Deprem AB'yi de silkeliyor...

26 Ağustos 1999


       Depremin içte ve dışta çok şey değiştireceğini dün yazmıştık. Dışta bu değişikliğin özellikle Yunanistan'ın bu olayda Türkiye'ye kerşı gösterdiği olağanüstü ilgi ve yakınlık sonucu, Ankara ile Atina arasındaki ilişkilerde görülebileceğini de belirtmiştik.
      Dışta beklenebilecek diğer bir değişiklik de, AB ile ilişkiler alanındadır. Diğer bir deyişle, bu değişikliğin, daha çok AB'nin Türkiye'ye karşı tavrında gerçekleşmesi söz konusu. Şimdiden AB'de bu yönde bir havanın estiği gözleniyor.       AB Komisyonu Dış İlişkiler sorumlusu Hans Van der Broek'un, Dönem Başkanı Finlandiya Dışişleri Bakanı Traja Halonen ile birlikte bugün Türk yetkilileri ile temaslarda bulunmak üzere Ankara'ya gelmesi, Birliğin Türkiye'ye gösterdiği yakın ilginin bir belirtisi. Bunun gibi, AB'nin yeni Başkanı Romano Prodi'nin ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Nicole Fontaine'nin depremden sonra verdiği mesajlar da, Birlik yöneticilerinin Türkiye'yi, topluluğun bir parçası saydığını gösteriyor...       * * *      

Yazının Devamı

Halkın istediği...

25 Ağustos 1999


       Yıllardır Yunanistan'da "sokaktaki adam"dan dinlediğimiz bir söz vardır: "Türk ve Yunan halkları birbirlerine düşman değil. Kriz yaratanlar politikacılardır..."
      Deprem felaketinden sonra Yunan halkının gösterdiği olağanüstü sıcak ilgi ve yakınlık, bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlamış bulunuyor.
       Yunanistan'da basit vatandaştan işadamına, aydınlardan çeşitli sivil toplum kuruluşlarına kadar, halkın çeşitli kesimlerinin bu olayda sergilediği tutum, açıkçası sadece bizleri değil, Atina'da devlet yetkililerini dahi şaşırtmıştır.
       * * *
      DEPREMİN cereyan ettiği saatten itibaren Türkiye'ye ve afetzedelere yardım elini ilk uzatanlar arasında Yunanistan'ın bulunması ayrı bir anlam taşıyor: O da, gerçekten Yunan halkının, yıllardan beri süregelen kışkırtmalara ve gerginliklere rağmen, Türkler için kötülük istemediği, onlarla yardımlaşmaya ve dostça ilişkiler kurmaya hazır olduğudur.
       Depremden birkaç saat sonra, Yunan hükümeti kurtarma

Yazının Devamı

Hem ayıp, hem günah...

24 Ağustos 1999


       Dil sürçmesi mi idi, yoksa hükümetin politikası mı, belli değil; ama muhakkak olan şey, Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un depremzedelerin yardımına koşan yabancılara karşı söylediklerinin en hafif deyişi ile büyük bir talihsizlik olduğudur.
       Gerçi Bakan dün başta söylediklerine açıklık getirmek zorunluğunu duymuş, "üslup ters gelmiş olabilir" demiş, aslında Türkiye'nin yabancı ülkelerden neler istemediğini ve nelere ihtiyacı olduğunu anlatmaya çalıştığını söylemiştir. Ama bu açıklama dahi, bu büyük gafı ve ayıbı örtmeye yetmez.
       * * *
       BAKAN, Türkiye'nin doktora, sahra hastanelerine ihtiyacı olmadığını söyledi. Dün de açıklamasında bu görüşünü tekrarladı. Bu onun fikri. Bakan bunları söylerken, NTV'nin "Haberleşme Hattı"nda bir hemşire Gölcük'ten, tam tersini vurguluyor, bölgede hekime, sağlık hizmetlerine olan büyük ihtiyacı - ve bu alandaki eksiklikleri - dile getiriyor, "Bakan gelsin de durumu görsün" şeklinde konuşuyordu. Aynı saatlerde Kanal - D'deki bir röportajda da Adapazarı'nda yaralı çocuğunu, başından

Yazının Devamı

Asıl yardım...

20 Ağustos 1999


       Deprem felaketinden hemen sonra yabancı ülkelerden gelen yardımlar, Türkiye'nin dış ilişkilerinde, temel çıkarlarının ne yönde olduğu hakkında bir fikir veriyor.
      Türkiye'ye bu zor anında yardım elini ilk uzatanlar, Batılı ve - Japonya gibi - gelişmiş ülkeler oldu. Bunun önemi sadece bu ülkelerin "ilk harekete geçenler" olması değil. Hatta yaptıkları yardımların, maddi değer olarak, miktarı da değil...
       Facianın daha ilk gününde, Başbakan Ecevit, Türkiye'nin özellikle arama - kurtarma çalışmaları alanında ihtiyaçlarından söz ettiği zaman, yabancı ülkelerin yardım elini uzatması için de bir çağrıda bulunmuştu. Aslında Başbakan, bu konuşmasını yaptığı ana kadar, bazı dost ülkelerden Ankara'ya bu yönde teklifler ulaştığını da açıklamıştı.
       * * *
       DÜN de belirttiğimiz gibi, keşke Türkiye bu alanda yabancı ülkelerin yardımına, ihtiyacına muhtaç olmasaydı da, kendi hazır organizasyonu ile, enkazın altında kalan depremzedelerin kurtarılmasını bizzat gerçekleştirebilseydi.
 

