Muhalefet hazır, hükümet kavgada

3 Ekim 2000


       Ağustos ayının ikinci yarısında bu köşede yer alan bir dizi yazıda ekonomimizin 2000 yılı sonbaharına "bıçak sırtında" girdiğini belirtmiş ve net bir tercihle karşı karşıya bulunduğumuzu vurgulamıştım. Ya uygulanmakta olan enflasyonla mücadele programını hedeflerine ulaştırmak için gerekli önlemleri alacak, yapısal reformları sürdürecek ve düzlüğe çıkacaktık. Ya da uygulamayı sulandıracak, reformları savsaklayacak ve yeni bir krize davetiye çıkaracaktık. Yükselecek olan muhalefetin de etkisiyle hükümetin bu ikinci seçeneğe doğru sürüklenmesi tehlikesi vardı ve beni kaygılandıran da buydu.
       Erken ötmenin fazla prim yapmadığı bir ülkede yaşadığımı bir kez daha göz ardı ederek bunları yazdıktan (ve tabii fazla ilgi görmedikten) sonra geçen beş - altı haftada yaşananlar kaygılarımı daha da artırdı. Özellikle yapısal reformlar ve özelleştirme konusunda adım atmanın bu hükümet için ne kadar zor olduğu bir kez daha ortaya çıkarken, IMF (Uluslararası Para Fonu) ile ilişkilerde balayı döneminin bittiği ve dış dünyanın bekle - gör havasına girdiği görüldü. Bizim iş aleminde de gelişmeleri kaygıyla

Yazının Devamı

Atletizm, futbol, Doblo ve halimiz

1 Ekim 2000


       Yazının başlığı belki biraz kafa karıştırıyor ama geçen haftanın bana ilginç gelen gelişmelerini özetlemek için başka çare bulamadım.
       Yıllardan beri adeta tutkuyla izlediğim atletizm bana göre olimpiyatların ana sporu. Bu sporda öne çıkmak, dünya çapında başarılara imza atmak kolay değil. Bilimsel yöntemlerle, sabırlı ve yoğun bir çalışmayla dünya çapında atlet olunabiliyor. Belli ırki özelliklere sahip olmanın özellikle bazı dallarda, örneğin 100 ve 200 metre gibi sürat koşularında, başarıyı getirdiği yolundaki ciddi iddialara karşın sistemli çalışan ülkeler pekala iyi sonuçlar alabiliyorlar atletizmde.
       Bunun en çarpıcı örneğini komşumuz Yunanistan veriyor. Sidney'de atletizmde en büyük süprizlerden birini 200 metrede birinci olan Yunan atlet Kenteris yaptı, bayanlar 100 metrede de ikinciliği Yunan atlet Tanu kaptı. Yunanlıların yanısıra Estonyalı bir atlet dekatlonu(onlu yarışmayı) kazandı, Suudi Arabistanlı bir atlet 400 metre engellide kıl payıyla ikinci oldu. Kenya, Küba, Cezayir gibi ülkelerin atletlerinin başarılarına alıştığımız için onları ayrıca

Yazının Devamı

Komedi

30 Eylül 2000


       Sabah gazetesinde Necati Doğru'nun dünkü yazısının başlığı "Komedi" idi. Birkaç gündür Türkiye'de enerji kısıntısını gündeme getiren traji - komik gelişmeleri irdeliyordu Necati. Evet, Avrupalı olmaya heves ederken, Avrupa Birliği (AB) ortalamasının üçte birini bile bulmayan, AB'ye aday ülkelerin yarısı düzeyindeki kişi başına enerji tüketimiyle acıklı (ya da loş mu desem) bir görünüm sergileyen Türkiye, enerji sıkıntısı çekiyordu şu 2000 yılında. Kırk yıldır bu ülkenin kaderiyle oynayan koca koca liderler, "baraj kralları", köykent mucitleri yetiştiren, "Ortadoğu ve Balkanlar'ın bu en büyük ülkesi", şimdi zaten sönük yanmakta olan ampullerini söndürmenin hesabını yapıyordu, 21. yüzyıla bol palavralı bir söylemle girerken.
       "Komedi" başlığı aslında bugün Türkiye'deki her köşe yazarının defalarca kullanabileceği bir başlık. Hele şu son günlerdeki gelişmeler karşısında "Komedi" başlığını kullanmak adeta bir zorunluk haline geldi galiba.
       Arkadaşımız Meral Tamer, 17 Ağustos depremi sonrasında yazdığı yazılarda Cumhurbaşkanı Demirel'e hakaret ettiği gerekçesiyle 1

Yazının Devamı

Dün...

