Granada'dan hoşgörü mesajı...

27 Mart 1997

İSPANYA, geçen pazardan beri, en eski ve köklü dinsel geleneklerinden biri olan "Semana Santa" yani "Kutsal Hafta"yı kutluyor.
Hafta boyunca akşamüstü başlayan ve gecenin geç saatlerine kadar süren dinsel gösterilerin en önemli merkezlerinden biri de, Granada ve ülkenin güneyindeki Andalucia (Endülüs) bölgesidir.
Gösteri, gerçekten göz kamaştırıcıdır. Bu nedenle "Semana Santa"yı izlemek üzere, İspanya'nın ve dünyanın çeşitli yerlerinden buralara 18 (evet, on sekiz) milyon ziyaretçi akın etmiş bulunuyor!
Geceleri onbinlerce insan, sokaklara dökülüp, "procesion", yani dinsel geçidi büyük bir merak ve heyecanla takip ediyor.
Yürüyenlerin başında, dini kıyafetleri içinde, yüzlerini de örten uzun külahlı rahipler yer alıyor. Onların arkasında, ellerindeki mumlarla, geleneksel siyah elbiseleri ve başlarında dantelli "mantilla"yı giymiş kadınlar ve genç kızlar yürüyorlar. Onları, Hazreti İsa'nın ve Meryem Ana'nın heykellerinin monte edildiği iki platform izliyor. Bu kocaman ve ağır platformları, bir perdenin altında, ufak adımlarla yürüyen gençler omuzluyor... "Procesion"un gerisinde, "Saltas" adı verilen dini müziği çalan, çoğu genç, kızlı erkekli bu bandoda yer alıyor...
Bu göz kamaştırıcı

Yazının Devamı

AB'de yeni akımlar...

26 Mart 1997

ULUSLARARASI Basın Enstitüsü (IPI) yıllık kongresini, dünyanın dört bucağından gelen editör ve yazarların, ayrıca önemli politikacıların ve akademisyenlerin katılımı ile, bu kez İspanya'nın tarihi kenti Granada'da yapıyor.
Kral Juan Carlos tarafından açılan 3 günlük Konferans'ın burada düzenlenmesi, IPI Başkanı Peter Preston'un belirttiği gibi, özel bir anlam taşıyor. Granada tarih boyunca çeşitli dinleri ve kültürleri kaynaştıran bir kent. İspanya'da, son 20 yıl içerisinde demokrasiye geçişi başarı ile gerçekleştiren ve bugün Avrupa'nın mimarisinde faal rol oynayan bir ülke.
Bu bakımdan, IPI'nin Granada toplantısı, özellikle Avrupada'ki trendleri yansıtan bir forum oluşturuyor. Hem de, Avrupa Birliği'nin (AB) temellerinin - Roma anlaşması ile - atılmasının tam 40'ıncı yıldönümünde.
Konferansın ilk gününde, Avrupa'nın geleceği ile ilgili verilen mesajlar, Türkiye'nin AB kapılarını zorladığı şu sırada, dikkate alınmaya değer...
* * *
AB, 40 yıl önce, bir Gümrük Birliği olarak, ama bir ekonomik ve siyasal bütünleşme vizyonu ile yola çıkmıştı. Birlik, bu yolda hatırı sayılır bir mesafe katetti. Onbeş üyeli bir topluluk olarak, dünyanın en zengin ve güçlü uluslararası grubu haline geldi.
Bug

Yazının Devamı

İspanya'dan AB desteği

25 Mart 1997

"TÜRKİYE bizim dünyamıza, yani Avrupa'ya aittir. Bu nedenle ailemize dahil olmalıdır... İspanya Türkiye'yi, AB üyeliğini gerçekleştirme çabasında yalnız bırakmayacaktır"...Bu sözleri söyleyen yetkili, İspanya'nın AB işlerini uzun yıllardan beri yöneten ve Türkiye ile AB arasındaki müzakereleri yakından izleyen Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ramon de Miguel'dir.
İspanya - AB ilişkilerinin yürütüldüğü Palacio de la Trinidad adlı eski bir köşkte, "devlet sekreteri" sıfatını taşıyan deneyimli İspanyol diplomatı ile uzun söyleşimizde, Madrid'in Türkiye'nin adaylığına ilişkin görüşlerini öğrenmeye çalıştık.
Önce Hıristiyan Demokrat Partilerin "kültür ve medeniyet farklılığı" gerekçesi ile Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na alınamayacağı yönündeki kararını tartıştık. Ramon de Miguel'in bu konudaki görüşü gayet net:
- "Hıristiyan Demokrat Partiler bu konuda AB'nin politikasını belirleyemezler. İfade ettikleri görüş, onların düşüncesidir. Hükümetleri bağlamaz"...Bu Partilerin Brüksel'deki toplantısında İspanya'nın tutucu Halkçı Parti'nin lideri Jose Maria Alnar da vardı. Alnar aynı zamanda bugün İspanya'nın Başbakanı. Brüksel'de sergilenen tavır Madrid'in resmi politikasına ne ölçüde yansıyacak?
De

Yazının Devamı

Birinci Lig'de nasıl olunur?

