Evet ile hayır arasında

21 Nisan 2004

Aslında bu tartışmayı sürdüren tarafların, Kıbrıs dışında bazı konularda da karşıt kutuplarda pozisyon aldığını ve evet ya da hayır seçeneklerini savunduğunu görüyoruz. Örneğin Kıbrısta Annan planı çerçevesinde bir çözüme evet diyenler Türkiyenin Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme yolunda gerekli her adımı atarak öncelikle bu hedefe odaklanmasına da evet diyorlar.Buna karşılık Annan planının Türkiyeye kurulmuş bir tuzak olduğunu düşünen ve bu nedenle referandumdan hayır sonucunun çıkmasını isteyenler, Türkiyenin AB ile bütünleşme çabalarını da eski deyimle "beyhude bir gayret" olarak görüyorlar ve Türkiyenin bu amaçla ABye ödün vermesine de hayır diyorlar. Kıbrısta yapılacak referandumda Türk ve Rum seçmenlerin vereceği evet ya da hayır oyları adanın geleceğini belirleyecek. Ancak ortaya çıkacak sonuç, Kıbrısın geleceğini belirleme açısından önemli olmanın ötesinde, Türkiyenin iç politika gündemini ve dış politika tercihlerini de etkileyebilecek. Bu nedenle evet ile hayır seçenekleri Türkiyede de yoğun biçimde tartışılıyor. Ben kendi hesabıma, Kıbrıstaki referandumdan evet sonucunun çıkmasını, en azından Türk kesimindeki oylamada evetlerin fazla olmasını istiyorum. Kıbrıstaki

Yazının Devamı

BOP hiç de korkulacak bir plan değilmiş (!)

19 Nisan 2004

ABDde 11 Eylül şokunun yaşandığı saatlerde Başkan Yardımcısı Cheney ile aynı sığınakta bulunduğunu belirten Büyükelçi Edelman, o anda nelerin olup bittiğini, bu olayın neden yaşandığını anlamaya çalışırken teröre karşı savaşın yalnızca askeri güçle kazanılamayacağını düşündüklerini anlattı. Büyük Ortadoğu dine tanımlanan bölgede çok boyutlu bir dönüşümün gerekli olduğunu kaydeden Edelman bu bölgedeki demokrasi ve özgürlük açığının, bilgi açığının, erkek - kadın eşitsizliğinin giderilmesini ve seçmene hesap verecek yönetimlerin kurulmasını gerekli görüyor.Pekiyi bu nasıl sağlanacak? "ABDnin bölgedeki ülkelere empoze edeceği somut bir planı yok" diyor Edelman. Demokratikleşme sürecinin, bölgedeki toplumların kendi içinden çıkacak dinamiklerin yön verdiği hareketlerle yürümesi gerektiğini, bu amaçla sivil toplum kuruluşlarının destekleneceğini söylüyor. Iraktaki son gelişmeleri ise "Yabancı savaşçıların ayaklanması" olarak niteledi Büyükelçi Edelman. Görüyorsunuz korkmaya ve kafa karıştırmaya hiç gerek yok, her şey açık ve basit(!). Bu yıl 6-7 Mayısta Jeffrey Sachs gibi kalburüstü isimlerin de katılımıyla gerçekleşecek olan Forum İstanbula hazırlık amacıyla düzenlenen yemekte ABDnin

Yazının Devamı

Dünyada para bolluğu biterken ucu bize dokunacak

18 Nisan 2004

Bu coşku ne yazık ki çok uzun ömürlü olamadı ve bu coşkuyu yaratan iddiaların zamansız uçurulmuş bir balona benzediği 2000li yıllara girilir girilmez anlaşıldı. ABDde biraz da bu iddiaların "gazı" ile şişirilen borsa balonu 2000 Martında patlayınca kesintisiz büyüme hevesleri kursakta kaldı, "ileri teknoloji" mucizesi ABD ekonomisinin durgunluğa sürüklenmesini önleyemedi. 2001 yılına damgasını vuran 11 Eylül şoku ve Enron skandalı, Amerikadaki karamsarlığı daha da artırdı. İşte bu ortamda moralleri düzeltmek ve ekonomik çöküşü önlemek için ABD yönetimi, hem maliye hem de para politikalarını gevşetmeye, ortalığı likiditeye boğmaya karar verdi. Bir yandan yeniden tırmanışa geçen askeri harcamaların da etkisiyle bütçe açıklarının hızla büyüdüğü, diğer yandan ABD Merkez Bankası Federal Rezervin (FED), parayı bollaştırarak faizleri son 45 yılın en düşük düzeyine çektiği görüldü. ABD 2000li yıllara "yeni ekonomi"yi keşfetmiş olmanın coşkusuyla girdi. Bu keşfin öncülerine göre teknolojideki sıçrama, ekonomi kuramının temel taşlarından biri olan "azalan getiri" sınırlamasını kaldırıyor, ekonomik konjonktürdeki devresel iniş çıkışlar tarihe karışıyor, kesintisiz büyümenin yolu açılıyordu.

