Kaddafi şimdi pes edecek mi?

19 Mart 2011

BM Güvenlik Konseyi’nin Libya’ya karşı aldığı askeri eylem kararı, Albay Muammer Kaddafi’nin pes etmesini ve iç savaşın sona ermesini sağlayacak mı?
Tabii bu karar böyle bir umutla alındı. Yani beklenen şey, uluslararası topluluğun askeri baskılarıyla Libya liderinin sivilleri hedef alan saldırıları durdurması ve halkının sesine kulak vermesidir.
Ne var ki Kaddafi gibi dengesiz hareketleri ile tanınan bir diktatörden, böyle sağduyulu, gerçekçi bir davranış beklemek, fazla iyimserlik oluyor. Nitekim kendisinin BM kararına karşı ilk tepkileri, sadece halkına karşı değil, uluslararası topluma karşı da her türlü çılgınlığı göze aldığını gösteriyor.
Bununla beraber, Libya Dışişleri Bakanı Musa Kussa’nın dün akşam Güvenlik Konseyi’nin ateşkes çağrısına uyacağına dair açıklaması biraz umut yaratıyor. Yeter ki bu da lafta kalmasın ve bunun arkası gelsin...

BM’den aksiyon
Mademki Kaddafi’ye pek güvenilmiyor, BM Güvenlik Konseyi neden 1973 sayılı kararı aldı?

Yazının Devamı

Ülkeye göre politika...

18 Mart 2011

Tunus ve Mısır’ın ardından halk hareketlerinin diğer Arap ülkelerine yayılmamaya başladığı günlerde, Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey bir yetkilisi İstanbul’daki bir toplantıda, Ankara’nın yeni tutumunu şöyle izah etmişti. Arap coğrafyasında her ülkenin kendine özgü, farklı özellikleri var. Bu nedenle Türk diplomasisi, her ülkede olanları, ayrı ayrı (case by case) değerlendirmek ve ona göre tavır belirlemek eğilimindedir.
Ankara’nın Tunus ve Mısır’daki olaylar karşısında, prensiplere uygun bir tavır ortaya koyması kolay oldu. Çünkü bu iki ülkede de halk hareketi, özellikle ordunun sokaklara dökülenlere karşı çıkmaması ve istifası istenen diktatörlerin fazla direnmemesi sayesinde, kısa zamanda başarıya ulaştı.
Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da halk hareketlerinin “domino etkisi” görülmeye başladığı günden itibaren Türk hükümeti bölgenin artık bir değişim aşamasına girdiğini, halkların uyandığını ve dolayısıyla yıllardan beri iktidarda bulunan diktatörlerin artık çekilmesi gerektiğini savundu. Ne var ki, Ankara bu ilkesel tavrı, her ülke için, aynı enerjik şekilde savunmakta zorlandı. Hükümet örneğin Libya’da ve son olarak Bahreyn’de olup bitenler karşısında farklı ve daha

Yazının Devamı

Felakette bile örnek oluyorlar

16 Mart 2011

Japonya’yı bir değil, iki değil, üç felaket birden vurdu... Önce 8.9 şiddetindeki yıkıcı deprem... Ardından dehşet verici tsunami... Ve şimdi de nükleer santraldaki patlamalar ve radyasyon tehlikesi...
Dünya günlerden beri Japon milletinin başına gelen bu üçlü felaketi TV ekranlarından canlı olarak izliyor. Yürekleri parçalayan görüntüler aynı zamanda çok düşündürücü ve ibret verici örneklerle dolu...
Japonya bundan önce de (bu kadar şiddetli olmasa da) pek çok deprem yaşadı. Buna hazırlıklı olan Japonlar genelde bu tehlikeleri nispeten ucuz atlatabiliyorlar.
Aslında geçen cuma günkü deprem de -bütün şiddetine rağmen- sınırlı bir yıkım ve nispeten az bir insan kaybı ile atlatılabilirdi. Eğer dev dalgakıranları da aşan ve sahildeki bütün yerleşim bölgelerini su ve çamura boğan tsunami canavarı olmasaydı...
Bu kez Japonya’da büyük yıkıma, binlerce kişinin ölümüne ve yüz binlerce insanın evsiz barksız kalmasına yol açan felaket, ileri teknolojinin dahi doğanın hırçın gücü karşısında çaresiz kaldığını ortaya koydu.
Daha kötüsü, bu canavar güvenli olarak bilinen nükleer santralları da vurarak, felaket zincirine bir halka da eklemiş oldu...

