Bu anlaşmazlıklar giderilmiş değil, ama ilişkilerde bir hareketlilik ve düzelme var.Şimdi taraflar (ve özellikle Türk tarafı) giderilmesi kolay olmayan uyuşmazlıklara rağmen, yakın bir diyalog ve işbirliği içinde olmanın ülke çıkarlarına daha uygun olacağını düşünüyorlar.Bu anlayışla son aylarda üst düzey karşılıklı ziyaret ve temasların sıklaştığını görüyoruz.Fransa Dışişleri Bakanı Phillipe Douste-Blazy'nin bugün başlayacak Ankara ziyaretini de, bu çerçevede değerlendirmek lazım.* * *FRANSA Dışişleri Bakanı'nın ziyareti, daha çok "ekonomik ağırlıklı" yönüyle dikkati çekiyor. Gerçekten Douste-Blazy'nin 35 önde gelen işadamıyla seyahat etmesi, ziyaretin bu alanda bir "Fransız çıkarması" olarak görünmesine yol açıyor.Kuşkusuz Bakan'ın Ankara'ya gelişinin tek amacı Fransız firmalarının yeni ihalelere katılmasını ve ekonomik bağların güçlenmesini sağlamak değil. Bakan'ın Ankara'da açılacak Fransız lisesinin temelini atması da bu gezinin kültürel ilişkilere verilen önemin bir boyutu...Ama konuk Bakan'ın Ankara'daki görüşmesinde siyasal konular ağırlık kazanacak. Bunların bir kısmı, doğrudan Türkiye'nin dış politikasını ilgilendiren -ve zaman zaman Türk-Fransız ilişkilerini geren-
Hamas tek başına iktidara gelme olanağına kavuştu ama, eski tutumu ile Filistin'i yönetmesi, nerede ise imkânsız. Uluslararası camia onun silahları bırakmasını, şiddetten vazgeçmesini ve İsrail'in varlığını kabul etmesini şart koşuyor. Ancak Hamas'ın 180 derece dönüş yapmasını beklemek de hayal...El Fetih seçimleri kaybetmenin sıkıntısını çekiyor. Örgüt bölünme tehlikesi ile karşı karşıya. Cumhurbaşkanı Mahmut Abbas ise zor durumda: Kendisi Başkan olarak Hamas'ın kuracağı hükümetle nasıl uyum sağlayacak? Abbas'ın istifa etmeyi düşündüğü söyleniyor. O takdirde El Fetih etkisini büsbütün kaybedebilir...İsrail tanımadığı ve terörist bir örgüt olarak tanımladığı Hamas'ın kuracağı bir hükümet ile karşı karşıya geliyor. İsrail Hamas ile hiç temas kurmak isteyemeyebilir, ama o zaman barış müzakerelerini başlatmak da mümkün olmaz. İsrail'in Hamas yönetimini zorlamaya kalkışması ise, yeni çatışma ve gerginliklere yol açabilir...ABD, savunduğu demokrasinin doğal bir sonucu olarak Hamas'ın iktidara gelmesinden memnun değil. Washington Hamas'ın silahları bırakıp İsrail'i tanıması için, baskı aracı olarak "yardım kartı"nı kullanmayı planlıyor. Tıpkı AB'nin de düşündüğü gibi. Ancak bunun da
Bu gerçek, bölgede demokratik yoldan "İslamın yükselişi" ile ilgili...Filistin'de Hamas'ı iktidara getiren seçimlerin demokrasi kurallarına uygun şekilde cereyan ettiği açık. Birçok Arap ülkesinde durumun hiç de öyle olmadığı (Örneğin Cezayir'de FİS'in iktidara gelmesinin önlenmesi gibi) hatırlandığında, Filistinlilerin bu alandaki başarıları dikkati çekiyor...Hamas daha çok İsrail'i yok etmek veya yok farz etmek politikası ve intihar saldırıları gibi eylemleriyle tanındığı için, şimdiye kadar onun İslami ideolojisi ve sosyal programları fazla ilgi görmedi. Halbuki örgüt seçimlerdeki başarısını daha çok halkın yararına uyguladığı programlara ve yolsuzluklarla yıpranan El Fetih yönetimine karşı duyulan tepkiye borçlu. Filistinli gözlemcilerin de belirttiği gibi, seçmenlerin büyük kısmı Hamas'a Filistin'de yaşam koşullarının düzeleceği ve de bağımsızlığa kavuşulacağı umuduyla oyunu vermiştir...* * *Son zamanlarda Ortadoğu'da İslami partilerin seçimlerde başarılı olmasının nedenini de benzer koşullara bağlamak mümkün. Gerçekten birçok bölge ülkesinde İslami eğilimli gruplar siyasette veya yönetimde giderek ağırlıklarını gösteriyorlar.Bölge coğrafyasına bir göz atalım: "İslam
