Başka bir cumhurbaşkanı bunu yapamazdı

6 Aralık 2007

Oysa, eksik anlatımdan kaynaklanan yanlış bir anlamaya neden olan talihsiz "karısı kara çarşaflı olan rektör adayı" meselesi bize göre kapanmıştır. Buradaysa çok farklı bir şeyi kastediyoruz. Pakistan bugün dünyayı yakından ilgilendiren bir krizden geçiyor. "Darbeci" devlet başkanı Pervez Müşerref'in "demokratikleşme" çabaları sürerken, muhalefet ayağa kalkmış bulunuyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün Pakistan'da yaptığını başka bir devlet başkanı yapabilir miydi, bilemiyorum. Bu girişten sonra bazı okuyucular, "YÖK meselesini yazacak" diye düşünebilirler. Ocakta yapılacak seçimlerin "demokratik olmayacağı" gerekçesiyle boykot edilmesi ise muhalefetin bir bölümünün ana gayesi haline gelmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanı Gül İslamabad'ı işte bu ortamda ziyaret etti. Gezi öncesinde belirttiğimiz gibi, bu ziyareti Pakistan'da yaşananlardan soyutlamak mümkün değildi. Nitekim Gül de, Cumhurbaşkanı Müşerref ve muhalefet liderleriyle yaptığı görüşmelerde önemli demokrasi öğütleri verdi. Normal şartlarda "iç işlerine karışma" olarak algılanacak bu öğütler de Pakistan'da memnuniyetle karşılandı. Bunu hem Müşerref, hem de muhalefetin kilit isimleri Benazir Butto, Navaz Şerif ve İmran Han açıkça beyan

Yazının Devamı

Cumhurbaşkanı Gül'ün hassas Pakistan ziyareti

3 Aralık 2007

Zira Gül, askeri üniformasına birkaç gün önce törenle veda etmesinin ardından ağırlayacağı ilk yabancı devlet başkanı olacak. Bu ziyaretin, askeri yönetimden demokrasiye dönmesi için uluslararası baskıların arttığı bir sırada gerçekleşmesi ise kendisini rahatlatacaktır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bugün başlayacak olan resmi Pakistan ziyaretini bu ülkedeki dramatik siyasi gelişmelerden soyutlamak mümkün değil. Demokratik baskılar karşısında "sivilleşme" sancıları yaşayan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref bu ziyaret sayesinde kuşkusuz büyük moral bulacaktır. "Sivilleşmesinden" sonra Müşerref'in ağırladığı ilk konuğun "Kardeş Türkiye"den gelmesi de, haliyle, Pakistanlıların dikkatinden kaçmayacaktır. Cumhurbaşkanı Gül'ün bu ziyaretini son derece hassas kılan nokta da budur. Çünkü Gül'ün, Müşerref'in antidemokratik adımlarını onaylıyormuş gibi bir izlenim yaratması - yarın kimin işbaşına geleceği belli olmayan Pakistan'da özellikle de demokrasi mücadelesi veren kesimlerde, büyük tepki yaratacaktır. Böyle bir yaklaşım, güçlü demokratik güdüleri olan Cumhurbaşkanı Gül'ü de, haliyle, zorda bırakacaktır. Bu nedenle Gül'ün burada yapacağı şey Pakistanlı muhataplarını iç barış, demokrasi

Yazının Devamı

Bir diplomat, bir gazeteci ne yapar?

2 Aralık 2007

Diyarbakır milletvekillerine verdiği tartışmalı kahvaltıyla ilgili olarak ABD Büyükelçisi Wilson'un görüşlerini yorumsuz olarak aktardığım yazım da bu tür tepkilere neden oldu. Bu mesajlardan anladığım kadarıyla, Wilson'un sözleri kafalardaki bazı kurguları bozmuş. Bu mesajların arasında en çok ilgimi çekenler, bana hakaret yağdıranlar değil, "teessüflerini bildirenler" oldu. Örneğin, bir bayan okurum kızgın bir şekilde "Amerikan Büyükelçisi'nin avukatlığı sana mı kaldı?" diye sormuş ve "Teessüf ederim" diye eklemiş. Yazar olarak okurlarımızın her türlü tepkisiyle karşılaşabiliyoruz. İlke olarak gelen hiçbir mesaja yanıt vermem. Ama hepsini okurum. Çünkü bu mesajları işimin bir parçası olarak kabul ederim. Bunlar bazen "ağır hakaretler" içerir, bazen de "iltifatlar." Bazen de, en yumuşak tabiriyle, "ilginç" olurlar. Bu mesajlardan bir kez daha görüyorum ki bazı okurlarımız, bırakın diplomatların görevini, gazetecilerin görevinin ne olduğunu da pek anlamamışlar. Oysa biz ne avukatız ne de propagandist. Türkiye'de yeterince oturmamış olsa da, "Karşı tarafın da görüşünü alalım" anlayışı gelişmiş ülkelerdeki basının en temel kurallarındandır. Aynen, yine Türkiye'de yeterince

