AB'ye alternatifler geliştirilmeli

14 Aralık 2006

Avrupa'da herkes şimdi bu "başarıdan" duyulan "memnuniyeti" ifade ediyor. Bölünmüş oldukları bir konuda 25 üye ülkenin ortak bir metni kabul etmiş olması, kendi açılarından bir başarı sayılıyor. Türkiye açısından ise ortada bir başarı yok. Zira, AB'nin Kıbrıslı Rumlara nasıl teslim olduğunu, Kıbrıs konusunun bazıları tarafından nasıl istismar edildiğini hep birlikte gördük. AB dışişleri bakanları, kendi içlerindeki bölünmüşlüğü dışa vurmamak için, tahmin edildiği gibi, "ehven -i şer"i seçip AB Komisyonu'nun Türkiye konusundaki tavsiye kararını kabul ettiler. Burada sadece sekiz faslın askıya alınması, geri kalan fasılların da Kıbrıs koşuluna bağlanmasından söz etmiyorum. Görmemiz gereken diğer bazı olumsuzlukları şöyle sıralayabiliriz:- Müzakere edilecek fasılların "kapatılması"nın Kıbrıs koşuluna bağlanması, Rumların bu fasılların "açılmasını" da veto etmeyecekleri anlamına gelmiyor. Rum yetkilileri de zaten bunu açıkça söylüyorlar. - Rumlar, Kıbrıs sorununun çözüm yerinin BM olduğuna ve bu konuda en kısa zamanda harekete geçilmesi gerektiğine dair bir ibarenin, AB'nin ortak metnine girmesini engellediler. Bunu dönem başkanı Finlandiya, ayrı bir metinde belirtecek. Rumlar engel

Yazının Devamı

AB ile dananın kuyruğu bu hafta kopabilir

11 Aralık 2006

Cuma günü Brüksel'de toplanan AB büyükelçileri, bu konuda bir sonuca varamamışlardı. AB dışişleri bakanları da varamazlarsa, mesele perşembe ve cuma günü Brüksel'de liderler düzeyinde toplanacak olan AB Konseyi'ne kalacak. AB kaynakları işin Konsey'e kalmasını istemiyorlar. Zira, o aşamaya kadar Türkiye konusunda ortak bir karara varılamaması Konsey'de olası bir kavgaya işaret ediyor. Bunu ise hiç istemiyorlar. Nedeni de malum. Fransa ve Hollanda'da yapılan ve "Avrupa Anayasası"nın reddedildiği referandumlardan sonra, AB aslında en kritik konularda ortak görüşe varamıyor. Türkiye-AB ilişkileri kritik bir haftaya giriyor. Brüksel'de bugün ve yarın dışişleri bakanları düzeyinde toplanacak olan "AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi", Türkiye'nin son sürpriz Kıbrıs teklifini görüşecek. Buna, anayasanın kaderinden tarım sübvansiyonlarına, "hizmetler genelgesi"nden hangi yeni üyenin işgücüne ne kadar serbest dolaşım hakkı tanınacağına; hatta hangi yeni üyenin Schengen vize

Yazının Devamı

Papa'daki büyük değişimi görmek işlerine gelmiyor

9 Aralık 2006

Örneğin, Vatikan'daki Aziz Petrus Meydanı'nda çarşamba günü katıldığı genel kabul töreni sırasında yaptığı konuşmada, Sultanahmet Camii'nde gerçekleştirdiği ve şimdiden tarihe geçen "huzur duruşu"nu şu şekilde tarif etmiş:"O ibadet mekânında birkaç dakika duaya durduğum anda, tüm insanlığın merhametli babası, yerin ve göğün tek Rabbine yakardım. Tüm inananların, kendilerinin onun tarafından yaratıldıklarını hatırlamaları, gerçek kardeşliğin tanıkları olmaları için dua ettim."İnancımız ne olursa olsun, barıştan yana verilen bu güçlü mesajı takdirle karşılamak durumundayız. Geçmişte söylediklerini çok iyi anımsadığımız Papa'nın bu noktaya gelmek için hangi dağları aşmak zorunda kaldığını bilmemiz ise bu takdiri artırıyor. Orhan Pamuk, AB, Kıbrıs derken baş döndürücü gelişmeler yaşıyoruz. Bu arada, Papa 16. Benedictus'un Türkiye ziyaretinin uluslararası yankıları da sürüyor. Kendisi de ziyaretinin akabinde ilginç ve barıştan yana mesajlar vermeye devam ediyor. Başta korktuğumuz gibi çirkin yüzümüzü değil, güzel yüzümüzü gösterdiğimiz bu tarihi ziyaretin Türkiye açısından olumlu yankıları da devam ediyor. Ancak içerideki sığ kavgalardan kendilerini sıyıramayanlar, ziyaretle ilgili

Yazının Devamı

Merkel aslında ne dedi?