Bu açıdan bakıldığında, Hamas'ın zaferini ve El Fetih'in hezimetini Filistin'de meydana gelen bir "siyasal deprem" olarak nitelendirmek lazım.Gerçekten bu seçim sonucuyla Filistin'de eski dengeler altüst oluyor. Yıllarca düşmanı İsrail'e karşı başvurduğu saldırılarıyla tanınan Hamas şimdi iktidar oluyor. Ve gene yıllarca iktidar tekelini sürdüren El Fetih, iktidardan -ve halkın gözünden- düşüyor...Bu nasıl oldu? Hamas bundan sonra ne yapacak? Siyaset ile silah arasında nasıl bir tercih yapacak? Bu büyük değişiklik Ortadoğu'da barış şanslarını nasıl etkileyecek?..***HAMAS'ın seçimlerdeki göz kamaştırıcı başarısının çeşitli nedenleri var: Hamas'a verilen desteğin önemli bir kısmı, "tepki oyu"dur. Yani El Fetih iktidarından duyulan hoşnutsuzlukların, düş kırıklıklarının bir sonucudur. Gerçekten Filistin halkı, ekonomik ve sosyal sorunlarını çözümleyemeyen, yolsuzluklara karışan, otoriter davranan yöneticilerinden bıkmış, bu kez çok partili, demokratik seçimleri "değişim" için bir fırsat bilmiştir.Hamas dışarıda daha çok İsrail işgaline karşı direnen ve şiddet eylemlerine başvuran yönüyle tanınır. Filistinliler ise, onu halka dönük sosyal ve ekonomik programları ile de bilir. Hamas
Peki, Rumların son sözü bu mu? Öyle ise, Türk diplomasisinin bu hamlesi daha baştan havada mı kalacak?Ankara dikkatle hazırladığı eylem planını ilan etmeden önce elbet Rum tarafından gelecek tepkileri hesaba katmıştır.Planın adresi, öncelikle Birleşmiş Milletler, ayrıca ABD ve başta İngiltere olmak üzere, AB'dir.Planın ilanından önce Genel Sekreter Kofi Annan ile -ve ayrıca ABD ve İngiltere yetkilileri ile- yapılan temaslar, bu çevrelerin girişimi ciddiye aldıklarını ve üzerinde çalışılmaya değer bulduklarını gösterdi. Nitekim planın açıklanmasından sonra "onlardan" gelen tepkiler oldukça müsait.Şimdi her şey, BM'nin, ABD'nin, AB'nin bu planı yaşama geçirmek için göstereceği kararlılığa bağlı. Yani "onlar" bu yeni süreci başlatmak için "eylem"e geçerlerse, Papadopulos'un bu planı da sabote etmesi mümkün olmaz.Bu nedenle uluslararası camia eğer Kıbrıs sorununun hep çözümsüz kalmasını istemiyorsa ve görüşme sürecinin yeniden canlandırılmasında yarar görüyorsa, bir an önce devreye girip bu fırsatı değerlendirmelidir.* * *TÜRKİYE'nin şu sırada bu planı ortaya koyması iki nedene bağlanabilir: Stratejik amaç, Dışişleri Bakanı Gül'ün belirttiği gibi, Kıbrıs sorununu şimdiki tıkanıklıktan
