Türkler niçin Araplardan daha çok Batı düşmanı?

22 Temmuz 2006

Dostum, Suriye Devlet Başkanı Başar Esad'ın şu anda Araplarla değil, sadece Erdoğan'la irtibat içinde olduğunu da söylüyor. Türkiye ile ilişkilerin ülkesi açısından önemi giderek artan bir "stratejik değer" taşımaya başladığını belirtiyor. Ancak, merakını yansıtmadan da edemiyor. "Türkler niçin Arapların yapmadığını yapıyorlar?" diye soruyor. "Batı ile önemli çıkar ilişkiniz varken niçin kraldan daha kralcı davranıyorsunuz?" demeye getiriyor. Suriyeli dostum infial içinde, "Şu Araplara bak. Lübnan yok oluyor, seslerini çıkarmıyorlar" diyor. Ardından, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, İsrail'e gösterdikleri tepki nedeniyle Türklere iltifatlar yağdırıyor. Gerçekten de, Türkler niçin Araplardan daha çok Batı düşmanı? Hıristiyan karşıtlığı Türkiye'de niçin hiçbir Arap ülkesinde görülmeyen düzeyde? Ve, tabii ki, böyle bir Türkiye nereye gidiyor? Bunların özellikle şu sıralarda çok sorulacağı kesin. Bu arada, İran'ın Ankara Büyükelçisi Firuz Devletabadi'den de önemli açıklamalar geliyor. Cihan Haber Ajansı'na konuşan Devletabadi, Kuzey Irak'a karşı yapacağı bir askeri operasyonda Türkiye'ye yardım etmeye hazır olduklarını söylüyor.Washington'un böyle bir operasyon konusundaki

Yazının Devamı

İsrail'in yaptıkları Türkiye'ye emsal olmamalı

20 Temmuz 2006

İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz'in güvenlik analisti Amir Oren, 25 Ocak 2002 tarihli yazısında, Varşova Gettosu'nda ayaklanan Yahudilere karşı Nazilerin uyguladıkları taktiklerin Cenin'deki Filistinlilere karşı uygulanmasını isteyen "kıdemli bir subayın" sözlerine yer vermişti. İsrailli şair Yitzak Laor da, "London Review of Books" için 9 Mayıs 2002'de yazdığı "Cenin'in Ardından" başlıklı yazısında, bu subayın düşüncesinin "münferit" olmadığını belirterek şöyle demişti: "(Söz konusu subayın) birçok silah arkadaşı, bugün İsraillileri kurtarmak için, kendi soylarından olan insanların kurban olduğu o korkunç savaşta edinilen bilgilerin kullanılmasını doğru buluyor."Ancak, bir şeyin de iyi anlaşılması gerekiyor. İsrail'in bu taktiklerini yadırgamamız, Hamas ve Hizbullah'ın taktiklerini "anlaşılır" kılmıyor. Masum insanları işlerine, evlerine veya sevdiklerine götüren bir otobüsü havaya uçurmak da insanlığın hiçbir tanımına sığmıyor. İsrail'in "Nazi taktikleri" uyguladığını çağrıştıran yazıma Yahudi vatandaşlarımızdan ve Türkiye bağlantılı İsraillilerden tepki geldi. Fakat özür dileyecek değilim, çünkü bunu benden önce söyleyen İsrailliler var. Bunun adı da "direniş"

Yazının Devamı

Washington'un Erdoğan'a Hizbullah kızgınlığı

19 Temmuz 2006

Büyükelçi Wilson bunlardan en önemlisini zaten açıkça ifade etti. Washington olası bir sınırötesi operasyona yeşil ışık yakmayacak. Başbakan Erdoğan da dün buna sert yanıt verdi. Fakat, Washington açısından ön plana çıkan diğer "rahatsız edici" unsurlar, henüz tam anlamıyla su yüzüne çıkmış değil. Ancak, diplomatik çeverelere bakılacak olursa, Washington bu konularda duyduğu hoşnutsuzluğu önümüzdeki günlerde daha açık bir şekilde ortaya koyabilir. ABD Büyükelçisi Ross Wilson'ın "uyarılmak üzere" önceki gün Dışişleri Bakanlığı'na çağrılmasının ardından , dikkatler bu kez Amerikan tarafının tepkisine döndü. Batılı diplomatik kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, burada bazı unsurlar ön plana çıkıyor. Erdoğan'ın İsrail'e dönük çıkışları bu unsurlardan biri. Suudi Arabistan ve Mısır'ın dahi, son gerginliği başlatan tarafın Hizbullah olduğunu kabul etmelerine karşın, Erdoğan'ın bu konuya hiç değinmemesinin Amerikan tarafını rahatsız ettiği belirtiliyor. Bu arada, Wilson'ın Dışişleri Bakanlığı'na çağrılış şeklinden de rahatsızlık duyduğu ifade ediliyor. Wilson'un çağrılış şeklini "teatral" olarak nitelediği, buna örnek olarak da basının önceden çağrılmış olmasını