Yazının Devamı

Wilson: Hedef PKK

30 Kasım 2007

Bu amaçla dün Büyükelçi Ross Wilson ile bir telefon görüşmesi yaptık. Wilson'un bu çerçevede yaptığı ilk şey, diplomatların görevi hakkında bilgi vermek oldu. "Bir diplomatın görevlerinden biri de, görev yaptığı ülke hakkında doğru bilgi edinebilmek için mümkün olduğu kadar çok insanla konuşmaktır" diyen Wilson, "Benim de salı sabahı yaptığım buydu" diye ekledi. ABD Kongre üyesi Christopher Shays ile birlikte konutunda ağırladığı bir grup güneydoğulu milletvekiliyle yaptığı görüşmenin yaygın spekülasyona yol açması üzerine, işin kaynağına inip bir de Amerikan tarafının ne dediğini öğrenmek istedik. Aynı şeyi hemen hemen her gün değişik kesimlerden insanlarla yaptığını kaydeden Wilson, "Biz hiçbir zaman etnik kökene dayalı etkinlikler yapmayız. Onun için bu konunun bu şekilde politize edilmesinden dolayı çok üzgünüm" dedi.Temsilciler Meclisi üyesi Shays'in Türkiye'ye PKK konusunda destek vermek üzere geldiğini belirten Wilson, "Burada bulunduğu süre zarfında Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'nda da görüşmeler yaptı" diyerek şöyle devam etti:"Buradayken Diyarbakır ve yöresinden insanlarla tanışıp bölgenin sorunları hakkında bilgi almasının yararlı olabileceğini düşündük.

Yazının Devamı

Ermenistan'da aklın üstün gelmesini dileriz

29 Kasım 2007

Tahmin edileceği gibi, Daşnaklar, Petrosyan'ın Ermenistan'ı "Türkiye'nin kucağına oturtacağını" iddia ederek kirli bir kampanya yürütüyorlar. Bu arada Ermeni medyasında "Daşnak zihniyeti"nin "yüksekten uçuşa geçtiğini" görüyoruz. Bunu ortaya koyan kişilerden biri ise, "tarihçi ve diplomat" diye lanse edilen Ara Papian. Kendisinin ülkesinde ne denli önemli bir şahsiyet olduğunu bilemeyiz. Ancak özgeçmişinden Ermenistan'ın eski Kanada Büyükelçisi olduğunu öğreniyoruz. Bu arada Ermeni medyası kendisiyle uzun söyleşiler yaptığına göre Ermenilerin kanaat önderlerinden biri olduğunu varsayıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Ermenistan'da siyaset kızışıyor. Türkiye ile uzlaşma yanlısı eski Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan'ın adaylığı ise ortamı iyice gerdi. Papian'ın söyledikleri, Ermenistan'da göz ardı edilemeyecek bir kesimin ülkenin geleceğini hayal âlemine teslim ettiğini gösteriyor. PanArmenian.Net adlı internet gazetesine konuşan Papian'a göre, Sevr Antlaşması ve buna bağlı olan ABD Başkanı Wilson'un "Batı Ermenistan" için çizdiği sınırlar hâlâ geçerliymiş. Bu durumda Kuzey Doğu Anadolu Ermenistan'a ait oluyor. Antlaşmanın 62'nci maddesine de işaret eden Papian'a göre,

Yazının Devamı

Sarkozy'nin amacı yeni sömürgecilik mi?

