AB'de Rumların panzehiri reformların uygulanmasıdır

15 Haziran 2006

Zira, aslında tuzları kuru olan Rumların AB üyeliğini istemelerinde asıl gaye buydu.Annan Planı'nın Türk tarafınca doğru takvim çerçevesinde zamanında kabul edilerek bu oyunun bozulamamış olması tabii ki artık tarihçilere kalmış bir konu. Ancak bunun ne denli büyük bir hata olduğu bu tür gelişmelerle daha iyi anlaşılıyor.Kısacası, Rumların Türkiye ile KKTC'yi AB yoluyla zorlamaya devam edecekleri kesin. Tabii Türkiye'nin bu baskılara direneceği de kesin. Zira, arzulanan takvime göre olmasa bile, Türk tarafı sonuçta AB tarafından da kabul edilen Annan Planı'nı kabul eden taraftır. Rumlar ise bu planı somut bir şekilde reddettiler. Bu pozisyonlarını bugün de korumaya devam ediyorlar. Bu nedenle, Türk tarafının AB'den şimdi adil bir tutum beklemesi tamamıyla haklı bir duruştur. Lüksemburg'da yaşananlar, Rumların AB'de Türkiye'nin başını ağrıtmaya kararlı olduklarını sergileyen somut bir gösterge oldu. Aksini beklemek de zaten saflık olurdu. Bu görüşe katılan AB üyelerinin sayısı da azımsanacak düzeyde değil. Rumların Lüksemburg'da sergiledikleri oyunbozanlık sayesinde bunların sayısı daha da artacaktır. Bu yüzden, Erdoğan hükümetinin bu konudaki politikası doğrudur. Ancak bazı

Yazının Devamı

Uzayan, giderek incelen bir yoldayız

12 Haziran 2006

Bunlardan kat kat zor olan konuların varlığına işaret eden Peel, basit hesapla, Türkiye ile müzakere edilecek olan geri kalan 34 bölümün bir sonuca bağlanmasının bu hızla 20 yıldan fazla alacağını belirtti. Financial Times'ın tanınmış isimlerinden Quentin Peel geçen hafta yazdığı bir yorumda durumu perspektife oturttu. AB'nin "Bilim ve Araştırma" faslında Türkiye ile müzakerelere başlayacağı öngörüsünde bulunan Peel, "En kolaylarından olan bu konularda bile bu noktaya ancak sekiz ayda gelinebildi" dedi. Türkiye yanlısı bir yazar olan Peel, elbette ki, Avrupa'da Türkiye'nin üyeliğine olan direnişin olumsuz etkilerine de işaret etti. Bu direnişten yararlanan popülist politikacıların kendi bölgelerinde istikrarsızlık yaratacaklarını söyledi. Peel aynı zamanda sürekli baş ağrıtan ve hızla açmaza giden Kıbrıs konusuna da işaret etti.Ancak, Peel'in de belirttiği gibi, kusur sadece mantıksız korkulara dayanarak Türkiye'ye direnen Avrupalıları istismar eden popülist politikacılarda değil. Kusurun göz ardı edilemeyecek bir bölümü de Avrupa'ya son dönemde verdiği olumsuz veya veremediği olumlu mesajlarla Erdoğan hükümetine ait. Popülist politikacılar Örneğin Peel de, son dönemde birçok

Yazının Devamı

Sorun Zerkavi değil Amerika

10 Haziran 2006

Başkan Bush ve Başbakan Blair'den Irak'taki Amerikalı komutanlara kadar herkes bu sorunun geleceğini tahmin ettiklerinden, "Azalmaz, hatta ilk etapta artar bile" görüşünü çağrıştıran ifadeler kullanıyorlar. Haklılar da, zira El Kaide ve benzeri gruplar Zerkavi'nin ortadan kaldırılmasının kendilerini daha da kararlı kıldığını göstermek isteyeceklerdir. Nitekim, elinde masum Türk kanı da olan Zerkavi'nin öldürülmesinden saatler sonra Irak'ta ölümcül bombalı saldırılar peş peşe geldi. Ebu Musa El Zerkavi'nin öldürülmesinin ardından, doğal olarak, "Irak'ta İslam adına işlenen terörde azalma olur mu?" sorusu gündeme geliyor. Ancak, genel görüntüye bakıp doğru teşhisi koymakta da yarar var. İslam adına işlenen terör, hem Irak'ta, hem de dünyada sürecektir. Çünkü bu teröre şu anda gereken enerjiyi sağlayan başlıca unsur ABD'nin kendisidir. İkinci temel unsur ise, tabii ki, Filistin-İsrail çatışmasıdır.Bunu söyleyen bir tek biz de değiliz. CNN veya BBC'ye son günlerde konuşan Batılı terör uzmanlarından birçoğu da aynı kanaatte. Teröre enerji Başkan Bush elbette ki Zerkavi'nin öldürülmesinden "propaganda paydası" sağlamaya çalışıyor. Bu doğal, zira kamuoyu desteği daha önce hiçbir ABD

