray’ın yöneticileri ve başkanı ne kadar direnirse dirensin çıkacak olan karar belli. Peki Beşiktaş, Kadıköy’de oynamak isteseydi Aziz Yıldırım, “Hayır böyle bir şey olmaz. Biz stadımızı kimseyle bölüşmeyiz” deseydi bu Galatasaray’ın başına gelenler, Fenerbahçe’nin başına gelir miydi!
Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, aşağı yukarı her gün gazetelere ve televizyonlara demeçler veriyor, “Sarışın, mavi gözlü yabancı bir oyuncu alacağız” diyor. Hatta Galatasaray’ın seksi bir takım olduğunu da söyleyebiliyor. Ama unutulmamalı ki liderlik farklı bir şey. Yumruğunu masaya vurup, “Biz Arena’yı hiçbir kulüple bölüşmeyiz” diyebiliyor mu?
Galatasaray kupasını Kadıköy’de almak için yönetici Abdurrahim Albayrak, “Başbakan’la konuştum. O emir verdi. Ondan sonra kupamızı Kadıköy’de
Yeğenimin düğünü için Çeşme’ye geldim. Şansıma rüzgâr, fırtına Çeşme’yi sallıyor. Sakin bir koy ararken, yolum Aya Yorgi Koyu Marrakesh Beach’e düştü. İyiki de düşmüş. Büyük takımlardaki bütün futbolcular sanki sözleşmiş gibi hepsi burada... Akşam bir voleybol maçı yaptılar, sanki Fenerbahçe-Galatasaray derbisi gibi. Arda Turan, Necati Ateş, Gökhan Gönül, Selçuk Şahin, Burak Yılmaz, Servet Çetin, Selçuk İnan, Yekta Güngör, İbrahim Toraman ve Sabri Sarıoğlu karşı karşıyaydı. Mükemmel bir maç oldu. İnanın Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki Fenerbahçe-Galatasaray derbileri gibi heyecanlı ve güzeldi.
Bütün hepsi, saha dışında çok iyi dostlar. Selçuk İnan’la sohbet ederken, Arda Turan yanıma gelip, “Osman Ağabey, ben Galatasaray’dan ayrıldım. Ama Selçuk adam gibi adam. Benden daha iyi bir oyuncu” diyebiliyor. Konu Emre Belözoğlu’ndan açıldığı zaman, tecrübeli isme övgüler yağdırıyor. Arda, Atletico Madrid’in çok büyük bir transfer yaptığını, Emre’nin mükemmel bir futbolcu olduğunu ve İspanya’yı ayağa kaldıracağını söylüyor.
Burak Yılmaz’a ise transferini sorduğumda, “Lazio’yla daha anlaşmadım. Sorunlar var” dedi. Biraz derine indiğimde, İtalya kapısı kapanırsa, aklının
Galatasaray’ın, Amrabat konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğunu anlamıyorum.
Önce şunu söyleyeyim, Galatasaray ile Kayserispor arasında ciddi bir sıkıntı bulunuyor. Ünal Aysal ve ekibinin bu işte hiçbir suçu yok, ama Adnan Polat döneminde başta Adnan Sezgin, sözleşmesinin bitmesine yarım sezon kala Ali Turan’ı bedava almak için bu oyuncunun kafasını karıştırdı. Sonuçta Kayserispor vermedi, kadro dışı bırakılan Ali yarım sezon beklemek zorunda kaldı. Burada Galatasaray’ın yaptığı çok büyük bir hata var.
Kayserispor şimdi bunun intikamını alıyor gibi. Amrabat 10 milyon euro ise, Selçuk İnan 100 milyon euro eder. Semih, Emre Çolak, Necati, Engin gibi futbolculara da paha biçilmez. Bunu Kayserisporlu yöneticiler de biliyor, ama Galatasaray’dan intikam alıyorlar.
Peki haksızlar mı! Benim anlam veremediğim Fatih Terim gibi büyük bir hoca, Amrabat diye tutturdu. Genel Menajer Süleyman Hurma fırsat buldukça Galatasaray’ı ağır şekilde eleştiriyor. İşin özü bu transferi Fenerbahçe yapmak istese 3.5-4 milyon euroya işi bitirirdi. Galatasaray 7.5 milyon verdi, 10 diyorlar, 10 verse belki de 12 diyecekler.