26 Kasım 2007

Zira, seçimler sırasında bu düşüncesini telaffuz ettiğinde, bu sadece Ankara'da değil, Avrupa'da da, "Türkiye'yi AB'den uzak tutma önerisi" olarak algılanmıştı. Sarkozy'nin Türkiye'ye bu birliğin liderliğini biçmesi ise bu algıyı güçlendirmişti. Ankara da, haliyle, tam üyelik yerine hiçbir ara formülü kabul etmeyeceğini belirterek öneriyi en azından bu açıdan -hemen reddetmişti. Bu arada, İtalya ve İspanya gibi Akdeniz ülkeleri, AB'nin 'Barcelona Süreci' adı altında zaten bir Akdeniz projesi olduğunu, bu yüzden Fransa'nın ne yapmaya çalıştığını anlamadıklarını belirterek öneriye kuşkuyla bakmışlardı.Fransa, bu fikrin Türkiye'nin üyeliğine karşı bir öneri olmadığını söylese de, "Akdeniz Birliği" projesiyle tam olarak neyi amaçladığını hâlâ net bir şekilde ortaya koyabilmiş değil. Onun için bunun ne anlama geldiğini Fransızlardan dinlemek istedik. Yönetimin görüşünü bize açıklayan en yetkili kişi, Elysee Sarayı'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Müsteşarı Fabien Raynaud oldu. Paris'te geçen hafta yaptığımız temaslarda yanıt aradığımız sorulardan biri de, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin ortaya attığı "Akdeniz Birliği" fikriyle ilgiliydi. "Avrupa bir birlik projesiyle nasıl bir araya geldiyse,

Yazının Devamı

Sıkışan Sarkozy zamanla değişebilir!

24 Kasım 2007

Elysee Sarayı'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Müsteşarı Fabien Raynaud'ya göre, Avrupa projesini yeniden canlandırmak isteyen Sarkozy, Türkiye'nin üyeliğinin AB için öngördüğü birlik projesiyle uyuşmadığına inanıyor. "AB Anayasası" için yapılan referandumdan "hayır" çıkmasından sonra, Sarkozy'nin seçim kampanyasında Türkiye'nin üyeliği hakkında olumsuz konuşmak zorunda kaldığını belirten Raynaud şunları söyledi:"Cumhurbaşkanı, kamuoyunu da gözeterek, Türkiye ile şimdi çok yakın olan, fakat AB ile entegrasyonu içermeyen bir ilişki istiyor. Buna karşılık, Türkiye ile yürütülen müzakereleri veto etmedi. Etseydi burada çok popüler olurdu. Ama yapmadı çünkü AB'de başkalarının nasıl düşündüğünü biliyor." Son yazımızda, haftanın büyük bölümünü geçirdiğimiz Paris'teki temaslarımızın ardından Fransız solunun Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili görüşlerine yer verdik. Bugün "Sarkozy kampı"nda nelerin söylendiğine bakacağız. Sarkozy'nin konuyu "zamana bıraktığını" kaydeden Raynaud, "Aslında 10 yıl sonra olacak şeyler için bugünden kesin konuşmak da istemiyor" dedi. Böylece, Sarkozy'nin zamanla değişebileceğine dair bir diplomatik ipucu da vermiş oldu. Sarkozy ile irtibat içinde olması

Yazının Devamı

Fransız solu 'Sarkozy değişmez' diyor

22 Kasım 2007

Bugün burada Fransız Sosyalist Partisi'nin görüşlerine özetle yer vermek istiyorum. Cumhurbaşkanlık seçimlerini kaybeden SP aslında şu anda dağınık bir halde. Örneğin, partide Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olanlara da rastlanıyor. Ancak, SP'ye yakınlığıyla bilinen Jean-Juares Vakfı'nın Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Alain Chenal'e bakılacak olursa, partide Türkiye'nin üyeliğini ilke olarak destekleyenler çoğunlukta. Fransa'nın davetlisi olarak haftanın bir bölümünü iki meslektaşımla birlikte Paris'te geçirdim. Fransız muhataplarımızla konuşmalarımız ise, kaçınılmaz olarak, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili tutumunun gölgesinde geçti. SP'nin "eski tüfeklerinden" olan Chenal'e göre, din ve kültür AB için bir önkoşul olamaz. AB kriterlerini karşılamış bir Türkiye'nin üye olması için de sağlam nedenler var. Türkiye'yi desteklemenin bir siyasetçiye bugün Fransa'da fazla popülarite getirmediğini belirten Chenal, SP lideri Segolene Royal'in buna rağmen seçim ortamında Sarkozy'nin bu konudaki tutumunu eleştirdiğini de hatırlattı. Sarkozy'nin Türkiye karşıtlığı konusunda ise şunları söyledi:"AB üyeliğinize karşı olmasının nedeni, Fransa'nın, zamanında,

Yazının Devamı