'İrtica tehdidi' Atatürk sonrası siyasetin ürünüdür

30 Ekim 2006

Buna katılmayan "Kemalist" dostlarım, Türkiye'de irticaya "sui generis", yani her türlü iç etkenden bağımsız olarak kendiliğinden ortaya çıkmış bir olgu olarak bakma alışkanlığındalar. Bunun izlerini Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 29 Ekim mesajında bile görmek mümkün. Oysa bu tür olgular "kendi kendiliğine" ortaya çıkmaz. Dinin sadece 20-25 yıl öncesine kadar "komünizmin panzehiri" olarak Türkiye'de kimler tarafından "istismar edilerek kullanıldığını" herkes biliyor. 'Atatürk devrimleri oturmuş olsaydı bugün irtica tehdidi olmazdı." Bu doğru sözler dün CNN Türk'te gençlerle birlikte cumhuriyetimizin 83'üncü yılını değerlendiren Prof. Dr. Mehmet Altan'a ait. Bu kişiler, Türkiye'de var olmayan bir "komünizm tehdidi"ni bahane ederek, bugün nefret ettikleri ABD'ye o sıralarda sırtlarını tümüyle dayayıp demokratik sosyal gelişme sürecimize darbe üstüne darbe indirmişlerdir. Bu zihniyet, bu kez de "irtica tehdidi" karşısında hortlayıp"demokrasimizin gerekirse askıya alınabileceğini" söylemeye başladı. Bu bile, bu zihniyetin bugünlere gelinmesindeki sorumluluğunu hâlâ algılayamadığını gösteriyor.Kısacası, "komünizm tehdidi"ne karşı irticayı kullananlar, "irtica tehdidine" karşı

Yazının Devamı

Batılı aydın Fransa'yı kınıyor

28 Ekim 2006

Örneğin şu cümleyi alalım: "Fransa Cumhuriyeti'nin yüce Ulusal Meclisi, düşünce özgürlüğünün ilk kez bu denli sistematik bir saldırıyla karşı karşıya olduğu en önemli sahne haline gelmiştir."Bu sözler "Telos" dergisinin editörlerinden Russel Berman'a ait. Avrupa'nın en saygın düşünce dergilerinden olan Telos, 40 yıllık geçmişiyle Batı'daki entelektüel âlemin saygın yayınlarındandır. (İlgilenenler için www.telospress.com) Fransa Meclisi'nde kabul edilen Ermeni tasarısı, Batı'nın aydın sınıfları arasında yankılanmaya devam ediyor. Üstelik, Fransızların hiç de hoşlarına gitmeyecek bir şekilde. Zira, "en yüksek perde"den yazılıp çizilenler, bu ülkeyi kınamak ile yermek arasında gidip geliyor. Berman'ın, Fransız Parlamentosu'nda kabul edilen Ermeni tasarısı konusundaki yazısına seçtiği, "Özgür düşünce kayboluyor: Fransa ve yeni baskı dönemi" başlığı bile son derece sert bir yargı içeriyor: Berman, Senato'da onaylanacağını sanmadığı bu tasarı konusunda, "Düşünce özgürlüğüne dönük bu saldırının saçmalığı, kaderin nefes kesen bir tesadüfü sonucunda ortaya kondu" diyerek, Orhan Pamuk'un Nobel'i tasarının kabul edildiği gün kazanmasına işaret ediyor.Berman, "sol" diye tanımladığı

Yazının Devamı

Sıra bağımsız Kürdistan'ın adını koymaya geldi

24 Ekim 2006

Ancak, Galbraith Türkiye'de takdirle değil, nefretle izlenen biri. Çünkü onun ideali, "tarihin ortaya çıkardığı bu nadir fırsattan yararlanılarak Kürdistan'ın kurulması"dır. Kürtlerin bir tür "Arabistanlı Lawrence"ı olan Galbraith, ülkesinde etkin çevreleri ikna etmek için yılmadan çalışıyor. Konjonktür de ondan yana işliyor. Galbraith'e, "Türk dostu" diye bilinen, "Bosna kahramanı" Richard Holbrooke da artık katıldı. Adı Peter Galbraith. Amerika'nın başarılı diplomatlarından biriyken "idealine hizmet etmeye" karar verdi. Asıl mesleğini bir yana bırakıp kendi inançları peşinde koşan kişiler genelde takdir toplarlar. Washington Post gazetesinde önceki gün bir yazısı yayımlanan Holbrooke, Irak'ta artan karmaşa karşısında Amerikan aklına yatkın bir şey öneriyor. Galbraith ve Holbrooke gibi Amerikalılar özetle şunu söylüyorlar:"Iraklı Kürtler sevdikleri ABD'ye güveniyorlar. ABD'nin Irak'ta kalmasının gelecekleri açısından hayati olduğuna inanıyorlar. Laik demokratik gelişme ile liberal ekonomiyi de reddetmiyorlar. Bölgeleri ise genelde istikrarlı. O halde ne bekliyoruz?" Kürtler ABD'ye güveniyor Holbrooke yazısında Amerikan güçlerinin Kuzey Irak'a çekilmesini öğütlerken, PKK'nın da