Yazının Devamı

Bildiğini okumak

12 Mart 2011

Avrupa Parlamentosu’nun(AP) Türkiye ile ilgili raporu, Ankara’da Dışişleri Bakanlığı’nın ölçülü, Başbakan Erdoğan’ın ise sert tepkisine yol açtı.
Bakanlık yaptığı açıklamada, AB İlerleme Raporu’nun Türkiye’deki reformlarla ilgili kısmen olumlu değerlendirmelere yer verdiğini ancak tek taraflı ve gerçeklerle bağdaşmayan unsurlar da içerdiğini belirtiyor. Açıklamanın sonunda da, Türkiye’nin her şeye rağmen, “AB’ye katılım hedefi doğrultusunda kararlılıkla ilerlemeye devam edeceği” vurgulanıyor.
Başbakan ise raporu “adil ve objektif olmaktan uzak ve sipariş üzerine yazılmış” şeklinde nitelendirdikten sonra, kendi üslubu ile şöyle diyor: “Onlar raporu hazırlamakla görevli. Biz de bildiğimizi okumakla görevliyiz...”
* * *
AP’nin yasama organı statüsündeki AP, 27 ülkenin seçilmiş temsilcilerinden oluşan 751 sandalyeli bir meclistir. AP’nin aday ülke olarak Türkiye hakkında yayınladığı raporların bağlayıcı bir niteliği yoktur; ama yürütme organı olan komisyon ve özellikle Avrupa kamuoyu üzerinde belirli bir etkisi vardır.
Gerek AP’nin gerekse AB Komisyonu’nun yıllık ilerleme raporları, genelde kimilerince olumlu kimilerince de olumsuz karşılanır.
Bu seferki raporda, geçmiş

Yazının Devamı

Libyalı çocukların sesi...

11 Mart 2011

Anadolu Ajansı’nın Bingazi kaynaklı özel haberi yürek paralayıcı ve düşündürücü...
Libya’daki olayları izleyen AA ekibine, yaşları 7 ila 9 arasında üç çocuk, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ulaştırılması ricasıyla, bir mektup veriyor.
Çocuklar mektupta “Kaddafi uçaklarının açtığı ateş sonunda bazı akrabalarının öldüğünü ve Libya’da birçok yerde çocukların da hayatlarını kaybettiğini” yazıyorlar.
Türkiye’den “uçakları durdurması”nı isteyen çocuklar bu çağrıyı Cumhurbaşkanı Gül’e yapmalarının nedeni olarak da “Türkiye’nin büyük bir Müslüman ülke” olduğunu belirtiyorlar...
Bu üç çocuğun feryadı Libya’da iç savaşın aldığı trajik boyutları yansıtıyor. Gerçekten çeşitli kaynaklardan gelen son haberlere göre, Kaddafi’ye bağlı güçlerin ve bu arada hava kuvvetlerinin isyancılara karşı giriştiği saldırılarda aralarında çocukların ve kadınların da bulunduğu çok sayıda sivil öldü ve yaralandı.
Bu mektubun şu ana kadar Cumhurbaşkanı’na ulaşıp ulaşmadığını bilmiyoruz. Ancak Ankara’nın bu sese kayıtsız kalmaması ve en azından saldırılar karşısında bir tavır ortaya koyması gerekir.
* * *

