Yeni stratejik girişimler

1 Temmuz 1998

       GENELKURMAY Başkanlığı'nın Orbay Salonu'nda, NATO ve eski Varşova Paktı ülkelerine mensup yüksek rütbeli subaylar, savaş düşüncelerinden uzak, barışçı bir misyon için, bir araya gelerek yanyana oturuyorlar.
       Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in konuşmaları ile başlayan toplantı sonunda, Ankara'nın Kızıldere mevkiinde, "Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi" (BİOEM) törenle hizmete açılıyor.
       NATO adına konuşan Hollandalı Tümgeneral Kolsteren, "Soğuk Savaş döneminde yetişen bir subay olarak, şimdi gördüğüm bu beraberlik, bir rüyanın gerçekleşmesini sergiliyor" diyor.
      On yıl önce iki hasım blokun askerlerinin Ankara'da, ortak bir program çerçevesinde buluşup birlikte çalışacaklarını kim tahmin edebilirdi?
       * * *
       BİOEM'de Belçika'dan Bulgaristan'a, Portekiz'den Polonya'ya ve Orta Asya'ya kadar 5 NATO ve 24 BİO (eski deyimi ile Batılı ve Doğulu) ülkeye mensup toplam 42 subay, dünden itibaren ortak bir "oriantasyon" kursuna

Yazının Devamı

Prensipler mi? Çıkarlar mı?

30 Haziran 1998

       BAŞKAN Clinton'un 9 günlük Çin seferinin iki önemli yönü var: Birincisi, bunun ABD - Çin ilişkileri ve dünya politikası üzerindeki etkisi ile ilgili. İkincisi ise, bu gezi vesilesi ile, dış politikada insan hakları ve demokrasi gibi prensiplerin mi, yoksa ulusal çıkarların mı öncelikle gözetilmesi gerektiği konusunda açılan tartışmadır.
      Her iki hususun ABD - Çin ilişkilerinin çerçevesini aşan ve bütün dünya gibi bizi de ilgilendiren yanları var.
       Çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin'in geçen Ekim'de yaptığı ABD ziyaretinin ardından, şimdi Başkan Clinton'un Çin gezisi, iki ülkenin "staretejik ortaklık" hedefine doğru hızla ilerlemekte olduğunu gösteriyor. Bunun anlamı, 21. yüzyıla yaklaşırken, Asya'da - ve çok kutuplu dünyada - yeni dengelerin şekillenmeye başladığıdır.       * * *       WASHİNGTON ile Beijing (Pekin) arasında 1970'lerde "ping - pong diplomasisi" ile başlayan yakınlaşmanın bugün ileri bir aşamaya ulaşması, kuşkusuz Çin'deki büyük değişim sayesinde mümkün

Yazının Devamı

Avrupa'dan farklı bir yaklaşım...

27 Haziran 1998

       AVRUPA Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)'nin Güneydoğu raporunu "kötünün iyisi" sayılan bir şekle bağlaması, Türkiye'yi rahatlattı.
      Eğer rapor, İsviçreli milletvekili Bayan Vermot - Mangold'un hazırladığı metin gibi çıksaydı, Türkiye gerçekten çok sıkışacak ve sıkıntıya düşecekti. Belki de bu yüzden Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki ilişkiler - AB ile olduğu gibi - gerginleşecek, hatta kopma noktasına gelecekti.
       Oysa Konsey, Türkiye'nin Avrupa ile en eski ve güçlü bağını sağlayan bir kurum. AB'nin aksine, Türkiye AK'nin kuruluşundan beri (1949) faal üyesi. Bugün üye sayısı 40'ı bulan Konsey'in en önemli organlarından biri, Türkiye'nin çeşitli partilerden 12 milletvekili ile temsil edildiği 572 üyeli Parlamenterler Meclisi.
       İşte bu hafta toplanan bu Meclis'te, Vermot - Mangold'un hazırladığı uzun başlıklı - "Güneydoğu Anadolu'da ve Kuzey Irak'ta Yerlerinden Edilmiş Kimselerin ve Göçmenlerin İnsani Durumu" - raporu ele alındı. Rapor önce iki milletvekilimizin - Ali Dinçer ve Atilla Mutman'ın - üyesi bulunduğu Göç

Yazının Devamı

"İran hattı"na dikkat...

26 Haziran 1998

       ABD ile İran arasında olası bir yakınlaşma, Hazar petrolünün nakli için tasarlanan çeşitli güzergah projelerini nasıl etkiler? Şimdiye kadar ABD'nin muhalefeti yüzünden hiç kaale alınmayan "İran seçeneği" gündeme gelebilir mi? Bu da Bakü - Ceyhan boru hattı projesinin şansını zayıflatır mı?..
       Son "futbol diplomasisi"nin ardından bu sorular güncellik kazanıyor. Bazı analistler Washington ile Tahran arasındaki buzların erimeye yüz tutması halinde, İran'ın boru hattı konusunda uluslararası platforma iddialı biçimde çıkabileceğini şimdiden söylüyorlar.
       Ancak hemen şunu belirtelim ki, henüz bu noktadan uzağız. ABD Yönetimi'nin İran politikası, son görülen yumuşama belirtilerine rağmen, değişmiş değildir. Washington, Hazar petrolü konusunda "Doğu - Batı koridoru"nu esas saymakta, İran seçeneğini dikkate almamakta ve tercihinin Bakü - Ceyhan hattı olduğunu her vesile ile tekrarlamaktadır.
       Ancak zamanla ABD Yönetimi'nin tavrını yumuşatması, Avrupa - ve hatta Amerikan - şirketlerinin bundan cesaret alarak İran'la bu alanda işbirliği yapmaya

Yazının Devamı

Futbol diplomasisi ve sonrası...

