Eski ‘düşman’, yeni ‘dost’...

11 Nisan 2001


<#comment>John Brademas adını, ABD'nin Kıbrıs harekatı nedeni ile Türkiye'ye karşı askeri ambargo uyguladığı 1975 - 76 yıllarını yaşamış olanlar gayet iyi hatırlarlar.
O dönemde ABD Kongresi'nin etkin Demokrat üyelerinden olan Brademas, Rum lobisinin elebaşılarından biri olarak, ambargo kararının alınmasında büyük rol oynamıştı. Kendisi gibi Yunan kökenli Kongre üyesi Paul Sarbanes'in de çabaları sonucunda Kongre'de alınan karar, Ford yönetimi tarafından yürürlüğe konmuş, bu da Türk - ABD ilişkilerinde gerginliğe yol açmıştı.
Ambargo olayı kapandıktan sonra, Brademas Türkiye'de unutuldu. Zaten kendisi 1981'de siyasetten çekildi; başta New York Üniversitesi rektörü oldu, daha sonra da çeşitli düşünce kuruluşlarının başında veya içinde yer aldı. Şimdi de dünyada demokrasiyi ve çeşitli ülkeler arasında kültürel ve sosyal yakınlaşmayı yaymaya çalışan bazı kurumlarda faaliyetini sürdürüyor.
İşte 74 yaşındaki Dr. John Brademas, şimdi bu yeni sıfatı ile bazı konuşmalar ve temaslar yapmak üzere Türkiye'de bulunuyor.* * *KENDİSİNE ev sahipliği yapan TESEV Direktörü Özdem Sanberk'in verdiği yemekte buluştuğumuz Brademas'a, çeyrek yüzyıl sonra, ambargonun

Yazının Devamı

Herkes bekliyor...

10 Nisan 2001


<#comment>Herkes gibi, dış dünya da beklemede... Dikkatler Ankara üzerinde toplanmış durumda. Umut bağladığımız ülkeler de, verdikleri destek sözünü "paraya çevirmeden" önce, Türkiye'nin ne yapacağını görmek için sabırsızlanıyorlar.Türkiye'de kriz patlak verdiği zaman, (hele dışarıda iyi tanınan Kemal Derviş'in de göreve çağrılmasından sonra) başta ABD olmak üzere, dost ve müttefik ülkelerin hızla kesenin ağzını açıp istenen yardımı yapacağını ümit edenler oldu. Hatta bazısı verilen "destek sözü"nü, hemen gerçekleşecek "mali yardım" olarak algıladı. Gazetelerde dış yardım beklentileri, rakamlarla ifade edilerek "geliyor" başlıkları ile yansıtıldı!
Şimdi hala "falan ülkeden şu kadar milyar gelecek" gibi bir beklenti içinde olan var mı, bilemiyoruz. Varsa, düş kırıklığına uğrarlar. Çünkü açıkçası şu anda hiçbir ülkenin, Türk hükümetinin ne yapacağını tam olarak görmeden - ve doğru tedbirlerin alındığı kanısı oluşmadan - Türkiye'ye mali yardımda bulunmaya niyeti yok.Bunun böyle bilinmesinde ve ona göre hareket edilmesinde (yani önceliğin iç kaynaklara ve reformlara verilmesinde) yarar var...* * *BU çerçevede kimse ABD'den de şu sırada direkt ekonomik

Yazının Devamı

Başka kimden istesek?..

7 Nisan 2001


<#comment>Bugünlerde Türk yetkililer, karşılarına kim çıksa, ekonomik krizden kurtulmak için, acil destek talebinde bulunuyorlar.
Bunalım başladıktan hemen sonra "zengin" dost ve müttefik ülkelerin yardımı istendi. Sağ olsunlar, ABD, AB, G - 7'ler peş peşe ilgilerini belirten ve destek vaat eden beyanlarda bulundular!
Şimdi Türkiye destek istemini "zenginler" nezdinde etkili olabilecek ülke ve kuruluşlara da iletiyor.
İşte dün Devlet Bakanı Kemal Derviş, fırsat ayağına düşmüşken, Ankara'ya gelen Yunan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'dan destek rica etti. Yunanistan, AB üyesi olarak bu topluluğun Türkiye'ye yardım için harekete geçmesinde katkıda bulunabilir. Ayrıca Yunanlılar, ABD'de ve uluslararası finans kuruluşlarında da etkili olabilirler.Böyle bir fırsat önümüzdeki salı günü İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres'in de Ankara'ya resmi bir ziyaret için gelmesi ile de beliriyor. Peres, İsrail'in ekonomik kriz geçirdiği dönemde başbakanlık yapmış ve üç hanelik enflasyonu yenip ülkeyi düzlüğe çıkarabilmişti. Peres'in programında şimdi Derviş ile de bir görüşme var. İsrail'in bu konudaki deneyimi dışında ABD ve diğer finans çevrelerindeki etkinliği işe

Yazının Devamı

O kadar da değil...