28 Eylül 2000


       Dün sabah hava yağmurluydu İstanbul'da. Gazetelere bir göz attıktan sonra Bağcılar Adliyesi'ne, arkadaşımız Meral Tamer'in duruşmasına gittim. 17 Ağustos depremi sonrasında yazdığı yazılarda, o dönemde Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel'e hakaret ettiği iddiasıyla yargılanıyordu Meral. Suçlu bulundu ve 1 yıl 4 ay hapse mahkum oldu. Yağmur usul usul devam ediyordu ve benim de yazı günümdü.
       Yazı yazmak değil yağmurun altında yürümek ve uzun uzun düşünmek geldi içimden. Görmezden gelmeye çalıştığım anlamsızlıklar sanki bir anda kara bulutlar gibi kümelenip üzerime yağmaya başlamıştı. Bu ortamda yazı yazmanın ne anlamı vardı? Kim okuyacaktı benim yazdıklarımı ve neyi değiştirecekti bunlar? Bu ülkede "değişim" diye tutturmanın ve dünyadaki değişimi izlemeye çalışmanın bir yararı var mıydı?
       Evet, kırk yıldır sahneden inmeyen ve değişmezliği simgeleyen politikacıların hala söz sahibi olduğu ve itibar gördüğü bir ülkede, değişimden söz etmenin anlamı var mıydı? Tepeden tırnağa yozlaşmış olan sistemin kendini tehdit eden değişim rüzgarlarına karşı en büyük güvencesi

Yazının Devamı

Prag'da eylem ve küresel demokrasi

26 Eylül 2000


       Küreselleşme karşıtlarının bugün Prag'da büyük bir güç gösterisi yaparak IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarına katılan delegelere zor saatler yaşatması bekleniyor. Dünyanın önde gelen bazı bankacılarının gösteriler nedeniyle bu yılki toplantılara katılmaktan vazgeçtiği belirtiliyor.
       Küreselleşme karşıtı gösterileri düzenleyen ve bu gösterilere katılanlar aslında çok farklı nitelikteki gruplardan oluşuyor. Onları bir araya getiren şey, küreselleşmenin simgesi olarak gördükleri dev uluslarüstü şirketlerin ve IMF (Uluslararası Para Fonu), Dünya Bankası ya da WTO (Dünya Ticaret Örgütü) gibi uluslararası örgütlerin dünyaya hükmetmesine karşı olmaları. Çevrecilerden dini cemaatlere ve anarşistlere kadar uzanan geniş bir yelpaze oluşturan bu gruplar, modern teknolojinin ve medyanın olanaklarını ustaca kullanarak örgütledikleri protesto gösterileriyle dünyanın gündemine girdiler. Yıkılmasını istedikleri düzenin yerine geçecek bir alternatif önerememeleri (bu konuda çalışmalar yaptıkları söyleniyor), etkili olmalarını önlemiyor.
       The Economist dergisinin son

Yazının Devamı

Euro'ya müdahale kumarı tutar mı?

