Yeltsin'in dertleri...

27 Mayıs 1998

       SORU Moskova basınında iri başlıklarla soruluyor, siyasi ve akademik çevrelerde hararetle tartışılıyor: "Endonezya senaryosu, Rusya'da da tekrarlanabilir mi?"
       Yani ekonomik, siyasal ve sosyal sıkıntıların yol açtığı hoşnutsuzluk ve huzursuzluk, Endonezya'da Başkan Suharto'yu istifaya zorladığı gibi, Rusya'da da Boris Yeltsin'i iktidarı bırakmaya sevkedebilir mi?
      Bu benzetmenin bizzat Ruslar tarafından yapılması ilginç. Gerçi ilk bakışta, Endonezya ile Rusya'daki şartlarda bazı benzerlikler görünebilir; ama aralarında "Endonezya senaryosu"nun burada tekrarı olasılığına yer vermeyen, önemli farklar da var.
       Ama buna rağmen, konu Moskova'da ciddi ciddi tartışılıyor. Örneğin Stratejik İncelemeler Merkezi Başkanı Andrei Piontkovski, "hiçbir olasılığı gözden uzak tutmam" diyor ve ekliyor: "1917'de de kimse ihtilal ihtimalini düşünmüyordu"... Rus Bağımsız Sendikalar Federasyonu Başkanı Mihail Şmakov'a göre de "Rusya, Endonezya senaryosundan muaf tutulamaz ve bunun imkansız olduğunu söyleyenler sorumsuz beyanlarda bulunuyorlar"...
 &nbs

Yazının Devamı

Yeltsin'i dinlerken...

26 Mayıs 1998

       RUSYA Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin'i, önceki gün doktoru Michael de Bakey'in (rahmetli Turgut Özal'a bakan o ünlü Amerikalı kalp cerrahı) bir yemekli toplantıda bize dediği gibi, "sağlığı yerinde ve tam formunda" gördük.
       Tarihi Büyük Kremlin Sarayı'nın modern "Meclis Salonu"nda, dün 93 ülkeden 765 üst düzey gazeteciye hitap ederken, dinç olduğu kadar, rahat ve neşeli görünüyordu.
       Herkesin öncelikle Yeltsin'in bugünlerde nasıl göründüğünü merak etmesinin nedeni açık: "Rusya gene siyasal ve ekonomik alanda sıkıntılı bir dönemden geçiyor (bu konuya yarın daha ayrıntılı gireceğiz) ve sağlığı da her zaman iyi gitmeyen Yeltsin'in başı her gün biraz daha derde giriyor! Oysa uluslararası camia (ve özellikle ABD) Yetsin'i, Rusya'da istikrarın devamının bir garantisi sayıyor. Rus liderinin, bu badireleri atlatacak güce sahip olması bu bakımdan önemli...
       Rusya'yı yakından izleyen bir Avrupalı meslektaşımızın deyişi ile, en azından şu anda, Yeltsin'in fiziki hali, Rusya'nın siyasal ve ekonomik durumundan "daha sağlıklı" gözüküyor!..
  

Yazının Devamı

İlişkilerde "ikinci kanal"

23 Mayıs 1998

       TÜRKİYE ile Yunanistan arasında "ikinci kanaldan" bir yumuşama sağlamak için çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve ünlü aydınlardan işadamlarına kadar çeşitli etkin kişilerin son zamanlarda çabalarını yoğunlaştırdıklarını görüyoruz.
       Bu, "birinci kanal"daki, yani resmi politikadaki tıkanıklığın bir sonucu olsa gerek.
       Oysa her iki ülkede de, gerginliğin ve hele sıcak bir çatışmanın büyük bir felaket olacağını farkeden pek çok insan var. Bu insanlar da elbet kendi uluslarının çıkarlarının bilincindeler. Yalnız onları "ikinci kanaldan" harekete geçmeye iten düşünce şudur: Madem ki sorunlar çözümlenemiyor, hiç olmazsa barış bozulmasın, sürtüşme tehlikesi asgariye indirilsin, halklar yakınlaşsın. Sonuçta iki tarafta da öyle bir ortam oluşsun ki, politikacılar, yöneticiler, politikalarını uzlaşma yönünde şekillendirmeyi düşünsün ve bunu yaparken "kamuoyu buna ne der" gibi bir kuşkuya kapılmasın.
       Diğer bir deyişle ilişkilerin normalleşmesinde, "yukarıdan aşağı"ya bir hareket olmayınca, "aşağıdan yukarı yönde bir akım başlıyor...
 &nbs

