<#comment>#comment>Ankara'ya dışarıdan destek mesajları yağmaya devam ediyor... Başbakan Ecevit'e yazılan ve Devlet Bakanı Derviş'in ilan ettiği programa desteğini ifade eden son mektup da, Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn'dan...
Ne var ki, çeşitli devletlerden ve kurumlardan gelen bu desteğin "ne zaman ve ne miktarda paraya dönüşeceği" henüz belli değil. Bu konuda dış çevrelerde hala birtakım tereddütler, hatta kuşkular var.
Bir de bu destek beyanlarında vurgulanan bir hususa dikkat etmeli: Hemen hemen hepsi, bu yardımın yapılmasını, Türkiye'nin programı aynen uygulaması ve yapısal reformları da gerçekleştirme kararlılığını göstermesi şartına bağlıyor. Nitekim Wolfensohn'un mesajında bu nokta, "Türkiye'de bütün kesimlerin desteği ve politik kararlığının" ortaya çıkması gereği belirtiliyor...
* * *
DAHA açık bir ifade ile, hiçbir ülke veya kurum, Türkiye'nin krizi atlatmak ve işleri düzene sokmak için ne yapacağını görmeden, açık bir çek vermek niyetinde değil. Bu gerçeği görmemiz lazım.Şu sırada çeşitli ülkeler Türkiye'ye desteğin ne zaman ve ne şekilde yapılacağını görüşüyorlar. Halen İsveç'te toplanan AB Maliye bakanları bunu tartışıyor. Önceki gün
<#comment>#comment>Bugünlerde Türk diplomasisinin gözü Ortadoğu'daki gelişmelerde... Tabii bunun başında İsrail - Filistin çatışmalarının tırmanışı ve bunun bölgeye yayılması tehlikesi geliyor.
Ortadoğu'daki olayların Türkiye'yi meşgul eden diğer bir boyutu da Irak'la ilgili. Bugün ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Edward Walker'ın Ankara'ya gelişi ve onun hemen ardından KDP lideri Mesut Barzani'nin ziyareti ile Irak sorunu kapsamlı biçimde masaya yatırılıyor.
Bu arada Suriye ile ilişkilerde de dikkate değer bir gelişme var: Genelkurmay Plan ve Prensipler Dairesi Başkanı Korgeneral Reşat Turgut'un Şam'daki temaslarında, iki ülke arasında ilk kez (eğitim alanında işbirliği öngören) bir askeri anlaşmanın hazırlığı ele alınmış bulunuyor.
Bütün bu unsurlar bir arada değerlendirildiğinde, Türkiye'nin bölgede oynamaya çalıştığı aktif ve dengeli rolün bir tablosu ortaya çıkıyor...* * *ANKARA son olarak İsrail ile Filistin arasında giderek yoğunlaşan şiddetin yanı sıra Lübnan'ın güneyinden İsrail'e karşı girişilen saldırıdan ve İsrail'in karşılık olarak Beyrut yakınlarındaki bir Suriye radar üssünü bombalamasından duyduğu derin kaygıyı, bir açıklama ile dile getirdi. Ayr
<#comment>#comment>"Böyle giderse, KKTC'de sokaktaki insan Güney'e daha çok imrenebilir, aynı zamanda Türkiye'den soğuyabilir"...Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e iki günlük KKTC ziyareti sırasında söylenenlerden biri de bu. Cem bunu çeşitli ağızlardan duydu; ama en önemlisi bu kez KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu'nun da bunu söyleyenler arasında olması...
Şu sırada pek çok Kıbrıslı Türk'ü bu şekilde düşünmeye iten nedenlerin başında, Türkiye'den KKTC'ye sıçrayan ciddi ekonomik kriz geliyor. Sıkça tekrarlanan deyimi ile, "anavatan nezle olunca, yavruvatan da zatürree olur"...