Yazının Devamı

Kıbrıs'ta heyecana değil sabra ihtiyaç var

8 Haziran 2006

Bugüne kadar Kıbrıs hakkında bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan yabancıların artık gerçekleri görmekten başka çareleri yok. Tabii iyi niyetliyseler. Türk düşmanlığı bazılarında o kadar yer etmiş ki, onlar bu önyargılarını beslemeye devam edecekler. Ancak onların da gidebilecekleri bir yer yok. Tercihlerini gerçeklerden yana kullananlara gelince, onlar için durum artık çok farklı. Onlar için kimin "uzlaşmaz" olduğu, kimin çözümden yana olduğu bu aşamada daha net görülüyor. Bunu iyice anlamaları için Güney Kıbrıs'ta yapılan son parlamento seçimleri de yararlı olmuştur. Kıbrıs meselesi sabır istiyor. Zira Türk tarafına karşı yığılmış olan ve yıllara dayanan önyargılar var. Bunların çoğu tabii ki bilgisizlikten kaynaklanıyor. Türk tarafının "uzlaşmaz" olduğuna ilişkin "şayia" gibi. Neyse ki bu algılama da Annan Planı süreciyle kırılmaya başladı. Bu elbette ki her şeyin hızla değişeceği anlamına gelmiyor. Dediğimiz gibi, Kıbrıs meselesi sabır istiyor. Öte yandan bazı şeylerin değiştiğini gösteren gelişmeler de yok değil. Ertuğrul Özkök'ün dün Hürriyet'in sürmanşetinden duyurduğu haber gibi. Almanya'nın, Dışişleri Bakanı düzeyinde olsa bile, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile

Yazının Devamı

AKP, AB için daha ikna edici olmalı

5 Haziran 2006

Ancak bunun da 18 Aralık ve 3 Ekim gibi sadece "kotarılmış bir tarihe" dönüşmesinden endişeliyiz. Zira bu aşamada sadece eğitim, kültür ve bilim kalemlerinde değil, önemli bazı diğer kalemlerde de müzakerelerin başlıyor olması gerekirdi. Kısacası, AB tarafının sürekli üzerinde durduğu, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olan Avrupalıların da her fırsatta kullandıkları kalemlerde de ilerlemelerin sağlanmış olması gerekirdi. Ancak bu olmadı. Dışişleri Bakanı Gül'ün "12 Haziran heyecanı"nı paylaşmak isteriz. Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin başlayacak olması tabii ki önemli. Onun için 12 Haziran'a, sinik bir yaklaşım olsa da, hem AB, hem de AKP açısından "zevahiri kurtaracak" bir "dönüm noktası" olarak bakıyoruz. Müzakerelerin bu şekilde başlıyor olması, "hükümetin AB hevesinin azaldığına" dair izlenimi ortadan kaldırmaya da yetmeyecektir. Bu hevesin azaldığını artık sadece Avrupalılar söylemiyor. Bunu kendi içimizde söyleyen önemli kişiler ve kurumlar da var. Örneğin TÜSİAD. 12 Haziran dönüm noktası Özetlemek gerekirse, büyük tantanayla yapılan reformların kâğıt üzerinde kaldığına dair inanç yaygın. Bu elbette ki içimizdeki AB karşıtlarını memnun eden bir hal. Ancak o kesimin,

Yazının Devamı

'Başmüzakereci günün gereğine vakıf olmalı'