Yazının Devamı

Sorunun temelinde Filistin meselesi var

17 Temmuz 2006

İKÖ Genel Sekreteri İhsanoğlu: Bu çerçevede, toplantıya katılan İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'yla konuşma fırsatı bulduk. Bölgedeki gelişmeleri "fevkalade tehlikeli" olarak niteleyen İhsanoğlu, "Tırmanma hızla ilerliyor" diyerek bu hadisenin büyüme ihtimali karşısında herkesin duyarlı olması gerektiğini söyledi.İhsanoğlu'nun sorularımıza verdiği yanıtlar özetle şöyleydi: Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın girişimiyle toplanan "Abant Platformu" için hafta sonunda doğa harikası olan Abant'taydık. Toplantının konusu daha önceden, "Küresel Politikalar ve Ortadoğu'nun Geleceği" olarak belirlenmişti. Ancak bölgede son olarak yaşananlar konuya ayrı bir aciliyet aşıladı. İsrail'in Lübnan'daki altyapıyı vurması çok vahim bir durum yaratıyor. Hamas'ın bu hususta attığı adımlar da kendi ülkesini zarara sokan bir mantığa dayanıyor. Diğer yandan olanlar tek taraflı görülmeye, bir onbaşının kaçırılması hadisesine indirgenmeye başlandı. Halbuki daha önce İsraillilerin bir plajda bir Filistin ailesini öldürmesi ve birçok sivil tesisi vurması vardı. Ortadoğu'daki karmaşanın daha ileri boyut alması herkesin üzerinde durması gereken bir hadisedir. Gazze'den Lübnan'a

Yazının Devamı

İsrail'in yaptığı mukabele-i binmisil

15 Temmuz 2006

En doğru lafı Sami Kohen önceki günkü yazısında söyledi. Gerçekten de, sorunun temeline inilmedikçe ve sadece "dişe diş" zihniyetiyle hareket edildikçe bu "savaş"ın sonu gelmez. Burada İsrail'e önemli sorumluluk düşüyor. Ancak kendisini aşırı sağa teslim ettiği için bunu yerine getirebilecek durumda değil. Öte yandan, tanık olduğumuz tehlikeli tırmanışın pek de ön plana çıkmayan farklı boyutları da var. 'Ortadoğu sorunu' denince insana kasvet çöküyor. İşin içine tekrar Lübnan'ın girmiş olması ise sonu gelmeyen bir kâbusu anımsatıyor. Bu aşamada en gereksiz şey ise "O başlattı, bu başlattı" tartışmasıdır. Çünkü her iki tarafın sayısız kusurları bu tartışmayı anlamsız kılıyor. Arap basınını takip edenler Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile diğer Arap liderlere yöneltilen ağır eleştirilerin farkındadırlar. Bu yorumlara bakılacak olursa, söz konusu liderler, İsrail'in Hamas'ı yok etme operasyonundan aslında memnunlarmış. Nedeni ise mazlum Arapların, Hamas, Hizbullah veya Müslüman Kardeşler gibi aşırı dinci örgütlere veya partilere duydukları artan sempatiymiş. Bu durum, sürdürdükleri adaletsiz düzeni koruma derdinde olan Arap liderlerin korkulu rüyasıymış. Öte yandan,