22 Mart 1997

AVRUPA Birliği ile ilişkiler konusunda, İspanya'da duyduğum argümanlar, bizdeki tartışmaları çağrışıyor. Tabii çok önemli bir farkla: İspanya 1985'te katıldığı AB'nin üyesi olarak, bütünleşme yolunda büyük mesafe katetti; bu topluluğun ayrılmaz, asli bir parçası oldu. İspanyollar şimdi AB ile entegrasyonun en ileri aşaması olan Avrupa Para Birliği'ne (EMU) dahil olmanın yarar ve sakıncalarını tartışıyor. Tıpkı Fransa, İtalya veya İngiltere gibi, AB'nin önde gelen ülkelerinin yaptığı gibi...
Biz ise, henüz AB üyeliğine aday olup olmayacağımızı, "Avrupalı" olarak kabul edilip edilmeyeceğimizi konuşuyoruz. Türkiye'de hala, bırakın AB üyeliğinin, 1996'nın başında yürürlüğe giren Gümrük Birliği'nin dahi iyi mi, kötü mü olduğu tartışılıyor!.. Bazı çevreler, yüksek sesle söylemeseler bile, "keşke AB bizim adaylığımızı reddetse de, biz başka alternatiflere yönelsek" diye düşünüyor...
İspanya'da, 12 yıllık üyeliğin ülkeye çok büyük faydalar sağladığını inkar eden pek yok. Nasıl etsinler ki? Avrupa ile bütünleşmenin İspanya'yı nereden nereye getirdiği ortada. Ancak Madrid'in EMU'ya - hem de ilk sırada - dahil olması konusunda bazı tereddütler ve hatta kaygılar yok değil. Ama gene de "EMU'ya

Yazının Devamı

Güvenelim mi?..

21 Mart 1997

KULAKLARIMIZA inanamıyoruz. Türkiye - AB ilişkileri konusunda Yunan liderleri neler - ne güzel sözler - söylüyorlar...
Birçok Avrupalı "dostumuz"dan duymadıklarımızı şimdi "düşman" bildiğimiz Yunanlılardan işitiyoruz!
Türkiye'yi Avrupalı saymayan ve bu topluluğa sokmak istemeyen çevrelere en anlamlı yanıtı, Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos, peşpeşe verdiği demeçlerde verdi. Onun deyişi ile Türkiye, kültür ve medeniyeti ile Avrupa'nın bir parçasıdır. AB, onu dışlarsa, kim bilir, yarın aynı ayırımcı tavrı ile Ortodoksları da kendisinden uzak tutmaya kalkışabilir. AB, İslamı da Avrupa'nın bir gerçeği olarak kabul etmelidir...
Bu sözler, iki önemli soruyu akla getiriyor: Birincisi: Yunanlılar nasıl oluyor da, Türkiye'yi - hem de en sıkışık bir zamanda - destekliyorlar? İkincisi: Atina'nın bu tavır değişikliği samimi mi, yoksa bu da bir taktik mi?
* * *
ATİNA'nın Türkiye'nin AB adaylık başvurusunu desteklemesi, ilk bakışta birçoğumuza şaşırtıcı görünebilir. Ama aslında Yunanistan'ın buna karşı çıkmamasının ve Pangalos'un ifade ettiği mantıklı sözlerle Ankara'nın lehinde bir tavır ortaya koymasının nedenleri vardır.
* Yunanistan biliyor ki, AB, Türkiye'yi dışlarsa ve Türk kamuoyunu

Yazının Devamı

Buyurun, bekleme salonuna...