3 Haziran 2006

Burada tabii ki, Müzakere Pozisyon Belgesi'nde Türk eğitim sisteminin laik olduğuna dair vurgunun "gereksiz" olduğu gerekçesiyle Babacan tarafından geri çevrilmesinden söz ediyoruz. "AB Başmüzakerecisi" Ali Babacan'a göre konu "işgüzarlık"tan ibaret olabilir. Ancak, AB diplomatlarına göre mesele o kadar basit değil. Gene Babacan'a göre konu "kapanmış" olabilir. Ancak AB tarafı, AKP hükümetiyle ilgili bir dizi konuda olduğu gibi, bunu da "not etmiş" bulunuyor. Oysa bunun tam şu sıralarda "fazlasıyla gerekli" olduğu ortada. AB tarafı da, "Danıştay saldırısı sonrasında Türkiye konusunda tekrar canlanan tartışmalar karşısında bu vurgu güven artırıcı olurdu" diyor. Babacan'ın, "Bu cümleyi ekleseydik zaman kaybederdik, çünkü yeni bir onay süreci gerekirdi" argümanı ise gerekçelerinin en zayıf halkasıdır. Zira bu argüman kendisinin de yanıtlamakta zorlanacağı soruları gündeme getiriyor. Örneğin, "Türk eğitim sisteminin laik olduğuna dair vurgunun birileriyle müzakere edilmesi mi gerekecekti de süreç uzayacaktı?" Kısacası, bu ek cümle için gerektiği söylenen onay gerçekten de gerekiyor idiyse en geç bir gün içinde alınabilirdi. Tabii, Türk eğitim sisteminin laik olduğuna ve böyle

Yazının Devamı

Stefanopulos'un önerisi değerlendirilmeli

1 Haziran 2006

Stefanopulos'un Türkiye'nin başından beri savunduğu "paket çözüm" fikrine yakınlaşmış olması, bu nedenle, göz ardı edilebilecek bir gelişme değil. Türkiye bugüne kadar Atina'ya, "Gelin Ege'deki sorunları bir paket halinde görüşelim" diyordu. Atina ise bunu reddediyor, "Sadece kıta sahanlığı meselesi var ve bu da Lahey Adalet Divan'ında çözülmeli" diyordu. Yunan adalarının antlaşmalara aykırı olarak silahlandırılması konusunun dile getirilmesine ise tahammül edemiyordu. Oysa, Stefanopulos'a göre Ege ile ilgili olarak ele alınması gereken meseleler arasında bu da var, ki bu çok önemli bir itiraftır. Türkiye'ye karşı sert tutumuyla tanınan Yunanistan'ın eski cumhurbaşkanı Konstantin Stefanopulos'un Ege konusundaki gerçekleri görmeye başlaması olumlu bir gelişmedir. Yunanlılar da Ege'deki sorunun sadece kıta sahanlığı meselesinden ibaret olmadığını anladılar artık. Şunu da hatırlamakta yarar var. AB adaylığının tescil edildiği 1999 Helsinki zirvesinde, Ankara, Ege konusundaki ikili görüşmelerin sonuç vermemesi halinde Lahey'e gidilmesini ilke olarak kabul etmişti. Bu da, daha önce Lahey'e soğuk bakan Türkiye açısından bir ileri adımdı.Ancak bu gelişme, "Ege'de tek bir sorun mu var,

Yazının Devamı

'Müdahaleci' AB'ye niçin katılmak istiyoruz?

29 Mayıs 2006

Gül'ün bu açıklaması da zaten kimi AB diplomatlarını, "AKP hükümeti işin özüyle değil de siyasi gösteriş boyutuyla mı ilgili de bunu söylüyor?" sorusuna yöneltti. Bunun yanıtını bilemiyoruz. Ancak, AB konusunun tekrar gündeme geleceği kesin. Üstelik, Sayın Gül'ün istemeyeceği türden tartışmalarla.Türk-AB Ortaklık Konseyi'nin 12 Haziran'daki toplantısında AB tarafının ortaya koyacağı "Tutum Belgesi" basına yansıdı. İçinde yok yok. Şemdinli olayından 301 No.lu maddeye, Kıbrıs'tan kadın haklarına kadar her şeye yer verilmiş. Hükümetin, yerine getirme niyeti olmadan verdiği taahhüt nedeniyle başımızı ağrıtan Kıbrıs meselesini bir yana bırakacak olursak, tutum belgesindeki konuların hepsi kendi aramızda tartıştığımız, düzeltilmesini istediğimiz şeyler. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB konusunun medyanın gündeminden düşmüş olmasından şikâyetçi. Oysa düşmüş olması aslında iyi bir şey. Zira sürecin şu anda teknik boyutu ilerliyor. Bunun siyasi nedenlerle sürekli bulandırılmasının bir âlemi yok. Ancak, aynı sorunlar AB tarafından telaffuz edildiğinde bize bir şeyler oluyor. Tutum Belgesi ile ilgili haberlerin çıktığı gün, gazetelerin internet sayfalarına okurlardan "Yeter artık!'" veya

Yazının Devamı