Türkiye’den bu kez ‘Abhazya hamlesi’

8 Eylül 2009

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile dünyanın en sorunlu bölgelerden birinde ve en karmaşık sorunlardan birinin odağında yatan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’teyiz.
Gürcistan’dan geçen yıl tek taraflı olarak bağımsızlık ilan eden Abhazya’ya bugün kıdemli bir diplomatımızın yapacağı ziyarete ilişkin açıklama ise Davutoğlu’nun iki günlük ziyaretine damgasını vurdu.
Bunun aynı zamanda, Gürcistan ile Rusya arasında Ağustos 2008’de yaşanan savaşın ardından Abhazya’ya bir Batılı diplomat tarafından yapılan ilk ziyaret olacağı bildiriliyor. Türkiye böylece, “Ermenistan açılımından” sonra Kafkaslar’da, “düzen kurma misyonuna” yeni bir boyut katmış oluyor.
Davutoğlu, Ermenistan ile ilişkilerin normalizasyonu öngören protokollerin geçen hafta açıklanmasından sonra, “Bölgenin her açıdan en güçlü ülkesi Türkiye’dir. Bütün ilişkilerimizde kriz çözerek ilerleyeceğiz. Düzen kurma misyonu bizimdir” demişti.
‘ABD?tek kuramıyor’
Davutoğlu, bu vesileyle, bizim de son yazımızda eleştirdiğimiz bu ifadelerine de açıklık getirdi. Kendisiyle Tiflis’e uçarken konuya giren Davutoğlu, “düzen kurma” ifadesinin herhangi bir “emperyal niyet” içermediğini söyledi.
Soğuk Savaş sonrasında yaşanan

Yazının Devamı

Davutoğlu sözlerini daha dikkatli seçmeli

7 Eylül 2009

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen hafta NTV’ye konuşurken, “bölgenin her açıdan en güçlü ülkesi Türkiye’dir. Bütün ilişkilerimizde kriz çözerek ilerleyeceğiz. Düzen kurma misyonu bizimdir” diye konuştu.
Davutoğlu bu sözlerini, “Ermenistan açılımı” çerçevesinde sarf etti. Ancak, aklındaki genel çerçevenin Güney Kafkaslarla sınırlı olmadığı açık. Zira ortaya koyduğu “stratejik derinlik” ile “komşularla sıfır sorun” kavramları çok daha geniş bir coğrafyayı kapsıyor.
Bu coğrafya da Osmanlı topraklarına tekabül ediyor. Davutoğlu’nun bu genel yaklaşımının “Neo-Ottomanizm” yani “Yeni-Osmanlıcılık” diye tanımlanması da bu çerçevede söylediği şeylerden kaynaklanıyor. Yoksa kendisi bu ifadeyi hiç kullanmış değil.
Buna rağmen gittiğimiz her yerde, kendisinden ne zaman söz edilse, bu tanımlama ortaya çıkıyor. Geçen hafta Friedrich Ebert Vakfı tarafından Berlin’de düzenlenen ve “Davutoğlu nizamı”nın tartışıldığı toplantıda da öyle oldu.
Davutoğlu, bu tanımlamaya neden olan sözlerini elbette ki olumlu ve yapıcı anlamda söylüyor. Ancak her şeyde olduğu gibi, dış politikada da “algılar” gerçek niyetleri gölgeleyebiliyor.
‘Emperyal çağrışım’ eleştirisi
Davutoğlu’nun kastettiği

Yazının Devamı

Diasporadan beklenen tepki

5 Eylül 2009

Türkiye ile Ermenistan tarafından açıklanan ve ilişkinin normalleşmesini öngören protokollere en büyük tepkinin, her iki ülkedeki milliyetçilerin yanı sıra, Ermeni diasporasından geleceği biliniyordu. Zira diaspora, var oluş nedenini, Ermenilerin Türklerin elinde soykırıma uğradıkları inancına tartışılamaz bir şekilde bağlamış bulunuyor.
Diaspora için kesin olan bu inanç, aynı zamanda, dünyanın dört bir yanına yayılmış olan Ermenilerin kimliklerini koruyabilmelerinin başlıca ön koşulu olmuştur. Ermeni örgütlerinin son 40 yıldır çeşitli ülkelerin parlamentolarında Türkiye aleyhinde aktif bir şekilde yürüttükleri soykırım kampanyasının başlıca amaçlarından biri ise toplu tazminat istenebilmesini sağlayacak yasal zemini oluşturmaktır.