* * *
GERÇEKTEN KKTC'deki kriz, toplumu derinden sarsıyor. Lefkoşa'daki bir işadamı bize "insanlar bezgin, artık umutları kalmadı. Gidebilen gidiyor, pek çok insan da gitmeyi düşünüyor" diye konuştu. Yıllarını dava uğruna ve kamu hizmetinde vermiş emekli bir bürokrata göre de, "şimdi pek çok kişi, ne olacaksa olsun, bu iş bitsin artık düşüncesinde."Öteden beri Kıbrıs'taki gerçekleri açık şekilde anlatmaya çalışan ve halen koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcısı olarak bulunan Toplumcu Kurtuluş Partisi lideri Mustafa Akıncı'ya göre, bu durum Kıbrıs sorununa süratle çözüm bulma zorunluluğunu da
<#comment>#comment>İki ay önce Türkiye'de krizin ilk belirtileri ortaya çıktığı zaman, beklenen ilgi ve destek hızla ABD'den geldi. AB'nin sesi ise çok sonra duyuldu...
Desteğin artık daha aktif yardıma dönüşmesi gereken şu aşamada da, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in ilan ettiği programa Washington müsait tepkisini anında gösterdi. AB'den ise henüz tıs yok... Ama bir Avrupalı diplomatın deyişi ile "her an bekleniyor"...
Bu gecikmenin nedeni şöyle açıklanıyor: ABD "tek bir devlet", AB ise "15 ülkeden oluşan bir topluluk." Washington'un karar alması, harekete geçmesi daha süratli olabiliyor. AB'de bu süreç biraz daha zaman alıyor.
Ankara'daki AB ülkeleri diplomatları önceki gün bir araya gelip hükümetlerine Türkiye'nin programına destek veren bir deklarasyon yayımlamalarını tavsiye ettiler. Bu hafta sonu İsveç'in Malm" kentinde de AB'nin ve aday ülkelerin (ve bu arada Türkiye'nin) Maliye bakanları toplanıyorlar. Türkiye'deki durum ve Ankara'nın beklentileri bu toplantıda ele alınacak. Bakalım AB cephesinden nasıl bir ses gelecek?..* * *AB yetkilileri de, Amerikalılar gibi, Türkiye'ye bu krizi atlatması için destek verilmesi gerektiği kanısındalar. Ancak bir
<#comment>#comment>Dış destek gelecek mi?
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in geçen cumartesi günkü açıklamasının ardından en çok merak edilen hususlardan biri de bu.
Belirlenen programın, özellikle kısa vadeli hedeflerinin gerçekleşmesi, geniş oranda, 10 - 12 milyar gibi rakamlarla ifade edilen dış mali kaynağın sağlanmasına bağlı.
Programa tepki olarak ABD'nin ve IMF ile Dünya Bankası'nın yaptıkları açıklamalar, "yakında dış destek geleceği" umudunu güçlendirmiş bulunuyor. Nitekim Başbakan Ecevit ve Devlet Bakanı Derviş de böyle bir sinyal aldıklarını söylüyorlar. Derviş'in ifadesi ile, IMF ile "ay sonuna kadar" bir anlaşmaya varılması mümkün.
* * *
BUNLAR kuşkusuz iyi haberler. Nitekim piyasalar da bu sayede yeni haftaya daha rahatlamış olarak başladı.
<#comment>#comment>Üsküp'teki "aile fotoğrafı"nın ortasında, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile Makedonyalı meslektaşı Sırcan Kerim yan yana...
Önemli bir sembol ve mesaj bu.
Anlamı: ABD Balkanlar'ı kendi haline bırakmıyor; bölgede anlaşmazlıkların şiddet değil, uzlaşma ile halledilmesini istiyor; ülkelerin toprak bütünlüğünü (yani bölünmezliğini) destekliyor... Ve bölgede istikrarın, demokrasinin ve kalkınmanın gerçekleşmesine yardımcı olacağına söz veriyor.