18 Mart 1997

AVRUPA Birliği Dışişleri Bakanlarının Apeldoorn toplantısının olumlu yanı, olumsuz bir sonuç çıkmamış olmasıdır!
Gerçekten, Türkiye'nin adaylığı konusunda geriye adım atılmamış olması, Türkiye için hayırlı bir gelişme sayılır.Hatırlayın: Hıristiyan Demokrat Partilerin iki hafta önce "Türkiye'yi medeniyet farkı" gerekçesi ile Avrupa camiasından dışlamak isteyen kararı, havayı ne kadar bulundırmıştı. Bu hava, Türkiye'yi ne kadar şoke etmişti. AB içinde de ne kadar hararetli tartışmalara yol açmıştı...
AB Dışişleri Bakanlarının "gayri resmi" toplantısı, bu bakımdan büyük önem taşıyordu.
Şimdi Apeldoorn'dan verilen mesajın - son günlerde korkulduğu gibi - hiç de olumsuz olmadığı görülüyor. Toplantıdaki genel eğilim, "Türkiye'nin Avrupalılığını" teyid etmiştir. Dışişleri bakanları (Yunan ve Alman bakanlar dahil) Türkiye'nin AB'nin dışında tutulamayacağı konusunda görüş birliğine varmıştır. Ayrıca Türkiye'ye diğer 11 aday gibi aynı kıstasların uygulanması gerektiği de vurgulanmıştır.
Türk diplomasisinin son haftalarda Avrupalılara anlatmaya çalıştığı tezi şu üç noktaya dayanıyordu: 1. Dışlanmama. 2. Eşitlik. 3. Tam üyelik perspektifinin kabulü.Apeldoorn toplantısından çıkan sonuç, bu üç

Yazının Devamı

Ne içerde, ne dışarda... Ya ne?

15 Mart 1997

TÜRKİYE'nin AB adaylığı yönündeki "uzun ve ince yol"da, bu hafta sonu yeni bir etap daha başlıyor.
Birliğe dahil 15 ülkenin Dışişleri Bakanları, yılda iki kez yaptıkları "gayri resmi" toplantı için, Hollanda'nın Apeldoorn kentinde bir araya geliyorlar.
Gündem genel olarak AB'nin "genişleme" politikasının ve ayrıca Türkiye'nin durumunun belirlenmesi ile ilgili.
Diğer bir deyişle AB Bakanları, 11 adayın başvurusuna nasıl bir yanıt verileceğini ve Türkiye'nin de bu adaylar listesine alınıp alınmayacağını tartışacaklar. Bu arada Türkiye'nin Kıbrıs ve Ege sorunları üzerindeki tutumundan insan hakları ve iç durumuna kadar, çeşitli konuları gözden geçirecekler.
Hemen hatırlatalım ki, Dışişleri bakanlarının bu tür "gayri resmi" toplantılarından herhangi bir "karar" çıkmaz. Bakanların vardıkları sonuç (eğer gerçekten bir sonuç da çıkıyorsa), "tavsiye" niteliğindedir.
Ancak bu görüş ya da tavsiyenin bir ağırlığı vardır. Nitekim Apeldoorn buluşmasında ortaya çıkacak eğilim, Türkiye'nin AB adaylığına giden "uzun ve ince yol"daki diğer yeni etaplarına bir yön verecektir.Bundan sonraki önemli etaplar Nisan'da Ortaklık Konseyi toplantısı, Haziran'da Amsterdam zirvesi ve nihayet - kesin kararın

Yazının Devamı

Arnavutluk'ta çanlar kimin için çalıyor?

14 Mart 1997

HALK önce protesto gösterileri için sokaklara dökülüyor. Ardından muhalefet, hükümetin istifasını istiyor. İktidar umursamıyor...
Daha sonra gösteriler çığırından çıkıyor. Protestoculara, mafya mensupları ve provokatörler karışıyor...
Bu kez, kütle halinde yağmacılık ve saldırılar başlıyor. Göstericiler ordunun silah depolarını basıyor. Birdenbire 7'sinden 70'ine kadar herkes silahlanıyor. Kullandıkları silahlar da, top, tank, hatta uçak cinsinden modern savaş araçları...
Bu silahlı insanlar, ülkenin dörtte birine hakim oluyor ve artık durmak nedir bilmiyor. Muhalefet partilerini içine alan bir koalisyon kuruluyor, erken seçim tarihi ilan ediliyor. Ama silahlı kişilerin eylemleri bitmiyor...
Artık devlet otoritesi kalmamıştır. Ordu aciz duruma düşmüştür. Hayat durmuştur. Ülke anarşi ve iç savaş havası içindedir...
* * *
EVET, Arnavutluk'un sürüklendiği dramatik durum bu.Nereden nereye gelindi? Yüksek faiz sayesinde çabuk zengin olma hevesi ile varını yoğunu bankaların "piramid" programına yatıran yüzbinlerce kişi başta sokaklara döküldüğü zaman, istekleri paralarının tazmin edilmesi ve hükümetin bu yönde kendilerine yardımcı olması idi. Cumhurbaşkanı Sali Berişa bu hareketin hızla

Yazının Devamı