Batı şimdi Hoca'ya daha farklı bakıyor

24 Ocak 1997

GEÇEN yaz Refah Partisi'nin iktidara gelmesinden sonra, Batı'da duyulan kaygıların giderek azaldığı, hatta bunun yerini yeni bir anlayışın almakta olduğu görülüyor.Bu gelişmeyi yansıtan üç örnek var önümüzde:
* Birincisi, ABD'nin birkaç aylık bir "bekle - gör" tavrından sonra, başta Erbakan iktidarından duyduğu kuşkuları ve tereddütleri aşarak şimdi onu "beraber çalışılabilir" bir yönetim olarak görmesidir. Washington bu yeni tavrını, Refahlı Devlet Bakanı Fehim Adak'ın ABD'ye yaptığı son gezi sırasında açıkça sergilemiştir. Amerikan yetkilileri arasında çeşitli (veya çelişkili) görüşler olabilir; ama Clinton yönetiminin resmi politikası bugün Türkiye'de "Refah gerçeği"ni kabul etmek ve Erbakan ile işbirliğini sürdürmek yönündedir. Her halükarda ABD, Refah'ı görmezlikten gelmek veya Erbakan'a karşı mesafeli davranmak yerine, ona yakınlaşmak, onunla diyalog kurmak ve birtakım işleri birlikte yürütmek yolunu seçmiş görünüyor...
* İkinci örnek, Avrupa'nın ve bu arada AB'nin Erbakan yönetimine karşı tutumunda görülen yumuşamadır. Avrupalılar da, kısa bir bekleme döneminden sonra, bugünkü iktidara ve Refah Partisi'ne yakınlaşmayı deniyorlar. Avrupa Birliği'nin üst düzey yetkilisi Hans

Yazının Devamı

Mesajı doğru vermeli...

23 Ocak 1997

BİR provokasyona tepki gösterilirken veya karşılık verilirken, bunun dünya tarafından olaylar zincirinden koparılarak, ayrı bir aksiyon olarak algılanması tehlikesi vardır. Bu durumda sebep unutulur ve son olay esas alınır. Uluslararası platformda sık rastlanan bir durumdur bu.
Kıbrıs'la ilgili son gelişmeler karşısında da şimdi böyle bir durum görüyoruz. Kıbrıs'la yakından ilgili dış çevreler, Ankara'da füze krizine karşılık olarak yapılan sert beyanlardan ve TBMM tarafından da ayrı bir kararla onaylanan ortak deklarasyondan rahatsız olmuş görünüyorlar. Olaylar zincirinin bu halkasını - buna yol açan ilk bölümünü ikinci plana iterek - krizi alevlendiren bir unsur olarak görüyorlar."Daily Telgraph"ın olayı "Türkler ateşe körükle gidiyor" şeklindeki başlığı, dış dünyanın bakış açısını yansıtıyor.
Hoşumuza gitmeyebilir, ama gerçek bu. Daha açık bir ifade ile, Batı (bu terimi gene çok geniş anlamda kullanıyoruz, çünkü buna Rusya'yı da katmak gerek), Türkiye ve KKTC'nin giderek daha katı bir tutum sergilemesini onaylamıyor, sert demeçlerin ve deklarasyonların uzlaşmaya değil, çatışmaya yol açacağı kaygısını taşıyor.Son 48 saat içinde, Ankara'da ve Batı başkentlerinde, bu tür tepkiler

Yazının Devamı

"Kısasa kısas" politikası

22 Ocak 1997

ANKARA'da önceki gün Cumhurbaşkanı Demirel ile KKTC lideri Denktaş arasında imzalanan ortak deklarasyon Türkiye'nin Kıbrıs konusunda belirlediği yeni bir stratejinin göstergesidir. Bu strateji, "kısasa kısas" kavramına dayanıyor. Yani Türkiye, KKTC ile birlikte Rum - Yunan tarafının her çıkışına en az aynı biçimde ve ölçüde karşılık verecek. Ankara "reaksiyon"da olduğu gibi, uygun göreceği "aksiyon"da artık çekingen davranmayacak...Ortak deklarasyonun önemi işte bu noktadadır.İlk bakışta bu 5 sayfalık belge, şimdiye kadar Türk yetkililerinin çeşitli vesilelerle söylediklerini veya Ankara'nın uyguladığı politikayı yansıtıyor. Ancak deklarasyonun içeriği ve üslubu daha yakından incelenince, üç önemli özelliği ortaya çıkıyor:
1) Türkiye bir devlet olarak tanıdığı KKTC ile bir akit imzalıyor ve sadece füze krizi üzerindeki tutumunu değil, Kıbrıs sorununun özüne ilişkin konular üzerindeki görüşlerini ve bundan sonra nasıl davranacağına ilişkin mesajlarını gayet açık ve net biçimde ortaya koyuyor. Yani bu, bir kararlılık belgesidir.2) Deklarasyon, Türkiye'nin Rum - Yunan tarafının provokasyonlarına ve dengeleri sarsabilecek davranışlarına aynen yanıt vereceğini, önemli bir taahhüdünü de

Yazının Devamı

Özgürlük ve ekmek bir arada gerek...