Türkiye dahil, 11 ülkenin katıldığı Güneydoğu Avrupa Dışişleri Bakanları Konferansı'nın bitiminde yayımlanan bildirideki ifadeler, bu konudaki genel mutabakatı yansıtıyor.Powell basın toplantısında ayrıca Makedonlara Başkan Bush adına net bir güvence veriyor: ABD, Makedonya'ya siyasal, ekonomik ve hatta askeri destek sağlayacak.
* * *
BU olayın önemi Makedonya'nın bu destekle moral kazanması, ABD'nin de Balkanlar'daki rolünü ve etkiliğini sürdürme kararını teyit etmesidir.Böylece Bush yönetimi işe başladığı zaman Washihgton'un bölgeye karşı daha mesafeli davranacağı (hatta askerlerinin bir kısmını çekeceği) yönündeki demeçlerin yarattığı endişeler, şimdi dağılmış bulunuyor. Balkanlar'da
<#comment>#comment>İyi ki İngilizce ve Çince, "özür" anlamına gelen bir kelime zenginliğine sahip! Yoksa ABD ile Çin arasındaki "1 Nisan kazası"nın yarattığı kriz, çok ciddi boyutlar alabilir ve bundan bütün dünya da etkilenebilirdi.
1 Nisan'da meydana gelen olayın "şakası" yoktu. Güney Çin Denizi'nde mutat haber alma uçuşunu yapan ABD'nin EP - 3 "casus uçağı" ile, Çin'in F - 8 avcı uçağı bir "it dalaşı"na girişti. Çin uçağı düştü, pilotu kayboldu; hasar gören Amerikan uçağı da, 24 kişilik mürettebatı ile Hannan Adası'na indi.
Bekleneceği gibi bu, Beijing'in ve Washington'un karşılıklı suçlamalarına ve sert uyarılarına yol açtı. Gerginlik ABD'nin Çin'den uçağın ve personelin derhal iadesini, buna karşılık Çin'in de ABD'den resmen özür dilemesini istemesi ile tırmandı. Başkan Bush, ABD'yi olaydan sorumlu tutacak "apologize" gibi bağlayıcı bir özür sözcüğünü kullanmayı reddetti. Çin hükümeti de, ABD bu anlamda bir beyanda bulunmadıkça, mürettebatı ve uçağı geri vermeyeceğini açıkladı.
Bu "özür krizi", diplomatların bir "dil cambazlığı" ile, karşılıklı olarak İngilizce ve Çincede kendilerini tatmin edecek bir sözcük bulmalarına kadar sürdü. Ondan sonra dillerle birlikte
<#comment>#comment>Türkiye'de dikkatler tamamen ekonomik kriz üzerinde toplandığı için, İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres'in Ankara ziyaretine de o açıdan bakıldı ve benzer bir bunalımla karşılaşan eski Başbakan'ın bu konuda söylediklerine öncelik verildi. Nitekim basında, Peres'in Türk yetkilileri ile görüşmeleri ve demeçleri de, "Peres'ten enflasyon dersi" veya "Peres moral verdi" gibi başlıklarla bildirildi...
Kuşkusuz 77 yaşındaki Peres'in İsrail ekonomisini düzeltmedeki başarısının sırrını Türk yöneticileri ile paylaşması, önemli. Ancak, Peres Ankara'ya Türkiye'deki krizi değil, esas Ortadoğu'daki durumu görüşmeye geldi. Türk diplomasisinin bir süreden beri "kolaylaştırıcı" bir rol oynadığı bir ortamda, Peres ile bu konuda yapılan görüşmeler de büyük önem taşıyor.* * *TÜRKİYE gerek İsrail, gerekse Filistin ile kurduğu yapıcı ve dengeli iletişim sayesinde, iki tarafın da güvenini kazanmış durumda. Türk diplomasisi karşılıklı mesajların ulaştırılması dışında, kendi görüşleri ile de uzlaştırıcı bir rol oynamaya çalışıyor.
Bu bağlamda, Ankara'da heyetler arasında yapılan görüşmelerde Peres'e yeni bir Türk girişimi (buna "plan" demek çok iddialı olur) sunuldu.