Obama’nın verdiği desteğin arka planı

8 Haziran 2009

AB üyeliğimiz, ABD ile Türkiye’yi Avrupa’da görmek istemeyen AB ülkeleri arasında stratejik bir çekişmenin ana konusu haline dönüşüyor. ABD Başkanı Barack Obama’nın bu çekişmede Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi hedef seçmiş olması ise dikkati çekiyor.
Dikkati çeken diğer bir husus da, Almanya ve Avusturya gibi ülkelerin -Türkiye konusunda Fransa gibi düşünmelerine rağmen- bu kavgaya girmekten çekinmeleri. Washington ile Paris arasındaki bu kavganın Normandiya Çıkarması’nın 65’inci yıldönümünde yeniden patlak vermesinin ise ayrı bir önemi var.
Tarihe vakıf olanlar, Fransa ile ABD arasında son 65 yıldır yaşanan ve halen açık emareleri görülen soğukluğun köklerinin İkinci Dünya Savaşı’nda yattığını bilirler.
Nazi rejimiyle uyum sağlamışlar
Tarihçiler, Charles de Gaulle’ün, ülkesinin önemli bir kısmının Nazi işbirlikçisi olduğu savaş sırasında Churchill ve Roosevelt tarafından “ikinci sınıf adam” muamelesi görmesini hiç

Yazının Devamı

Obama’nın konuşmasından Türkiye’ye çıkan önemli rol

6 Haziran 2009

ABD Başkanı Barack Obama’nın Kahire Üniversitesi’nde “Esselamün aleyküm” sözleriye açtığı konuşmasının tam metnini okuyunca insan, “Bu konuşma bundan iyi olamazdı” diyor. Konuşmasının sık sık alkışlarla kesilmesi, hatta izleyicilerden birisinin, kendisinden geçerek, “We love you Obama!” diye haykırması da bunu gösteriyor.
Beyaz Saray’ın internet sayfasında, Türkçe dahil 14 dilde metni olan “Yeni Başlangıç Üzerine Başkandan Düşünceler” adlı konuşmadan çıkan temel mesajı hemen özetlemek gerekiyorsa şu söylenebilir.
Obama Müslümanlara, “Sizi duyuyorum. Gerekeni yapmaya da hazırım. Fakat sizin de beni duyup üzerinize düşeni yapmanız gerekiyor. Aramızdaki sorunların üstesinden ancak böyle gelebiliriz” çağrısında bulundu.
İslam dünyasının ılımlı çoğunluğunu temsil eden kesimlerden gelen tepkilere bakılacak olursa bu mesajın alındığını da söyleyebiliriz. Ancak iş “mesajın alınmasıyla” bitmiyor. İslam dünyasına da önemli görevler

Yazının Devamı

Bu kumaştan lider ülke çıkmaz

4 Haziran 2009

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’yi lider ülkeler arasında görme hasretiyle yaşıyor. Türkiye’nin saygı duyulan, sözü dinlenen ve evrensel medeniyete katkıları olan bir ülke haline gelmesini hepimiz isteriz. Ama bunun önkoşulları var. Bunların başında da dünyayla barışık olan bir toplum geliyor.
Milliyet’in pazar günkü “Hoşgörü çok uzakta” başlıklı manşet haberi ise bu açıdan “ulusal fotoğrafımız”ı iyi çekmiş. Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Yılmaz Esmer’in öncülüğünde yapılan araştırmadan söz ediyoruz.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın da katkılarıyla yapıldığı belirtilen araştırma, Can Dündar’ın önceki günkü ifadesiyle, “topyekûn bir silkelenmeye, sosyal terapiye, ruhsal pansumana” ihtiyacımız olduğunu ortaya koyuyor.
Aslında her toplumda hoşgörüsüzlük var. Avrupa ve Amerika’nın da bu hastalıktan muaf olmadıklarını görüyoruz zaten. Ancak, Türkiye’deki durumun adeta

Yazının Devamı

Hükümetin AB stratejisi nedir, bilmiyoruz

1 Haziran 2009

Türkiye’nin AB perspektifi hızla açmaza doğru ilerliyor. Kabahat de tümüyle Avrupa’da, Ankara’nın yolunu kesmeye çalışanlarda değil. Onların payları inkâr edilemez. Ancak bu durum, sorunun önemli bir kısmının içerde olduğu gerçeğini örtbas etmiyor. 
Özetle, Meclis’teki güçlü konumuna rağmen AKP iktidarı üzerine düşeni yapmıyor. Avrupa’daki Türkiye aleyhtarlarını da bahane olarak kullanıyor. AB yetkililerine göre son iki yıldır gerekli olan reformların hemen hemen hiçbiri yapılmadı.
Hükümetin, “Nâzım Hikmet’in itibarının iadesi” veya “TRT Şeş” gibi faktörleri “reform” olarak sunması ise kabul edilmiyor. Burada sadece Türkiye’de tartışmalı olan siyasi reformlardan da söz edilmiyor.
Türkiye’nin büyük ihtiyaç duyduğu teknik reformların da durduğu belirtiliyor. Bu çerçevede, kamu ihaleleri ve rekabet yasalarının yanı sıra, gıda sağlığı ile çevre gibi alanlara işaret ediliyor.
Bu reformların, Türk kamuoyuna