‘İhanet belgeleri’
Diaspora açısından bakıldığında, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin her alanda geliştirilmesini öngören protokollerin önerdiği “tarih komisyonu,” yıllardır yürütülen bu çabaları boşa çıkaracak niteliktedir. Konunun böylece hukuki alandan tarihi alana taşınacağı düşünülmektedir.
Diaspora bu nedenle, söz konusu protokolleri, Türkiye tarafından “soykırım sorumluluğundan kurtulmanın bir aracı olarak ortaya atılan

Yazının Devamı

Ermenistan’la uzlaşmayı bozan vebal altına girer

3 Eylül 2009

Türkiye ile Ermenistan’ın, İsviçre’nin arabuluculuğunda hazırladıkları ve ilişkilerin “normalizasyonunu” öngören protokoller, tahmin edileceği gibi, gündemimizin tepesine oturdu. CHP ve MHP’den -adeta “refleks” halini almış olan- olumsuz açıklamalar bu konuda da hemen geldi.
Konunun iki ülkedeki milliyetçilerce iç siyaset malzemesi yapılacağı kesin. Burada Ermenistan hükümeti için, Taşnakların yanı sıra, ciddi bir “diyaspora sorunu” da var. Ancak, kendimize bakacak olursak, muhalefetin üst kademelerinde yer alan profesyonel diplomatlar bu konuda çok daha ikna edici olmak durumundalar.
Muhalefetin dümen suyuna girmeden bağımsız yargıda bulunmak isteyenlerin ise protokolleri dikkatle etüt etmeleri gerekecek. Bunu yapanlar karşılarında sadece Türkiye açısından olumlu olan bir metni değil, tüm bölge açısından hayırlı sonuçlar getirecek bir süreci bulacaklar.

Toprak bütünlüğüne saygı
Örneğin, diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla ilgili ilk protokolün üçüncü paragrafında, iki ülkenin toprak bütünlüğüne saygı öngörülüyor. Beşinci paragrafındaysa, iki ülke arasındaki sınırın karşılıklı olarak ve var olan uluslararası antlaşmalara göre tanındığı belirtiliyor. Bu konudaki temel

Yazının Devamı

Türkiye ile Ermenistan’dan cesur adım

1 Eylül 2009

Türkiye ile Ermenistan cesur bir adım atarak diplomatik ilişki kurma kararı aldılar. Dün Ankara, Erivan ve Bern’den eşzamanlı olarak yapılan açıklamadan çıkan mesaj budur. Bu ilişkilerin tesis edilmesini öngören süreç ise sürüncemede bırakılmayacak.
Bu amaçla hazırlanmış olan protokolle ilgili Türkiye ve Ermenistan’da yapılacak iç değerlendirmeler, ilişkilerin geliştirilmesini öngören ayrı bir protokolle birlikte, altı hafta sürecek. Bundan da her iki protokolün taraflar arasında yapılan gizli görüşmelerde oluşturulduğu anlaşılıyor.

Eşzamanlı açıklanacak
Bu altı haftalık sürenin bitiminde her iki protokol onay için parlamentolara sunulacak. İki ülkede iktidarda olan partilerin parlamentodaki çoğunluğu nedeniyle protokollerin kabul edilmesi bekleniyor. Protokollerin kabul edilmesinin hemen ardından diplomatik ilişkilerin kurulacağına dair açıklamanın ilgili başkentlerde yine eşzamanlı olarak açıklanması bekleniyor.
Ortaya konan bu takvim iki ülke arasındaki “futbol diplomasisi” açısından da ilgi çekiyor. Zira geçen eylül ayında Erivan’da oynanan milli maçın rövanşı altı hafta sonra, 14 Ekim’de, Bursa’da oynanacak.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın Cumhurbaşkanı