5 Nisan 2001


<#comment>Onlar refah toplumu olmak yolunda... Yaşam düzeyleri giderek yükseliyor... Fert başına milli gelirleri bizimkinin neredeyse dört katı... AB üyesi olarak Avrupa'yı arkalarına alıyorlar, kendilerine güveniyorlar... Bölgede daha atak davranıyorlar...
Bize gelince, halimiz malum... Anlatmaya gerek yok!..
Bugünlerde Türkiye ile Yunanistan arasında buna benzer birtakım karşılaştırmalar yapılıyor. Ankara'da bugün beklenen Dışişleri Bakanı Papandreu'nun başarılı bir "reklam egzersizi" olan Türk gazetecilerine demeci, böyle bir mukayeseyi de beraberinde gündeme getirdi. Bunda bu demecin Türkiye'nin yakın geçmişinin en krizli ve karamsar dönemine rastlamasının da payı var tabii.İki ülkenin bugünkü durumu kıyaslandığında, Yunanistan'ın daha yüksek puan tutturduğu bir gerçek. Çeyrek yüzyıl önce öyle değildi; ama şimdi ortaya çıkan tablo, birçok alanda, aradaki farkı yansıtıyor.
Yöneticilerimiz, politikacılarımız "bu nasıl oldu?" sorusunun yanıtını araştırıp doğru sonuçları çıkarıyorlar mı acaba?* * *EVET, Yunanistan bizden ileride. Papandreu da şimdi inisiyatifi ele alıyor... Ama abartmayalım. Türkiye'nin de komşusundan daha ileride olduğu bazı

Yazının Devamı

Kriz fırsat olabilir...

4 Nisan 2001


<#comment>Yunan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun yarın başlayacak olan 2 günlük Ankara ziyaretinde ne gibi "yeni fikirler" öne süreceği, Atina'da önceki gün Türk gazetecilerine söylediklerinden belli oluyor.
Papandreu'nun demeci, Ankara'ya peşinen gönderilen mesajlar niteliğinde şu üç önemli noktayı içeriyor:1. İyi giden yakınlaşma sürecine sabırla devam etmeli. Esas sorunlara henüz girilmedi, çünkü (Ege ile ilgili) bu meselelerin tanımı ve ele alınış şekli üzerinde görüş ayrılıkları var. Önce bu konuda mutabakat sağlanmalı.
2. İki taraf da askeri harcamaları azaltmalı. Yunanistan bu yönde (4.4 milyar dolarlık Eurofighter projesini askıya almakla) bir adım attı. Türkiye de benzer adımlar atabilmeli.
3. Kıbrıs sorununda artık kısır döngüyü kırmalı. Çözüm AB'de bir Kıbrıs Türk varlığının oluşmasını sağlayacak. Kıbrıs'ı askersizleştirmek gerek...
* * *
PAPANDREU'nun söyledikleri, Atina'nın şimdi kendisine daha çok güvendiğini, eski kaygı ve fobilerini yendiğini ve Türk - Yunan ilişkilerine yeni bir yön vermek için inisiyatifi ele aldığını gösteriyor.Bu gelişme nasıl oldu? Yunanistan AB ile bütünleşmesini (euro dahil) hızla sürdürüyor.