Yazının Devamı

Neden hazırlıklı değiliz?

19 Ağustos 1999


       Deprem felaketi üzerine ABD'den Almanya'ya, Japonya'dan İsrail'e, İngiltere'den Yunanistan'a kadar çeşitli ülkelerin hızla Türkiye'nin yardımına koşmasına sevinmek lazım. "İnsanlık namına" yapılan bu yardımın yanı sıra, birçok ülkenin bu vesile ile Türkiye ile dostluğa ve dayanışmaya verdikleri önemi belirtmesi de, şu sıkıntılı dönemde, yüreklere su serpiyor...
      Ancak bu yardımlar konusunda - onlardan değil, ama bizden kaynaklanan - üzücü bir husus var: O da, Türkiye'nin böyle facialarda, dış desteğe muhtaç olmasıdır. Çok şükür, yiyecek, ilaç, çadır, battaniye gibi temel ihtiyaçlar alanında değil. Ama "teknik" alanda...       Daha önceki depremlerde ve benzer afetlerde de (örneğin orman yangınlarında) görüldüğü gibi, Türkiye'nin elinde, arama - kurtarma operasyonlarını yürütecek, yangınları söndürecek yeterli modern araç ve gereçlere ve kalifiye elemanlara sahip değil.       Son 24 saat içinde, birçok ülkeden işte bu alanda yardım istenmiştir. Yabancı ekipler yanlarında özel yetiştirilmiş köpeklerle ve modern teçhizatla

Yazının Devamı

Bir daha olmasın...

18 Ağustos 1999


       Yıllar önce Tokyo'da New Otani otelinin 42'nci katında kaldığım gecelerin birinde, sabaha karşı binanın sarsıldığını, odamın adeta bir salıncak gibi sağa - sola hareket ettiğini hissettim. Korku ile üstüme pantolonu geçirip aşağıya indim. Hayret! Birkaç yabancı turistin dışında lobide fazla insan ve herhangi bir telaş yoktu. Resepsiyondaki adama korkumu ifade ettiğimde, gülerek "merak etmeyin, bir şey olmaz" dedi ve ekledi: "Bu bina depremlere mukavimdir. Odanızın sağa - sola sallanması, binanın esnekliğindendir. Rahatınıza bakın"...
       Ben gene de otelin "tepesinde" kalmaktansa geceyi - daha güvenli olur düşüncesi ile - lobideki bir kanapede geçirmeyi yeğledim!..
       Buna benzer bir olayı da, daha önce San Francisco'da yaşadım. Otelin odasında güpegündüz oturup çalışırken, sık sık ufak sallantılar hissettim. Korku ile soluğu resepsiyonda aldım ve Tokyo'dakine benzer sözleri duydum: "Paniklenmeyin. Bir şey olmaz. San Fransisco'da bu tür sarsıntılar hep olur. Alışırsınız"...
       * * *
      

Yazının Devamı

Batı'dan olumlu sesler

17 Ağustos 1999


      Hükümetin ve Meclis'in son haftalarda kapsamlı bir reform programını hayata geçirmek için gösterdiği büyük gayret, Avrupa başkentlerinde, AB merkezinde ve Washington'da Türkiye lehinde bir hava yaratmış görünüyor.
       Batı'da memnuniyetle not edilen gelişmeler dizisi içinde, bankalar, özelleştirme, tahkim, siyasi partiler, işkence, af, sosyal güvenlik konularında geçirilen (veya onaylanmak üzere bulunan) yasalar var.
       Hükümetin IMF ile vardığı mutabakattan, Cumhurbaşkanı Demirel'in HADEP belediye başkanları ile görüşmesine ve Türk - Yunan diyaloğuna kadar, ekonomideki, iç ve dış politikadaki bazı olumlu olaylar da, havanın Türkiye lehinde düzelmesini sağlayan etkenler arasında.
       * * *
       ANKARA'da uzunca bir süredir görevli bulunan bir Avrupalı diplomat, hükümetin ve özellikle Meclis'in hızlı ve kararlı çalışmaları karşısındaki şaşkınlığını - ve takdirini - şöyle dile getiriyor: "Daha önce böyle bir kararlılık ve tempo görmemiştim. Gece - gündüz çalışan Meclis artık eski

Yazının Devamı

Domino gibi...

14 Ağustos 1999


       Rusya'nın Kuzey Kafkasya'daki açmazı, günümüzde birçok ülkenin karşılaştığı sorun doğrultusundadır.
      Mesele şudur: Ayrılıkçılığa karşı nasıl davranmalı?
       Bunun iki yolu var: Birincisi, merkezi otoriteye karşı baş kaldıranlarla uzlaşmayı ve soruna barışçı bir çözüm bulmayı denemek. İkincisi ise, hareketi kuvvetle bastırarak bölgede otoriteyi sürdürmeye çalışmak...
       Rusya, Çeçenistan'dan sonra şimdi Dağıstan'da da, bu ikinci şıkkı yeğliyor.
       Rus kuvvetlerinin dün Dağıstan'da, bağımsızlık ilan eden ve dağlarda çetin bir savaş veren Şamil Basayev'in önderliğindeki mücahitlere karşı topyekün saldırıya geçmesi, Moskova'nın bu özerk bölgenin de, Çeçinistan gibi kontrol dışına çıkmasına izin vermek niyetinde olmadığını gösteriyor...
       * * *

Yazının Devamı