Yazının Devamı

Ermenistan’la futbol diplomasisi kızışıyor

31 Ağustos 2009

Ermenistan’la uzlaşma çabaları, Başbakan Erdoğan’ın Bakü’den gelen baskılara teslim olmasından bu yana, radarımızdan kayboldu. Ancak, Ermenistan’la Bursa’da ekimde oynanacak milli maç konuyu tekrar gündemimize yerleştirecek.
Türkiye’de bu uzlaşma çabalarından son aylarda hiç söz edilmezken, Ermenistan’da durum bir hayli farklı. Geçen eylül ayında Erivan’da oynanan ve Cumhurbaşkanı Gül’ün, Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın daveti üzerine, katıldığı maçtan bu yana konu o ülkede sert tartışmalara neden oluyor.
Bu tartışmada aşırı milliyetçi kanattan yansıyan söylemin, MHP’nin “Kürt açılımı” çerçevesindeki söyleminin neredeyse bir kopyası olması ise dikkati çekiyor. Özetle, “ihanet” ve “teslimiyet” suçlamaları havada uçuşuyor.
Maçın tarihi yaklaştıkça tartışmaların tansiyonu da artıyor. Bu çerçevede gözler Cumhurbaşkanı Sarkisyan’a dönmüş bulunuyor. Kendisinin maç için Bursa’ya gidip gitmeyeceği merak ediliyor. Sarkisyan aslında, “Türkiye sınırı açmazsa gitmemin bir anlamı yok” çıkışında bulundu.
Sarkisyan cesur olacak mı?
Ancak, bu açıklamasına rağmen, Ermeni “Iragir.am” haber sitesinin yorumcusu Hagop Badalyan’a göre, yine de ciddi bir açmazla karşı karşıya bulunuyor.

Yazının Devamı

Gerçek Erdoğan beri gelsin

29 Ağustos 2009

Başbakan Erdoğan, önceki günkü iftar yemeğine katılan “karikatür krizi kahramanlarından” NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’e dönük ince bir dokundurmada bulunarak, “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” demiş.
Hz. Mevlana’nın derin bir anlam taşıyan bu güzel ve bilge sözünden Rasmussen’in ne anladığını bilemiyoruz. Mevlana’nınkine benzeri sözleri olan ünlü Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard’ın soydaşı olduğuna göre, kendince bir anlam çıkarmıştır herhalde.
Fakat konuyla ilgili haberi dün okuyunca Erdoğan’ın da bu sözlere kulak vermesinde yarar olacağını düşünmeden edemedik açıkçası. Zira “Kürt açılımı”na değindiği son “Ulusa Sesleniş” konuşmasında kullandığı uzlaşmacı ve yumuşak üslup daha önce çeşitli konularda sergilediği hırçın tavırlarıyla karşılaştırıldığında, insanın “Gerçek Erdoğan beri gelsin” demesi tutuyor.

Yapıcı yaklaşıma ihtiyaç var...
Buna rağmen, Erdoğan’ın verdiği bu çelişkili görüntüyü “eleştirel” bir açıdan değil “teşvik edici” bir yaklaşımla ele almak istiyoruz. Zira önemli ve uzun vadeli sonuçları olacak bir değişim sürecinden geçtiği şu günlerde Türkiye’nin yıkıcı ve bölücü değil, yapıcı ve birleştirici yaklaşımlara ihtiyacı var.

Yazının Devamı

Türkiye, Avrupa’nın yükselen gücü olacak

28 Ağustos 2009

Laiklik tartışmalarından AB üyeliğine, Ergenekon soruşturmalarından ‘demokratik açılım’a kadar Milliyet’in sorularını yanıtlayan Baird, ‘Türkiye değişen güçlü bir ülke ama değişim türbülanslı oluyor’ dedi.

Özü itibarıyla laikliği tehlikede görmediğini ve kamu alanı özel alan sınırında değişiklikler olabileceğini belirten Baird, ‘açılım’ konusunda da ‘ulus devlet içindeki çeşitliliğin Türkiye’yi güçlendireceğini’ söyledi

İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın AB ve Küreselleşmeden Sorumlu Dışişleri Müsteşar Yardımcılığı görevine terfi eden Ankara’daki Büyükelçisi Nick Baird, bugün başkentteki üç yıllık mesaisini tamamlayarak Londra’ya dönüyor.
Baird, Ankara’dan ayrılmasından hemen önce yaptığımız söyleşi sırasında sorularımıza şu yanıtları şöyle:
Bu ülkeyi büyük değişimin yaşandığı son üç yıldır yakından izlediniz. Sizce ortaya nasıl bir Türkiye çıkıyor?
Türk toplumu bir geçiş dönemini yaşıyor. Daha demokratik, daha zengin ve barındırdığı çeşitlilik açısından kendi içinde daha rahat, ayrıca insan hakları açısından da daha iyi bir ülke oluyor. Fakat bunların hepsi karışık ve türbülanslı bir şekilde oluyor. Kanaatimce, Türkiye gelecek 10-15 yıl boyunca çok yakından izlenmesi gereken bir

Yazının Devamı