Yazının Devamı

Başbakanın asıl derdi bilgi teknolojisi ise...

14 Nisan 2004

Türkiyedeki bilgi teknolojisi sektörünün, hükümetin bu kararından ne kadar haberdar olduğunu bilmediğini de belirten İsmet Berkanın kafasına takılan sorulara hak vermemek olanaksız. Bazen bir dış gezide gördüklerinden, duyduklarından etkilenen yetkililer böyle önemli görünen açıklamalar yapıyorlar, sonra gezi bitip Türkiyeye dönülünce konu unutuluyor ya da ikinci plana itiliveriyor. Başbakan Erdoğanın, konuyu farklı boyuttaki tartışmalara konu olan meslek liseleriyle ilgili olarak gündeme getirmiş olması da asıl niyeti konusunda tereddüt yaratıyor. Japonya gezisinde bile Kıbrıs sorunuyla ve Rauf Denktaşın tutumuyla ilgili açıklamalar yapmaya zorlanan Başbakan Erdoğan, Tokyoda Türk işadamlarıyla yaptığı toplantıda, Türkiyenin geleceği açısından belki Kıbrıstan çok daha önemli olabilecek bir konuyu gündeme getirmiş. Meslek liseleriyle ilgili tartışmalara değinen Erdoğan, "Meslek liseleri ile ilgili derdim, aşkım, heyecanım inanın ki Türkiyeyi bilgisayar teknolojisinde bir numaraya çıkarmaktır" demiş. (Milliyet ve Radikal, 13.4.04) Bu toplantıda bulunan Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, Başbakanın bu açıklamasıyla, hükümetin bilgi teknolojileri sektörüne öncelik

Yazının Devamı

Türkiyedeki dönüşümün simgesiydi Sakıp Bey

12 Nisan 2004

Bir köylü çocuğu olarak doğup girişimci babasının kurduğu işi, dünya çapında adından söz ettiren bir şirketler topluluğuna dönüştürme başarısını gösteren Sakıp (Sabancı) Bey, bu dönüşümün en güzel simgesiydi. Köy kökenli olmanın kendine özgü artılarını, kent burjuvası olmanın gerekleriyle "evlendirmiş" (Sakıp Beyin çok sevdiği bir deyimdi bu) ve bu sentezin yarattığı avantajları küresel rekabet alanına taşımıştı. Toplumda "kremanın kreması" denebilecek konumdayken her zaman geniş kitlenin içinde olmayı tercih etmiş, şivesi ve tarzıyla "büyük patron" imajını değil "Sakıp Ağa" imajını yerleştirmişti.Kendi kuruluşlarının işlerinin iyi gitmesi Sakıp Bey için yeterli değildi. Türkiyenin yeni sıçramalar yapmasını engelleyen her şey onu çileden çıkartıyor ve genelde gülen yüzünün asılmasına neden oluyordu. Sakıp Beyin tarzı bana her zaman yakın gelmezdi ama onun eksikliğini şimdiden hissediyorum. Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana tarım toplumundan sanayi toplumuna, köylülükten kentliliğe geçişin sorunlarını ve sancılarını yaşıyor. Bu büyük dönüşümün çok partili demokrasiye geçişe paralel olarak, 1950lerden itibaren hızlandığını; 1930larda devlet eliyle başlatılan sanayileşme

Yazının Devamı

Piyasalarda çalkantılı bir dönem mi başlıyor?