Yazının Devamı

Domino etkisi ülkelere göre değişiyor

9 Mart 2011

Yılın başlarında Tunus’ta halk hareketi başladığı ve Zeynelabidin Bin Ali’nin 23 yıllık dikta rejimi devrildiği zaman, bunun benzer yönetimler altındaki diğer Arap ülkelerine yayılacağı, yani Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bir “domino etkisi” yapacağı tahmin edilmişti.
Gerçekten bu beklenti, baş döndürücü bir hızla gerçekleşmeye başladı. Baskı rejimlerini hedef alan halk hareketleri, Mısır’dan Yemen’e, Cezayir’den Bahreyn’e kadar yayıldı. Hatta rejimleri nispeten daha sağlam sayılan Fas, Ürdün, Oman gibi ülkeler dahi, bu tür hareketlere sahne oldu.
Gerçekten, Tunus’taki olay “Arap sokakları”nın yıllanmış baskı rejimlerine karşı ayaklanmasının bir tetikçisi olarak etkisini hissettirdi. Ama “domino etkisi”nden kastedilen şey, bütün bu coğrafyada diktatörlüklerin yıkılması ve özgürlükçü, çoğulcu bir düzenin kurulması ise bu ülkelerin çoğu henüz bu noktadan çok uzaktalar.

İkisi başarılı...
Şu ana kadar domino taşlarının devrildiği sadece iki ülke var: Tunus ve Mısır. Halk ayaklanması bu iki ülkede diktatörleri alaşağı edebildi. İkisi de şimdi demokratik bir düzene geçme sürecinde. Tunus’ta geçici hükümet, temmuz ayında seçimlere gidecek. Mısır’da yönetimi ele alan askeri konsey

Yazının Devamı

Ankara kriterleri bu mudur?

8 Mart 2011

ABD ve AB’den çeşitli uluslararası kuruluşlara kadar dış dünyada tepki yaratan Türkiye’deki son gazeteci tutuklamaları, bugün Avrupa Parlamentosu’nun (AP) gündemine gelecek.
Bu konu, AP Genel Kurulu’nda Türkiye İlerleme Raporu çerçevesinde ele alınacak. Aslında bu rapor, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün ihlali ile ilgili örneklerle dolu. Şimdi, aralarında Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi dünyaca tanınan gazetecilerin de dahil bulunduğu yazarların tutuklanması olayının ışığında, Türkiye’yi eleştiren ve aynı zamanda basın ve ifade özgürlüğü kriterlerine uymaya çağıran bir karar tasarısı onaylanacak.
Avrupa Parlamentosu kararlarının bağlayıcılığı veya yaptırım gücü bulunmamasına rağmen, AB’nin yetkili organları üzerinde etkisi vardır. Son gazeteci tutuklama dalgasının yarattığı dış tepkiler arasında Avrupa Parlamentosu’ndan çıkacak kararı göz ardı etmek hata olur.
* * *
Bu tür tepkilere karşı Türkiye’de öne sürülen argümanlar şöyle:
1) “İç işlere müdahale” iddiası:
Bu öteden beri duyulan, klasik milliyetçi bir duruştur. Bu görüşü savunanlar özellikle Batılı devletlerin ve AB gibi kuruşların, Türkiye’deki olaylarla ilgili eleştirilerde veya baskılarda bulunmasını, bir

Yazının Devamı

‘Türkiye Modeli’ne gölge düştü

5 Mart 2011

Son haftalarda “Arap sokakları”nı dolduran halkın özgürlük talebini destekleyen aydınlar ve gazeteciler, Türkiye’deki meslektaşlarının gözaltına alındıklarını öğrendiklerinde acaba ne hissettiler?
Onlar ki, Türkiye’yi kendi ülkelerinde ifade özgürlüğünün, insan haklarının ve demokrasinin yerleşmesi için bir örnek veya yaygın deyişle bir “model” olarak görüyorlar... Türkiye’de bu son olup bitenler karşısında, kendi kendilerine “bu nasıl bir model” diye sormazlar mı?
Geçenlerde ABD’nin yeni Türkiye Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsedildiği bir ortamda gazetecinin hapse atılmasına bir mana veremediğini söylemiş, bu da iktidar çevrelerinin sert tepkilerine yol açmıştı. Şimdi Uluslararası Basın Enstitüsü’nün “Basın Özgürlüğü Kahramanı” unvanını verdiği Nedim Şener’in de aralarında bulunduğu 11 önemli ismin, muğlak bir suçlama ile gözaltına alınması, sadece yabancıların değil, hepimizin aklını karıştırmış bulunuyor.
* * *
Bu olayın Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki son halk hareketlerinin yayıldığı ve bu ülkelere Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti “modeli” olarak gösterildiği bir zamana rastlaması, gerçekten büyük bir talihsizlik. Şu sırada

Yazının Devamı