Yazının Devamı

Rusya ile ilişkilerde askeri boyut...

22 Mayıs 1998

       GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İ. H. Karadayı'nın 4 günlük Rusya gezisinin en önemli yanı, böyle bir ziyaretin ilk kez gerçekleşmiş olmasıdır. Bu, Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra, iki ülke arasında başlayan yakınlaşmaya askeri boyutu da eklemiş oluyor.
       Bu ziyaretten ne gibi sonuçlar elde edildi?
      Önce, gezinin esas amaçlarını anımsamak gerek. Açıkçası, medya bu seyahatin daha çok S - 300 füzeleri sorununu masaya getirmek ve Rusya'yı bundan vazgeçirmek için yapıldığı izlenimini vermiştir. Oysa bu, sadece yan konulardan biri idi.
       Esas amaçlar ise şöyle özetlenebilir: 1) Türk - Rus yakınlaşmasını ekonomiden, ticaretten, diplomasiden sonra, askeri alana da yaymak. 2) İki taraf arasında savunma işbirliği ve bu arada Türkiye'nin modern silah temininde "kaynak çeşitlendirme" olanaklarını araştırmak. 3) Nihayet S - 300'lerden PKK'ya, Boğazlardan petrol boru hattı projelerine varıncaya kadar çeşitli konularda, Türkiye'nin düşüncelerini ve gerekli mesajları aktarmak...       * *

Yazının Devamı

Top kimde?..

21 Mayıs 1998

       BENZER birçok olaylarda olduğu gibi, bu kez de söylenen şey, "top karşı tarafta" şeklindedir!
       AB dönem başkanı olarak İngiltere Dışişleri Bakanı Robin Cook'un Ankara'daki temaslarından sonra, dün yetkililerden duyduğumuz söz de budur.
      İngilizlere göre "top Türkiye'de"; çünkü Cook öneri paketini sunmuş ve hükümeti önümüzdeki pazartesi yapılacak Ortaklık Konseyi toplantısına da davet etmiştir. Bu toplantıya ve önerilen sürece katılıp katılmama kararı Türkiye'ye ait...
      Türk yetkililerine göre ise "top İngiltere'de ve dolayısı ile AB'de"; çünkü sunulan "strateji" planı eksik ve yetersiz. Hükümet "paketi" bu hali ile kabul etmek niyetinde değil. Görüşmelerde Türk tarafının bildirdiği koşullar yerine getirilirse, Ortaklık Konseyi toplantısı gerçekleşir. Bunu sağlamak da dönem başkanı olarak İngiltere'ye düşüyor.
      Bu şartlarda, Ortaklık Konseyi toplantısının önümüzdeki pazartesi - ve hatta daha ileri bir tarihte - yapılması olasılığı zayıf görünüyor.
       * * *
 &nb

Yazının Devamı

Doğru yönde geri adım...