7 Aralık 2006

Peki, Angela Merkel ne dedi? Ayrıca bu dedikleri bir "geri adımı" mı, yoksa Türkiye'nin önüne yeni engellerin konması anlamına mı geliyor? Buradaki referans noktam, bugüne kadar yazdıkları büyük ölçüde doğru çıkan, Avrupa'nın önde gelen gazeteleridir. AB meselesi, uzmanları bile zorlayan karmaşık bir hal almaya başladı. Alman Başbakanı Angela Merkel ile Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın önceki gün vardıkları belirtilen karar hakkında bizde yazılanlar arasındaki görüş farklılıkları da bunu gösteriyor. Bu gazeteler, ağırlıklı olarak, Merkel'in Türkiye konusunda "geri adım" attığını yazıyorlar. Yorumlar da bu istikamette. Nedeni ise Merkel'in, Chirac ile görüşmesinden önce, Türkiye'ye limanlarını Rum gemilerine açması için 18 aylık katı bir "ültimatom"un verilmesini istemesiydi.Merkel'in bu "ültimatom"u 14-15 Aralık'ta yapılacak AB Konseyi toplantısı öncesinde karara bağlamak istediği belirtiliyordu. AB Komisyonu ile başta İngiltere İtalya, İspanya ve İsveç gibi önemli bazı AB üyeleri ile dönem başkanı Finlandiya ise buna karşı çıkıyorlardı. Ültimatom döndü Sonuçta Merkel "ültimatomundan" vazgeçti. Sadece AB Komisyonu'nun iki yıl kadar sonra bir rapor hazırlayıp durum

Yazının Devamı

AB ile yol ayrımı gözüktü sanki

4 Aralık 2006

Avrupa basınında yazılanlar doğruysa -başta Fransa ve Almanya olmak üzere- bir grup kilit AB üyesi, Türkiye'nin adaylığını dahi sorgulayacak "önkoşullu" ve "takvimli" bir formül peşindeler. İşin garip yanı ise, bu çabanın odağında Türkiye'deki insan hakları, 301'inci madde, töre cinayetleri, askerin siyasete müdahalesi, azınlık sorunları gibi Ankara'nın daha çok iş yapması gereken konular yok. Gelişmeler, AB ile sanki bir yol ayrımına yaklaşmakta olduğumuzu gösteriyor. Zira, Avrupa'dan yansıyan hava hiç de olumlu değil. AB Komisyonu'nun Türkiye ile sekiz müzakere faslını askıya alarak diğer fasılları Kıbrıs koşuluna bağlaması yetmiyormuş gibi, bazıları "daha fazla ceza" istiyor şimdi. Bunlar adeta unutuldu. Ama ne var? AB için yarattıkları tüm zorluklara rağmen Avrupa'nın aşırı hoşgörüsünden yararlanan Rumların ulusal çıkarlarına hizmet etme gayreti var. Üstelik, Türkiye ile Kıbrıslı Türklerin sırtından. Bu arada, Türkiye'nin bariz olan stratejik önemi, hayati nitelikteki enerji koridorlarına ev sahipliği yapması, önümüzdeki 15-20 yıl içinde Avrupa'da artacak olan kalifiye eleman ihtiyacını karşılayabilecek nüfusa sahip olması, kısacası Avrupa'daki "bilge adamların"