25 Haziran 1998

       1970'lerin başında ABD'nin Çin'e karşı giriştiği "ping - pong diplomasisi"ni hatırlıyor musunuz?
       Washington bu spor temasıyla, Çin ile buzları eritmeyi başarmıştı. Nixon - Kissinger ikilisinin çabası ile kurulan ilişkiler zamanla gelişerek şimdiki noktaya ulaştı. Başkan Clinton'un bugün başlayacak olan Çin ziyareti, 16 yılda nereden nereye gelindiğini gösteriyor...
       Kimbilir, belki birkaç yıl sonra, ABD - İran ilişkilerinin normalleştirilmesinin de "futbol diplomasisi" sayesinde mümkün olduğu kaydedilecek. Belki iki ülke gene can - ciğer dost olacak...
       * * *
       GEÇEN yıl Muhammed Hatemi'nin iktidara gelmesinden sonra Tahran ile eski düşmanlığa son vermek ve havayı yumuşatmak için fırsat kollayan ABD'nin şansı, Dünya Futbol Kupası'nda, karşısına İran'ın düşmüş olmasıdır!
       Futbol, Amerikalıların favori sporu değil. Üstelik bu alanda yeni oldukları için fazla iddiaları da yok. Ama ABD, Lyon stadyumunda, İran ile karşılaşmayı, ilişkileri düzeltmek için bir fırsat

Yazının Devamı

Neye güveniyorlar?

24 Haziran 1998

       YUNANİSTAN zaman zaman sert çıkışlar yaparken, neye güveniyor?
       Örneğin, geçen hafta Güney Kıbrıs'taki Andreas Papandreu Hava Üssü'nü, 4 adet F - 16 göndererek ilk kez harekete geçirmesi olayını ele alalım. Veya, Başbakan Simitis'in, Yunanistan'ın AB'de Türkiye'ye karşı engelini kaldırmasını telefonla isteyen Başkan Clinton'a "olmaz" demesini anımsayalım.
      Atina bu ve buna benzer hallerde, meydan okuyan bir tavır sergileme cüretini nasıl gösterebiliyor? Bu cesareti nereden alıyor?
       Yunanistan'ın, dünkü yazımızda izah ettiğimiz stratejik hedeflere ulaşma çabalarında, "yüksek risk"i (açıkçası Türkiye ile bir çatışmayı dahi) göze alması, sahip olduğuna inandığı bazı avantajlardan kaynaklanıyor.
       * * *
       NEDİN bu avantajlar?
      1) AB üyeliği. Atina, AB'nin içinde olma avantajını, topluluğun dışında kalan Türkiye'ye karşı her vesile ile kullanıyor. "Avrupa'nın bir parçası" olmak, ona (belki de imkanlarının ötesinde) cesaret veriyor.

Yazının Devamı

Yunanistan ile "güney cephesi"

23 Haziran 1998

       GEÇEN hafta Kıbrıs'ta gerginliği artıran olayların yol açtığı sorular henüz yanıt bulmuş değil. Kafalar hala karışık: Yunanistan neden şu sırada Baf üssünü açmak ve 4 jetini oraya sinsice göndermek gereğini duydu? Bunu yaparken, Türkiye'nin tepki göstereceğini bilmemesi mümkün mü? O halde hesabı neye dayanıyor? Amaç ne? Kime ve neye güveniyor?..
      Atina'nın Baf üssü ile ilgili çıkışının zamanlaması da zihinleri karıştırıyor. Son günlerde hava düzeliyordu sanki. Türkiye ve Yunanistan, Ege'de çatışmayı önleyecek Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) paketi üzerinde mutabakata varmıştı. Kıbrıs'ta da S - 300 füzelerinin konuşlandırılması için daha önce belirlenen tarihin Ağustos'tan Ekim'e kaydırıldığı bildirilmişti. Yani gerek Ege'de, gerekse adada en azından sakin bir yaz geçirileceği mesajı veriliyordu.
      Tam bu sırada Yunanistan'ın Baf'ta Andreas Papandreu adını verdiği hava üssünü açıp jetlerini oraya (kimsenin ruhu duymadan) uçurması, kuşkusuz önemli bir düşünceye ve hesaba dayanmalı. Bu ne olabilir?
       Yunan basınının Başbakan Simitis'in

Yazının Devamı

Bosna sendromu...

12 Haziran 1998

      KOSOVA'daki son trajik olaylar karşısında uluslararası camia bir "Bosna sendromu" yaşıyor.
       Kosova'nın "ikinci Bosna" olması kaygısı yaygın. Hatta Kosova'daki ateşin, komşu ülkelere ve tüm Balkanlar'a sıçramasından korkuluyor.
       Bosna'da Sırplar "etnik temizlik" harekatını başlattıkları zaman, dünya ne yapacağını şaşırmıştı. Bu şaşkınlık - ve çaresizlik - uzun zaman sürdü. Ta ki ABD'nin girişimi ile, NATO askeri müdahaleye girişinceye kadar. Ama bu arada olan oldu: Onbinlerce kişi öldü, milyonlarca insan evlerini, yurtlarını terketmek durumunda kaldı.
       Kosova'daki olaylar - yani Arnavutlara karşı Sırp saldırıları - Bosna'daki patlamanın ilk aşamasını anımsatıyor. Gerçi iki olay arasında farklar var: En önemlisi Kosova'nın Federal Yugoslavya Cumhuriyeti'nin bir parçası olmasıdır.
       Ama, Kosova'daki olayların Bosna'ya çağrışım yapması, Sırpların "aşırı güç" kullanarak Arnavutlara saldırması, köyleri yıkıp yakması, halkı göçe zorlamasıdır.
      İşte dünya her gün TV

Yazının Devamı