Yazının Devamı

Fransa'yı Türkiye değil, Batı hizaya getirecek

23 Ekim 2006

Tüm "boykot" tehditlerine rağmen, Fransa ile ticaretimiz ve Türkiye'ye gelen Fransız sermayesi o tarihten bu yana sürekli artmıştı. Başka bir ifadeyle, Türkiye'de o sırada kopan onca gürültü sonunda "havagazı" çıkmıştı. Bu kez durumun farklı olacağını gösteren bir işaret yok. Çeşitli odalarca Fransız mallarının boykot edilmesi için yapılan çağrıların uzun vadede etkili olacağına, bırakın beni, bu şirketlerin temsilcileri bile inanmıyor. TSK ile bağlantılı Fransız şirketlerinde ise bir panik havası sezilmiyor. Fransa'ya karşı kamuoyunun "gözünü dolduracak" nitelikte "cezai adımlar" atılamıyor. Fransız Parlamentosu'nun 2001'de kabul ettiği "yaptırımsız Ermeni soykırımı tasarısı"ndan sonra da böyle olmuştu. Bu arada, AB kaynaklarının söyledikleri doğruysa, "AB yolundaki Türkiye", yasal yükümlülükleri nedeniyle, Fransız şirketlerinin kamu ihalelerine katılmalarını zaten engelleyemezmiş. Fransız mallarının boykot edilmesi için resmi bir çağrıda bulunamayacağı gibi. Fransız şirketlerinin 2001'den sonra Türkiye'de kazandıkları ihaleler de sanki bunu doğruluyor. Şu da var: Türkiye, her türlü uluslararası davayı göze alarak Fransa'yı, sözünü ettiğimiz anlamda, "cezalandırma"ya kalkacak

Yazının Devamı

ABD'nin Irak'tan hemen çekilmesi Türkiye için felaket

21 Ekim 2006

Bush yönetimi de bu yüzden, daha şimdiden, "Bu tür fikirleri reddediyoruz" diyerek bu önerinin önünü kesmeye çalışıyor. Ancak, ABD Kongresi'nin güçlü isimlerinden eski temsilci Lee Hamilton'un da eşbaşkanlığını yaptığı bu grup böyle bir şey önerirse, bunun kamuoyu nezdindeki ağırlığı büyük olacaktır. Zira, raporu hazırlayanlar ülkenin en itibarlı politikacıları arasında sayılıyorlar. Bölge gerçeklerini bilmeden Irak'a giren ABD'nin açmazı büyüyor. Bundan kurtulma arayışları ise Washington'da tehlikeli fikirlerin uçuşmasına neden oluyor. Başta Senato'nun güçlü isimlerden Joseph Bidden olmak üzere, ABD Kongresi'nde Irak'ın üçe bölünüp çözümün bu çerçevede aranmasını isteyenlerin sayısı da artıyor. Şu anda gözler eski dışişleri bakanı James Baker'ın eşbaşkanlığını yaptığı "Irak Strateji Grubu"nun raporuna dönmüş bulunuyor. Yakında açıklanacak olan bu raporun da, "Irak'tan çıkış stratejisi" çerçevesinde ülkenin Kürt, Şii ve Sünni bölgelerine bölünmesini önerebileceği belirtiliyor. Bu arada, öldürülen Amerikalı asker sayısının her gün artması, Irak'tan bir an evvel çıkılmasını isteyen lobinin gücünü de artırıyor. Çaresizlik karşısında Irak'ın bölünüp terk edilmesini destekleyenler,

