Nereden nereye gelindi?..

21 Eylül 1999


       Fazla değil, altı ay gibi kısa bir zamanın uluslararası ilişkilerde ne büyük değişikliklere yol açabileceğinin canlı bir örneği ile karşı karşıyayız.
      Türkiye'nin dış ilişkileri nereden nereye geldi?..
       Yılın ilk aylarındaki durumu anımsayalım:
      Suriye ile Öcalan olayından dolayı, savaşın eşiğine gelinmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri, Şam yönetiminin Ankara'nın uyarılarına uymaması halinde, müdahaleye hazır bekliyordu...
       Suriye'nin boyun eğmesinden sonra Öcalan'ın sığınmaya çalıştığı tüm ülkelerle ciddi krizler yaşandı. Önce Rusya, ardından İtalya, sonunda Yunanistan...       İtalya'ya karşı duyulan öfke, hükümetin Roma'ya karşı siyasal ve ekonomik önlemleri, halkın da İtalya'ya karşı sert gösterileri ile sergilendi. Apo'yu Kenya'da barındırmaya kalkışan Yunanistan'a karşı alınan tavır, Türk - Yunan ilişkilerini büsbütün gerginleştirdi.       Bu arada - gene Öcalan olayı ile ilintili olarak - diğer

Yazının Devamı

Ziyaretin ön provası

18 Eylül 1999


       Başbakan Bülent Ecevit'in bu ayın sonunda ABD gezisinin ve Başkan Bill Clinton ile görüşmesinin ağırlık noktası ne olacak?
       Son günlerde medyada Kıbrıs'la ilgili haberler o kadar öne çıktı ki, sanki Washington'daki temaslarda ele alınacak bir numaralı konu bu sorun olacakmış gibi!
       Kuşkusuz Kıbrıs, Beyaz Saray'daki görüşmelerde tartışılacak konulardan biri. Ama Türk tarafı kadar Amerikalılar da, çok önem verilen bu ziyaretin, ön planda Kıbrıs meselesi ile ilintili gösterilmesini hiç istemiyorlar.
       Üst düzey bir ABD'li yetkilinin deyişi ile Beyaz Saray'daki görüşmeler kesinlikle "Kıbrıs sorununun müzakeresi"ne dönüşmeyecek. Ağırlık ikili ilşikiler, siyasal ve ekonomik işbirliği konuları üzerinde olacak.
       Washington, Türkiye'de bunun bilinmesini istiyor. ABD yönetimi; Kıbrıs, Öcalan, Güneydoğu'daki durum gibi hassas konuların, ziyarete gölge düşürmemesine şimdiden özen gösteriyor.
       ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı (eski Ankara

Yazının Devamı

Taviz mi?..

17 Eylül 1999


       Türkiye'nin bir yandan Yunanistan, diğer yandan AB ile ilişkilerinin yumuşama sürecine girdiği, Kıbrıs sorununda çözüm arayışının yoğunlaştığı bu yeni dönemde, öncelikle bir yaklaşım ve dil değişikliğine ihtiyaç var.
      Eğer daha işin başında - medyada görüldüğü gibi - "taviz" veya "diyet" gibi sözcükler kullanılır ve görüşmelerin Türkiye'nin çıkarlarına karşı sonuç vereceği izlenimi yaratılırsa, yeni oluşan hava bozulabileceği gibi, uzlaşma fırsatları da kaçırılabilir.
       Şunu bilmek gerekir ki, anlaşmazlıkların çözümü ancak karşılıklı anlayış ve karşılıklı özveri ile mümkün olur. Müzakerelerin başarısı, dengeli bir "al - ver" (give and take) esasına dayanır. Pazarlık daha başlamadan, ortaya konan fikirlere veya önerilere karşı tarafın bir 'ödün koparma', ya da 'diyet ödetme' manevrası olarak görmek, yanlış ve aldatıcıdır.       Önemli olan, varılmak istenen sonucu iyi belirlemek ve genel "kazanç - kayıp" hesabını sağlıklı biçimde yapmaktır. Buna giden yolda elbet esneklik göstermek ve masaya uzlaşma anlayışı ile

Yazının Devamı

Kıbrıs için formül arayışı

15 Eylül 1999


       KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın Washington'da ve BM'de yaptığı temaslar, ne ölçüde başarılı oldu?
       Bunu değerlendirmek için önce, bu gezinin amacının ne olduğunu anımsamak gerek. Denktaş, Kıbrıs'la ilgili yeni bir görüşme sürecinin başlatılması için girişimlerin yoğunlaştığı bir sırada, ABD ve BM yetkililerine pozisyonunu açık - seçik olarak anlatmak istemiştir.
      Kıbrıs Türk liderinin bir hafta boyunca sürdürdüğü temasların, bu açıdan iyi geçtiği söylenebilir. Yani Denktaş istediği mesajları vermek olanağını bulmuştur.
       Bu konuşmaların Kıbrıs'la ilgili çevrelerde iz bıraktığı, hatta bazı yeni değerlendirmeler yapma ihtiyacını da hissettirdiği seziliyor. Bu kadarı dahi, Türk tarafı için bir kazanç sayılabilir.
       * * *
       ASLINDA Denktaş gerek önerilen konferans, gerekse sorunun özü hakkında, bilinen görüşlerini tekrarladı. Muhatapları, bu konularda Türk tarafının ne kadar ısrarlı veya esnek davranacağını anlamaya çalıştılar. Bu konuşmalar