Bırakın Allah aşkına şu Amrabat’ın peşini. Şampiyonlar Ligi’nde bu
Yıl 2000... Galatasaray 4 yıl üst üste şampiyon oldu, bir de UEFA Kupası’nı kazandı. Rüya gibiydi. Fakat paylaşma duygusu olmadığı için o canım takımın futbolcuları, yöneticileri, teknik direktörü hepsi bir tarafa gitti. Sonuç belli. O zaman bu zaman. Bir sürü sıkıntılar, zorluklar ve kan kaybı yaşandı.
Bu yıl uzun aradan sonra yine şampiyon olundu. Sezon içinde taraftar, camia, bütün Galatasaraylılar büyük bir dayanışma gösterdiler. Fenerbahçe kadar olmasa da Terim’in ve UltraAslan sayesinde büyük bütünleşme oldu. Bu fırsatı değerlendirmek lazım. Dayanışma devam ederse Galatasaray’ın önü açık. 55 bin kişilik Arena Stadı var. Kulübe çok büyük maddi kaynak sağlıyor. Sorun bölüşmekte.
Bu sezon UltraAslan da taraftar bazında şampiyon. Statlarını kapattırmadılar. Terim’in arkasında kale gibi durdular ve o kadar güzel koreografiler yaptılar ki belki de dünyada benzeri yok. Fenerbahçe maçını 2-1 kaybetmelerine rağmen en ufak taşkınlık olmadı. Sözün kısası şampiyonlukta büyük pay sahibi oldular. Tabii anlayana...
Geçen pazar şampiyonluk gecesi yaptılar. Yöneticilerin hepsinin orada olması gerekirdi. Bir tek Sedat Doğan geldi. O da, “UltraAslan’ın kurucusu olduğum için geldim”
Futbolumuza “düşman” kelimesi hiç yakışmıyor. Bu bir spor mücadelesi. Kesinlikle savaş değil.
Son yaşadığımız olaylar insanların futboldan daha çok soğumasını sağladı. Önümüzdeki sezon futbola ilgi ne kadar olur onu bilemiyorum. Bu sezon yaşananlarla flaş takım Fenerbahçe oldu. Hele Galatasaray’la oynanan final maçı. Benim ailemden birçok kişi maçtaydı. Herkes savaştan çıkmış gibi sağ sağlim evlerine döndükleri için mutluydu. Kimse maçı anlatmadı. Sadece yaşadıklarının şokundaydı.
Bir düşman kelimesidir kaptırdı gidiyor. Cemaat, polis, Galatasaray vs... Fenerbahçe düşmanları! Bu düşünce tarzı bitmeli. Ben 12 senedir Samanyolu Haber’de programa çıkıyorum. Her zaman kahramanım Aziz Yıldırım olmuştur. Onu daima Fenerbahçe’ye yaptıklarından dolayı yere göğe koymam. Aynı şekilde başta Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın ve Trabzonspor’un maçları olduğu gün bayram yeri gibidir. Bütün takımlara eşit davranırlar.
Son olayların ardından ben ve arkadaşlarım Fenerbahçe’nin şampiyonluğunun tertemiz olduğunu söylerken ve Aziz Yıldırım’ın bunlara layık olmadığını konuşurken, Metris’e kendisini ziyarete gittiğimde ben hüngür hüngür ağlarken, onun beni teskin etmesini ballandıra
Hayatımda ilk defa böyle bir şampiyonluk yarışı yaşadım. Önce Galatasaray’dan başlayayım; 34 haftalık ligi lider bitir, düşen takımlar belli olsun, 9 puan ileride olmana rağmen, 6 maçlık bir play-off serisi oyna. Dün gece 1 gol yese şampiyonluk gitti.
Sezon performansına baktığımız zaman Galatasaray’ın, ‘şampiyonluğu hak etti mi?’ derseniz, bana göre etti.
Fenerbahçe’ye gelince; takımın, kulübün 3 Temmuz’dan beri yaşamadığı sorun kalmadı. Bu takım Türkiye Kupası’nda finalde. Dün gece de final maçı oynadı. Kazansaydı bu kadar sorunlara rağmen ligi şampiyon bitirecekti. Fenerbahçeli futbolcular ağlamakta haklılar.