21 Ocak 1997

GÖRÜNTÜ hemen hemen aynı: İster Belgrad'da, ister Sofya'da olsun, on binlerce - hatta zaman zaman yüz binlerce - insan, sokaklara dökülüp, Balkanlar'ın o dondurucu soğuğuna rağmen, gösterilerini sürdürüyor. Amaçları bugünkü yönetimi (her ikisi de sosyalist) alaşağı etmek ve en kısa zamanda seçimlere gidilmesini sağlamak. Gerçek bir halk hareketine dönüşen bu gösterilere başta öğrenciler ve işçiler olmak üzere, halkın çeşitli kesimleri katılıyor. Bir ortak özellik de meydanları dolduranların seslerini esprili yöntemlerle - örneğin düdüklerle - duyurmaya çalışması, güvenlik güçlerinin de uygar bir davranışla müdahale etmekten kaçınmasıdır.
Şimdi buna benzer gösteriler - daha ufak çapta - üçüncü bir Balkan başkentinde, Tiran'da görülüyor. Burada da insanlar, hükümeti hedef alarak, sokaklara dökülüyor.
Önceki gün Reuter ajansı, bir haber - analizde, bu benzerliklere rağmen, Belgrad ve Sofya'daki gösteriler arasında önemli bir farka parmak basıyordu: "Belgradlılar tek parti sistemine son verilmesi ve demokrasinin kurulması için sokaklara dökülüyorlar. Sofyalılar ise, çok partili demokrasiden yararlanarak, yoksulluğu ve yolsuzlukları protesto ediyorlar"...Pazar günü görevini devreden eski

Yazının Devamı

Kuzey Irak gerçekleri

18 Ocak 1997

ANKARA'da bu hafta rakip Iraklı Kürt grupları KDP ve KYB temsilcilerinin katılımı ile gerçekleştirilen toplantı ve hemen bunun ardından KYB lideri Celal Talabani ile yapılan görüşmeler, bir süredir unutulan Kuzey Irak'taki duruma dikkatleri yeniden çekmiş bulunuyor.
Türkiye ve ABD'nin ortak başkanlığındaki KDP - KYB toplantısı, Kuzey Irak'ta aylarca süren iç savaştan sonra geçen ekim ayında başlatılan "Ankara süreci"nin yeni bir halkasını oluşturuyor. Bu sürecin amacı, Barzani ile Talabani güçleri arasında sağlanan ateşkesi pekiştirmek ve ortak yerel yönetim konusunda anlaşmalarına yardımcı olmaktır.
Ankara'daki toplantıda, bu yönde bazı ilerlemeler kaydedildi. Rakip gruplar bir araya gelip, ateşkesi koruma kararlılığını gösterdi. Önümüzdeki ay, Türkmenlerden ve Süryanilerden oluşan bir Barışı Denetleme Gücü göreve başlayacak. Ayrıca taraflar, en büyük anlaşmazlık (ve çatışma nedeni) olan, gelirlerin paylaşımı konusunda bir mekanizma kurmaya karar verdiler. Aynı şekilde eğitim, sağlık gibi konuları ele alacak bir komite oluşturulacak.
Bu ufak adımlar, en azından "Ankara sürecini" ve tarafların savaşma yerine uzlaşma arzusunu canlı tutuyor. Son 3 ayda Kuzey Irak'ı dünya kamuoyuna

Yazının Devamı

Kriz yatıştı, ama...