Yazının Devamı

Hesap verme zamanı

3 Nisan 2001


<#comment>Devrik liderin kan dökülmeden, sağ olarak ele geçirilmesi hiç de kolay olmadı. Slobodan Miloşeviç, Belgrad'ın banliyösündeki villasında, korumalarının desteği ile, iki gün direndi. Fakat hükümetin gösterdiği kararlılık sonucunda, teslim oldu...
Ülkeyi 10 yıl yöneten diktatörün nihayet hapsi boylaması, önemli bir olay. Kendisine Yugoslavya'da yargılanacağı ve Lahey'deki Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'ne teslim edilmeyeceği güvencesi verilmiş de olsa, şimdi demir parmaklıkların arkasında bulunması onu halkın gözünden düşürmeye yeter.
Unutmayalım ki, onun alaşağı edilmesine yol açan halk hareketinin gerçekleştiği geçen ekim ayına kadar "Slobo" kendi kamuoyunun geniş bir kesiminde, bir milli kahraman olarak görünüyordu. Şimdi ise çoğunluğun nefretini çeken bir hain durumunda.* * *MİLOŞEVİÇ'e karşı Yugoslavya'da yöneltilen başlıca suçlama, "görevini kötüye kullanma ve yolsuzluk yapma"dan ibaret. Oysa bu suçlar, esas işlediği cürümler karşısında hafif kalır. Eski diktatörün asıl suçu hırsızlık ve dalavere değil, Yugoslavya'nın dağılmasını önlemek gerekçesi ile giriştiği etnik temizlik, baskı ve şiddettir. Onun yüzünden eski Yugoslav topraklarında

Yazının Devamı

"Öteki" sorunlar...

31 Mart 2001


<#comment>

Dün Ankara'da Milli Güvenlik Kurulu ve Yüksek Planlama Kurulu ülkenin ivedi ekonomik ve siyasal sorunlarını hararetle tartışırken, Antalya'nın Belek bölgesinde, Türk Atlantik Konseyi'nin düzenlediği bir konferansta, Türkiye'nin temel dış politika ve güvenlik konuları sakin bir havada ele alındı.
Eski Dışişleri bakanlarından Haluk Ü. Bayülken'in başında bulunduğu Türk Atlantik Konseyi'nin "Güvenlik ve İşbirliği Konferansı" bu yıl da, üst düzey sivil ve askeri yetkililer ve yabancı diplomatlar dahil, 200'den fazla seçkin konuşmacı ve katılımcıyı bir araya getirdi.
İki günlük konferansın birinci oturumunda, özellikle Türkiye'nin NATO ve AB ile ilişkileri, Avrupa'nın ve bölgenin güvenliğine katkıları gibi konularda, Çankaya'nın, Genelkurmay'ın, Dışişleri'nin ve ayrıca NATO'nun görüşleri - ve de önemli mesajları - yansıtıldı.
Ama, toplantı aralarında ve koridorlarda konuşulan konu, açıkçası Ankara'daki gelişmeler, halk lisanı ile "ne olacak bu memleketin hali" sorusu oldu...* * *SON haftalarda karşılaştığımız ağır ve acil ekonomik sorunlar, dış politika ve güvenlik gündemini - en azından kamuoyunda - unutturdu.Krizin devam

Yazının Devamı

Demirel'den Ortadoğu çağrısı

30 Mart 2001


<#comment>İsrail - Filistin anlaşmazlığını araştırmak için bir süre önce kurulan uluslararası komitenin üyelerinden eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in taraflara tavsiyesi şu: "Bir an önce oturup konuşun... Bu kritik aşamada güvenlik sorununu görüşün. Tekrar masaya varmak için mutlaka bir adım atın..."Dün telefonla görüştüğümüz Demirel, son günlerde tırmanan çatışmalar karşısında duyduğu derin kaygıyı şöyle ifade ediyor: "Ortadoğu barışı en nazik noktasında. Barış sadece ihtilaf halindeki tarafları değil, herkesi ve bizi de yakından ilgilendirir. Eğer şiddet eylemleri ile şimdiki kötüleşme süreci devam ederse, bu, sınırları da aşabilir. Bölgede çok şey olabilir."Son günlerde tırmanan çatışmalar, Ortadoğu'da topyekün bir savaşa kadar gidebilir mi?
Demirel böyle bir tehlikeden çok, "terörün ve fundamentalist akımların bölge ülkelerinin sınırlarını da zorlayabileceğini" düşünüyor.Bu bakımdan taraflara "şiddeti bitirin" mesajını veriyor.
* * *
ABD'nin ve BM'nin inisiyatifi ile kurulan ve "Mitchell Komitesi" olarak da bilinen uluslararası grubun görevi, aslında şimdiki çatışmaların nasıl ve neden başladığını araştırmak ve şiddetin nasıl

Yazının Devamı