20 Mayıs 1998

       İLK işaretler, bu ayın başında geldi. Başkan Clinton, İran ve Libya'da yatırım yapan yabancı şirketlere - veya ülkelere - karşı yaptırım uygulamaktan vazgeçmeyi planlıyordu. Bu, ABD'nin terörist devlet saydığı bu iki ülkeye karşı izlediği politikayı değiştirmeye hazırlandığı anlamına gelecekti ki, Kongre'nin bir kısmı buna şiddetle karşı çıkıyordu. Nitekim geçen hafta Senato'nun "kodamanları" Beyaz Saray'a gönderdikleri bir mektupta, Başkan'ı böyle bir değişikliğe karşı uyarıyordu...
       Clinton, hafta sonu İngiltere'de G - 8 Grubu ve AB liderleri ile temaslarından sonra, kararını açıkladı: ABD, İran ve Libya (ayrıca Küba) ile iş yapan ülke veya şirketleri artık yaptırımlarla cezalandırmayacak.
      Böylece ABD Yönetimi, Alfonso D'Amato'nun adını da taşıyan "İran - Libya Yaptırım Yasası"nı - ve ayrıca Küba üzerindeki Helms - Burton Yasası'nı - bir yana itiyor ve geri adım atmak cesaretini gösteriyor...
       * * *
       CLINTON Yönetimi'nin bu kararı almasında rol oynayan önemli nedenler var.
    

Yazının Devamı

AB için "ikinci yol"...

15 Mayıs 1998

       AVRUPA Birliği, "Lüksemburg hatası"nı düzeltmek ve Türkiye ile bağlarını yeniden şekillendirmek için, yeni bir girişim başlatmış bulunuyor.
       Bunun başını çeken AB dönem başkanı İngiltere'nin Dışişleri Bakanı Robin Cook'un önümüzdeki salı günü Ankara'ya ana hatları belirlenen, ancak detayları henüz bilinmeyen bazı yeni görüşler ve öneriler getirmesi bekleniyor.
       Bakanın sunacağı formülün, AB Komisyonu'nun geçen Mart'ta açıkladığı "Avrupa Stratejisi"nin esaslarını içerdiği anlaşılıyor.
       AB yetkilileri, Ankara'daki temaslarda bu konuda bir mutabakat sağlandığı takdirde, önümüzdeki ay Cardiff'te yapılacak AB zirvesinden, o doğrultuda yeni bir deklarasyonun çıkabileceğini söylüyorlar.
      Tabii kimse Cardiff'te, Lüksemburg'daki kararın iptali ve Türkiye'nin "onbirler"in arasında "aday" olarak kabulü anlamında açık bir beyan, ya da karar beklemiyor.
       Ancak Cook'un üzerinde çalıştığı bildirilen formül, pratikte adaylık - ve ilerde üyelik - yolunu açacak olan, ama bu

Yazının Devamı

Birdal olayının dış boyutu

14 Mayıs 1998

      İNSAN Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Akın Birdal'a karşı düzenlenen saldırı, Türkiye'nin iç huzuru, istikrarı ve demokratikleşme süreci için olduğu kadar, dış imajı ve uluslararası ilişkileri için de ağır bir darbe oluşturuyor.
       ABD'den Fransa'ya, Avrupa Parlamentosu'ndan Uluslararası Af Örgütü'ne kadar, çeşitli ülke ve kuruluşların olaya karşı sert tepki göstermesine şaşmamak lazım.
      Bir kere, Akın Birdal kişi olarak, İHD de örgüt olarak, Türkiye'deki hak ve özgürlük davasının öncüleri ve aktif savunucuları olarak dünyaca tanınan isimler... Ayrıca Batı'da ve özellikle Avrupa camiasında, şu sırada, Türkiye'nin demokratikleşme yolunda - Yılmaz hükümetinin defalarca vaat ettiği gibi - somut ve hızlı adımlar atması konusunda artan beklentiler, hatta bir sabırsızlık var.
       Son zamanlarda Türkiye'de meydana gelen bazı olumsuz gelişmelerin ardından, zaten bir süreden beri aleyhte bir kampanyaya hedef olan Akın Birdal'ın suikasta uğraması, şimdi bu beklentileri daha da sarsmış bulunuyor.
       Nitekim dış

Yazının Devamı