11 Nisan 2004

Piyasalardaki gelişmeleri dakikası dakikasına izlemeyen, piyasa oyuncularının ruh hallerini yakından bilmeyen bir gözlemci olarak, önümüzdeki dönemin çalkantılı geçebileceği kaygısını duymaya başladım. Kaygı duymamın başlıca nedeni de mali piyasalarda "satın alınan" ve fiyatlamayı etkileyen beklentilerin niteliği. Fransa Dışişleri Bakanı Barniernin "Türkiyenin AB üyeliğine mevcut koşullarda karşı çıkıyoruz" demesinden nem kapan mali piyasalarda yaşanan dalgalanma, salt bu açıklamaya duyulan tepkiden kaynaklanan, günlük bir olay mıydı? Yoksa, bir süredir olumlu sinyalleri daha kolay algılayan mali piyasalarda, çalkantılı geçmesi muhtemel yeni bir dönemin başında mıyız? Ülkemizde siyasetin yanısıra mali piyasalar da gözünü Türkiyenin Avrupa Birliğiden (AB) tam üyelik müzakereleri için tarih almasına dikmiş görünüyor. Hükümetin ekonominin geleceği konusunda ortaya bir vizyon koyamamış olmasının da bunda payı var kuşkusuz. ABden görüşme tarihi alınırsa bunun Türkiye ekonomisinin 2005den sonraki güzergahını belirleyeceği ve bunun da bizi istenen noktaya götüreceği varsayılıyor. ABden tarih alınırsa yabancı sermaye yatırımlarının derhal devreye gireceğini ve bu sayede "Türkiyenin IMFden

Yazının Devamı

CHP ve Derviş: Ne yazdım? Ne anlaşıldı? Doğrusu ne?

7 Nisan 2004

Konu, geçen pazartesi günü gazetemizin Soru - Yorum köşesinde yer alan "CHP, Derviş belasından kurtulursa toparlanır!" başlıklı yazımın, yazıma tepki veren okurların hemen tamamı tarafından, tamamen yanlış anlaşılması. Benim, aklım sıra ironi yaparak, yani yazı ilk okunduğunda çıkan anlamın tam tersini ifade etmeye çalışarak, vermek istediğim mesajı doğru algılayan ve buna tepki gösteren hiç çıkmadı; buna karşılık benim aslında alaya aldığım ve eleştirdiğim yaklaşımı, gerçekte benimsediğim yaklaşım olarak algılayan okurlardan farklı tepkiler yağdı. Bir kez daha anladım ki bunca yıldır köşe yazarlığı yapmış olmak da bir şey öğretmemiş bana. O yazıda aslında ne demek istediğimi anlatmak için bir yazı daha yazmak zorunda kalıyorum. Konu güncelliğini koruduğu için umarım bağışlarsınız. Seçimde yenilgiye uğrayan siyasi parti yetkililerinin "biz her gerekeni söyledik ve yaptık ama seçmen anlamadı" demesi ne kadar gülünçse, bir köşe yazarının "ben meramımı iyi anlattım ama okurlar yanlış anladı" demesi de o kadar gülünç bence. Hezimete doymayan siyasetçiler, her defasında saçma sapan mazeretler bularak ve kendi dışlarındaki herkesi sorumlu tutarak gülünç duruma düşmekten pek

Yazının Devamı

CHP, Derviş belasından kurtulursa toparlanır!

5 Nisan 2004

CHPnin başına bir de Kemal Derviş belası çıktı. Adamın "emperyalizmin ajanı" olarak Türkiyeye gönderildiği ve DSPdeki "peynirler"i yenmez hale getirdikten sonra şimdi de CHPye musallat olduğu ortada. CHPdeki "peynirler"i de mahvedecek bütün "bakteriler" adamın çantasında sanki, oraya buraya saçıp duruyor. Yok değişime ayak uydurmakmış, yok çağdaş sosyal demokrasiyle Atatürkçülüğün senteziymiş, yok toplantılara katılıp raporlar hazırlamakmış. Aklı sıra dağdan gelip bağdakileri kovacak, maazallah "eski peynir"den anlamayan kitleleri kazanıp CHPyi mahvedecek. Neyse ki CHPdeki ve kimi sol mahfillerdeki "zinde güçler" tehlikenin farkına vardı sonunda. Yakında defterini dürerler şu Dervişin ve biz de ağzımız sulanarak şarküteri vitrinlerine bakmaya devam ederiz. Şarküteride eski peynirlerin sergilendiği vitrinden maksada en uygun seçimi yapmakta zorlanıyorum ama nedense bu peynirlere bakarken hep CHPnin benzersiz başarılara (!) imza atan lideri ve diğer büyükleri geliyor aklıma. Hepsi de zaman içinde tadını bulmuş, olgunlaşmış, vatana, millete, sola bilmediği lezzetleri tattıracak kıvama gelmiş siyaset üstatları. Onların başarısını engelleyen tek şey, eski peynirden anlamayan ve "ille

Yazının Devamı