24 Eylül 2000


       Önceki gün başlatılan "Euro'yu kurtarma" operasyonunun nasıl sonuç vereceği merakla bekleniyor. ABD ve Japonya Merkez Bankaları ile ve Avrupa Merkez Bankası'nın Euro'nun değer kaybını durdurmak için önceki gün başlattığı ortak müdahalenin ilk etkisi Euro'nun ABD doları karşısında 5 cent kadar değer kazanarak 90 cente tırmanması oldu. Ancak sürpriz müdahalenin piyasalardaki ilk şoku geçer geçmez Euro'nun yeniden inişe geçtiği ve 88 cente gerilediği görüldü. Euro'nun daha fazla değer kaybını önlemek amacıyla yapılan müdahaleye, beklenmedik şekilde ABD Merkez Bankası (Federal Rezerv Bankası)'nın katılması bile Euro'yu satmaya kararlı görünen piyasalardaki eğilimi kalıcı biçimde kırmaya yetmemişti sanki.
       Günümüzde 1.5 trilyon dolarlık muazzam bir günlük işlem hacmine erişen döviz piyasalarına müdahale etmenin riskli olduğu ortada. Örneğin Euro'ya ilk desteği vermesi beklenen Avrupa Merkez Bankası (AMB)'nın toplam rezervleri 260 milyar Euro (yaklaşık 230 milyar dolar) mertebesinde. Bu koşullarda AMB'nin piyasalara tek başına müdahalesinin gerekli caydırıcı etkiyi yapmayacağı düşünüldüğü için ABD ve

Yazının Devamı

Euro'ya müdahale çöküşü önler mi?

23 Eylül 2000


       Dünya merkez bankalarının Euro'nun daha fazla değer yitirmesini önlemek için dün başlattıkları ortak müdahale, aslında piyasalara güçlü bir sinyal vermek amacını taşıyor. Müdahalenin G - 7 ülkeleri maliye bakanlarının bugün Prag'da yapacağı toplantı öncesinde gerçekleştirilmesi, piyasaları hazırlıksız yakalayarak bir şok etkisi yaratmayı amaçlıyor. Euro'nun dünkü hızlı yükselişi bu ilk etkinin sağlandığını gösteriyor ama bu koordineli müdahalenin amacına ne ölçüde varacağını ancak önümüzdeki günlerde ve haftalarda görebileceğiz.
       Müdahale öncesinde ABD dolarının Euro karşısında aşırı değerlendiğini çoğu ekonomist kabul ediyor, ancak piyasalar henüz bu görüşü paylaşmıyor ve Euro'yu satmaya devam ediyordu. Dünya ekonomisinin zenginler klübünü oluşturan G - 7 ülkeleri maliye bakanlarının bugün Prag'da yapacakları toplantıda, Euro'nun daha fazla değer kaybetmesini önlemek için koordineli bir müdahale kararı alamamaları halinde Euro'nun yeni değer kayıplarına uğraması olası görünüyordu. Yarın Danimarka'da yapılacak referandumda Euro'ya karşı olanların çoğunluğu alması halinde bunun da Euro'nun

Yazının Devamı

'Yönetişim' de ne ola ki kardeşim?

21 Eylül 2000


       Gündemleri birbirinden tamamen farklı kaç Türkiye var, doğrusu bilmiyorum ama bu Türkiye'lerden özellikle iki tanesi dikkatimi çekiyor son haftalarda.
       Bunlardan biri geçmişiyle hesaplaşan, dünyaya sırtını dönmüş, içe dönük bir gündemle boğuşan ya da avunan Türkiye. 12 Eylül askeri müdahalesi ("ihtilal" dendiğinde içim bir tuhaf oluyor) sırasında kim kimi kim vurduya getirmek istemiş. Türkeş'i kaçırmak için hangi planlar yapılmış, kim kime ihanet etmiş; 28 Şubat öncesinde Erbakan ne yapmak istemiş de Çiller bırakmamış; Demirel, Çiller hakkında ne demiş vs. Medyanın katkısıyla günlerdir bunları tartışıyor, bunlarla yatıp kalkıyoruz.
       Gazetelerin ancak ekonomi sayfalarında yer bulabilen diğer Türkiye ise geçmişin dedikodularıyla hiç ilgili değil; gözünü geleceğe dikmiş, dünyayla uyumlu bir gündem izlemeye çalışan bir Türkiye bu. En fazla birkaç yüz kişinin katıldığı toplantılarda "yeni ekonomi", "teknoloji devrimi", "bilişim" ve "yönetişim" gibi konulara eğiliyor bu Türkiye, 21. yüzyılda dünyanın gerisinde kalmamak için neler yapılması gerektiğini tartışıyor.
&n

Yazının Devamı