Yazının Devamı

Avrupa’da yayılan hastalığın yararları

30 Mayıs 2009

Avrupa sathında gelecek hafta Avrupa Parlamentosu (AP) için seçimler var. Avrupa’da bu seçimlerle ilgili iki korku ön plana çıkmış durumda. Birincisi, AB üyesi ülkelerdeki seçmenin bu seçimlere ilgisizliği. Bu açıdan tarihi rekorların kırılacağı söyleniyor.
İkinci ise Avrupa’daki aşırı milliyetçi sağcıların bu ilgisizlik ve sorumsuz popülist liderlerin körükledikleri toplumsal korkulardan yararlanarak, AP’ye gövde gösterisi yapacak kadar adam sokmalarıdır.
Bu kesimin Türkiye’yi artan bir şekilde “yem” olarak kullanması ise dikkat çekiyor. Fakat, başta Fransa’da olmak üzere, Avrupa’da yayılan bu Türkiye karşıtlığı, aslında Türkiye ile ilgili sorunlardan kaynaklanmıyor. 

Avrupa’daki kanser
Bu sadece, Avrupa’nın içinde düştüğü açmazlar karşısındaki çaresizliğin toplumsal hastalık olarak dışa vurmasıdır. Bu açmazları en güzel anlatan kitap ise ünlü tarihçi Walter Laqueur’ün, 2007’de piyasaya çıkan,

Yazının Devamı

Erdoğan kendi eliyle yükselttiği çıtaları aşamıyor

28 Mayıs 2009

Başbakan Erdoğan çıtayı kendi eliyle yükseltiyor sonra bu çıtanın üzerinden atlayamıyor.
Bu arada hassas konularla ilgili tutarlılığına ilişkin soruların da artmasına neden oluyor. Bunu hem Ermenistan ile uzlaşma arayışlarında gördük, hem de Davos çıkışında.
İlkinde Azerbaycan’ın köpürmesi ve Türkiye’deki aşırı milliyetçi dinamikleri harekete geçirmesi Erdoğan’a derhal geri adım attırdı. İkincisinde ise geri adım atması daha da az zaman aldı.
Çıkışının altından kalkamayacağını sezen Erdoğan, “Benim tepkim Peres’e değil, moderatöreydi” sözleriyle yelkenleri anında suya indirdi. Oysa “Siz öldürmeyi çok iyi biliyorsunuz” sözlerini moderatöre değil, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e söylemişti.

Söyledikleri doğru
Erdoğan’ın “faşizan yaklaşım” yakıştırmasıyla dile getirdiği son İsrail ve Türkiye’den kovulan azınlıklar çıkışının bu durumda kafa karıştırmaması mümkün değil. Erdoğan’ın bu çerçevede söyledikleri tabii ki doğru.

Yazının Devamı

Erdoğan ve reel politikanın dayanılmaz ağırlığı

25 Mayıs 2009

Seçim sonuçlarının sağladığı “yeniden değerlendirmenin” gereği midir, yoksa başka nedenler mi var bilemiyoruz, fakat Başbakan Erdoğan’da “reel dünyaya dönüş” emareleri görüyoruz. Bundan kısa bir süre önce yapılan Avrasya İslam Şûrası’nın açılış konuşmasındaki sözleri bunun ilk işaretlerini sağladı.
“İslami terör” yakıştırmasını her zaman reddeden Erdoğan’ın buna rağmen, “Bizim inancımızda, bir cana kıyan, bütün bir insanlığın canına kıymıştır” diyerek şunları söylemesi dikkat çekiciydi:
“Her sözüne, her işine ‘esirgemek’ ve ‘bağışlamak’ ile başlayanlar, kan ve gözyaşından kurtulamıyor, terörist yaftası yiyor. Hak ve hukuk noktasında bozuk bir sicille anılıyorsa, ters giden bir şey vardır (Ö) Şehirlerinin kapısında, ‘bilgi ve erdem, silah ve kılıçtan üstündür’ yazan bir medeniyetin mensupları bugün ölmek ve öldürmekle gündeme geliyorsa, ortada, izah edemediğimiz bir yanlışlık olduğu bellidir.”

İslam

Yazının Devamı

Davutoğlu’nun sözleri AB’yi ikna eder mi?

23 Mayıs 2009

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye-AB Ortaklık Konseyi için hafta başında gittiği Brüksel’de basın ile sohbet ederken, AB ile ilişkiler konusunda hükümetin kararlılığını vurgulamış, bunun hükümet açısından geri dönülmez bir süreç olduğunu belirtmiş.
Davutoğlu’nun sözleri güzel ve hoş, ama AKP iktidarının AB konusunda hevesini kaybettiğine ilişkin yaygın izlenimi gidermeye yeter mi, bunu göreceğiz. Zira AB tarafı, “Artık bahane kalmadı” diyerek bu aşamada söylem değil, eylem bekliyor. 

Sarkozy’ye yanıt
Davutoğlu’nun Türkiye’nin AB sürecini, “Geri dönüşü veya sağa sola çıkışı olmayan tek yönlü bir süreç” olarak tanımlaması, tabii ki, Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Başbakan Merkel’in moral bozucu retoriğine bir yanıttır.
Davutoğlu’nun bu yaklaşımını destekleyen AB liderlerinin bulunması ise, Ankara’dan gelen bu mesajı takviye edecek niteliktedir. Ancak, Türkiye’nin şu anda kendisini destekleyen AB ülkeleri nezdinde bile ciddi bir

Yazının Devamı