Yazının Devamı

AB ile diyalog

14 Eylül 1999


       Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dün Brüksel'de AB Genel İşler Konseyi'nde, üye ülkelerin dışişleri bakanlarına hitap etmesi, Türkiye - AB ilişkilerinde önemli bir gelişmenin işaretini verdi.
       Gerçi resmi ağızlar, Cem'in Brüksel'de, davet üzerine, meslektaşlarına bir konuşma yapmasının ve AB yetkilileri ile görüşmesinin, Lüksemburg zirvesinden bu yana izlenen politikadan vazgeçme anlamına gelmediğini söylüyorlar. Bu politika, AB ile adaylık konusunda diyaloğu askıya almayı öngörüyordu. Ancak Dışişleri Bakanı'nın Brüksel ziyareti, şimdi en azından fiilen diyaloğun başlamakta olduğunu ortaya koymuş bulunuyor.
       Buna "diyalog" densin veya denmesin, Türkiye ile AB arasında yeni bir sürece girildiği açık. Aslında diyalog sözcüğü üzerinde de fazla duyarlı davranmaya gerek yok. Kaldı ki, bu "diyalog"un yeniden başlaması, Türk diplomasininin başarısı olarak görülmelidir. Çünkü bu noktaya gelinmesi aslında AB'nin ve bu arada şimdiye kadar Türkiye'ye karşı olumsuz davranan bazı üyelerin geri adım atmasının bir sonucudur.
      

Yazının Devamı

Politikalar da değişecek mi?

11 Eylül 1999


       Marmara'dan sonra Atina'daki depremin daha da pekiştirdiği Türk - Yunan yakınlaşması, iki ülkenin politikalarına ne ölçüde yansıyacak? Daha açık bir deyişle, şimdiki dostluk havasının, Ankara'nın ve Atina'nın belirli parametlerini etkilemesi ve değiştirmesi mümkün mü?
       Deprem felaketinin acıları arasında, iki komşu ülke nerede ise son yarım yüzyılın en büyük "dostluk patlaması"nın sevincini ve coşkusunu yaşıyor. Daha baştan belirttiğimiz gibi, halkın sergilediği duygular, bundan böyle politikacıların da göz ardı edemeyeceği çok güçlü bir etken oluyor.
      Nitekim Ankara'da ve Atina'da hükümet yetkililerinin ve politika yapımcılarının, bu yeni ortamı bir fırsat olarak değerlendirip yeni stratejiler oluşturmak gereğini savunduklarını görüyoruz...
       * * *
       DEPREMİN ardından, halklar - sokaktaki adamdan sivil toplum düzeyine kadar - birbirleriyle yardımlaşarak, güzel dayanışma örnekleri vererek, düşmanlık yerine sevgi duygularını açığa vurarak, neyi arzu ettiklerini (ve neyi

Yazının Devamı

Değişen ne?..

10 Eylül 1999


       Kıbrıs sorununda "taze bir başlangıç"ın sinyalleri gelmeye başladı. Bir Amerikalı diplomatın deyişi ile, son "değişen dinamikler", çözüm için yeni umutlar veriyor.
       "Değişen dinamikler"in başında, depremin ardından Ankara ile Atina arasındaki yakınlaşma geliyor. Washington bunun Kıbrıs'ta çözüm arama çabalarını olumlu şekilde etkileyeceği kanısında... ABD'de şimdi Kıbrıs'la ilgili girişimleri yürütecek yeni bir kadro var: Başkan Clinton'ın özel temsilcisi Alfred Moses ve Kıbrıs Koordinatörü Thomas Weston - herhalde ABD'nin BM'deki yeni Büyükelçisi Richard Holbrooke'un da katkısı ile - bu girişimlere hız verecekler... Bu arada Başbakan Ecevit'in bu ay Washington'da yapacağı görüşmeler de, Kıbrıs'ta taze bir başlangıcın gerçekleşmesi umudunu artırıyor...
       * * *
      ÖZELLİKLE ABD çevrelerinde ifade edilen bu umutlar ne kadar gerçekçi?
       ABD'nin başını çektiği uluslararası camia (ki bunda G - 8'ler de şimdi aktif rol alıyor) ilk adım olarak Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin "ön

Yazının Devamı

Dost kazanmanın yolu

9 Eylül 1999


       Deprem felaketinin Türkiye'nin siyasal ve toplumsal yaşamında olduğu gibi, dış politikasında da bir "milat" oluşturup oluşturmayacağını kestirmek için zaman henüz erken: Ama bu olayın Türkiye'nin dış ilişkilerinde - taşları yerinden oynatacak kadar değilse bile - bazı önemli değişikliklere yol açabileceği şimdiden görülüyor.
       Olumlu ya da olumsuz yöndeki değişikliklerin dökümüne geçmeden önce, şu saptamayı yapmakta yarar vardır. Deprem, dış dünya ile ilişkilerimiz konusunda, öteden beri var olan bir kavramın yanlışlığını ortaya koymuştur. Bu da, dış politikayı yöneten veya şekillendiren uzman kadroların dışında, kamuoyunda yaygın olan "Türkün Türkten başka dostu yoktur" düşüncesidir. Deprem faciası, Türkün dünyada - ve de komşu ülkeler arasında - çok dostu olduğunu göstermiştir. Bu vesile ile kamuoyu, uluslararası ilişkilerde, dostlukların veya düşmanlıkların gelişigüzel ve yüzeysel şekilde ölçülmemesi gerektiğini anlamış bulunuyor...      Buna bağlı olarak şu değerlendirmeyi yapabiliriz: Deprem vesilesi ile Türkiye'ye gösterilen yakınlık ve sempati, dış

Yazının Devamı