O seçimleri Yaser Arafat'ın başında bulunduğu El Fetih adaylarıyla rahatlıkla kazanmıştı. Bu arada Arafat yönetimi, seçim kampanyası sırasında, Hamas'ın bazı bürolarını kapatmaktan ve bazı örgüt mensuplarını tutuklamaktan da geri kalmamıştı...On yıl sonra, bugün Filistin topraklarındaki seçimler çok farklı şartlarda yapılıyor. Hamas bu seçimlere katıldığı gibi, El Fetih'e karşı güçlü bir rakip olarak ortaya çıkıyor. Nitekim yapılan anketler, El Fetih'in ancak kıl payıyla Hamas'ın önünde gittiğini gösteriyor.Bugünkü seçimlerin sonucu eğer bu tahminler doğrultusunda gerçekleşecekse, bu, Mahmud Abbas'ın liderliğindeki El Fetih tek başına iktidar olamayacak ve yönetimi Hamas'la paylaşmak durumunda kalacak demektir.Dolayısıyla bu seçimler gerek Filistin ulusunun kaderi, gerekse İsrail-Filistin barışının geleceği bakımından büyük önem taşıyor.* * *YILLAR boyunca Hamas İsrail'e karşı giriştiği saldırılar ve İslami radikal görüşleriyle tanınmıştır. Oysa bu örgütün, şimdiki seçimlerde de görüldüğü gibi, geniş destek kazanmasının farklı nedenleri var: Bir kere Hamas, halkın yararına birçok sosyal yardımlaşma programlarını üstlenmiştir. İşsizliğin, yoksulluğun geniş çapta hâkim olduğu
Gürcülere göre bunda mutlaka bir kasıt -yani kötü niyet- var. Bundan emin görünen Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili açıkça Rus yetkililerini bu patlamaların arkasında olmakla suçladı ve böylece Moskova'nın kendisini izlediği bağımsız politika için cezalandırmak istediğini öne sürdü.Rusya'ya göre ise, bu iddialar saçma. Boru hattına sabotaj yapanlar, Kuzey Kafkasya'da (Çeçen ve Kuzey Osetyalı) "teröristler"dir. Amaçları da Moskova'yı zor duruma düşürmektir...* * *Her iki tarafın argümanlarının lehinde veya aleyhinde nedenler bulmak mümkün.Örneğin Rusya'nın "karanfil devrimi"nin gerçekleşmesinden ve Batı yanlısı Saakaşvili'nin iktidara gelmesinden bu yana, Gürcistan'ı baskı altında tutmaya çalıştığı, zaman zaman onu tehdit ettiği biliniyor. Dolayısıyla, Putin yönetimi geçenlerde Ukrayna'ya karşı yaptığı gibi, şimdi Gürcistan'a karşı da, "enerji silahı"nı kullanmış olabilir...Buna karşılık Kuzey Kafkasya'da zaman zaman Rus "işgali"ne karşı militan grupların şiddet eylemlerine başvurduğu da bir gerçek. Gerçi "Bunlar neden Gürcistan'ı hedef alsın?" sorusu akla geliyor ama, bu sorunun bir yanıtı da "Moskova'yı müşkül duruma düşürmek" şeklinde olabilir...* * *Burada spekülasyonları bir
Bu tablonun özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: Dinci Şii grup, birinci parti durumunda. Ama tam çoğunluğa sahip değil. Dolayısı ile tek başına hükümeti kuramaz. (Öyle olması aşağıda belirteceğimiz nedenlerden, daha hayırlı)...Kürt bloku, mecliste ikinci pozisyonda. Yani Kürtler nüfus oranlarından daha yüksek bir temsil gücüne sahip. Bu onlara, zaten son dönemde kazandıkları etkinliği pekiştirme olanağını veriyor.Sünni Cephe üçüncü sırada yer alıyor. Ama farklı eğilimleri de olsa, meclise giren iki Sünni grup daha var (Ulusal Diyalog Cephesi ile Uzlaşma ve Kurtuluş Bloku). Bu hesaba göre tüm Sünni grupların aldığı toplam sandalye sayısı 58'i buluyor (İki Kürt grubunun toplam sandalye sayısına eşit)..."Irak Türkmen Cephesi" ne yazık ki, sadece bir sandalye alabildi. Türkmen politikacıların ve de seçmenlerinin ders çıkarması gereken bir konu... * * *Irak'ta esas iş şimdi başlıyor: İlk adım, yeni hükümetin kurulması. Ardından referandumda onaylanan anayasada, bazı temel düzenlemelerin yapılması...Irak'ın bu kritik siyasal yapılanma sürecinde, en doğrusu geniş tabanlı bir koalisyonun kurulmasıdır. Yani Şii "İttifak"ın, Kürtler ve Sünnilerle bir Ulusal Birlik Hükümeti kurması, ülkenin