Yazının Devamı

Boru hattı Türkiye'nin önemine önem katacak

13 Temmuz 2006

Gerçi, Bakü ile Gürcistan'ın liman kenti Supsa arasında bir boru hattı vardı. Fakat bunun ciddi bir şekilde yenilenmesi gerekiyordu. Öte yandan, yenilense bile, "Asrın Anlaşması"nı anlamlı kılacak kapasite açısından yine de yetersiz kalacaktı. 12 Batılı petrol şirketinden oluşan bir konsorsiyum, Eylül 1994'te Bakü'de Hazar petrolü için "Asrın Anlaşması"nı imzaladığında, havada somut beklentilerden çok belirsizlik vardı. En başta ise söz konusu petrolün dünya pazarlarına nasıl ulaştırılacağı sorusu geliyordu. Aslında mantıklı bir yol vardı. O da, İran üzerinden Basra Körfezi'ne inen hattı. Bunu ABD'li petrol şirketleri bile tercih ediyorlardı. Bu hat kullanılırsa ABD ile İran arasındaki ilişkilerin düzeleceğini dahi bu nedenle savundular. Fakat ABD, bu hattın kullanılmasına kesin olarak karşı çıktı. Washington aynı şekilde, Bakü ile Rusya'ya ait Karadeniz liman kenti Novorossisk'i bağlayan hattın kullanılmasına da, hem geopolitik hem de güvenlik nedenleriyle karşı çıktı.Türkiye de, hem Supsa hem de Novorossisk hatlarının kullanılmasına ciddi şekilde itiraz ediyordu. Bu hatların benimsenmesi halinde, zaten tehlikeli olan Boğazlar'ın adeta bir petrol boru hattına döneceğini

Yazının Devamı

Talat'la buluşması Papadopulos için geri adımdır

10 Temmuz 2006

Onun arzusu, sorunu BM'den AB'ye çekip Türkiye'yi ve Kıbrıslı Türkleri orada "kündeye" getirmekti. Ancak, Yunanistan'ı bile bu konuda istediği gibi ikna edemedi. Kendisine destek verenler sadece Türkiye aleyhtarı bazı sağcı Avrupalı siyasetçilerdi ki, asıl amaçları belli olduğu için bu destek de pek bir işe yaramadı. BM Genel Sekreteri'nin yardımcısı İbrahim Gambari'nin Kıbrıs'ta Türk ve Rum liderlerini bir araya getirmesi olumlu bir gelişmedir. Rum tarafındaki "ret cephesi"nin başı olması nedeniyle de, bu buluşma Tasos Papadopulos açısından bir geri adımdır. Haberlerden öğrendiğimize göre, liderler bu görüşmelerinde "iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayalı çözüme bağlılıklarını" bildirmişler. Bu hususun teyit edilmiş olması çok önemlidir. Bu arada, güven artırıcı önlemlerin geliştirilmesine karar verilmesi de önemlidir, zira iki toplum arasında geliş gidişler ve bundan doğal olarak doğan çok çeşitli insani temaslar zaten var. Başka bir ifadeyle güven artırıcı önlemlerden olumlu sonuç alınması için verimli bir ortam mevcut.Tarih verilmese de, kapsamlı çözüm için görüşmelerin başlayacağına dair açıklama da önemlidir. Bu açıklama, gözleri, bugüne kadar müzakerelerin

Yazının Devamı

Washington PKK adımı atmadan, vizyon belgesi havada kalmaya mahkûm

8 Temmuz 2006

Hatta, bir ilişkideki "vizyon"un tanımlanması açısından, Rusya Devlet Başkanı Putin'in 2004'teki Ankara ziyareti sırasında hazırlanan beş sayfalık, "Dostluğun ve çok boyutlu ortaklığın derinleştirilmesine ilişkin ortak deklarasyon"un içerik olarak daha kapsamlı olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan, CHP gibi, üstelik belge daha ortaya çıkmamışken, bunu bir "teslimiyet belgesi" olarak nitelemek de abes. Öyle olsaydı, Rusya ile kabul edilen deklarasyon da bir "teslimiyet belgesi" olurdu. Zira, ABD ile kabul edilen belgenin aksine, onda ne PKK'nın adı zikrediliyor, ne de Kıbrıslı Türklerin izolasyonundan söz ediliyor. Derya Sazak kadar karamsar olmayacağım. Yoksa, iki sayfalık "Türk-Amerikan stratejik ortaklığını ileri götürmek için ortak vizyon ve yapılandırılmış diyalog" belgesi için, Derya'nın dediği gibi, bir "Dostlar alışverişte görsün" belgesi demek mümkün. "Bardağın dolu yarısı"na bakmadan önce bir hususa işaret etmek istiyorum. O da, Dışişleri Bakanı Gül ile ABD'li meslektaşı Rice arasındaki gözle görülür olan sıcak ilişki. Bu tür ilişkilerin ülkeler arasında olumlu havanın gelişmesine büyük katkıda bulunabileceğini, dışişleri bakanları İsmail Cem ile Yorgo Papandreu'dan

Yazının Devamı