Yazının Devamı

AB'den, Kıbrıs'ta 'bedel ödetme' tehdidi var

19 Ekim 2006

Fakat bunu soruna çözüm bulmak için mi, yoksa "oyunu bozan taraf" durumuna düşmemek için mi söylüyorlar, belli değil. AB Komisyonu'ndan üst düzey bir kaynağın sözleri aslında bu konuda bir ipucu veriyor. Geçenlerde birlikte olduğumuz bu kaynak, "Önerileri reddeden taraf için bunun bedeli ağır olacaktır" diye konuştu. AB yetkililerinin şu sıralarda sık sık, "Bu Kıbrıs için uzun süre tekrar yakalanamayacak olan son şanstır" demeleri de bu söylemle uyumlu. AB Dönem Başkanı Finlandiya'nın Kıbrıs konusundaki tıkanıklığı gidermek amacıyla sunduğu önerileri ilgili taraflardan hiçbiri henüz reddetmiş değil. Ancak kabul etmiş de değil. Herkes "Yapıcı bir şekilde inceliyoruz" demekle yetiniyor. Söz konusu önerileri "yapıcı bir yaklaşımla" incelediklerini söyleyen bizim Dışişleri kaynakları, buna karşılık, "Fakat kâğıda dökülmüş bir şey de yok. Bazı fikirleri tartışıyoruz, o kadar" diye de ekliyorlar. Peki nedir bu "fikirler?" İşin özünde, Gazimağusa (Famagusta) Limanı'nın AB denetiminde KKTC ile AB arasında doğrudan ticarete açılması ve "hayalet kent" Maraş'ın (Varosha) BM'ye devredilmesi yatıyor. Konuştuğumuz Finlandiyalı diplomatlar buradaki amacı, "Kıbrıslı Türklerin üzerindeki ekonomik

Yazının Devamı

Fikir özgürlüğü Fransa'ya en iyi misilleme olur

16 Ekim 2006

Hatırlamakta yarar var. Türklerden nefret ettiklerini her fırsatta belli eden Fransızlar, aslında kendi sosyologlarınca yapılan araştırmalarda bile "en az sevilen milletler" arasında görünüyorlar. Nedenleri de çoğu kez "kibir" ve "riyakârlık" gibi faktörlere bağlanıyor. Fransa'nın "ahmakça" olduğu dünya genelinde kabul edilen "Ermeni soykırımı" adımı, projektörleri bu ülkeye çevirdi. Aklı başında olan herkese göre, Fransa sadece "fikir özgürlüğü"ne darbe indirmekle kalmadı. Yer yer leş kokan kendi tarihini de görmezlikten gelerek bu adımla Fransız riyakârlığını yeniden gözler önüne serdi. Hal böyle olunca, "Fransa başkalarına öğütlediği 'bellek çalışmasını' kendisi yapıyor mu?" yorumları da peş peşe gelmeye başladı. Dikkatler sadece Cezayir konusuna dönmüş de değil. Fransızların Nazilere verdikleri destekten, bu ülkenin Güneydoğu Asya'da işlediği suçlara kadar her şey sorgulanıyor. Ancak, Fransız riyakârlığını açığa vuran en önemli örnek, sömürgecilik döneminde -ve özellikle Kuzey Afrika'da- yaptığı "iylikler"in öğretilmesini yasayla zorunlu hale getirmeye çalışmasıydı. Bu zorunluluk geçen yıl uygulanamadan kaldırıldı. Ama Fransızların "hidayete erip doğruyu görmelerinden" dolayı

Yazının Devamı

Nobel'in önemi bir gün anlaşılacak

14 Ekim 2006

Bu kişiler alenen, "Orhan Pamuk 'Bu ülkede 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü ve bunu sorgulayan yok' dediği için Nobel'i kaptı" diyorlar. Oysa Pamuk ödülü tüm dünyada satılan ve okunan kitapları nedeniyle aldı. Pamuk hakkındaki bu ters görüşü savunan çok sayıda siyasetçinin olması ise hiç de şaşırtıcı değil. Sonuçta, Türk siyaset dünyasının "entelektüellerden geçilmeyen bir âlem" olmadığı aşikâr. Ancak, bu garip yaklaşıma karşı söylenecek çok şey var. Orhan Pamuk'un Nobel ödülünü kazanmış olması Türk entelektüelleri arasında genellikle memnuniyetle karşılandı. Buna karşılık, bir iki "entelektüel", ki aralarında ne gariptir ki Fransa'dan nişan almış olanlar da var- kıskançlıktan mıdır nedir, bu ödülün verilmiş olmasını "edebi" değil, "siyasi" nedenlere bağlıyorlar. Nobel Edebiyat Ödülü zamanında dünyaca ünlü şairimiz Nâzım Hikmet'e verilseydi bu kişiler buna da sevinmeyeceklerdi. "Rejim muhalifi bir komünist olduğu için aldı bunu" diyeceklerdi. Aynı şey Yaşar Kemal için geçerli. "Kürtçü olduğu için aldı ödülü" diye kestirip atacaklardı. Yani bu sığ yaklaşımın sonu yok. Fakat şunun bilinmesinde yarar var. Nobel Edebiyat Ödülü'nü bugüne kadar kazanmış olanlara bakıldığında

Yazının Devamı