17 Ocak 1997

KRİZ bitti mi, devam mı ediyor?
Kıbrıs'ta füze sorununun yarattığı gerginliğin ardından şimdi bu konuda görüşler farklı.
* Rum - Yunan tarafına göre, kriz yok artık. Füzeler adaya 16 aydan önce gelmeyecek. Bu arada bir çözüm gerçekleşirse, füzelerden vazgeçilecek. Dolayısı ile Türkiye'nin telaşlanmasına ve Rumları tehdit etmesine gerek yok...
* ABD'ye göre ise, bölgeye gelen Dışişleri yetkilisi Carey Cavanaugh'nun ifadesi ile, Kıbrıs'ta birkaç gün öncesine kadar bir kriz vardı, ama şimdi bu yatışmış görünüyor. Rumlar füze alımını ertelediklerine göre, aradaki 16 aylık zaman değerlendirilerek Kıbrıs sorunu çözümlenebilir...
* Türkiye'ye gelince: Ankara füze sorununu kapanmış saymıyor. Rumların "erteleme" kararının, "iptal" anlamına gelmediğini, dolayısıyla bunalıma yol açan nedenin ortadan kalkmadığını savunuyor. Diğer bir deyişle, Türkiye ve KKTC, ister kriz densin, ister başka sözcüklerle tanımlansın, füze sorununun yarattığı durumun devam ettiği kanısındadır...
* * *
ŞURASI bir gerçek ki, füze bunalımının geçen hafta yarattığı gerginlik bugün yok. Bu da, krizin yapay biçimde şişirildiğini gösteriyor.Rusya'nın bu füzeleri Güney Kıbrıs'a 16 aydan önce teslim edemeyeceğini daha baştan

Yazının Devamı

Seçenekler uygulamaya konuyor...

11 Ocak 1997

KIBRIS füze krizi tırmanırken, KKTC Başkanı Rauf Denktaş, kimsenin beklemediği bir yerden vurdu: Rumların S - 300'leri Kıbrıs'a getirtmesi halinde, Maraş'ı Gazimagosa ile bütünleştireceğini ilan etti.
Böylece Türk tarafı, elindeki çeşitli seçeneklerden birini, kullanma yoluna girmiş oluyor.Maraş konusundaki bu uyarının Klerides yönetimini ciddi şekilde düşündürmesi gerekir. Çünkü bu bölge, toprak pazarlığında "açık kart" olarak tutuluyordu. 1974'ten bu yana Maraş "barış karşılığında toprak" kıstası çerçevesinde, Rumlara iade edilecek bir bölge olarak düşünülüyordu. Harekat sırasında Güneye geçen Rumlar (yakınları ile birlikte 40 bin kişilik bir topluluk), Maraş'ın geri verileceği ve kendilerinin eski evlerine dönecekleri günü iple çekiyordu.
Şimdi, Klerides yönetiminin neden olduğu füze krizi yüzünden bu beklentiler kaybolabilir. Rum kesiminde bu krizin kendilerine çok pahalıya mal olacağını farkedecek ve hükümetin politikasını eleştirecek kimseler artabilir.Denktaş, Maraş'ın KKTC içinde tam entegrasyonu işaretini veren dünkü açıklamasında, ayrıca BM'nin "Güven Artırıcı Önlemler" paketini de askıya aldığını bildirdi. Bu da, BM'yi ve 1997'nin Kıbrıs için bir "Barış Yılı" olmasını

Yazının Devamı

Füze krizinde "Küba usulü" çözüm mü?..

10 Ocak 1997

KIBRIS füze krizi giderek uluslararası boyutlar alıyor. Amerikan diplomasisi, diğer Batı ülkelerinin desteği ile, krizi yatıştırmaya çalışırken, Kıbrıs Rum yönetiminin füzeleri adaya konuşlandırmak konusundaki ısrarına Yunanistan ve Rusya arka çıkıyor.
Bu inatlaşma ve meselenin almaya başladığı boyutlar, 1962'deki Küba füze krizini anımsatıyor. O dönemde Küba, Rusya'dan ABD'yi menzili içine alan füzeler temin etmiş, Washington'un yaptığı sert uyarı sonucunda Moskova bu silahları geri çekmek zorunda kalmıştı. Ancak, gizli pazarlıkta ABD de, Sovyetler Birliği'nin önemli bir talebini kabul ederek, Türkiye'de bazı füzelerini tutmaktan vazgeçmişti.
Küba ile Kıbrıs füze krizi arasında bazı benzerlikler var tabii. ABD, "arka bahçe"sindeki Küba'da Rusların üslendirdiği füzeleri bir savunma silahı olarak değil, bir tehdit olarak görüyor ve eğer bunlar çekilmezse, ABD'nin bunun icabına bakacağını, yani güç kullanarak füzeleri yok edeceğini açıkça bildiriyordu.
Olayın bu yönü, Türkiye'nin kendi "arka bahçe"sinde, (Hatta Küba'dan daha da yakın bir mesafede) Rusların Güney Anadolu'yu menzili içine alan füzeleri adaya yerleştirmesi hadisesine çok benziyor. Bu durum Türkiye'nin güvenliği için bir

Yazının Devamı