Yazının Devamı

Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye için kurduğu tuzak

2 Aralık 2006

AB'nin geçmişine bakarak ben şahsen bu tuzağı kuranların başını Fransa'nın çektiğini düşünüyorum. Nedeni de bence malum. Ama önce Çakırözer'ın söylediğini hatırlatmakta yarar var.AB Komisyonu'nun askıya alınmasını tavsiye ettiği fasılların arasında tarım da var. Bu fasıl, üyelik müzakereleri yürütmüş olan tüm ülkeler açısından her zaman en zorlu fasıl olmuştur. İspanya'nın üyelik müzakereleri, sırf çiftçilerini korumak amacıyla harekete geçen Fransa'nın girişimleriyle askıya dahi alınmış ve bu durum üç yıl kadar sürerek İspanya'nın üyeliğini geciktirmişti. Arkadaşımız Utku Çakırözer önceki günkü analiz haberinde AB Komisyonu'nun son tavsiye kararında Türkiye açısından ortaya konan, ileriye dönük çok önemli bir tuzağı güzel tespit etmiş. Son genişlemede de tarım konusu nedeniyle başı en çok ağrıtılan ülke Polonya olmuştu. O kadar ki, bu ülke sırf bu yüzden birkaç kez masadan kalkma noktasına gelmişti.Türkiye ile yürütülen müzakerelerde limanlar meselesiyle ilgisi olmayan tarım faslının da askıya alınmış olması, Çakırözer'in de ifade ettiği gibi, Türkiye'nin üyeliğini geciktirecek olan bir adımdır.Nedeni de şu: Bu konudaki müzakerelerin başlamasından sonra bu faslın kapatılması

Yazının Devamı

Türkiye-AB müzakereleri fiilen askıda

30 Kasım 2006

Buna karşılık, "Türkiye yanlıları" da dahil olmak üzere, herkes, "ahde vefa" ilkesine uymadığı için, Ankara'nın bir tür yaptırımla karşı karşıya kalması gerektiğine inanıyor. Söylenen de özetle şu: "Türkiye, limanlarını Rum gemilerine açma konusunda taahhüde girdi ve yerine getirmedi. Bu kabul edilmez olduğu için Ankara'ya bir sinyal gönderilmesi şart." "Fakat siz de Kıbrıslı Türklere verdiğiniz sözü tutmadınız" dediğinizde de yanıtları hazır: Türk-AB ilişkilerindeki şu kritik dönemde, iki gün boyunca Brüksel'deki havayı kokladık. Burada hemen söylenmesi gereken şudur: Münferit bazı düşüncelere rağmen, AB'de, Türkiye ile yürütülen müzakerelerin Kıbrıs meselesi nedeniyle tümüyle askıya alınmasından yana olan hemen hemen hiçbir ülke yok. "İki konu arasında herhangi bir bağlantı yok. Bu bağlantıyı Türkiye tek taraflı olarak kurdu, ancak bu bizi bağlamaz."Görüldüğü gibi, ortada tam bir sağırlar diyaloğu var. Buna rağmen iki taraf da ilişkilerin askıya alınmasını istemiyor. "Süreç durursa tekrar başlatmak zor olur, bundan herkes zarar görür" diyorlar. Kısacası, AB Türkiye'nin "cezalandırılmasını," ama "caydırılmamasını" istiyor. Güzel de burada hemen, "Bu nasıl olacak?" sorusu akla

Yazının Devamı

Papa çirkin yüzümüzü görmesin

27 Kasım 2006

Fakat dünyanın dikkati, bu ziyaretin Hıristiyan-Müslüman uzlaşmasına yapacağı veya yapamayacağı katkı üzerinde olacak. Bu ziyaret sayesinde dünyanın dikkati, tabii ki, aynı ölçüde Türkiye'nin üzerinde olacak. Bu konudaki olumsuz beklentiler ise su yüzüne çıktı bile. Ziyaret öncesinde "Papa suikastı" veya "Papa'nın putluğu" üzerine kitapların yayımlanması; fanatiklerin nefret sloganlarıyla sokağa dökülmeleri, çok daha bilge olması gereken koca koca adamların ortaya attıkları, akla hayale sığmayan komplo teorileri gibi çirkinlikler, doğal olarak, Batı'da geniş bir şekilde yankılanıyor. Papa 16. Benedictus'un ziyaretinin asıl amacı, Patrik Bartholomeos ile buluşup Türkiye'de kendilerini tehdit altında hissettiklerini söyleyen Hıristiyan azınlıklara moral vermek olabilir. Türkiye'nin geçmişte Mehmet Ali Ağca olayının olması bu çerçevedeki kötü beklentileri daha da besliyor. Papa ziyareti için alınacak olan olağanüstü güvenlik tedbirlerinin boyutu bile bu açıdan dünyaya olumsuz bir mesaj gönderiyor. Özetle, Türkiye potansiyel bir "tanıtım felaketi" ile karşı karşıya bulunuyor. GMI adlı araştırma kurumu ile ünlü siyaset bilimci Simon Anholt'un yaptıkları son araştırma da zaten, 36 ülke

Yazının Devamı