Galatasaraylı futbolcular ise çocuklar gibi sevindiler, zıpladılar, onlar da bu sevinci hak etti. Geçen sezon ligde darmadağın olmuş bir Galatasaray, yeni bir takım kurdu ve Fatih Terim, 22 birbirine benzemeyen futbolculardan iyi bir takım yarattı ve şampiyon oldu. Burada Fatih Terim’i de kutlamak lazım.
Kolay değil, iki takım da bu şampiyonluk yolunda çok sıkıntılar çektiler. Ama ne yalan söyleyeyim, bize öyle heyecan yaşattılar ki, bu iki büyük camianın futbolcularını kutluyorum. Şampiyona da ikinci olana da kucak dolusu sevgiler.
Sahada futbol adına iyi
Galatasaray’ın, Aslantepe’deki Fenerbahçe mağlubiyetinden sonra dengeleri bozuldu. Fenerbahçe’ye 3, Trabzon’a 2, Beşiktaş’a 2; kendi sahanda toplam 7 puan kaybedersen şampiyonluk yolunda sıkıntıya girersin. Üstelik final maçı rakibinin sahasındaysa...
Dün geceye bakıyorum; Beşiktaş kepenkleri kapamış. Simao, Fernandes, Almeida ‘bir an önce maçlar bitsin de memleketimize gidelim’ der gibi futbol oynadılar. Galatasaray 9. dakikada ve 45. dakikada attığı iki golle skoru da yakaladı. Rakip üstüne gelmiyor, rakibin koşacak takati bile yok. Baktı ki Beşiktaş, bu Galatasaray kendisinden de kötü oynamaya başlayınca ‘hadi arkadaşlar biraz kıpırdayalım’ dedi. Beşiktaş adına kaçan goller, sonra yine Beşiktaş adına Galatasaray kalesine giren iki gol. Türkiye’de şampiyonluğa oynayan bir takımın, hele Fatih Terim’in çalıştırdığı bir takımın böyle çabuk oyunu bırakması affedilmez.
50 bin taraftar tribünleri doldurmuş, tezahürat müthiş. Hepsinin umudu, Trabzon’daki maç berabere bitsin de burada şampiyonluk turu atalım. Tabii evdeki hesap çarşıya uymadı. Fenerbahçe’nin Trabzon’dan gol haberleri geldikçe önce taraftarlar, sonra Galatasaraylı futbolcular etkilendi.
Şimdi ne olacak; haftaya
Galatasaray’ın o rahat, sakin futbolu gitmiş, yerine takım olarak gergin, sinirli, sahada ne yaptığını bilmeyen futbolculardan oluşan bir hüviyete bürünmüş. Futbolumuzda yaşanan olumsuzluklar sokak yürüyüşleri, tribünlerdeki gerginlik, takımı da Fatih Hoca’yı da tedirgin etmiş.
Önce Fatih Terim... Bir şeylerden ürküyor. Dün gece de en ürktüğü kişi herhelde hakem Tolga Özkalfa’dır. Oyunu kesmek için ben bu kadar çok düdük çalan hakem görmedim. Güven vermedi. İki takımı da her an yakabilecek hüviyetteydi. Ama her şeye rağmen Galatasaray’ın daha sakin olması gerekirdi. Çünkü o kalitede, o tecrübede futbolcuları var.
Alanzinho, Zokora, Colman ve Serkan orta sahada Selçuk, Engin ve Melo’dan daha iyi mücadele ettiler diyebiliriz. Burak tek başına hücumda olmasına ve Semih’in kontrolüne rağmen pozisyon buldu. Biraz şansı olsaydı, gol de atabilirdi. Defansta Giray, Mustafa ve daha sonra Glowacki, Trabzon’da yaptıkları hataları yapmadılar. Hatta Necati ve Elmander’i topa bile vurdurmadılar. Kanatlarda Ebuoe hiç etkili değildi. Çıkamadı. Çıktığı zaman da etkili olamadı. Necati, Elmander ve daha sonra oyuna giren Baros çok net diyebileceğimiz bir kere olsun topla buluşmadı. En